ecenur
Thu 6 May 2010, 03:41 pm GMT +0200
Hidaye Tercümesi / Oruç
Hilâli Görmenin Hükmü.
Hem Kaza Hem Keffareti Gerektiren Şeyler
Bir Fasıl
(Adanan Oruçlar Hakkında Bir) Fasıl
ORUÇ BAHSİ
(Oruç -tutulması gerekli olan ve olmayan oruçlar olmak üzere- iki kısımdır. Tutulması gerekli olan oruçlar da iki kısım olup bir kısmı -Ramazan orucu ve kişinin tutmasını nezrettiği belli bir günün orucu gibi- belli bir zamana has olan oruçlardır. Bu oruç için de geceden niyet getirmek gerekiyorsa da, şayet kişi daha gece iken niyet getirmeyip, ancak sabah ile güneşin tepeden sağa doğru kayması arasındaki zaman içinde niyet getirirse kâfi gelir.) İ m a m -1 Şafiî: -Kâfi gelmez» demiştir. Bilmek gerekir ki Ramazan orucu farzdır. Zira Cenâb-ı Hak; -Size oruç farz kılındı» ([1]) buyurmuştur. Ayrıca Ramazan orucunun farziyeti hakkında icma´ vardır. Bunun, için. Ramazan orucunun farziyetini inkâr eden kimse kâfir olur. Adanmış olan oruç ise vâcibtir. Zira Cenâb-ı Hak: Adaklarını yerine getirsinler» ([2]) buyurmuştur. Ramazan ayı orucunun vücûbuna sebep Ramazan ayıdır. Bunun içindir ki Ramazan orucuna ramazan orucu denilir ve her ramazan ayı geldikçe oruç tutmak gerekir. Ramazan ayından her bir günü tutmanın vücûbuna da sebep o günün gelmesidir. Adanmış olan orucu tutmanın vücûbuna da sebep adanmış olmasıdır. Orucun sıhhati için şartlardan biri -Allah izin verirse açıklayacağımız üzere- niyettir. Geceden getirilmeyen niyetin kâfi gelmediğini söyliyen tmam-ı Şafiî´ nin delili;
-Oruca geceden niyet etmiyenin orucu yoktur» ([3]) hadisidir. îmam-ı Şafiî akli yönden de : -Geceden niyeti getirilmeyen orucun başı niyetsiz geçtiği için sahih değildir. Çünkü niyet şarttır. Başı sahih olmayınca geri kalanının da sahih olmaması lâzım gelir. Zira vâcib olan oruç parçalanamaz. Fakat sünnet olan oruç isteğe bağlı olduğu için Öyle değildir» demiştir. Biz ise, bir a´rabinin -Ben akşam, hilâli gördüm» diye şahidlik etmesi üzerine Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurduğu; -İçinizde bir şey yemiş olanlar varsa bundan sonra yemesinler, yemi-yenlerde oruç tutsunlar- ([4]) hadisine dayanıyoruz. Zira bu hadis tevil kabul etmiyecek derecede açıktır, tmam-ı Şafii´ nin dayandığı hadis ise -Orucundan niyetsiz geçen kısmın sevabı yoktur» mânâsına mahmuldür veyahut -Geceden beri oruç tutmaya niyet etmiyenin orucu yoktur» mânâsındadır. Akli yönden de biz diyoruz ki: O gün oruç günü olduğu için, eğer daha önce bir şey yememiş ise bunu -sünnet olan oruçta olduğu gibi- oruç niyetini getirmekle oruca çevirebilir. Elverir ki günün çoğu daha varken niyet getirmiş olsun. Çünkü bir şeyin çoğu o şeyin tamamı hükmündedir. Fakat namaz ile bac öyle değillerdir. Zira namaz ile haçta çeşitli rükünler bulunduğu için bunlara başlarken niyet getirmek gerekir. Kaza orucu da öyle değildir. Çünkü geçen orucu kaza etmek için belirli bir gün yoktur. Kişi hangi gün tutarsa orucunu kaza etmiş olur. Bunun için geceden niyet getirmesi gerekir, öğleden sonra getirilen niyet de Öyle değildir. Zira günün çoğu gittiği için tamamı gitmiş sayılır.
Sonra metinde geçen -Sabah ile, güneşin tepeden sağa doğru kayması arasındaki zaman içinde- tâbiri K u d u r i´ nin ifadesidir. el-Camiussağiyr´de ise -gün daha yarı olmadan- şeklinde geçmektedir, ki en sahihi de budur. Zira günün çoğu daha varken niyet getirmenin şart olduğuna göre, günün yarısı, sabahtan güneşin tepeden sağa doğru kaymasına kadar değil, tepeye yükselinceye kadardır. Bunun için güneş daha tepeye tam yükselmemişken niyet getirmek gerekir. Sonra bu hükümde biz Hanefilere göre yolculukta olan ve olmayanlar arasında fark yoktur. Zira dayandığımız hadiste herhangi bir ayırım yapılmamıştır. İmam Züfer ise: «Yolculukta veyahut hasta olan kimse için Ramazanda oruç tutarken geceden niyet getirmek şarttır» demiştir.
Orucun bu çeşidini, yani -Ramazan orucu gibi- belli bir zamana mahsus olan oruçları, mutlak niyetle, nafile niyetiyle ve vâcib olan bir başka orucun niyetiyle de tutmak caizdir. İ m a m -1 Şafii -Nafile oruç niyetiyle tutmak caiz değildir. Çünkü nafile niyetini getirmek, Ramazanda farz olan orucu tutmamak mânâsına gelir. Tutulması gereken oruç ise, farz olan Ramazan orucudur. Bunun için bu kimsenin tuttuğu oruç ne Ramazanın farzı yerine geçer, ne de nafile olur» demiştir. İmam-ı Şafii´ nin mutlak niyetin cevazı hakkında ise iki kavli vardır. Biz diyoruz ki Bir odada tek bir kimse bulunduğu zaman, o kimseyi arayanlar onu kendi, adıyla çağırmayıp da bir başka adla da çağırsalar nasıl onu buluyorlarsa. Ramazanda da Ramazan orucundan başka bir oruç bulunmadığı için ramazanda oruç tutan kimse, bir başka adla da olsa ramazan orucunu tutmuş olur.
îmam Ebû Yûsuf ile imam Muhammed´e göre bu hükümde yolculukta olan, olmayan, sağlam veya hasta olan kimseler arasında fark yoktur. Çünkü yolculukta veya hasta olan kimseler -zorluk çekmesinler diye- Ramazanda oruç tutmayabilirler. Şayet zorluğa katlanıp tutmak isterlerse, o zaman kendileriyle diğerleri arasında fark kalmaz. Jmam Ebû Hanife ise: -Eğer hasta veya yolculukta olan kimse. Ramazanda bir diğer vacibin niyetiyle oruç tutarlarsa, o diğer vacibi tutmuş olurlar. Zira diğer vâcib kendileri için daha önemlidir. Çünkü Ramazan orucunu, mazeretleri ortadan kalkıncaya kadar erteleyebildikleri halde kendilerine vâcib olan diğer orucu imkân buldukça tutmak zorundadırlar.» demiştir. İmam Ebû Hanife, hasta veya yolculukta olan kimsenin Ramazanda nafile niyetiyle oruç tutması hak-
kmda kendisinden gelen iki rivayetten birine göre: «Nafile orucunu Ramazan orucundan önemli olmadığı için tutmak caiz değildir» demiştir. (Tutulması gerekli olan orucun ikinci kısmı -kazaya kalmış Ramazan orucu, zamanı tayin edilmeden adanan oruçlar ve kefaret orucu gibi- kişinin boynuna borç olan oruçlardır. Bu oruçlar için geceden niyet getirmek şarttır. Aksi takdirde sahih olamazlar.) Zira bu oruçların belli bir zamanı olmadığı için başlamadan önce zamanlarının belirtilmesi gerekir, ki bu da niyetle olur.
(Tutulması gerekli olmayan nafile oruçlara gelince: Bunları geceden niyet getirmeden de tutmak caizdir.) imam Malik, metni yukarıda geçen «Oruca geceden niyet etmiyenin orucu yoktur» hadisindeki itlaka dayanarak : «Caiz değildir» demiştir. Bizim ise delilimiz H z . A i ş e (Radıyallâhü anhâ) ´nın hadisidir. Rivayete göre bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) eve teşrif buyurduğunda H z . A i ş,e ´ ye -Yanınızda yiyecek bir şey var mı?» diye sormuş ve H z A i ş e : (Radıyallâhü anhâ) :Hayır, deyince: -Öyleyse ben oruçluyum» ([5]) buyurmuştur. Şayet kişi öğleye kadar-niyet getirmeyip ancak öğleden sonra oruca niyet ederse, günün çoğu niyetsiz geçtiği için caiz değildir. Iraam-ı Şafii: «Caizdir ve niyet getirdiği andan itibaren oruçlu sayılır» demiştir. Çünkü ona göre nafile olan oruç parçalanmayı kabul eder. Zira nafile olan oruç isteğe bağlı olduğu için, kişi ne zaman tutmaya niyet ederse -daha önce bir şey yememiş olmak şartı ile- niyet ettiği andan itibaren ona sevap hâsıl olur.[6]
Hilâli Görmenin Hükmü
(Şaban ayının yirmi dokuzuncu akşamı hilâli aramak gerekir. Eğer hilâl görülürse oruç tutulur. Hava kapalı olup hilâlin görülmesine imkân bulunmazsa o zaman Şaban ayı otuz gün olarak tamamIanır ve ondan sonra oruca başlanır.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın. Hilâli gördüğünüzde orucu bırakın. Şayet hava kapalı olup hilâli göreme zs eniz. Şaban ayını otuz gün olarak tamamlayın- ([7]) buyurmuştur. Hem de hilâl görülmediği zaman asıl, ayın daha bitmemiş. olmasıdır. Bunun için bir delil bulunmadıkça ayın bittiğine hükmedilemez. Delil de ancak hilâlin görülmesidir.
(Şek günü, yani Ramazanda olduğu kesin olarak bilinemeyen Şabanın otuzuncu günü Ramazan diye oruç tutulamaz. Ancak eğer istenirse nafile olarak tutulabilir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Ramazandan olduğu kesin olarak bilinemeyen gün oruç tutulamaz. Meğer nafile niyetiyle tutulsun» ([8]) buyurmuştur.
Şek günü oruç tutmanın beş şekli vardır.
1- Ramazan orucu niyetiyle tutmak. Bu oruç mekruhtur. Zira yukarıda geçen hadiste bu oruçtan nehyedildiği gibi, bu orucu tutan kimse, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudilerin yaptıkları gibi oruç günlerinin sayısını kendisi arttırmış olur. Bununla beraber şayet o günü Ramazan orucu niyetiyle tutar ve ondan sonra o günün Ramazandan olduğu anlaşılırsa, kendisi için ramazan orucu olur. Çünkü Ramazan ayına yetişmiş ve oruç tutmuştur. Eğer tuttuktan sonra gününü tamamlamadan orucunu bozarsa -Ramazandan olduğunu kesin olarak bilemediği için- kendisine kaza lâzım gelmez.
2- Bir başka vacibin niyetiyle tutmak. Bu da -yukarıda geçen hadise binaen- mekruhtur. Fakat bunun keraheti önceki orucun keraheti kadar değildir. Sonra, eğer Ramazandan olduğu anlaşılırsa yine de kendisi için ramazan orucu yerine geçer. Çünkü her ne kadar Ramazan orucu niyetiyle tutmamış ise de. o gün Ramazan olduğu ve Ramazanda da başka bir oruç bulunmadığı için getirmiş olduğu niyet Ramazan orucu niyeti yerine geçer. Eğer Şabandan olduğu anlaşılırsa -en sahih olan kavle göre- niyet ettiği diğer vacibi tutmuş olur. Zira her ne kadar, Ramazanı bir veya iki gün önceden karşılamaktan nehyedilmişse de, bu nehiy Ramazanı ramazan orucu ile karşılamaya mahsus olup başka oruçlara şamil değildir. Bunun için bu orucun mekruh da olmaması gerekirdi. Fakat görünürse hakkında nehiy bulunduğu için mekruh sayılmıştır.
3- Nafile orucu niyetiyle tutmak. Bu ise -yukarıda geçen hadise binaen- mekruh değildir. îmam-ı Şafii: -Eğer kişinin tutmasını âdet ettiği güne rastlamazsa mekruhtur demiş ise de, bu hadis unun görüşüne karşı bir delildir. -Ramazan ayı gelmeden onu bir veya iki gün oruç tutmakla karşılamayın» ([9]) hadisi de îmam-ı Şafiî´ye delil olamaz. Zira bu hadisteki nehiy ile Ramazan gelmişken ramazan niyetiyle oruç tutmayın» mânâsı kast buyurulmuştur. Çünkü eğer böyle yapılırsa, vakti daha gelmemiş olan bir farzı eda etmek kabilinden olur. Bu ise fasit bir âmeldir. Sonra, eğer şek günü kişinin tutmasını âdet ettiği güne rastlıyorsa, onu nafile niyetiyle tutmak tutmamaktan -icma île- daha iyidir. Eğer kişi her ayın sonundan üç gün veya daha fazla oruç tutmak âdet etmiş ise, kimisi: -Şek günü oruç tutmaktan -görünürde dahi olsa- nehiy bulunduğu için, tutmamak tutmaktan daha iyidir.» Kimisi de : « H z . Ali ile H z . A i ş e ´ ye uymak için tutmak iyidir. Zira Hz. Afi ile Hz. Âişe tutarlardı* demiştir. Fetva veren kimseye ise muhtar şudur ki, kendisi ihtiyatan tutsun ve fakat soranlara. Rafızilik töhmeti altına girmemek için -öğleye kadar bekleyin ve ondan sonra yeyin- şeklinde fetva versin. Çünkü Rafıziler şek günü oruç tutmanın vacip olduğu görüşündedirler.
4- «Eğer yann Ramazan ise oruç tutmaya niyet ettim. Değilse oruçlu değilim» şeklinde niyet getirerek oruç tutmak. Bu şekilde niyet getiren kimsenin orucu -niyeti kesin olmadığı için- fasittir. Bu kimse de -Eğer yann yemek bulamazsam oruçluyum, bulursam değilim- şeklinde niyet getiren kimse gibidir.
5- Oruç tutmaya kararlı olup ancak orucun vasfında tereddüt ederek -yann oruç tutmaya niyet ettim. Eğer Ramazan ise Ramazan orucu, Ramazan değilse boynumun borcu olan falanca oruç olsun- şeklînde niyet getirmek. Bu kimsenin tuttuğu oruç fasit değilse de, niyet ettiği her iki orucu da şek gününde tutmak mekruh olduğu için mekruhtur. Fakat eğer Ramazan olduğu aniaşıhrsa. niyetin aslında tereddüt etmediği için kendisine Ramazan orucu olur. Eğer Şaban olduğu aniaşıhrsa, niyetin aslında tereddüt etmemişse de, vasfında fyani hangi oruca ait olduğunda) tereddüt ettiği için diğer vacibin yerine geçmez. Çünkü Ramazan orucundan başka, vacip olan hiç bir orucun belli bir zamanı bulunmadığı için ona niyetin aslı kâfi geîemez. Ancak nafile oruç olur. Bununla beraber eğer bozarsa ona kaza lâzım gelmez. Zira bu oruca nafile niyetiyle de-ğü, Ramazan orucu veya bir diğer vacipten birinin niyetiyle başlamıştır. Eğer kişi «Yann ramazansa ramazan orucuna, şaban ise nafile oruca niyet ettim şeklinde niyet getirirse -bir ihtimalde olsun- ramazan orucuna niyet ettiği için yine mekruhtur. Bununla beraber eğer ramazan olduğu anlaşılırsa, kendisi için ramazan orucu, eğer Şaban olduğu anlaşılırsa nafile oruç olur. Çünkü nafile oruç, niyetin asliyle (yani tereddütlü niyetle) de tutulabilir. Eğer kişi bu orucunu da bozarsa, niyetinde ramazan orucuna da ihtimal verdiği için ona kaza lâzım gelmemesi gerekir.
(Ramazan hilâlini gören kimseye -Hakim şahitliğini kabul etmese bile- oruç tutmak vacip olur.} Zira Peygamber Efendimiz (Sal-laliahü Aleyhi ve Seilem) metni yukarıda geçen hadisinde: -Hilâli gördüğünüzde oruç tutun...- buyurmuştur. Bu kimse de hilâli görmüştür. Bununla beraber eğer tutmaz veyahut tuttuktan sonra orucunu bozarsa ona yalnız kaza lazım gelir, keffaret lâzım gelmez, îmam-ı Şafii: -Eğer bu kimse orucunu cinsel ilişki ile, bozarsa ona keffaret de lâzım gelir. Çünkü her nekadar ramazana hükmedilmemiş ise de, hilâli kendisi gözü ile gördüğü için ona oruç tutmak farz olmuş ve ramazan olduğunu kesin olarak bildiği halde orucunu bozmuştur- demiştir. Biz diyoruz ki; Her ne kadar böyle ise de, Hakimin seri bir delile dayanarak bu kimsenin şahitliğini reddetmesi, bu kimsenin hi-!âii görmediği şüphesini uyandırmıştır. Orucun keffareti ise. herhangi bir şüphenin bulunması halinde lâzım gelmez. Fakat şahitliği daha reddedilmemişken orucunu bozması halinde kendisine keffaret lâzım gelip gelmediğinde ihtilâf edilmiştir.
Bu kimse otuz günü tamamlasa bile hakim, bayrama hükmet-medikçe oruca devam etmek zorundadır. Çünkü başlangıçta ona ihtiyaten oruç tutmak vacip olmuştu. Şimdi de herkes oruçlu iken onun yalnız oruç tutmaması yine ihtiyata aykırıdır. Bununla beraber eğer tutmaz veyahut tuttuktan sonra orucunu bozarsa, ramazanın bittiği kanaatında olduğu için ona keffaret lâzım gelmez. (Gök yüzünde bir pürüz bulunduğu zaman, adil olan bir kişinin -İster erkek, ister kadın, ister hür, ister köle olsun- Ramazan hilâlini gördüğüne dair şahitliği kabul olunur.) Zira bu, dini bir husus olduğu için, tek kişilerin diyanet ile ilgili herhangi bir şey hakkında verdikleri habere benzer. Bunun içindir ki, hilâli gören kimsenin mahkemede -Şahitlik ederim ki ben hilâli gördüm- demesine gerek yoktur. Fakat adil olması şarttır. Zira diyanetle ilgili hususlarda da adil olmayan kimsenin sözü makbul değildir. T a h a v i´ -de «adil olsun olmasın» diye yapılan ta´mim ise «adil olduğu bilinsin bilinmesin» mânâsındadır. Gök yüzünde pürüzden maksat, bulut, duman, toz ve benzeri şeylerdir.
Metinde geçen «adil olan bir kişinin» deyimindeki itlaktan, başkasına zina isnat etmek suçundan ceza yiyen kimsenin tevbe ettikten sonra Ramazan hilâlini gördüğüne dair şahidliğinin kabul olunduğu anlaşılmaktadır, ki zahir olan rivayet de bu yoldadır. Zira bu şahidlik -yukanda da söylediğimiz gibi- diyanetle ilgili bir haberdir. İmam Ebû Hanife´ den, bir bakıma şahidlik olduğu için kabul olunmadığı da rivayet olunmuştur. îmam-ı Şafii iki kavlinden birinde: -Ramazan hilâli iki kişiden az şahidlerle kanıtlanamaz- demiş ise de bu, zayıf bir görüştür. Zira -yukanda da söylediğimiz gibi- Ramazan hilâli diyanetle ilgili bir husus olduğu için bir kişinin ifadesiyle kanıtlanması lâzım gelir. Kaldı ki, Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyh ve Sellem) Ramazan hilâlini gören bir kişinin ifadesiyle hükmettiği sabittir.
Sonra, eğer bir kişinin şahitliği üzerine oruca başlanmış ise, otuz gün tamam olsa bile - Hasan İbn-i Ziyad´ın îmam Ebû Hanife´ den rivayetine göre- şevval hilâli görülmeden bayram yapılamaz. Zira şahidliği üzerine oruca başlanan tek kişinin yanümış olabildiği için şevval hilâli görülmeden bayram yapmak ihtiyata aykırıdır. Kaldı ki, bir kişinin şahidliğiyle Ramazana hükmediliyorsa da bayrama hükmedilemez. îmam Mu-h a m m e d´ den ise i «Bayram yapılır. Çünkü her ne kadar bir kişinin şahidliği ile doğrudan bayrama hükmedilemiyorsa da, tek kişinin şahitliğiyle Ramazanın başı sabit olunca, bayramın da hangi gün olduğu sabit olur. Nasıl ki herhangi bir kimsenin bir mirasa müstahak olması iki kişiden az şahidlerle sabit olmadığı halde, çocuğun doğumunda hazır bulunan ebenin ifadesiyle çocuğun nesebi sabit olur ve nesebi sabit olunca, dolayısıyla mirasa, müstahak olduğu da sabit olur» diye söylediği rivayet olunmaktadır.
(Gökyüzünde bir pürüz bulunmadığı zaman, hilâl büyük bir kalabalık tarafından görülmedikçe görüldüğüne dair herhangi bir şahidlik kabul olunamaz.) Çünkü böyle durumda herkesin hilâli görmesi mümkünken yanuz tek bir kişinin onu görmüş olması şüphelidir. Bunun için,´kesin bir inanç verecek derecede büyük bir kalabalık tarafından görülünceye kadar beklemek gerekir. Fakat gökyüzünde bir pürüz bulunduğu zaman öyle değildir. Çünkü hilâlin bir bulut parçası arkasında olup da bir ara çıkıp bir kişi tarafından tesadüfen görüldükten sonra tekrar kaybolup bir daha görülmemesi mümkündür.
Büyük kalabalığın miktarı hakkında değişik görüşler vardır. Kimisi : «Semtte oturanların hepsidir- demiştir. îmam Ebû Yûsuf dan da «Kasamete kıyasen, en az elli kişidir- diye söylediği rivayet olunmuştur.
Hilâli gördüğünü söyliyen şahid bir kişi olduğu zaman -ster aynı yerde oturanlardan, ister dışarıdan gelmiş olsun- eğer gökyüzü pürüzlü olmazsa şahidliği kabul olunmaz. Fakat T a h a v i «Hilâli gördüğünü söyliyen kişi eğer dışandan gelmiş ise şahidliği kabul olunur. Çünkü yerleşim merkezine nazaran çölde engeller daha az olur. îstihsan bahsinde de buna işaret vardır. Şahidlik eden tek kişi eğer yüksek bir yerde de olsa şahidliği kabul olunur- diye kayd etmiştir.
(Bayram hilâlini gören tek kişi «lursa bayram yapamaz.} Zira tek bir kişi yanılmış olabilir. Bunun için ona, ihtiyatın gereği oruca devam etmektir. Ramazan hilâlini gören tek kişi ise, ihtiyaten oruca başlamak zorundadır.
. (Gökyüzünde pürüz bulunduğu zaman, bayram hilâlinin görülmesi ancak ya iki erkeğin, ya bir erkekle iki kadının şahidliğiyle sabit olur.) Çünkü bayram hilâlinin yenilenmesiyle Ramazan ayı bittiği için fitre vâcib olur. Bunun için bayram hilâlinin görülmesi, yal-
nız diyanetle ilgili bir haber olmayıp, aynı zamanda onunla başkalarına ait bir hak da sabit olduğu için iki şahid ister.
Zahir o!an rivayete göre Kurban bayramının hilâli de, ramazan bayramının hilâli gibi ancak ya iki erkeğin, ya bir erkek ile iki kadının şahitliğiyle sabit olur. Zira kurban bayramının gelmesiyle kurban kesmek vacip olur. Kurban kesmek de her ne kadar ramazan orucu gibi diyanetle ilgili bir husus ise de. tamamen oruç gibi olmayıp aynı zamanda başkalarına ait mali bir haktır. İmam E b û H a n i f e ´ den, kurban bayramı hilâlinin ramazan hilâli gibi bir şahitle sabit olduğu yolunda da bir rivayet vardır.
[Gökyüzünde bir pürüz bulunmadığı zaman ise) yukarıda da geçtiği üzere (kesin inanç veren bir büyük kalabalığın şahitliğinden başkası kabul olunamaz.)
(Orucun vakti, tanyerinin ağarması ile başlayarak akşam güneş batmcaya kadar devam öder.) Zira Cenûb-ı Hak;
Tanyerİnde, beyaz İplik siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyip için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın» ([10]) buyurmuştur. Beyaz iplik ile siyah iplik, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığıdır.
(Oruç gündüzJeyin yiyip içmekten ve cinsel ilişkide bulunmaktan oruç niyetiyle sakınmaktır.) Zira orucun lügat anlamı da, yiyip içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamaktır. Ancak Şeriatta buna niyet de ilâve edilmiştir, ki âdet ile ibadet biribirinden ayrılmış olsun. Çünkü eğer niyet şart olmasaydı, gündüzleri hiç bir şey yiyip iç-memeyi ve cinsel ilişkide bulunmamayı alışkanlık haline getiren bir kimsenin bu davranışı kendisi için bir âdet olduğu halde, ibadet de olacaktı. Halbuki oruç niyetiyle bunu yapmadığından onun için oruç olamaz ve dolayısiyle ondan hiç bir sevap elde edemez.
Orucun gece değil de gündüz tutulmasının sebebi, yukarıda geçen âyet-i kerimedir. Kaldı ki gece ile gündüzden, oruca gündüz daha uygundur. Çünkü gece uyku zamanı olduğu için geceleyin yiyip içmemek zaten âdettir. Âdet olan bir şey ise -yukarıda da geçtiğ üzere- ibadet olamaz. Bunun için oruç zamana ancak gündüz olup gece oruç tutulamaz. Kadınlar aynca, aybaş! ve loğusalık halinde oldukları zamanda da oruç tutamazlar.[11]
Hilâli Görmenin Hükmü.
Hem Kaza Hem Keffareti Gerektiren Şeyler
Bir Fasıl
(Adanan Oruçlar Hakkında Bir) Fasıl
ORUÇ BAHSİ
(Oruç -tutulması gerekli olan ve olmayan oruçlar olmak üzere- iki kısımdır. Tutulması gerekli olan oruçlar da iki kısım olup bir kısmı -Ramazan orucu ve kişinin tutmasını nezrettiği belli bir günün orucu gibi- belli bir zamana has olan oruçlardır. Bu oruç için de geceden niyet getirmek gerekiyorsa da, şayet kişi daha gece iken niyet getirmeyip, ancak sabah ile güneşin tepeden sağa doğru kayması arasındaki zaman içinde niyet getirirse kâfi gelir.) İ m a m -1 Şafiî: -Kâfi gelmez» demiştir. Bilmek gerekir ki Ramazan orucu farzdır. Zira Cenâb-ı Hak; -Size oruç farz kılındı» ([1]) buyurmuştur. Ayrıca Ramazan orucunun farziyeti hakkında icma´ vardır. Bunun, için. Ramazan orucunun farziyetini inkâr eden kimse kâfir olur. Adanmış olan oruç ise vâcibtir. Zira Cenâb-ı Hak: Adaklarını yerine getirsinler» ([2]) buyurmuştur. Ramazan ayı orucunun vücûbuna sebep Ramazan ayıdır. Bunun içindir ki Ramazan orucuna ramazan orucu denilir ve her ramazan ayı geldikçe oruç tutmak gerekir. Ramazan ayından her bir günü tutmanın vücûbuna da sebep o günün gelmesidir. Adanmış olan orucu tutmanın vücûbuna da sebep adanmış olmasıdır. Orucun sıhhati için şartlardan biri -Allah izin verirse açıklayacağımız üzere- niyettir. Geceden getirilmeyen niyetin kâfi gelmediğini söyliyen tmam-ı Şafiî´ nin delili;
-Oruca geceden niyet etmiyenin orucu yoktur» ([3]) hadisidir. îmam-ı Şafiî akli yönden de : -Geceden niyeti getirilmeyen orucun başı niyetsiz geçtiği için sahih değildir. Çünkü niyet şarttır. Başı sahih olmayınca geri kalanının da sahih olmaması lâzım gelir. Zira vâcib olan oruç parçalanamaz. Fakat sünnet olan oruç isteğe bağlı olduğu için Öyle değildir» demiştir. Biz ise, bir a´rabinin -Ben akşam, hilâli gördüm» diye şahidlik etmesi üzerine Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurduğu; -İçinizde bir şey yemiş olanlar varsa bundan sonra yemesinler, yemi-yenlerde oruç tutsunlar- ([4]) hadisine dayanıyoruz. Zira bu hadis tevil kabul etmiyecek derecede açıktır, tmam-ı Şafii´ nin dayandığı hadis ise -Orucundan niyetsiz geçen kısmın sevabı yoktur» mânâsına mahmuldür veyahut -Geceden beri oruç tutmaya niyet etmiyenin orucu yoktur» mânâsındadır. Akli yönden de biz diyoruz ki: O gün oruç günü olduğu için, eğer daha önce bir şey yememiş ise bunu -sünnet olan oruçta olduğu gibi- oruç niyetini getirmekle oruca çevirebilir. Elverir ki günün çoğu daha varken niyet getirmiş olsun. Çünkü bir şeyin çoğu o şeyin tamamı hükmündedir. Fakat namaz ile bac öyle değillerdir. Zira namaz ile haçta çeşitli rükünler bulunduğu için bunlara başlarken niyet getirmek gerekir. Kaza orucu da öyle değildir. Çünkü geçen orucu kaza etmek için belirli bir gün yoktur. Kişi hangi gün tutarsa orucunu kaza etmiş olur. Bunun için geceden niyet getirmesi gerekir, öğleden sonra getirilen niyet de Öyle değildir. Zira günün çoğu gittiği için tamamı gitmiş sayılır.
Sonra metinde geçen -Sabah ile, güneşin tepeden sağa doğru kayması arasındaki zaman içinde- tâbiri K u d u r i´ nin ifadesidir. el-Camiussağiyr´de ise -gün daha yarı olmadan- şeklinde geçmektedir, ki en sahihi de budur. Zira günün çoğu daha varken niyet getirmenin şart olduğuna göre, günün yarısı, sabahtan güneşin tepeden sağa doğru kaymasına kadar değil, tepeye yükselinceye kadardır. Bunun için güneş daha tepeye tam yükselmemişken niyet getirmek gerekir. Sonra bu hükümde biz Hanefilere göre yolculukta olan ve olmayanlar arasında fark yoktur. Zira dayandığımız hadiste herhangi bir ayırım yapılmamıştır. İmam Züfer ise: «Yolculukta veyahut hasta olan kimse için Ramazanda oruç tutarken geceden niyet getirmek şarttır» demiştir.
Orucun bu çeşidini, yani -Ramazan orucu gibi- belli bir zamana mahsus olan oruçları, mutlak niyetle, nafile niyetiyle ve vâcib olan bir başka orucun niyetiyle de tutmak caizdir. İ m a m -1 Şafii -Nafile oruç niyetiyle tutmak caiz değildir. Çünkü nafile niyetini getirmek, Ramazanda farz olan orucu tutmamak mânâsına gelir. Tutulması gereken oruç ise, farz olan Ramazan orucudur. Bunun için bu kimsenin tuttuğu oruç ne Ramazanın farzı yerine geçer, ne de nafile olur» demiştir. İmam-ı Şafii´ nin mutlak niyetin cevazı hakkında ise iki kavli vardır. Biz diyoruz ki Bir odada tek bir kimse bulunduğu zaman, o kimseyi arayanlar onu kendi, adıyla çağırmayıp da bir başka adla da çağırsalar nasıl onu buluyorlarsa. Ramazanda da Ramazan orucundan başka bir oruç bulunmadığı için ramazanda oruç tutan kimse, bir başka adla da olsa ramazan orucunu tutmuş olur.
îmam Ebû Yûsuf ile imam Muhammed´e göre bu hükümde yolculukta olan, olmayan, sağlam veya hasta olan kimseler arasında fark yoktur. Çünkü yolculukta veya hasta olan kimseler -zorluk çekmesinler diye- Ramazanda oruç tutmayabilirler. Şayet zorluğa katlanıp tutmak isterlerse, o zaman kendileriyle diğerleri arasında fark kalmaz. Jmam Ebû Hanife ise: -Eğer hasta veya yolculukta olan kimse. Ramazanda bir diğer vacibin niyetiyle oruç tutarlarsa, o diğer vacibi tutmuş olurlar. Zira diğer vâcib kendileri için daha önemlidir. Çünkü Ramazan orucunu, mazeretleri ortadan kalkıncaya kadar erteleyebildikleri halde kendilerine vâcib olan diğer orucu imkân buldukça tutmak zorundadırlar.» demiştir. İmam Ebû Hanife, hasta veya yolculukta olan kimsenin Ramazanda nafile niyetiyle oruç tutması hak-
kmda kendisinden gelen iki rivayetten birine göre: «Nafile orucunu Ramazan orucundan önemli olmadığı için tutmak caiz değildir» demiştir. (Tutulması gerekli olan orucun ikinci kısmı -kazaya kalmış Ramazan orucu, zamanı tayin edilmeden adanan oruçlar ve kefaret orucu gibi- kişinin boynuna borç olan oruçlardır. Bu oruçlar için geceden niyet getirmek şarttır. Aksi takdirde sahih olamazlar.) Zira bu oruçların belli bir zamanı olmadığı için başlamadan önce zamanlarının belirtilmesi gerekir, ki bu da niyetle olur.
(Tutulması gerekli olmayan nafile oruçlara gelince: Bunları geceden niyet getirmeden de tutmak caizdir.) imam Malik, metni yukarıda geçen «Oruca geceden niyet etmiyenin orucu yoktur» hadisindeki itlaka dayanarak : «Caiz değildir» demiştir. Bizim ise delilimiz H z . A i ş e (Radıyallâhü anhâ) ´nın hadisidir. Rivayete göre bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) eve teşrif buyurduğunda H z . A i ş,e ´ ye -Yanınızda yiyecek bir şey var mı?» diye sormuş ve H z A i ş e : (Radıyallâhü anhâ) :Hayır, deyince: -Öyleyse ben oruçluyum» ([5]) buyurmuştur. Şayet kişi öğleye kadar-niyet getirmeyip ancak öğleden sonra oruca niyet ederse, günün çoğu niyetsiz geçtiği için caiz değildir. Iraam-ı Şafii: «Caizdir ve niyet getirdiği andan itibaren oruçlu sayılır» demiştir. Çünkü ona göre nafile olan oruç parçalanmayı kabul eder. Zira nafile olan oruç isteğe bağlı olduğu için, kişi ne zaman tutmaya niyet ederse -daha önce bir şey yememiş olmak şartı ile- niyet ettiği andan itibaren ona sevap hâsıl olur.[6]
Hilâli Görmenin Hükmü
(Şaban ayının yirmi dokuzuncu akşamı hilâli aramak gerekir. Eğer hilâl görülürse oruç tutulur. Hava kapalı olup hilâlin görülmesine imkân bulunmazsa o zaman Şaban ayı otuz gün olarak tamamIanır ve ondan sonra oruca başlanır.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın. Hilâli gördüğünüzde orucu bırakın. Şayet hava kapalı olup hilâli göreme zs eniz. Şaban ayını otuz gün olarak tamamlayın- ([7]) buyurmuştur. Hem de hilâl görülmediği zaman asıl, ayın daha bitmemiş. olmasıdır. Bunun için bir delil bulunmadıkça ayın bittiğine hükmedilemez. Delil de ancak hilâlin görülmesidir.
(Şek günü, yani Ramazanda olduğu kesin olarak bilinemeyen Şabanın otuzuncu günü Ramazan diye oruç tutulamaz. Ancak eğer istenirse nafile olarak tutulabilir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Ramazandan olduğu kesin olarak bilinemeyen gün oruç tutulamaz. Meğer nafile niyetiyle tutulsun» ([8]) buyurmuştur.
Şek günü oruç tutmanın beş şekli vardır.
1- Ramazan orucu niyetiyle tutmak. Bu oruç mekruhtur. Zira yukarıda geçen hadiste bu oruçtan nehyedildiği gibi, bu orucu tutan kimse, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudilerin yaptıkları gibi oruç günlerinin sayısını kendisi arttırmış olur. Bununla beraber şayet o günü Ramazan orucu niyetiyle tutar ve ondan sonra o günün Ramazandan olduğu anlaşılırsa, kendisi için ramazan orucu olur. Çünkü Ramazan ayına yetişmiş ve oruç tutmuştur. Eğer tuttuktan sonra gününü tamamlamadan orucunu bozarsa -Ramazandan olduğunu kesin olarak bilemediği için- kendisine kaza lâzım gelmez.
2- Bir başka vacibin niyetiyle tutmak. Bu da -yukarıda geçen hadise binaen- mekruhtur. Fakat bunun keraheti önceki orucun keraheti kadar değildir. Sonra, eğer Ramazandan olduğu anlaşılırsa yine de kendisi için ramazan orucu yerine geçer. Çünkü her ne kadar Ramazan orucu niyetiyle tutmamış ise de. o gün Ramazan olduğu ve Ramazanda da başka bir oruç bulunmadığı için getirmiş olduğu niyet Ramazan orucu niyeti yerine geçer. Eğer Şabandan olduğu anlaşılırsa -en sahih olan kavle göre- niyet ettiği diğer vacibi tutmuş olur. Zira her ne kadar, Ramazanı bir veya iki gün önceden karşılamaktan nehyedilmişse de, bu nehiy Ramazanı ramazan orucu ile karşılamaya mahsus olup başka oruçlara şamil değildir. Bunun için bu orucun mekruh da olmaması gerekirdi. Fakat görünürse hakkında nehiy bulunduğu için mekruh sayılmıştır.
3- Nafile orucu niyetiyle tutmak. Bu ise -yukarıda geçen hadise binaen- mekruh değildir. îmam-ı Şafii: -Eğer kişinin tutmasını âdet ettiği güne rastlamazsa mekruhtur demiş ise de, bu hadis unun görüşüne karşı bir delildir. -Ramazan ayı gelmeden onu bir veya iki gün oruç tutmakla karşılamayın» ([9]) hadisi de îmam-ı Şafiî´ye delil olamaz. Zira bu hadisteki nehiy ile Ramazan gelmişken ramazan niyetiyle oruç tutmayın» mânâsı kast buyurulmuştur. Çünkü eğer böyle yapılırsa, vakti daha gelmemiş olan bir farzı eda etmek kabilinden olur. Bu ise fasit bir âmeldir. Sonra, eğer şek günü kişinin tutmasını âdet ettiği güne rastlıyorsa, onu nafile niyetiyle tutmak tutmamaktan -icma île- daha iyidir. Eğer kişi her ayın sonundan üç gün veya daha fazla oruç tutmak âdet etmiş ise, kimisi: -Şek günü oruç tutmaktan -görünürde dahi olsa- nehiy bulunduğu için, tutmamak tutmaktan daha iyidir.» Kimisi de : « H z . Ali ile H z . A i ş e ´ ye uymak için tutmak iyidir. Zira Hz. Afi ile Hz. Âişe tutarlardı* demiştir. Fetva veren kimseye ise muhtar şudur ki, kendisi ihtiyatan tutsun ve fakat soranlara. Rafızilik töhmeti altına girmemek için -öğleye kadar bekleyin ve ondan sonra yeyin- şeklinde fetva versin. Çünkü Rafıziler şek günü oruç tutmanın vacip olduğu görüşündedirler.
4- «Eğer yann Ramazan ise oruç tutmaya niyet ettim. Değilse oruçlu değilim» şeklinde niyet getirerek oruç tutmak. Bu şekilde niyet getiren kimsenin orucu -niyeti kesin olmadığı için- fasittir. Bu kimse de -Eğer yann yemek bulamazsam oruçluyum, bulursam değilim- şeklinde niyet getiren kimse gibidir.
5- Oruç tutmaya kararlı olup ancak orucun vasfında tereddüt ederek -yann oruç tutmaya niyet ettim. Eğer Ramazan ise Ramazan orucu, Ramazan değilse boynumun borcu olan falanca oruç olsun- şeklînde niyet getirmek. Bu kimsenin tuttuğu oruç fasit değilse de, niyet ettiği her iki orucu da şek gününde tutmak mekruh olduğu için mekruhtur. Fakat eğer Ramazan olduğu aniaşıhrsa. niyetin aslında tereddüt etmediği için kendisine Ramazan orucu olur. Eğer Şaban olduğu aniaşıhrsa, niyetin aslında tereddüt etmemişse de, vasfında fyani hangi oruca ait olduğunda) tereddüt ettiği için diğer vacibin yerine geçmez. Çünkü Ramazan orucundan başka, vacip olan hiç bir orucun belli bir zamanı bulunmadığı için ona niyetin aslı kâfi geîemez. Ancak nafile oruç olur. Bununla beraber eğer bozarsa ona kaza lâzım gelmez. Zira bu oruca nafile niyetiyle de-ğü, Ramazan orucu veya bir diğer vacipten birinin niyetiyle başlamıştır. Eğer kişi «Yann ramazansa ramazan orucuna, şaban ise nafile oruca niyet ettim şeklinde niyet getirirse -bir ihtimalde olsun- ramazan orucuna niyet ettiği için yine mekruhtur. Bununla beraber eğer ramazan olduğu anlaşılırsa, kendisi için ramazan orucu, eğer Şaban olduğu anlaşılırsa nafile oruç olur. Çünkü nafile oruç, niyetin asliyle (yani tereddütlü niyetle) de tutulabilir. Eğer kişi bu orucunu da bozarsa, niyetinde ramazan orucuna da ihtimal verdiği için ona kaza lâzım gelmemesi gerekir.
(Ramazan hilâlini gören kimseye -Hakim şahitliğini kabul etmese bile- oruç tutmak vacip olur.} Zira Peygamber Efendimiz (Sal-laliahü Aleyhi ve Seilem) metni yukarıda geçen hadisinde: -Hilâli gördüğünüzde oruç tutun...- buyurmuştur. Bu kimse de hilâli görmüştür. Bununla beraber eğer tutmaz veyahut tuttuktan sonra orucunu bozarsa ona yalnız kaza lazım gelir, keffaret lâzım gelmez, îmam-ı Şafii: -Eğer bu kimse orucunu cinsel ilişki ile, bozarsa ona keffaret de lâzım gelir. Çünkü her nekadar ramazana hükmedilmemiş ise de, hilâli kendisi gözü ile gördüğü için ona oruç tutmak farz olmuş ve ramazan olduğunu kesin olarak bildiği halde orucunu bozmuştur- demiştir. Biz diyoruz ki; Her ne kadar böyle ise de, Hakimin seri bir delile dayanarak bu kimsenin şahitliğini reddetmesi, bu kimsenin hi-!âii görmediği şüphesini uyandırmıştır. Orucun keffareti ise. herhangi bir şüphenin bulunması halinde lâzım gelmez. Fakat şahitliği daha reddedilmemişken orucunu bozması halinde kendisine keffaret lâzım gelip gelmediğinde ihtilâf edilmiştir.
Bu kimse otuz günü tamamlasa bile hakim, bayrama hükmet-medikçe oruca devam etmek zorundadır. Çünkü başlangıçta ona ihtiyaten oruç tutmak vacip olmuştu. Şimdi de herkes oruçlu iken onun yalnız oruç tutmaması yine ihtiyata aykırıdır. Bununla beraber eğer tutmaz veyahut tuttuktan sonra orucunu bozarsa, ramazanın bittiği kanaatında olduğu için ona keffaret lâzım gelmez. (Gök yüzünde bir pürüz bulunduğu zaman, adil olan bir kişinin -İster erkek, ister kadın, ister hür, ister köle olsun- Ramazan hilâlini gördüğüne dair şahitliği kabul olunur.) Zira bu, dini bir husus olduğu için, tek kişilerin diyanet ile ilgili herhangi bir şey hakkında verdikleri habere benzer. Bunun içindir ki, hilâli gören kimsenin mahkemede -Şahitlik ederim ki ben hilâli gördüm- demesine gerek yoktur. Fakat adil olması şarttır. Zira diyanetle ilgili hususlarda da adil olmayan kimsenin sözü makbul değildir. T a h a v i´ -de «adil olsun olmasın» diye yapılan ta´mim ise «adil olduğu bilinsin bilinmesin» mânâsındadır. Gök yüzünde pürüzden maksat, bulut, duman, toz ve benzeri şeylerdir.
Metinde geçen «adil olan bir kişinin» deyimindeki itlaktan, başkasına zina isnat etmek suçundan ceza yiyen kimsenin tevbe ettikten sonra Ramazan hilâlini gördüğüne dair şahidliğinin kabul olunduğu anlaşılmaktadır, ki zahir olan rivayet de bu yoldadır. Zira bu şahidlik -yukanda da söylediğimiz gibi- diyanetle ilgili bir haberdir. İmam Ebû Hanife´ den, bir bakıma şahidlik olduğu için kabul olunmadığı da rivayet olunmuştur. îmam-ı Şafii iki kavlinden birinde: -Ramazan hilâli iki kişiden az şahidlerle kanıtlanamaz- demiş ise de bu, zayıf bir görüştür. Zira -yukanda da söylediğimiz gibi- Ramazan hilâli diyanetle ilgili bir husus olduğu için bir kişinin ifadesiyle kanıtlanması lâzım gelir. Kaldı ki, Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyh ve Sellem) Ramazan hilâlini gören bir kişinin ifadesiyle hükmettiği sabittir.
Sonra, eğer bir kişinin şahitliği üzerine oruca başlanmış ise, otuz gün tamam olsa bile - Hasan İbn-i Ziyad´ın îmam Ebû Hanife´ den rivayetine göre- şevval hilâli görülmeden bayram yapılamaz. Zira şahidliği üzerine oruca başlanan tek kişinin yanümış olabildiği için şevval hilâli görülmeden bayram yapmak ihtiyata aykırıdır. Kaldı ki, bir kişinin şahidliğiyle Ramazana hükmediliyorsa da bayrama hükmedilemez. îmam Mu-h a m m e d´ den ise i «Bayram yapılır. Çünkü her ne kadar bir kişinin şahidliği ile doğrudan bayrama hükmedilemiyorsa da, tek kişinin şahitliğiyle Ramazanın başı sabit olunca, bayramın da hangi gün olduğu sabit olur. Nasıl ki herhangi bir kimsenin bir mirasa müstahak olması iki kişiden az şahidlerle sabit olmadığı halde, çocuğun doğumunda hazır bulunan ebenin ifadesiyle çocuğun nesebi sabit olur ve nesebi sabit olunca, dolayısıyla mirasa, müstahak olduğu da sabit olur» diye söylediği rivayet olunmaktadır.
(Gökyüzünde bir pürüz bulunmadığı zaman, hilâl büyük bir kalabalık tarafından görülmedikçe görüldüğüne dair herhangi bir şahidlik kabul olunamaz.) Çünkü böyle durumda herkesin hilâli görmesi mümkünken yanuz tek bir kişinin onu görmüş olması şüphelidir. Bunun için,´kesin bir inanç verecek derecede büyük bir kalabalık tarafından görülünceye kadar beklemek gerekir. Fakat gökyüzünde bir pürüz bulunduğu zaman öyle değildir. Çünkü hilâlin bir bulut parçası arkasında olup da bir ara çıkıp bir kişi tarafından tesadüfen görüldükten sonra tekrar kaybolup bir daha görülmemesi mümkündür.
Büyük kalabalığın miktarı hakkında değişik görüşler vardır. Kimisi : «Semtte oturanların hepsidir- demiştir. îmam Ebû Yûsuf dan da «Kasamete kıyasen, en az elli kişidir- diye söylediği rivayet olunmuştur.
Hilâli gördüğünü söyliyen şahid bir kişi olduğu zaman -ster aynı yerde oturanlardan, ister dışarıdan gelmiş olsun- eğer gökyüzü pürüzlü olmazsa şahidliği kabul olunmaz. Fakat T a h a v i «Hilâli gördüğünü söyliyen kişi eğer dışandan gelmiş ise şahidliği kabul olunur. Çünkü yerleşim merkezine nazaran çölde engeller daha az olur. îstihsan bahsinde de buna işaret vardır. Şahidlik eden tek kişi eğer yüksek bir yerde de olsa şahidliği kabul olunur- diye kayd etmiştir.
(Bayram hilâlini gören tek kişi «lursa bayram yapamaz.} Zira tek bir kişi yanılmış olabilir. Bunun için ona, ihtiyatın gereği oruca devam etmektir. Ramazan hilâlini gören tek kişi ise, ihtiyaten oruca başlamak zorundadır.
. (Gökyüzünde pürüz bulunduğu zaman, bayram hilâlinin görülmesi ancak ya iki erkeğin, ya bir erkekle iki kadının şahidliğiyle sabit olur.) Çünkü bayram hilâlinin yenilenmesiyle Ramazan ayı bittiği için fitre vâcib olur. Bunun için bayram hilâlinin görülmesi, yal-
nız diyanetle ilgili bir haber olmayıp, aynı zamanda onunla başkalarına ait bir hak da sabit olduğu için iki şahid ister.
Zahir o!an rivayete göre Kurban bayramının hilâli de, ramazan bayramının hilâli gibi ancak ya iki erkeğin, ya bir erkek ile iki kadının şahitliğiyle sabit olur. Zira kurban bayramının gelmesiyle kurban kesmek vacip olur. Kurban kesmek de her ne kadar ramazan orucu gibi diyanetle ilgili bir husus ise de. tamamen oruç gibi olmayıp aynı zamanda başkalarına ait mali bir haktır. İmam E b û H a n i f e ´ den, kurban bayramı hilâlinin ramazan hilâli gibi bir şahitle sabit olduğu yolunda da bir rivayet vardır.
[Gökyüzünde bir pürüz bulunmadığı zaman ise) yukarıda da geçtiği üzere (kesin inanç veren bir büyük kalabalığın şahitliğinden başkası kabul olunamaz.)
(Orucun vakti, tanyerinin ağarması ile başlayarak akşam güneş batmcaya kadar devam öder.) Zira Cenûb-ı Hak;
Tanyerİnde, beyaz İplik siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyip için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın» ([10]) buyurmuştur. Beyaz iplik ile siyah iplik, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığıdır.
(Oruç gündüzJeyin yiyip içmekten ve cinsel ilişkide bulunmaktan oruç niyetiyle sakınmaktır.) Zira orucun lügat anlamı da, yiyip içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamaktır. Ancak Şeriatta buna niyet de ilâve edilmiştir, ki âdet ile ibadet biribirinden ayrılmış olsun. Çünkü eğer niyet şart olmasaydı, gündüzleri hiç bir şey yiyip iç-memeyi ve cinsel ilişkide bulunmamayı alışkanlık haline getiren bir kimsenin bu davranışı kendisi için bir âdet olduğu halde, ibadet de olacaktı. Halbuki oruç niyetiyle bunu yapmadığından onun için oruç olamaz ve dolayısiyle ondan hiç bir sevap elde edemez.
Orucun gece değil de gündüz tutulmasının sebebi, yukarıda geçen âyet-i kerimedir. Kaldı ki gece ile gündüzden, oruca gündüz daha uygundur. Çünkü gece uyku zamanı olduğu için geceleyin yiyip içmemek zaten âdettir. Âdet olan bir şey ise -yukarıda da geçtiğ üzere- ibadet olamaz. Bunun için oruç zamana ancak gündüz olup gece oruç tutulamaz. Kadınlar aynca, aybaş! ve loğusalık halinde oldukları zamanda da oruç tutamazlar.[11]