- Ortadoğu’da neler oluyor

Adsense kodları


Ortadoğu’da neler oluyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 11 July 2012, 03:38 pm GMT +0200
Ortadoğu’da neler oluyor?
Yusuf ERGEN • 72. Sayı / GÜNDEM


Avrupa takvim sistemine göre Berlin Duvarı’nın yıkılma tarihi olan 9 Kasım 1989 (9/11) ile İkiz Kuleler’in “teröristler” tarafından yıkılma tarihi olan 11 Eylül 2001 (9/11) benzer sistemle gösteriliyor. Birinci 9/11’de yıkılan Berlin Duvarı’yla, Berlin’de başlayan Soğuk Savaş yine Berlin’de sona ermişti. Böylece I. Dünya Savaşı’nda paylaşım arenası olan Ortadoğu II. Dünya Savaşı’ndan beri iki kutuplu dünyanın mücadele arenası olmaktan çıkmış, güçlü ekonomik reformlarla birlikte sağlıklı büyümenin, barış ve demokrasi umutlarının en güçlü duygularını hissetmeye başlamıştı. 20. yüzyıl boyunca paylaşım savaşlarının ve Batı’ya karşı kanıyla canıyla özveride bulunulan Ortadoğu tarihinde ilk kez kendi dünya sahnesinde kendi kaderinin vazettiği rolü oynamanın imkânını yakalamıştı. Zira bu coğrafya binlerce yıllık medeniyet tecrübesinin beşiği olagelmişti.

Ne var ki yeni milenyuma girerken Dünya, Ortadoğu ile aynı görüşte değildi. Atlantik’in diğer yakasında tek kutuplu dünya ütopyasıyla yaşayan bir 20. yüzyıl medeniyeti vardı. Bu yapı yine Ortadoğu coğrafyasına ait olan bir 1973 petrol kriziyle kendi hayallerini gerçekleştirmenin peşinden gidiyordu. 1973 petrol krizi, tek kutuplu ütopya peşinde koşan Atlantik ötesi için en güçlü araçlardan biriydi. Petro-dolar etrafında oluşan ve neticede ABD hegemonyasının sınırlarını zorlayan bu döngü ve onun dünya sathında kısmî ideolojisine dönüşen monetarist akım, ikinci 9/11 travmasıyla karşılaştı. 11 Eylül 2001 dünyada bir ABD hegemonyasının olamayacağının tarih önünde bir göstergesiydi.

Ancak Batı’nın bu travması yine Ortadoğu’ya fatura edilecekti. Yine medeniyet tecrübesinin sembollerinden biri olan Bağdat’ın bu faturayı ödemesi gerekti. Ortadoğu’nun yeniden kaderi karanlıklara gömülüyordu. Hâlbuki Berlin Duvarı’nın yıkılması Ortadoğu için üzerindeki ölü toprağının atılmasının en kritik dönemeciydi. Kendisine ait demokrasinin, refahın, barış anlayışının tesis edilmesini yüzlerce yıldır bekliyorlardı. Bu ümitlerini Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan beri ilk kez yakalamışlardı.

Tunus’ta bir işsiz
Soğuk Savaş’ın dünyaya vazettiği en onulmaz küreselleşme diyalektiklerinden biri de, devletlerin küçük sorunları çözemeyecek kadar büyük, büyük sorunları çözemeyecek kadar küçük kalmasıydı. Ne ulus-üstü yapılar küresel ekonomik kriz gibi büyük sorunları çözebiliyor, ne de Soğuk Savaş’ın silahlanma yarışıyla geliştirilen internet teknolojisi dünya vatandaşlarının sorunlarını çözmede yeterli kalıyordu. Velev ki bu vatandaş Tunus’ta olsun. Tunus’ta yaşanan işsizlik, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı tüm dünyanın sorunu haline gelebiliyordu. Tunus’un Sidi Bouzid kasabasında işsiz kalan genç bilgisayar mühendisi Buazizi, bir arabaya doldurduğu sebze meyveyi satarken zabıtalara yakalanabiliyor ve bu sorunu çözmede Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin 23 yıllık diktatörlüğü çaresiz kalabiliyordu. O da bir yana, zabıtanın Buazizi’nin mallarına el koyduktan sonra kendisine attığı tokatın sesini tüm dünya duyabiliyordu.

Ortadoğu topyekûn dönüşüyor
Yani mesele sadece Tunus meselesi değil. 11 Eylül’ün faturasını Irak tam olarak ödememiş olacak ki hâlâ pimi çekilmiş bomba gözüyle bakılma potansiyeliyle duruyor. Demokrasi işgalinden bile Irak ne istikrar, ne de demokrasi çıkarabildi. İran’ın nükleer pozisyonları bir yana çatışmaların her zaman için gündemde olacağı kaçınılmaz kesişme oluşturarak İran Şiiler üzerinden kendisini Sünni bloktan ve Batı’dan korumanın derdinde. Kürtler de bu coğrafyada biraz daha zaman kazanmanın ve böylece bağımsızlıklarının temennilerini güdüyor.

Şu haliyle Tunus’a ek olarak Irak tüm bölgenin kaosu için yetiyor zaten. Lübnan’da yaşananlara da değinmeden geçemeyiz. Hizbullah yanlısı 11 Bakan kabineden çekilince hükümet düştü. Lübnan Başbakan’ı Hariri Türkiye’nin de büyük desteğiyle, ABD, Fransa ve Suriye, Suudi Arabistan ile derhal görüşmek zorunda kaldı. İsrail-Filistin sorunu gibi Ortadoğu’nun kemikleşen sorununa Şili bile Filistin’i tanıyarak bir şeyler yapmanın gayretinde.

Sonuç olarak Ortadoğu dönüşüyor. Ama bu dönüşüm kendinden menkul bir dönüşüm mü, sürekli birbirlerinin iç işlerine karışan Ortadoğu ülkelerinin kronik hengâmesi mi, Türkiye’nin cesaret modelliği mi, dünyanın dönüşümü mü, yoksa bir çıkmaz sokak mı, tarih gösterecek.