- Onuncu Mukaddeme

Adsense kodları


Onuncu Mukaddeme

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Wed 23 February 2011, 08:24 am GMT +0200
Onuncu Mukaddeme

Bir kelâmda, her fehme gelen şeylerde mütekellim muahaze olunmaz. Zira mesûk-u lehülkelâmdan başka mefhumlar iradeyle deruhte eder. İrade etmezse, itab olunmaz. Fakat garaz ve maksada mutlaka zâmindir. Fenn-i beyanda mukarrerdir: Sıdk ve kizb, mütekellimin kast ve garazının arkasında gidiyorlar. Demek maksut ve mesâk-ı kelâmda olan muâhaze ve tenkit, mütekellime aittir. Fakat "kelâmın müstetbeâtı" tabir olunan telvihat ve telmihatında ve "suver-i maânî" ve "tarz-ı ifade" ve "maânî-i ûlâ" tabir olunan vesail ve uslûp garazında olan günah ve muâhaze, mütekellimin zimmetinde değil, belki örf ve âdete ve kabul-ü umumiye aittir. Zira, tefhim için, kabul-ü umumî ve örf ihtiram olunur. Hem de eğer hikâye ise, halel ve hatâ mahkîyun anh'a aittir.

Evet, mütekellim suver ve müstetbeâtta muâhaze olunmaz. Zira onlara el atmak, semeratını almak için değildir. Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir. Eğer istersen, kinâî şeylere dikkat et. Meselâ, "Filânın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur" denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıcı hiç olmazsa da kelâm sadıktır. Eğer istersen, misal ve müsül-i faraziyeye dikkat et. Göreceksin: İştihardan neş'et eden kıymet ve kuvvetle müdavele-i efkâr ve akıllar arasında sefarete müstaid oluyorlar. Hattâ Mesnevî sahibi ve Sâdi-i Şirâzî gibi en doğru müellif ve en muhakkik hakîm, o müsül-i faraziyeyi istihdam ve istimal etmelerinden, müşâhhat görmemişlerdir. Eğer bu sır sana göründü ve ışıklandı, mumunu ondan yandır, kıssat ve hikâyetin köşelerine git. Zira cüzde cârî olan, bazan küllde dahi cârî olabilir.

Tenbih

Üçüncü Makalede müşkilât ve müteşabihat-ı Kur'âniyyeye dair bir kaide gelecektir. İktiza-i makamla şimdilik bir nebzesini zikredeceğiz. Şöyle:

Vakta ki, Kitab-ı Hakîmden maksud-u ehemm, ekseriyeti teşkil eden cumhurun irşadı idi. Çünkü, havass, avâmın mesleğinden istifade edebilirler. Fakat avam ise, havassa hitap olunan kelâmı hakkıyla fehmedemezler. Halbuki, cumhur ise, ekseri avam, ve avam ise, me'lûfât ve mütehayyelâtından tecerrüd edip hakikat-i mahzâ ve mücerredat-ı sırfayı çıplak olarak göremezler. Fakat görmekleri temin edecek, yalnız zihinlerinin te'nisi için, me'lûf olan ziyy ve libasla mücerredat arz-ı endam etmektir. Tâ mücerredatı, suver-i hayaliye arkasında temaşa etmekle görüp tanısın. Öyleyse, hakikat-i mahzâ, me'lûflerini giyecektir. Fakat surete hasr-ı nazar etmemek gerektir. Bu sırra binaendir: Esâlîb-i Arapta ukul-u beşere olan tenezzülât-ı İlâhiyye tâbir olunan müraât-ı efham ve mümâşât-ı ezhan, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânda cereyan etti. Ezcümle:

13 ve 14 15 ve emsâli... Hem de


16

e eşbâhı... Hem de 17m023.gif (648 bytes) ve nezairi bu üslûba birer mecradır.

18

Hâtime


Sa'b olan bir kelâmın, ığlak ve işkâli, ya lâfız ve uslûbun perişanlığından neş'et eder-bu kısım Kur'ân-ı Vâzıhü'l-Beyâna yanaşmamıştır. Veyahut mânânın dakik, derin veyahut kıymettar veyahut gayr-ı me'lûf, gayr-ı mebzul olduğundan, güya fehme karşı nazlanmak ve şevki arttırmak için kendini göstermemek ve kıymet ve ehemmiyet vermek ister. Müşkilât-ı Kur'âniyye bu kısımdandır.

Muhakemat - s.1998


Tenbih

Hadis-i şerifte varid olduğu gibi, her âyetin birer zâhir ve bâtın ve her zâhir ve bâtının birer had ve muttalaı ve her had ve muttalaın çok şücun ve gusunu vardır.1 Ulûm-u İslâmiye buna şahittir. Bu meratibin herbirinin birer derecesi, birer kıymeti, birer makamı vardır; temyiz lâzımdır. Lâkin tezahum yoktur. Fakat iştibak iştibahı intaç eder. Nasıl daire-i esbab daire-i akaide karıştırılsa, ya tevekkül namıyla bir betalet veya müraât-ı esbab namıyla bir i'tizali intaç eder. Öyle de, devair ve meratip tefrik olunmazsa, böyle neticeleri verir.




13 A'râf Sûresi, 7:54; Yûnus Sûresi, 10:3; Ra'd Sûresi, 13:2; Furkan Sûresi, 25:59; Secde Sûresi, 32:4; Hadîd Sûresi, 57:4.

14 Fecr Sûresi, 89:22.

15
Fetih Sûresi, 48:10.

16 "Nihâyet gün batısına vardı ve güneşin hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurub ettiğini gördü." Kehf Sûresi, 18: 86.

17
Yâsin Sûresi, 36:38.

18
Bakara Sûresi, 2:2.

1İbni Hibban, Sahih 1:146; el-Münavî Feyzü'l-Kadîr, 3:54.