seymanur K
Wed 14 September 2011, 11:06 am GMT +0200
Önsöz
İnsanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı ilk andan, dinin ikmal ye itmam Âf edildiği Hz. Peygamber'in risâletinin son anma kadar ilâhî vahiy insa-€/ noğlu için ilkeler koymuştur. Dinin tamamlanması ve kıyamete dek geçerli tek din olarak İslam'ın tayin edilmesiyle vahiy süreci sona ermiştir, islam dini; hayatın kaynağı, gayesi, metafizik alemin hakikati gibi temel gerçeklikler konusunda insana en doğru açıklamayı yapmasının yanında, dünya hayatında insanın gerek Rabbi ile gerekse kendi nefsi ve diğer hemcinsleri ile ilişkilerinde uyması gereken temel ilke-ve kuralları da belirtmiştir. Cibril hadisi diye bilinen lîadiste yer aldığı üzere islam dininin hükümleri; iman, İslam ve ihsan olarak üç bölümde tasnif edilmiş, sonraları bilimsel uzmanlaşmanın gereği olarak bu dalların her biri sıra ile kelam, fıkıh ve tasavvuf bilimleri tarafından incelenmiştir.
Temellerini ilahî vahyin attığı islam fıkhı, beşer aklının takdire şayan çabaları- ile dallanıp budaklanmış, insanın amelî hayatının bütünü hakkında kapsamlı hükümler ortaya koymuştur. Hz. Peygamber'in (s.a.) önderliğinde kurulan Medine islam devleti onun vefatının ardından kısa bir zaman zarfında Arap yarımadasının dışına taşmış, islam topraklarının fetihlerle genişlemesine paralel olarak İslam dininin pratik hayata dönük yönü olan İslam fıkhı da aynı ölçüde genişlemiştir. Hicrî II. asırda ilk yazılı örneklerine rastladığımız fıkıh tedvinah sonraki asırlarda fıkıh mezheplerinin sistemleşme-siyle birlikte geniş kapsamlı eserler şeklinde tezahür etmiştir. Bu bağlamda, sonradan "dört mezheb" diye isimlendirilecek olan ekollerin kendi dönemlerinde temsilciliğini üstlenen fıkıhçılar, mensup oldukları mezheplerin görüşlerini" desteklemek üzere mezhep kurucularına ait görüşleri nakletmekle yetinmemiş aynı zamanda bunların*temellendirilmesi için de çalışmışlardır. Zirvesini hicri V. asrın teşkil ettiği bu çalışmalar daha ziyade tslamın amelî hükümlerini; temizlik konusundan başlatıp mirasın taksimi ile sonuçlandıran, insan hayatının bütünü hakkında İbâdetîer-muameleler temel ayrımını esas alarak hükümler ortaya koyan çalışmalardır. Kazuistik (meseleci) me-todla yazılan bu eserler kendi içinde belirli bir sistem takip etmiş olmakla birlikte İslam fıkhını, temel ilkelerini ortaya koymak suretiyle bütüncül olarak inceleyen, tümevarım metoduyla küllî kaideleri tespit eden eseder son-' raki dönemlerde görülmeye başlanmıştır.
Takip ederi dönemlerde İslam fıkıhçıları fıkhî kaideleri ve islam hukukunun genel ilkelerini tespit etmeye, bu konuda eserler yazmaya önemle eğilmişler, bunun dindeki önemine, ilim ve fıkıhta ilerleme konusundaki etkilerine işaret etmişlerdir. Karâfî (Ö.684), Tâceddin es-Subkî (6.771), Zerkeşî (794) ve îbn Nüceym (Ö.970) vb. gibi farklı ekollere mensup fıkıhçılar bu konuda eser verenlerden yalnızca birkaçıdır.
Bu konuda yazılan en güz~el eserlerden biri kuşkusuz Şâfiî-Eş'âri ekolün mühim simalarından Izz b. Abdisselam'm "el-Kavâidü'1-kübrâ" isimli kitabıdır. Müellif bu kitapta fıkhî ilkelerin tespiti, delillendirilmesi ve örneklen-dirilmesi konusunda kendisinden önce kimsenin başaramadığı seviyede önemli bilgiler vücuda getirmiş, aynı sahada eser yazan diğer müelliflerde görülmeyen bütüncül, sistematik ve felsefî bir bakış açısı ortaya koymuştur.
İzz b. Abdisselam bu eserinde İslam fıkhının bütünüyle maslahatların dikkate alınması ve mefsedetlerin ortadan kaldırılması temelinde değerlendirilebileceğini göstermiş, islam dininin temel maksatlarını kapsamlı ve derin bir bakış açısıyla ele almıştır.
İlahî vahyin (Kur'an-sünnet) anlaşılması, yorumlanması ve tatbikinde dilbilgisi tek başına yeterli olmayıp, Şâriin hüküm koyarken dikkate aldığı maksatların, bu hükümlerin mükellefler için ortaya koyduğu maslahat ve def ettiği mefsedetlerin de bilinmesi gerekmektedir. Modern hukukta, kanun metninin yorumlanmasında lafzî (dilselVyorum yanında gâî (amaç-sal) yorumun da dikkate alınmasının gerektiğini ileri süren görüşün hareket noktası da budur. Bu açıdan îzz b. Abdisselam'in bu çalışması bir yandan yukarıda belirtilen hususları içerdiğinden, diğer yandan temel kaideleri bol örneklerle herkesin anlayabileceği bir seviyeye indirdiğinden tercümesinin yararlı olacağı kanaatine ulaştık. Bu amaçla kitabı dilimize kazandırdık.
Eser üzerinde tercüme sırasında dikkat-ettiğimiz bazı hususları şu şekilde belirtebiliriz:
- Kitapta yer alan ve tüm konuların temelini oluşturan maşlahat-mefse-det kavramları, kullanıldığı bağlama göre çoğu zaman aynen korunmuş, kimi zaman da anlama kolaylığı sağlaması ve dilimizdeki kullanımın dikkate alınması sebebiyle iyiîik-kötülük, hayir-şer, yarar-zarar, güzel-çirkin gibi kelimelerle karşılanmaya çalışılmıştır. Aynı şey diğer kimi kavramlar için de geçerlidir.
- Kitabın yazarının ŞâfİÎ ye Eş'ârî mezheplerine mensup olması sürekli dikkatte tutulmalıdır. Biz bu'gerçeğe büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensup olan Türk ^kuyucusunun dikkatini çekerken kimi meselelerde nadiren de olsa dipnotta Hanefi mezhebinin konu ile ilgili görüşünü belirttik.
- Tercümeye esas .aklığımız nüshadaki başlıkların büyük çoğunluğunu aynen korumakla birhkte, konu bütünlüğünün bozulduğu, araya başka konuların girdiği durumlarda veya bağlamın gerekli kıldığı durumlarda kendimi? de başlıklar ekledik. Bu başlıkları köşeli parantez içinde gösterdik.
- Kitapta yer'alan bölümlerin tümü ve başlıkların bir kısmı kitabın orijinalinde olmayıp,';!nbrnoyı kolaylaştırmasına yardımcı olması amacıyla tarafımı/dan komıl-muşiı;
Son. olai.ak şunr W?lnr ^m ki; bı.-- kusursuz obn yegane varlığın alemlerin Robbi okut Aiinh >'*kk;»urnı ikrar ederek yaptığımız bu tercümenin mükemmel olduğunu iu-i;a ebniyonK. "Hatası/ kul oîmnz' prensibinden hareketle* bu çalı^niamı^ın da hutadan beri olamayacağın' k-îbul ediyor, bizleri bu konucla ikaz edip hatalarımızı gösterecek okuyucularımıza peşinen teşekkürü,bir borç biliyorum.
Gayret bizden başarıya ulaştırmak Allah'tandır.