hafiza aise
Wed 11 May 2011, 05:22 pm GMT +0200
ÖNSÖZ
Gelişen dünyada geçen her bir gün, İnsanlığın Emini'ne ait mesajların kıymetini ve insanlığın onlara olan ihtiyacını ortaya koyuyor. Bir tarafta maddi terakki ile insanların başı dönerken, diğer yanda huzur adına dünyada iflasın yaşanıp, insanlığın kemal adına tel tel dökülüyor olması, gidilen yolun zaten sağlıklı olmadığını açıkça herkese gösterir mahiyette.
Ortada iki yol var; ya iniş istikametinde hızla süküta koşan insanlık diğer canlılara rahmet okuttururcasına gidişatına devam edip dünyayı kendine zindan haline getirecek, ya da insanlık ortak paydasında ve temel değerler etrafında kenetlenerek yeniden kendisini bulacak; bir taraftan dünyayı marnur ederken, diğer yandan da aradığı huzuru bulmanın mutluluğunu yaşayacak.
İşte yolların aynmında duran ve engin sinesiyle herkesi semtine davet eden Gönül Tahtımızın Müstesna Sultanı Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sellem) hayat bahşeden mesajlanyla insanlığı, dünyayı inşa ederken ahireti de marnur kılmanın sihirli iklimine çağınyor.
O'nun (sallaUalıu aleyhi ve sellem) şefkat dolu engin dünyasın
da, her fırsatta hayatına suikast eden kin tüccarlanna bile yer var! O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ikliminde kimsenin üstünü çizip defterinden silme gibi bir anlayış yok! Bu yüzden, son ana kadar kendisine kılıç çekip karşısına dikilenleri, huzura gelip hakikate uyandıklan zaman, O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem) müdafaa etmenin kahramanlan olarak, önceki hayatlanna keffaret yanşı içinde görüyoruz. Binlerce misal arasından işte İkrime ve Süheyl İbn Amr, işteAmr ibn.As ve Velid ibn Ukbe ibn Ebi Muayt, işte Ebu Süfyan ve Hind, işte Vahşi ve Halid ibn Velid ...
Zaten O (sallallahu aleyhi ve sellem), herkesi kucaklayan evrensel mesajın sahibi... Sancağı, bütün insanlığı altında toplayacak vüs'atte ... Yirmi üç yıllık tebliğ hayatı, bu sancağın altına nasıl girileceğinin misalleriyle dolu ... Bunun için, dünyaya veda ederken mihraba geçirip de arkasında namaza durduğu imam ve eline sancağı verip de kumandan tayin ettiği genç serdann şahsında temsil edilenler ayrı bir öneme sahip ... O'na inanıp da gönül veren her bir yüreğin, emaneti taşıyan birer Üsôme olabilmesi için bugün, O'nun safve duru hayatını okuyup bilmek, bilip de yaşamak ve yaşayıp da yaşatma arzusuyla şahlanmak ayn bir ehemmiyet arz ediyor ...
İşte Gönül Tahtımızın Müstesna Sultanı Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle bir niyetin ürünü ... Bu eserde, Efendimiz'i kendi beyanlanmızla tavsif edip anlatma yerine, yaşayıp ortaya koyduklanyla birlikte O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem) nazara vermek hedeflendi ve temel siyer kitaplarında müşahede edilmeyen hiçbir metnin, O'nunla bağlantılı olarak nazara verilmemesine de hassasiyet gösterildi... Özetle bize göre bir siyerden ziyade; O'nun ve ashabının hal, tavır, beyan ve tensipleriyle bir tarih şuuru verilmek, tek başına yaşanılan bir hayat değil de her bir sahabi ile irtibatlandınlarak birer mucize olarak inşa edilen, herkese modelolabilecek bir hayat tarzı verilmek istendi ...
Hiç şüphe yok ki O (sallallahu aleyhi ve sellern), herkesi şefkatle kucaklayıp sinesine sarmak istemiş, tuzak kurup da bedenini ortadan kaldırmak isteyenlere bile şiddetle mukabelede bulunmak istememiştir. Yirmi üç yıllık tebliğ hayatının ilk on beş yılı sürekli baskı ve işkencelerle geçmesine rağmen O (sallallalıu aleyhi ve sellern), asla kuvvete baş vurup sert tavır almayı düşünmemiş, müsamaha yolunu tercih ederek, diş gösterip pençe atanlara bile sabırla mukabelede bulunmayı yeğlemiştir. Bir gün savaş kaçınılmaz hale gelince de, her şeye rağmen ilk başlatan O (sallallalıu aleyhi ve sellem) olmamış, bununla birlikte tedbiri de elden bırakmayıp en kötü şartlara göre hesabını yaparak gerektiğinde bu meydanın da hakkını vermiştir. O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) savaşlarının hepsi birer müdafaa, seriyye ve gazvelerinin tamamı da emniyet ve güveni sağlamaya matuf birer gayretten ibarettir. Ne gariptir ki, sekiz yıl süren bu sürecin tamamında, her iki taraf adına dökülen kan, bugünün modernü) dünyasında bir günde akıtılanın yanında deryada katre gibi durmaktadır.
Baskı ve şiddet altında olduğu dönemlerde böyle bir tavır sergilemekle birlikte O (sallallalıu aleyhi ve sellem), ipleri tamamen eline alıp da hakimiyetini ilan ettiğinde farklı bir davranış sergilemeyecekti. Bütünüyle O'nun sesinin yükselip sözünün dinlendiği dönemlerde bile O (sallallahu aleyhi ve sellern), asla kin ve nefret yolunu tutmayacak ve olgun başaklar gibi kellelerini teslim etmeye çoktan razı olanlara bile hürriyet yollarını gösterip hepsini affedecekti.
Bugün O'nu ne kadar biliyorsak o kadar mutlu; ne kadar yakından tanıyorsak o kadar huzurlu ve yine O'nun hayatına ne kadar muttali olabiliyorsak o kadar da bahtiyarız demektir. Bir başka ifadeyle bizler, O'na duyduğumuz ihtiyaç kadar başkalarına muhtaç olmaktan uzak; O'nun engin dünyasına müstağni kalıp uzaklaştığımız kadar da başkalarının kapı-
sında şahsiyet ve onurumuzu örseleyen birer dilenci olmaya mahkumuz demektir.
Zaten bu gün karşımıza çıkan her bir hadise de bize, O'nun bu müstesna hayatını yeniden okuma, attığı adımlan günün ihtiyaçlanna göre yeniden yorumlama, söz ve davranışlarındaki ayrıntılan nazara alarak hayatımıza yeniden yön verme ve insanların elinden tutarken kullandığı argümanlan iyi okuyup, hayatımızı O'nun arzu ve isteklerine göre yeniden şekillendirme lüzumunu hissettirmiyor mu?