- Önsöz

Adsense kodları


Önsöz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Mon 1 November 2010, 10:47 am GMT +0200
ÖNSÖZ


Nasihat Ve İrşad

 

Allah yolunun yolcularına gereken en büyük azık nasihattır. Çünkü azığı nasihat olanın ancak kazabilme imkanı çok olur. Aksi takdirde nasihatın haricinde insanoğlunun yüreğini fethetmeye giden hiç bir yol yoktur, ancak tek bir yol vardır, işte o yolda, nasihat ve akabinde irşaddır.

Tarihte kılıç, günümüzde silah veya kitapların arasına para koyarak insanlara bir şeyler vermeye çalışan nasihat tellalları, yüreklerin ancak tatlı dil veya güzel bir nasihatle feth olabileceklerini arka plana atmışlardır.

Görünür de çok cazip olan maddi güçle insanları işgal altına almak, gelecek için çok büyük bir tehlikedir. Çünkü zorla boyun eğenler bir gün gelir boynunu eğenlerin boyunlarını eğdirirler. Yani kendilerine yapılan yanlışlıkların hesabını sorarlar ve bunun intikamını mutlaka alırlar. Fakat nasihatle yürekleri feth olan insanlar ise ölünceye kadar yüreklerini fethedenlere teşekkür edip dua ederler.

Şimdi bu girişten sonar nasihat ile irşadın açıklamasını yapmaya çalışalım. 

 
NASİHAT VE İRŞAD

 

Nasihat:

 Nasihat kelimesi sözlükte; nush, öğüt manasına gelir.

İbnü'l-Esîr'in "en-Nihaye" adlı eserinde  "nasihat" kelimesinin Arapça'daki aslî manası; kendisine nasihat edilenin hayrını istemek demektir.

 

Bu manayı tek bir kelime ile ifade etmek mümkün  değildir. Buna en yakın kelime, "hayırhahlık"tır. Bu, Arapça'da kullanılan manaca en kapsamlı ve geniş kelimelerden biri kabul edilmiştir. Kelimeyi dilimizdeki öğüt vermek, tavsiye etmek manasında almak, manayı daraltır. Bu sebeple "hayırhahlık" manasını da zihnimizde canlı tutmamız gerekir.

İslam alimleri, nasihatin dinde mühim bir yer tuttuğunu belirtirler ve dinin mihver ve direğini nasihatın teşkil ettiğini söylerler. Görüleceği üzere, Resulullah "din"i nasihat olarak tarif etmiştir. Müslüman da Allah, peygamber, Kur'an, büyükler ve din kardeşleri için hayır dileyen kimsedir.

Temimu'd-Dâri  (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyissalâtu vesselâm): 'Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!'  demişti. Biz: 'Ey Allah'ın Resulü! Kimin için hayırhah olmaktır?' diye sorduk. Resulullah (a.s): 'Allah için, Allah'ın kitabı için, Resulü için ve Müslümanların imamları ve hepsi için!' buyurdu."[1]

Görüldüğü üzere bu hadiste, din, nasihat olarak tarif edilmektedir. Buna göre dinî bir ifade olarak nasihat; hayırhahlık yani hayrını  ve iyiliğini istemek, bu sebeple  hayrı ve iyiyi duyurup, hatırlatmak anlamına gelmektedir.

Bu manayı dilimizde ifade eden en yakın kelime, öğüttür.

Hadiste, "Din nasihattir" yani din hayırhahlıktır dendikten sonra bu hayır isteme  işinin kimler için olacağı sorulmuş, Resulullah (aleyissalâtu vesselâm) da "Allah, Resulullah, Kitabullah, Müslümanların imamı ve Müslümanlar için hayırhahlık" diye açıklamıştır.

İbnu'l-Esir konuyla ilgili olarak kısaca  şu açıklamaları yapar:

* Allah için nasihat (hayırhahlık): Allah'ın birliği hususunda  sıhhatli bir itikaddır. O'na yapılan ibadette niyeti halis tutmaktır.

* Kitabullah için nasihat (hayırhahlık): Onu  tasdik ve onda olanlarla  amel etmektir.

* Resulullah için nasihat (hayırhahlık): Peygamberliğini tasdik,  emir ve yasaklarına inkıyad  etmektir.

*  İmamlar için nasihat (hayırhahlık): Hakta onlara itaat etmek, zulmettikleri zaman da onlara isyan  etmemektir.

* Bütün Müslümanlar için nasihat (hayırhahlık): Onları maslahatları doğrultusunda irşad etmek."[2]

Dinin, "nasihat" olarak tarif edilmesi, dinde nasihatin ne kadar önemli bir yer  tuttuğunu ortaya koyması açısından büyük bir değer göstermektedir.

Hadisin zahiri, nasihat edilen kimseye nasihatin fayda etmeyeceğini bilse bile,  nasihatin vacip olduğunu ifade eder.

Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime ilme dayanmayan bir fetva verilmişse, bunun günahı ona fetva verene aittir. Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bile bile, farklı bir irşadda bulunursa ona ihanet etmiş olur."[3]

Nasihatle yola çıkıp irşadla devam eden her Müslüman davetçi bu yolun sonunda güzel verimler elde ederek hem dünya hem de ahiret saadetini yakalamış olacaktır.

Şimdi bu izahtan sonra irşadın tanımını ve önemini izah etmeye çalışalım.

 

İrşad:

İrşâd kelimesi sözlükte; doğru yoldan gitmek, doğru yolu bulmak, doğru düşünmek, akıl ve temyiz gücüne sahip olmak, irşâd ise doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kimseye Allah yolunu göstermesi gibi anlamlara gelir. İrşâdı yapan kimseye mürşid denir.

Allah'ın, sayısı doksan dokuz olan güzel isimlerinden birisi de "er-Reşîd"dir.[4] Reşîd, mürşid anlamındadır. Mürşit, doğru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşâdda; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur.

Terim olarak irşâdı şöyle tarif edebiliriz: Bu işe ehil kimseler tarafından insanları, dünya ve ahiret saadetine ermeleri için hak ve hakikate, doğru yola, salih amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü kötülükten kaçınmalarını telkin etmek.

İrşâdda muhatab olan, yani irşâd edilecek kimseler hem gayrimüslimler ve hem de müslümanlardır. Müslüman olmayanları irşâd; onları iman ve İslâm'a davet etmek demektir. Müslümanları irşâd ise; onlara imanın gereği olan salih amel ve güzel ahlâkı telkin etmektir.

İrşâdı yapacak kimseler ise Peygamberlerden sonra, salih müminler ve din bilginleridir. İrşâd, dini bir emir olup müslümanlar üzerine farz-ı kifayedir. Müslümanların içlerinden bir grup bu görevi yapınca diğerlerinin üzerinden düşer. İnsanları irşâd edecek mürşidleri, din bilginlerini yetiştirmek müslümanlar üzerine farzdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Sizden, insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun"[5] buyurulur. Ümmet; grup, sınıf anlamınadır. "İçinizden irşâd görevini yapacak bir grup bulunsun" veya "sizden, emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker yapacak bir topluluk oluşsun" demektir.

İnsanlık tarihinde doğru veya yanlış hiçbir sistem ve hiç bir nizam büyük kitleler tarafından kendiliğinden kabul edilmemiştir. Her hangi bir nizam ve ideolojinin kabul edilmesi için mutlaka o nizam ve ideolojinin davetçilerinin bulunması gerekir. Din için de bu genel kaide geçerlidir. Allah Teâlâ'nın insanların hidayeti için peygamberler göndermesi, bu peygamberlerin, Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için daimi bir çalışma içerisinde bulunmaları bunun apaçık bir delilidir.

İnsanları irşâdda bulunmak, onların dünya ve ahirette saadet ve selametleri için çalışmak demektir. Bu nedenle insanları irşâd önemli bir görevdir. Bu görevi toplumda belli bir grubun üstlenmemesi, toplumun hepsinin sorumluluğuna sebep olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Günah işleyenlerin bulunduğu bir toplumda önlemeye gücü yeten kimseler olduğu halde bunu engellemezlerse, Allah'ın, kendi nezdinden onların hepsini kapsayan bir azabın gelmesi pek yakındır."[6]

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Şunu yeminle söylüyorum ki; siz ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırmaya çalışırsınız; aksi halde Allah size içinizdeki en kötülerinizi musallat eder. Sonra hayırlılarınız dua eder, fakat duaları kabul olunmaz."[7]

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Allah Resulüne, insanların en hayırlısının kim olduğu sorulunca, şöyle cevap vermiştir: "İnsanların en hayırlısı en çok okuyanı, en muttaki olanı, iyiliği en çok emredeni, kötülükten en fazla sakındırmaya çalışanı ve en çok sıla-ı rahim yapanıdır. "[8]

Hz. Peygamber, Veda haccı hutbesinde, dinî emir ve yasakların, bilgilerin nesilden nesile aktarılması ve irşat faaliyetinin sürdürülmesi için ümmetine görev yüklemiştir. Bu da tebliğ görevidir.

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Sizden hazır olanlar, burada bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar. Umulur ki, bunları burada bulunmayanlar, bulunanlardan daha iyi anlar ve korur."[9]

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Siz insanların faydası için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız."[10]

Onu en hayırlı yapan; iyiliği emretme, kötülükten sakındırmaya çalışma, başka bir deyimle "irşad" görevini ifa etme özelliğidir.

İrşâdın metodunu ve irşad sırasında izlenecek yolu Kur'an-ı Kerîm şöyle belirlemiştir: "Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanı da çok iyi bilir, doğru yolda yürüyenleri de çok iyi bilir."[11]

"Ey Musa ve Hârun! İkiniz de Firavun'a gidin. Çünkü o çok azdı. Öğüt alacağını veya korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin."[12]

"(Ey habibim!) Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer sen sert ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz insanlar, etrafından dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet ve bağışlanmalarını dile. İşlerde onlarla istişare et. Bir ise de azmettin mi, Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever."[13]

Diğer yandan mürşidin etkili olabilmesi söyledikleriyle önce kendisinin amel etmesine bağlıdır. Aksi halde irşâddan olumlu sonuç alınamayacağı ayette şöyle ifade edilir: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi, niçin söyleyip duruyorsunuz."[14]

Son olarak, bu kitabın hazırlanmasının temel sebebi nasihat ve irşad ile din ve imanı ayakta tutmaya çalışmak amacıyla birkaç söz dile getirmek. Bundan amacımız insanlığın kurtuluşunda ve doğruyu bulmasında bir ışık tutmaktır. Dilimiz sürçtü, kalemimiz yanlış yazdı ise af ola.

"Ey Rabbimiz bizi ulemâ-ı âmilîn ve sulehâ-i şâkirinden eyle."

"Ey Rabbimiz bizi, bilgisiyle amel eden âlimler ve nimetlere şükür eden sâlihler zümresine ilhak et." (Amin).

 

Salih ÖZBEY

Besni\Adıyaman

 Şubat\2005

Wed 14 November 2018, 12:50 am GMT +0200
"Ey Rabbimiz bizi ulemâ-ı âmilîn ve sulehâ-i şâkirinden eyle."

"Ey Rabbimiz bizi, bilgisiyle amel eden âlimler ve nimetlere şükür eden sâlihler zümresine ilhak et." (Amin).