- Önsöz

Adsense kodları


Önsöz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 16 October 2010, 01:06 pm GMT +0200
Önsöz


Hamd, ancak Allah içindir. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden O'na sığını­rız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yok­tur. Kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.

Tek olan ve hiçbir ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim.

Bu kitap, Mekke ve Cidde'de birçok kereler ba­sılmıştır. Aynı zamanda Cezayir, Kuveyt ve Ürdün'de de basılmıştır. İnşallah Mısır ve Lübnan'da da bası­lacaktır. Bu kitap okuyucular tarafından çok beğenil­miştir. Nitekim onlardan bana gelen birçok mektup-

larda bu kitaptan istemektedirler. Çünkü kitabın için­de her Müslüman'ı ilgilendiren değişik konular genel ve özet olarak bulunmakta ve anlatımı da herkesin anlayacağı şekilde kolaydır.

Allah Teala'dan bu kitabı, kendi rızasına uygun olarak onu okuyan herkese faydalı kılmasını dilerim. O, duaları işiten ve karşılığını verendir.

Muhammed b. Cemil Ziynû[1]

 
İslâm'ın Başlıca Özellikleri
 

1- İslâm dini tevhid dinidir. Bu yüzden tek olan yaratıcının varlığına inanmak, aklı olan her insanın kabul edeceği şeydir. Bu yaratıcı ayrıca kurban, adak ve dua gibi ibadetlerin sadece kendisine yapıl­masını hak eden ilâhtır. Çünkü Rasululiah sallailahu aleyhi ve sellem: "Dua, ibadetin ta kendisidir" diye buyurmuştur.[2]

Bu yüzden Allah'tan başkasına dua edip yal­varmak asla caiz değildir.                                           

2- İslâm birleştirici bir dindir, ayrımcılık yap­maz. İslâm'a göre bütün peygamberler insanların hayatlarını düzenlemek ve onların kurtuluşu için gönderilmiştir. Muhammed sallaflahu aleyhi ve sel­lem de onların sonuncusudur. O'nun şeraiti Allah'ın emri ile kendinden önceki şeraitlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hükmünü yürürlükten kaldırmıştır. Allah O'nunla insanları, sonradan değiştirilmiş bozuk din-

lerden kurtarıp, hiçbir şekilde değişikliğe uğramayan ve herkese eşit muamelede bulunan İslâm dinine katması için göndermiştir.

3-  İslâm dinini öğrenmek çok kolaydır. Çünkü İslâm'da bozuk inanç ve hurafeler yoktur. Her zaman ve mekânda uygulanabilen tek din İslâm'dır.

4- İslâm madde ve ruhu tam olarak birbirinden ayırmaz. Aksine hayata bu ikisinden oluşan bir bütün olarak bakar ve birini alıp diğerini ihmal etmez.

5-  İslâm, Müslümanlar arasında kardeşlik ve ruh birliğini sağlamlaştırır. Irk ve bölge farklılığını ka-bui etmez. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulmuştur:

"Sizin Allah katında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır."

6- İslâm'da ne dini hakir gören diktatörlük, ne de kabullenilmesi zor görüşleri tasdik etmek yoktur. İslâm'da her insan Kur'an ve hadisleri okur, selefin görüşlerini alır ve sonra bunu hayatında uygular.

(Bu kısım Yusuf el-Kardavî'nin "İslâm'ın Başlıca Özellikleri" adlı kitabından alınmıştır.) [3]

 

İslâm, Hayatın Bütününü Kaplayan Bir Sistemdir              
 

1- İslâm, insan hayatının ekonomik, siyasi, kül­türel ve sosyal alanlarındaki bütün problemlerini çö­zerek ona doğru yolu gösteren bir sistemdir.

2- İslâm, insan hayatını düzene koyar. Bundaki temel unsur, vakti düzenlemesidir. Müslümani dünya ve ahiret hayatında başarılı kılan tek amil İslâm'dır.

3- İslâm, dini kanunları uygulamadan önce itika-dî düşünceye öncelik verir. Nitekim Rasûlullah salial-lahu aleyhi ve sellem Mekke'de önce tevhidî düşünce üzerinde durmuş, Medine'ye hicret ettikten sonra İs­lâm Devleti'ni kurarak dinî hükümleri uygulamıştır.

4- İslâm, ilim öğrenmeye davet eder ve fayda­lı ilmin gelişmesine destek verir. Nitekim Müslüman­lar daha Ortaçağ'da İbn Heysem, Beyrûnî ve diğer­leri gibi modern ilimlerde mütehassıs olmaya başla­mışlardı bile.

5- İslâm, dolandırıcılık ve fahiş fiyatla kazanılan malı değil, doğru yoldan kazanılan malı helal sa­yar ve helal yoldan kazanılan maldan fakirlere ver­meyi ve Allah yolunda harcamayı teşvik eder. Ka­nunlarını Allah'ın koyduğu şeraitten alan İslâm üm­meti içinde sosyal adalet ancak bu şekilde gerçekle­şir. Nitekim hadiste şöyle geçmektedir: "En iyi mal, kişinin helal yoldan kazandığı maldır."[4]

6-  İslâm, cihad ve özgürlük dinidir. İslâm, her müslumana malıyla ve maneviyatıyla dine yardımcı olmasını farz kılar. İslâm bir özgürlük dinidir ve her müslümanın İslâm gölgesinde hür ve mutlu olarak yaşamasını, bu dünyaya karşılık ahiret hayatını ter­cih etmesini ister.

7-  İslâm, sabit ve donuk fikri ortadan kaldırır. İslâm'da, dinî kurallara aykırı olmamak şartıyla hür düşünce yapısını geliştirme ve fikir üretme vardır. Bid'at, hurafe ve uydurma hadisler İslâm'ın temiz gü­zelliğini çirkinleştirmiş, Müslümanların yeni fikirler üreterek ilerlemelerine engel olmuştur.

(Bu kısım Yusuf el-Kardavî'nin "İslâm'ın Başlıca Özellikleri91 adlı kitabından alınmıştır.) [5]

 
İslâm'ın Şartları
 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyuruyor:

"İslâm beş şey üzerine bina olmuştur:

1-  Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muham-med'in O'nun rasulü olduğuna tanıklık etmek: Al­lah'tan başka hakkıyla ibadet edilen bir ilâh yoktur ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun dinini tebliğ etmek için gönderilmiştir.

2- Namaz kılmak: Şartlarını ve vaciplerini yeri­ne getirerek huşu içinde kılmak

3- Zekât vermek: 85 gram altın veya buna eş­değer paraya sahip olan her müslümanın, üzerinden bir yıl geçtikten sonra bunların % 2,5'unu vermesi. Bunun dışında nakit olmayan diğer mal çeşitlerinin değişik oranlarda zekatı vardır.

4- Haccetmek: Para, sağlık ve güvenlik açısın­dan oraya gitmeye yol bulan herkes içindir.[6]

5- Ramazan orucunu tutmak: İmsak vaktinde niyet ederek, güneş batmcaya kadar yemek ve iç­mekten, cinsi münasebetten ve bütün orucu bozan şeylerden kaçınmak." [7]

 
İmanın Şartları
 

1- Allah'a iman: İbadetinde, sıfat ve kanun ko-yuculuğunda O'nun tek olduğuna inanmak.

2- Meleklere iman:  Onlar nurdan yaratılmış var­lıklar olup Allah'ın emirlerini yerine getirirler.

3- Kitaplara iman:  Bu kitaplar, Tevrat, İncil, Ze­bur ve bunların en üstünü olan Kur'an'dır.

4- Rasûllere iman:  Onların ilki Nuh aleyhisse-lam, sonuncuları da Muhammed sallailahu aleyhi ve sellem'dir.[8]

5- Ahiret gününe iman: İnsanların hesaplarının görüleceği kıyamet günüdür.[9]

6- Hayır ve şerri ile kadere iman: Hayır ve şerri | ile kadere razı olmak. Çünkü bu, Allah'ın takdiri ve hikmeti ile olmuştur. [10]

 
"Dua, İbadetin Ta Kendisidir"
 

Tirmizî'nin rivayet ettiği bu sahih hadis, duanın sadece Allah'a yapılan önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Bu anlamda Allah'tan ayrı olarak bir pey-f gambere veya bir evliyaya namaz kılmak caiz olma­dığı gibi yine bir peygamber veya evliyaya dua edi­lerek onlardan yardım istenmez.

1- Bir Müslüman'ın niyetinde Allah'ın yardım ettiğine inanarak: "Medet yâ Rasûlallah, yardım eyle ey evliya zat!" demesi, Allah'tan başkasına yapılan dua ve ibadettir. Bunun örneği Allah'a şirk koşan şu adamın sözüne benzer: "Benim niyetim Allah'ın tek bir ilâh olduğudur." Bu söz kabul edilemez. Çünkü onun bu sözü niyetine terstir. Niyet olan inanç ile ağızdan çıkan sözün birbirine uyması gerekir. Yoksa bu, şirk veya inkâr olur ki, bunu da Allah ancak tev-be ettikten sonra bağışlar.

2-  Eğer bir Müslüman:
"Benim niyetimde o peygamber veya evliya beni Allah'a ulaştıran birer aracıdır. Nasıl ki ben, bir padişahın huzuruna aracı olmaksızın çıkamıyorsam, aynı şekilde aracı olma­dan Allah'ın huzuruna da çıkamam" derse, yaratıcı olan Allah'ı, zalim olabilen bir padişaha benzetmiş olur ki bu benzetme de küfürdür. Zira Allah Teala za­tını, sıfatlarını ve fiillerini mahlukata benzetmekten beri kılarak şöyle buyurmaktadır:

"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.   

Şura: 11

Bu âyete göre Allah'ı mahlukata benzetmek şirk ve küfürdür. Peki nasıl oluyor da Allah'ı zalim olabilen bir insana benzetiyorlar? Allah o zalimlerin söyledikleri şeylerden münezzehtir, son derece yü­cedir ve uludur.

3- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem za­manında yaşayan müşrikler de Allah'ın yaratıcı ve rı-zık veren olduğuna iman ediyor bununla birlikte, fa­kat Allah'a yaklaşmak için put şeklinde canlandırdık­ları evliyaları aracı kılıp onlara dua ediyor ve onlar­dan yardım istiyorlardı. Allah ise onların bu aracılığı­na razı olmuyor, aksine bunun küfür olduğunu onlara şöyle buyurarak belirtiyordu:

"O'nu bırakıp kendileri bir takım dostlar edinen­ler: 'Onlara sadece bizi Allah'a yakınlaştırsınlar diye kulluk ediyoruz' derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düş­tükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphe­siz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola ilet­mez."

Zümer: 3

Oysa Allah kullarına yakındır, onların dualarını işitir. Bunun için bir aracıya ihtiyacı yoktur. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Kullarım sana, beni sorarlarsa: Ben çok yakı­nım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm.

Bakara: 186

4- Cahiiiyye dönemindeki müşrikler ancak zor durumda kaldıklarında tek olan Allah'a dua ederler­di:

"Her yerden onlara dalgalar hücum eder ve on­lar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Al­lah'a yalvarırlar."

Yunus: 22

Mutlu ve dertsiz oldukları zamanlarda ise putlar­la temsil ettikleri evliyalara yalvarmaktaydılar. İşte bu yüzden Kur'an onların kafir olduklarını belirtmektedir.

Günümüzde iyi hallerinde de zor durumlarında da Allah'tan ayrı olarak peygamber ve salih kimsele­re dua edip yalvaran ve yardım isteyerek medet uman bazı Müslümanlara ne demeli!!? Onlar Allah'ın şu âyetini okumuyorlar mı?:

"Allah 7 bırakıp da kıyamet gününe kadar kendi­sine cevap vermeyecek şeylere yalvarandan daha sa­pık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvarmaların­dan habersizdirler. İnsanlar bir araya toplandıkları za­man da, yalvardıklanna düşman kesilirler ve onlara yaptıkları ibadetleri inkâr ederler."

Ahkâf: 5-6

5- İnsanların bir çoğu Kur'an'da zikri geçen müşriklerin taştan putlara yalvararak dua ettiklerini zannederler. Oysa bu yanlıştır. Çünkü Kur'an'da adı geçen o putlar, daha önce hayatta yaşamış salifo kimselerdir.

Buhârî, "Dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakma­yın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğus'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" (Nuh: 23) âyeti hakkın­da İbn Abbas radıyallahu anh'ın şöyle dediğini riva­yet ediyor: "Bu isimler Nuh (as)'in kavminde yaşa­mış saiih kimselerin adlarıdır. Bu kimseler ölünce, Şeytan onlara oturdukları meclislerine putlar dikme­lerini fısıldamış ve onlar da bu putlara bu isimleri vermişlerdi. Böyle yaptılar. Önceleri onlara ibadet et­miyorlardı. Daha sonra gelen nesillerde İlim ortadan kalkınca bunlara ibadet etmeye başladılar."

6- Allah Teala, peygamber ve evliyalara dua ederek yardım isteyenlerin yaptıklarını reddederek şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Allah'ı bırakıp da ilâh olduğunu ileri sür­düklerinize istediğiniz kadar yalvann. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilir­ler. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine hangi­si daha yakın olacak diye vesile ararlar; O'nun rahme­tini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır."                                                   

İsra: 56-57

İbn Kesîr bu âyetin tefsiri hakkında özet olarak şöyle diyor: Bu âyet Allah'tan ayrı olarak cinlere iba­det eden ve onlara dua ederek yardım isteyen bir grup insan hakkında inmiştir. Bu cinler daha sonra Müslüman olmuştur. Başka bir görüşe göre bu âyet insanlar içinde İsa (as) ve meleklere ibadet eden bir grup hakkında inmiştir.

Bu âyet Allah'ın dışında bir başkasından, ister peygamber olsun ister evliya, dua ederek yardım is­temeyi reddetmektedir.

7- Bazı insanlar, Allah'tan başkasından yardım istemeyi caiz sayarak şöyle diyorlar: "Gerçekte ken­disinden yardım istenilen sadece Allah'tır. Peygam­ber veya evliyadan yardım istemek, aynı: "Bana ilaç şifa verdi", "Beni doktor iyileştirdi" demek gibi mecaz anlamındadır."

Bu söz Kur'an'da bulunan İbrahim aleyhisse-lam'ın şu sözü ife reddedilir:

"Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. Beni yediren ve içiren O'dur. Hastalandığım za­man bana şifa veren O'dur."

Şuarâ: 78-80

Bu âyetlerin hepsinde hidayet, rızık ve şifayı verenin sadece Allah olduğu bilinsin diye "O" zamiri ayrı nazil olarak vurguda bulunulmuştur. İlaç şifa için bir sebeptir, yoksa şifa veren değildir.

8- İnsanlardan çoğu ölü kişiden yardım iste­mek ile hayatta yaşayan kişiden yardım istemeyi ayırt edememektedir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Diriler ile ölüler bir olmaz."

Fâtır: 22

"Kendi tarafından olan, düşmana karşı ondan yardım istedi."

Kasas:15

Buradaki ikinci ayet düşmanına karşı korun­mak için Musa aleyhisselam'dan yardım isteyen kişi­yi anlatmaktadır. Musa hayattadır ve ona yardım et­miştir. Ayetin devamıysa şöyledir:

"Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu."

Ölülerden yardım istemeye gelince, bu kesin­likle caiz değildir. Çünkü ölü kimse kendisinden yar­dım isteyeni işitemez. Eğer işitse bile acizliğinden dolayı yardım edemez. Nitekim Allah Teâlâ şöyle bu­yurmaktadır:

"Eğer onlara yalvanrsaniz sizin yalvanmanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıya­met günü de sizin ortak koşmanızı reddederler?"

 Fâtır: 14

(Bu âyet ölülerden yardım istemenin şirk oldu­ğunu açıkça beyân etmektedir.)

 Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın yanısıra yalvardıkları putlar hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltilecekler!-ni de bilmezler."

Nahl: 20-21

9- Sahih hadislerde geçtiğine göre, insanlar kı­yamet günü peygamberlere gelip şefaatçi olmalarını isteyecekler. En sonunda Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip kurtulmaları için şefaatçi olmasını isteyecekler. O da: "Bana şefaat etme hakkı verilmiştir" diyerek yüce arşın altında secdeye kapa­nacak ve Allah'tan hesabın çabuk görülüp insanla­rın kurtulmalarını İsteyecektir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den iste­nilen bu şefaat, O'nun diri olup insanlarla konuştuğu bu durumda olacaktır.

10- Diri kimseden yardım istemekle ölü kimse­den yardım istemek arasındaki farkı gösteren en bü­yük delil, kuraklık anında Hz. Ömer'in yaptığı şeydir. O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in amcası Abbas'tan kendileri için dua etmesini istemiş, ama o an ahireîe intikal etmiş durumda bulunan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den yardım istememiştir.

11- Tevessül ve istiğase arasında büyük fark olmasına rağmen ilim iddiasında bulunan bazı kişiler tevessülü istiğase gibi görmektedirler. Oysa doğru olan tevessül, Allah'a yaklaşmak için kendi yaptığı ameli vasıta edinmektir. Şöyle denildiği gibi: "Al­lah'ım, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selîem'e olan sevgimiz sebebiyle bizi zor durumdan kurtar." İstiğa­se ise Allah dışında başkasından yardım istemektir.

Şöyle denildiği gibi: "Ya Rasulullah, bizi zordurum-dan kurtar." Bu kişinin kendi ameli olan Rasulullah sevgisi ile tevessül etmesidir. Ancak kendisi ile hiçbir ilişiği olmayan ve kendi fiillerinden biri olamayacak bir şeyi vasıta edinerek Allah'a dua edemez. Bu sö-zü söylemek caiz değildir, büyük şirktir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ı bırakıp da sana fayda veya zarar vere­meyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o tak­dirde sen mutlaka zalimlerden olursun."

Yunus: 106

(Ayette geçen zalimlerden kasıt, müşriklerdir.)

"De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam. De ki: Doğrusu ben kendi ba­şıma size ne zarar verme, ne de fayda sağlama gücü­ne sahibim."

Cin: 20-21

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmaktadır: "Bir şey istediğinde yalnız Allah'tan is­te, yardım istediğinde de yalnız O'ndan iste."

Tirmizî rivayet etmiş ve hasen-sahih demiştir. [11]

 
Allah Nerede?

 

Bizi yaratan Allah, kalbimiz ile dua ve namazı­mız ile O'na daha iyi yöneielim diye, kendisinin nere­de olduğunu bilmemizi bize şart koşmuştur. Kim Rabbinin nerede olduğunu bilmezse, ibadet edeceği yönü bilmeyen başıboş birisi gibi kalır ve ibadetini hakkıyla yerine getiremez.

Allah'ın uluvv (üstte olma, yukarda, yüksekler­de, yücelerde bulunma) sıfatı, Kur'an ve sahih ha­dislerde gelen işitme, görme, kelâm, nuzû! gibi diğer tüm sıfatlarını içine alır. Çünkü kurtuluşa eren toplu­luk olan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat selefin akidesine göre Allah Teâlâ kitabında kendisini, Rasulü de ha­dislerinde O'nu bize nasıl anlattı ise onlara tevile (aslî mânâlarından uzaklaştırıp değiştirerek), tatile (geçersiz kılarak), teşbihe (kullarına benzetme) kaç­madan, olduğu gibi iman etmek gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir."

Şuarâ:11

Sıfatlar hakkında bilgi böyle olduğuna göre, Allah'ın uluvv sıfatı, O'nun zatını ifade eder. Dolayı­sıyla Allah'ın varlığına iman ettiğimiz gibi, O'nun bu sıfatına da iman etmemiz gerekir. Nitekim İmam Ma­lik rahmetullahi aleyh, kendisine: "Rahman, Arş'a is­tiva etti/tahta kuruldu."(Taha: 5) âyetinin mânâsı so­rulduğunda şöyle cevap vermiştir: "İstiva bilinen bir şeydir. Fakat nasıl olduğu anlaşılamaz. Buna iman etmek ise vaciptir."

Ey müslüman kardeşim, İmam Malikin bu sö­züne bir bak! O, istivaya, yani uluvv (üstte olma) sı­fatına imanı her müslümana vacip kılıyor. Fakat bu­nun nasıl olduğunun meçhul olduğunu ve Allah'tan başka kimsenin bilmediğini bize anlatıyor.

Her kim, Kur'an'da ve hadislerde bulunan Al­lah'ın sıfatlarından bir sıfatı, meselâ uluvv sıfatı ve O'nun gökte olduğunu inkâr ederse, bunun delili olan âyeti ve hadisi inkâr etmiş olur. Çünkü bu sıfat­lar Allah'ın kemâlini ve yüceliğini ifade eder. Bunları Allah'ın zatından ayırmak asla caiz değildir.

Müslümanların birçoğunun akidesini bozan fel­sefeden etkilenerek bu sıfatları aslî mânâlarından uzaklaştırıp değiştiren sonradan gelen ve kendini ilme nisbet eden bazı kişiler, Allah'ın kemâlini ifade eden bu sıfatları geçersiz kılma çabaları onları en doğru, en sağlam ve en güvenilir yol olan selefin yolundan ayır­mıştır. Şu sözü söyleyen ne güzel söylemiş:

Her hayır, selefin yoluna uymaktadır. Bütün serler ise halefin bid'atlarındadır.[12]

Bu konunun özeti: Allah'ın Kur'an'da ve sahih hadislerde geçen her sıfatına iman etmek vaciptir. Bu sıfatları ayırarak bazısına iman edip, bazısını gerçek mânâsından uzaklaştırıp değiştirmek asla caiz değildir. Allah'ın işiten ve gören olduğuna ve başka hiçbir şeyin bunlara benzemediğine iman eden kişi, Allah'ın gökte olduğuna da iman etmelidir. (Yani kendi azametine yakışır ve benzerinin olmaya­cağı şekilde semanın üstünde olmasına.)

Çünkü bu sıfatların hepsi Allah'ın zatının ke­mâlini ifade etmektedir. Allah Kur'an'da bu sıfatlarla kendisini tanımlamış, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve seîlem de hadislerde bunları açıklamıştır. Fıtrat-ı seîm ve aklı da bunu te'yid etmektedir. İmam Buhâ-î'nin hocası Nuaym b. Hammad şöyle diyor: "Kim Mlah'ı mahlûkata benzetirse kafir olur. Kim Allah'ın (endisni vasfettiği sıfatı kabul etmezse kafir olur. Al-ah'ın kendisini vasfettiği ve Rasulü'nün de açıkladı­ğı bu sıfatlar teşbih değildir." [13]

 

Allah Arş'ın Üstündedir
 

Kur'an-ı Kerim, sahih hadisler, doğru düşünen akıl ve selîm fıtrat buna delildir.                                 

1- Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Rahman, arşa istiva ett/"(Taha: 5) (Buhârî'de tabiînden nakledildi­ğine göre istiva, 'yükseldi, üstte oldu' mânâsındadır.

2- Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Gökte olanın, sizi yere batınvermeyeceğinden emin misiniz?" İbn

Cevzî'nin tefsirinde geçtiğine göre İbn Abbas, gökte olanın, Allah olduğunu söylemiştir.

3- Şöyle buyuruyor:

"Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar."

Nahl:50

4- İsa (as) hakkında şöyle buyuruyor: "Bilakis Allah, onu kendi katına yükseltmiştir." (Nisa: 158) (Yani Allah, onu semaya kaldırmıştır.)

5-   Şöyle  buyuruyor:   "O, göklerde olan Al­lah'tır..." (En1"am: 3)

İbn Kesîr bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: "Bü­tün müfessirler ittifak etmişler ve şöyle demişlerdir: "Biz, 'Allah her yerdedir' diyen Cehmİyye gibi deme­yiz. Allah onların söyledikleri şeylerden münezzehtir, son derece yücedir, uludur."

"Nerede olsanız, O sizinle beraberdir." (Hadid: 4) âyetinin mânâsına gelince; bu âyetin mânâsı: Ne­rede olursanız O sizi gözetir, amellerinize şahit olur, hepiniz O'nun bilgisi dahilinde, görmesi ve işitmesi altında eşitsinizdir.

6- Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiğine göre Mi­raç gecesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ye­di kat semanın üzerine çıkarılmış, Allah ile konuş­muş ve kendisine beş vakit namaz farz kılınmıştır.

7-  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Ben semada olan Allah'ın emin olduğum halde, siz benden emin değil misiniz?"[14]

8- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Siz yerdekilere merhamet edin ki gökte olan Allah da size merhamet etsin."

Tirmizî rivayet etmiş ve Hasen-Sahih demiştir.

9-  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cariJ yeye sorarak: "Allah nerede?" dedi. Cariye: "Gökte­dir." dedi. Rasûlullah: "Ben kimim?" dedi. Cariye: "Sen Allah'ın Rasûlü'sün" dedi. Rasûlullah: "Onu âzâd edin, o bin mü'minedir" buyurdu.[15]

10-  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyuruyor: "Arş su üzerindedir. Allah da arşın üze­rindedir, sizin yaptıklarınızı da bilir."[16]

11-  Ebu Bekir radıyallahu anh şöyle diyor: "Kim Allah'a ibadet ediyorsa, muhakkak Allah gökte­dir. Diridir, ölmez."[17]

12-  Abdullah  b.  Mubarek'e şöyle soruldu: "Rabbimizi nasıl tanırız?" Şöyle dedi: "Allah, kulların­dan ayrı olarak gökte arş üzerindedir." Yani: Allah zatıyla arşın üzerindedir. Kullarından ayrıdır. Yarat­tıklarından hiç kimse O'nun bu üstünlüğüne erişe­mez.

13- Dört mezhep imamı, Allah'ın arş üzerinde bulunduğu ve yaratılmışlardan hiç kimsenin O'na benzemediği hususlarında ittifak etmişlerdir.[18]

14- Namaz kılan kişi secdede: "Subhâne Rabi-ye'l-A'lâ: Yüce ve üstte olan Rabbimi tenzih ederim" demektedir. Dua ederken de ellerini yukarıya doğru açar.

15-  Küçük çocuklara: "Allah nerede?" diye so­rulduğunda, yaratılıştan gelen özellikle: "Allah sema­dadır" derler.

16-  Doğru düşünen akıl Allah'ın gökte olduğu­nu kabul eder. Eğer her yerde olsa idi, bunu Rasû-lullah sallallahu aleyhi ve sellem bildirir, sahabeye de öğretirdi. Ayrıca çöp ve necaset olan yerlerin var olduğu da bilinmelidir. Allah onların söyledikleri şey­lerden münezzehtir, son derece yücedir, uludur.

17-  Allah'ın zatıyla her yerde bizimle beraber] olduğunu söylemek, bir çok Allah olduğu fikrini çağ­rıştırır. Çünkü mekânlar çok ve çeşitlidir.

Allah'ın zatı tek olup birden fazla olmayacağı­na göre, Allah'ın her yerde olduğu görüşü baîıl olur.

Allah'ın gökte arş üzerinde olduğu kesindir. Onun ilmi her yerdedir. Nerede olursak olalım, O bi­zimle beraberdir. Bizi görür ve sesimizi duyar. [19]       

 
İslâm'ı Bozân Şeyler
 

Müslüman bir kişi İslâmını bozan şeylerden,: herhangi birini dahi yaparsa şirk koşmuş olur, amel­leri boşa gider ve neticede ebedi ateşe girer. Allah' onun bu günahını, ancak bir şartla affeder, o da öl-; meden önce sadık bir şekilde tevbe etmesidir.

1- Allah'tan başkasına dua etmek, yardım iste-i mek. Örneğin; peygamberlere, ölmüş evliyalara ve-; ya yaşayan ancak uzakta bulunan kişilere dua edip yardım istemek gibi. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle

buyurmaktadır:

"Allah'ın yanışım sana fayda veya zarar vere-, meyecek şeylere yalvarma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun."

Yunus:106

(Zalimlerden kasıt, müşriklerdir.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Kim Allah'tan başkasını kendisine dua

ettiği bir ilah edinerek ölürse cehenneme girer."[20]

2- Kalbin Allah'ı ibadetler ile birlemeyi hoş kar­şılamaması. Sadece Allah'a dua etmekten, O'ndan yardım istemekten nefret etmesi. Peygamber veya ölmüş evliyalara yalvardiğmda ve onlardan yardım istediğinde kalbin mutlu olması. Bu konuda Allah Te­âlâ şöyle buyuruyor:

"Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inan­mayanların kalplerini sıkıntı basar. Ama Allah'tan baş­kası anıldığı zaman hemen yüzleri güler."

Zümer: 45

3- Yatırlara ve evliyalara kurban kesmek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes."Kevser: 2

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Allah kendisinden başkasına kurban ke­sene lanet eder."[21]

4- Allah'tan başkası adına ibadet için ve yakın­lığı kazanmak için adak adamak.

Adak sadece Allah'a adanır. Bu konuda Allah İTeâlâ şöyle buyuruyor:

"Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım."

Ali İmran:35

5-
  İbadet ve Allah'a yaklaşmak amacıyla kabir etrafında dönmek. Tavaf sadece Kabe etrafında ya­pılır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"O Eski Ev'i (Kabe'yi) tavaf etsinler."

Hac: 29

6- Allah'tan başkasına güvenmek ve tevekkül etmek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Eğer Allah'a teslim olduysanız, sadece O'na güvenip dayanın."

Yunus:84

7- Krallara, büyük kişilere veya ölülere ibadet niyetiyle rüku ve secde etmek. Çünkü rüku ve secde yalnız Allah'a yapılır.

8- Dinde bilinmesi mecburi olan İslâm'ın veya imanın şartlarından birini inkâr etmek.

9- İslam dinini veya İslâm'ın ibadet, ceza, eko­nomi ve yaşam tarzı olaraqk emrettiği şeylerden bi­rini çirkin görmek ve beğenmemek.

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenme­meleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmış­tır."

Muhammed: 9

10- Kur'an, hadis veya İslâmî hükümlerde alay etmek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"De ki: "Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberleriyle mi alay ediyorsunuz? Boşuna özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz." 

Tevbe: 65

11 - Kur'an'dan veya hadisten inkâr edince din­den çıkmaya sebep olan bir şeyi şüpheye düşmeden kesin olarak inkâr etmek.

12- Allah'a ve Rasulü'ne sövmek, dine lanet etmek, bunlarla alay etmek veya tenkid etmek.

13- Kur'an ve sünnette bulunan Allah'ın isim, sıfat ve fiillerinden herhangi birini bilerek inkâr et­mek.

14- Allah'ın göndermiş olduğu peygamberleri­nin aralarını ayırarak hepsine iman etmemek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız."

15-  İslâm hükümlerinin geçerli olduğuna inan­mamak ve Allah'ın indirdiği ile hüküm vermemek. Al­lah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'ın indirdiği hükümler ile hükmet­mezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir."

 Mâide: 44

16- İslâm'ın hükmüne razı olmamak, onun hü­kümleri dışında hükümlere başvurmak veya İslâm'ın hükmüne karşı gönlünde bir sıkıntı duymak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 38

"Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hsusunda seni hakem kılıp sonra da ver­diğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu tam manâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş ol­mazlar. "     

Nisa: 65

17- Allah'tan başkasını yasamada yetkili gör­mek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:           

"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?"

Şura: 21

18- Allah'ın helâl kıldığını haram, haram kıldı­ğını helâl saymak.(Zina, içki, faiz) Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah ticareti helâl, faizi haram kılmıştır."       

Bakara: 275

19- Dini yıkan akımlara inanmak. Meselâ: Ko­münizm, Masonluk, sosyalizim, marksizim ve Irkçılık 9ibi. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din, asla kabul edilmeyecek ve\ o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır."

Âl-i İmran: 35i

20- İslâm'dan çıkıp başka bir dine girmek. Al-'] ah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak! ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de\ boşa gider."           

Bakara: 217?

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu-] /uruyor: "Sizden kim dinini değiştirirse, onu öldürün."[22]

21-Yahudi, hıristiyan ve dinsizlere yardımcı ol-; mak, müslümanlara karşı onlarla işbirliği yapmak. Mlah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Mü'minler mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ^dinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah katın­da hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır."

Âl-i İmrân: 28

22-  Allah'ın varlığını inkâr eden ve Hz. Mu-hammed sallallahu aleyhi ve sellem'e inanmayan ateistleri, yahudi ve hırıstiyanları kâfir olarak görme­mek. Çünkü Allah onları tekfir ederek şöyle buyurdu:

"Ehl-i Kitab ve müşriklerden olan inkarcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşinde­dirler."

Beyyine: 6

23- Vahdet-i vücud inancına sahip olan bazı aşırı tasavvufçuların: "Allah bütün varlıkların içinde­dir." Şeklindeki sözleri. Nitekim onların şeyh-i ekber-leri şöyle diyor:

Köpek ve domuz da bizim ilâhımızdır Kilisedeki papaz da Allah'tır.               

Onların lideri Hallac-ı Mansur ise: " Ene'l-Hakk: Ben Allah'ım" demiş, alimler de onun kâfir ol­duğuna hüküm vererek boynunu vurmuşlardır.

24-  Din ile dünya işlerinin ayrı olduğuna, dün­yaya ait işlere dinin karışamayacağına inanmak. Çünkü İslâm'da demokrasi yoktur. Böyle bir şey Kur'an'ı ve hadisi inkâr etmek olur.

25-
Bazı tasavvufçulann: "Allah, evliyadan ku-tub olanlara bu dünyanın idaresini vermiştir" sözünü söylemeleri. Bu söz şirktir, âyete terstir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Göklerin ve yerin idaresi Allah'ındır."

Zümer: 63

26-   İslâm'ı bozan bu şeyler, abdesti bozan şeyler gibidir. Eğer Müslüman birisi bu maddelerden birini yaparsa hemen onu terk edip, Allah'a tevbe et­meli ve İslâm'ını yenilemelidir. Yoksa işlediği ameller boşa gider ve ebedî cehenneme girer. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Yemin olsun ki, eğer Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun."

Zümer: 65

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bize daima şu duayı okumamızı öğretmiştir:[23]

"Allah'ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmediklerimiz için de senden bağışlanma dileriz." [24]

 

Sakın Büyücüleri Doğrulama!
 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Kim bir büyücüye veya falcıya gider de dediği şeyleri tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur."

Ahmed: Sahih hadis

Yıldız falına bakanlar bakanları, sihirbazları, kâhinleri, gizli şeyleri bildiğini iddia edenlerin söyle­diği şeyleri tasdik etmek haramdır. Çünkü bütün bunlar, yalnızca Allah'ın bildiği şeylerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kalplerde olanı yalnızca Allah bilir." 

Hadid: 6

"De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kim­se gaybı bilemez."

Nemi: 65

Yalancı büyücülerin doğruya isabet eden söz­leri tahmin veya tesadüften başka bir şey değildir. O sözlerin çoğu şeytanların yalanlarıdır ve onlarla an­cak ahmak insanları kandırmaktadırlar. Eğer o büyü­cüler gerçekten gizli şeyleri biliyorlarsa, yeraltındaki define ve hazineleri çıkarırlardı. Ama parasız kalıp fakir duruma düşenler, insanların paralarını almak için bu yolları seçmektedirler. Eğer doğru söylüyor-larsa bize Yahudilerin gizli planlarını haber versinler, biz de onları gafil avlayalım.  [25]

 

Allah'tan Başkasına Yemin Etme!
 

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Babalarınız üzerine yemin etmeyin. Kim Allah için yemin ederse onu tutsun. Kim Allah adına bir işe yemin ederse, o işe razı olsun. Kim de Al­lah'tan razı olmazsa Allah'ın dininden değildir."

İbn Mâce: Sahih hadis. Bak: Sahihu'l-Câmi', 7124

2-  Rasûlullah sallaliahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Babalarınız ve analarınız üzerine yemin etmeyin, putlara da yemin etmeyin. Yalan yere değil, sadece doğru sözlü olarak yemin edin.

Ebû Dâvûd: Sahih hadis. Bak: Sahihu'l-Câmi', 7126.

3- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve seilem şöyle buyuruyor: "Kim Allah'tan başkasına yemin ederse, şirk koşmuş olur."

Ahmed: Sahih hadis.

4-  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Kim hakim önünde yalan yere yemin ederde, müslüman kişinin malını kandırarak almış olursa Allah onu gazaba gelmiş olarak karşılar."

Buhârî, Müslim.

5-  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:  "Kim  bir şeyi  yapmayacağına' yemin eder, sonra da o şeyin iyi bir şey olduğunu görürse, yeminini bozarak keffaretini versin ve o şeyi yapsın."[26]

6-  Rasûİullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Kim yemin ederken "inşaallah" derse, is­ter o yemini tutar, isterse keffaretini vermeden bo­zar."

Nesâî: Sahih hadis. Bak: Sahihu'l-Câmi', 6082.

7- Abdullah b. Mes'ud radıyallahu anh şöyle diyor: "Allah adına yalan yere yemin etmem, başka­sı adına doğru yemin etmemden daha iyidir."

8- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yuruyor: "Sizden kim Lât ve Uzza adına yemin etmişse, "Lâ ilahe illallah" desin. Sizden kim arkadaşına: "Gel se­ninle iddialaşalım" derse, hemen sadaka versin."[27]

9- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyie buyuruyor: "Kim İslam'dan başka birdin adına yalan yere yemin ederse, o dine girmiş olur."[28]

Mânâsı: Müslüman birisinin: "Eğer şöyle ya­parsa Yahudi olsun" demesidir. Eğer bunun değeri­ne inanırsa, söyleyen kimse kâfir olur. Yok eğer keli­meyi kastederek söylemişse o zaman bakılır: Eğer o dinden olmasını istemişse kâfir olur, çünkü küfrü is­temek küfürdür. Eğer başka şeyi istemişse kâfir ol­maz. (Bak: Fethu'l-Bârî, 11/539) [29]       

 

Bu Hadislerden İstifâde Edilenler 
 

1- Allah'tan başkası adına, mesela, Peygam­ber, Kabe, ana-bab, soy-sop, şeref, evliyalar gibi ya­ratılmışlara yemin etmek haramdır. Bu yemin, küçük şirktir. Çünkü bu yemini ettiğinde Allah'a verilmesi gereken değeri başkasına vermiş olur. Aynı zaman­da bu yemin büyük günahlardandır. Terk etmek ve tevbe etmek gerekir. Bazen bu yemin büyük şirk ola­bilir. Bu ise yemin eden kişi, yemin ettiği evliyanı giz­li gücü olup kendisini hesaba çekeceğine inanırsa olur. Çünkü, o evliyanın fayda ve zarar vereceği konusunda Allah'a eş koşmuş olur.

2- Allah'tan başkası adına yapılan yemin, dinî yemin değildir. Yerine getirmek veya keffaret vermek gerekmez.

3- Kim akrabadan alâkayı kesmeye veya günah işlemeye yemin ederse, bu yeminini bozar ve keffaret öder. Yemin keffareti ise âyette şöyle açık­lanmıştır:

"Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren ye­minlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bile­rek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut da bir köle âzâd etmek. Bunları bulamayan, üç gün oruç tutmalıdır. Ye­min ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte bu­dur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor; umulur ki şükredersiniz."

Mâide: 89

4- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Kim İslâm'dan başka bir din adına yemin ederse, o dine girmiş olur" hadisi hakkında İmam Nevevî şunlan söylüyor: "Bu hadis, günah olan yeminin naram olduğunu sert bir şekilde beyan etmektedir." İs­lâm'dan başka bir din adına yemin etmek şöyle söy­lemektir: "Eğer şöyle şöyle olursa, o kişi Yahudi ve­ya Hıristiyan olsun." [30]                                         

 
Kaderi Özür Olarak İleri Sürme
 

' Her müslüman, hayır ve şerrin Allah'ın bilgisi ve isteği doğrultusunda gerçekleştiğine inanması gerekir. Fakat hayır ve şerr olan ameli kul kendisi se­çer. Yine kulun emir ve yasaklara dikkat etmesi ge­rekir. Allah'a isyan ederek: "Allah böyle istemiş" de­mesi caiz değildir. Nitekim Allah Teâlâ insanlara doğ­ru ve yanlış yolu beyan etmeleri için peygamberler göndermiş, ilâhî kitaplar yollamış, bunnula birlikte in­sana akıl ve düşünme özelliği de vermiş ve ona hi­dayet yolunu göstermiştir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:                   

"Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör."

İnsan: 3

Eğer kişi namazı terkeder veya içki içerse, Al­lah'ın emrine karşı geldiği için cezalandırılmayı hak eder. Bundan dolayı tevbe etmeli ve pişman olmalı­dır. Kaderi bahane edemez.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Al­lah'a göre kolaydır."

Hadid: 22[31]


[1] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 5-6.

[2] Tirmizî: Hasen-Sahih

[3] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 7-8.

[4] Ahmed: Sahih hadis

[5] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 9-10.

[6] Buharı, Müslim

[7] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 11-12.

[8] Rasûl ile Nebi arasındaki fark çoğunlukla; insanlar, hatta ilim sahipleri arasında dahi bilinen şeylerden değildir. Türkçemiz-de her ikisine de tefrik edilmeden "peygamber" denilmektedir. Bu karışıklığın izalesi için bu dipnotun düşülmesi yayınevimiz-ce gerekli görülmüştür. Rasûl yeni bir davet ile görevli kılına­rak gelendir. Bu rasûllerin ilki Sahih-i Buhârî [Kitâbu'î-Tev-hîd/Bâbu Kelâmi'l-lahi mea'l-EnbiyaJ ve Muslimde [Kitâbu'l-İmân/ Bâbu Edna Ehli'l-Cenneti Menzilen] geçen şefaat hadi­sinde sabit olduğu üzere Nuh aleyhisselam'dır. Nebi ise yeni bir davet yüklenerek değil kendisinden önceki Rasûlün dave­tinin yenileyicisi olarak gelen demektir. Adem aîeyhisselam zamanında insanlar zaten tevhid üzere oldukları için o bir ra­sûl değil nebi idi.

[9] Müslim

[10] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 13-14.

[11] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi:15-24.

[12] Tahavî Akidesi Şerhi, mam Zehebf el-Uluvv

[13] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 25-28.

[14] Buharı, Müslim

[15] Müslim

[16] Ebû Dâvûd: Hasen hadis

[17] Darimî, "Cehmiyye'ye Reddiye". İsnadı sahih

[18] Bu konuda gerekli delilleri görebilmek için yayınevimizce neş­redilmiş olan "Dört İmamın İtikadı" kitabına bakılabilir.

[19] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi:29-33.

[20] Buharı

[21] Müslim

[22] Buhâri

[23] Ahmed: Senedi hasen

[24] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 34-42.

[25] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 43-44.

[26] Müslim

[27] Buhârî, Müslim

[28] Buhârî, Müslim

[29] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 45-47.

[30] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 47-49.

[31] Muhammed Cemil Ziynü, İslam Gençligine Öğütler, Guraba Yayınevi: 50-51.