- Onlar Böyleydi

Adsense kodları


Onlar Böyleydi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Sat 11 October 2014, 10:15 am GMT +0200
Onlar Böyleydi


Semerkand Dergisi | Temmuz 2013 | AYIN KONUSU   


    Doğru olmanın, doğru yolda yürümenin ilk şartı doğru olanları takip etmek, onların izini sürmektir. Müslümanın izini süreceği doğrular ise şüphesiz Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e sıdk ile, muhabbetle, canlarını ortaya koyarak teslim olan Ashab-ı Kiram’dır. Allah Tealâ onların cümlesinden razı olsun, bize onların sevgisini, onların da bizi sevmelerini nasip etsin.

    Bu yazıda yardım, cömertlik, fedakârlık ve manevi hayata dair birkaç örnekle O Kutlu Nesil’in rehberliğine başvurduk. İçinde bulunduğumuz rahmet ayında çokça zikredilen bu erdemlerin hakikatini bir de onlardan görelim istedik.


Ensar(1)ın Muhacirler(2)i sahiplenmesi


Abdurrahman b. Zeyd r.a.’ın rivayetine göre Hz. Peyamber s.a.v. Ensar’a:

– Muhacir kardeşleriniz mallarını ve çocuklarını bırakarak size geldiler, buyurdu. Ensar:

– Ya Rasulallah, mallarımızı onlarla paylaşırız, dediler. Hz. Peygamber s.a.v.:

– Bunu başka bir şekilde yapamaz mısınız, buyurdu.

– Nasıl, diye sordular. Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:

– Onlar bu tür (ziraî işlerde) çalışmayı bilmezler.Bağlarınızda, bahçelerinizde siz kendiniz çalışın, elde ettiğiniz mahsulü de onlarla paylaşın, dedi. Ensar:

– Peki ya Rasulallah, diye karşılık verdiler.

Muhacirler bir seferinde Hz. Peygamber s.a.v.’e şöyle dediler:

– Ey Allah’ın Rasulü! Biz bu Medineli kardeşlerimiz kadar iyi insanlar görmedik. Az olan bir şeyi bile bizimle paylaşıyorlar. Çok olduğu zaman da bize bol bol veriyorlar. Bize bir sevap bırakmamalarından korkuyoruz.

Hz. Peygamber s.a.v. onlara şöyle buyurdu:

– Siz onlara teşekkür edip, onlar için Allah’a dua ettiğiniz müddetçe sizin için de sevap verilecektir.

Muhtaç mücahitler

Hz. Cerir r.a anlatıyor:

Bir sabah Rasulullah s.a.v.’in yanında bulunuyorduk. Derken, Allah Rasulü’nün huzuruna birtakım kimseler geldi. Bunların elbiseleri, ortalarından delip başlarına geçirdikleri yün kumaştan ibaretti. Üzerine de kılıçlarını kuşanmışlardı. Bunları büyük ihtiyaç ve perişanlık içinde gören Rasulullah s.a.v.’in rengi attı. Öğle namazından sonra bize hitap etti:

– Ey insanlar! Sizleri bir tek candan yaratan, ondan da zevcesini vücuda getiren ve ikisinden birçok erkek ve kadınlar meydana getiren Rabbinize karşı gelmekten çekinin. Herkes yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Herkes altınından, dirheminden (gümüş parasından), elbisesinden tasadduk etsin, buğdayından bir ölçek, hurmasından bir ölçek versin, yarım hurma da olsa sadaka versin!

Önce Ensar’dan bir zat dolu bir çıkın getirdi. Halk yardım için birbirini izledi. Öyle ki yiyecek ve giyeceklerden iki yığın oluştuğunu ve Rasul-i Ekrem s.a.v.’in yüzünün parıldadığını gördüm. Sanki güneşin yansıdığı bir altın gibiydi.


Bahçe duvarları


Peygamber Efendimiz s.a.v. bir çarşamba günü Avf Oğulları sülalesinin bulunduğu yere gitti:

– Ey Ensar cemaati, diye seslendi.

– Buyur ya Rasulallah, emrine amadeyiz, dediler.

– Siz cahiliye döneminde Allah’a ibadet etmezken bile ağır mükellefiyetler altına girer, mallarınızdan muhtaçlara verir, yolda kalanlara yardım ederdiniz. Allah size İslâm’ı ve Peygamber’i lütfedince mallarınızı kale içine almaya mı başladınız? İnsanlar, vahşi hayvanlar, kuşlar sizin malınızdan yediğinde sizin için karşılık vardır, buyurdu.

Bunun üzerine Avf Oğulları hemen kalkıp hurmalıklarına gittiler ve hurmalıklarının çevresinde bulunan duvarlardan, insanların ve hayvanların girmesi için otuzar kapı açtılar.


İnfak(3)ın bereketi


Bir keresinde Nebi s.a.v., Bilal r.a.’ın yanına gitti. Bilal r.a.’ın kaldığı yerde birkaç yığın hurma gördü.

– Bunlar ne ey Bilal, diye sordu.

– Ya Rasulallah, senin misafirlerin için saklıyorum, dedi. Rasulullah s.a.v.:

– Cehennem ateşinde senin için duman olmasından korkmuyor musun? Bilal, infak eyle! Arşın sahibi azaltır diye korkma, buyurdu.

Bir rivayete göre de, bir adam Peygamber s.a.v. Efendimiz’e gelerek kendisine bir şeyler vermesini istedi. Allah Rasulü s.a.v.:

– Şimdi sana vereceğim bir şey yok, sen git benim adıma al, ben sonra öderim, dedi.

Bunun üzerine Hz. Ömer r.a.:

– Ya Rasulallah, yanında bir şey olduğunda ver, olmadığı zaman kendini külfet altına sokma, dedi.

Efendimiz s.a.v., Hz. Ömer r.a.’ın bu sözlerini beğenmedi. Orada bulunan bir zat:

– Ey Allah Rasulü, ver! Arşın sahibi azaltır diye korkma, dedi.

Allah Rasulü s.a.v. bu zatın sözlerine gülümsedi ve:

– Ben de bununla (infakla) emrolundum, dedi.


Fakirin parası

Bir gün adamın biri Hz. Osman r.a.’a:

– Ey mal mülk sahipleri, sizler tüm hayırları alıp götürdünüz! Sadaka veriyor, köle azat ediyor, hacca gidiyor, Allah yolunda bol bol harcıyorsunuz, dedi.

Hz. Osman r.a.:

– Bize mi imreniyorsun, dedi. Adam:

– Evet, doğrusu imreniyorum, dedi.

Bunun üzerine Hz. Osman r.a.:

– Allah’a yemin ederim ki bir fakirin çalışarak kazandığı bir dirhem(4)i infak etmesi, zenginin on bin dirheminden daha hayırlıdır. (Fakirin bir kuruşluk infakı zanginin bin lira infakından hayırlıdır.) Çünkü o on bin dirhem, çoğun içinden azın infakıdır, dedi.


Kardeşi gözetmek


İbn Ömer r.a. anlatıyor:

“Bir mahalde yedi ev vardı, hepsi de yoksuldu. Birisi bu evlerden birine bir koyun kellesi göndedi. Ev sahibi, komşusunun daha muhtaç olduğunu düşünerek kelleyi komşusuna gönderdi. İkinci komşu da aynı düşünceyle kelleyi üçüncü komşuya gönderdi. Bu şekilde kelle bütün evleri dolaştıktan sonra ilk hediye edildiği eve geri döndü.”

Hz. Peygamber s.a.v.’in amcaoğlu Abdullah b. Abbas r.a. da şöyle diyor:

“Müslümanlardan birinin ev halkının geçimlerini bir ay yahut bir hafta veya Allah’ın dilediği bir süre üzerime almam, bana göre hac üstüne hac yapmamdan daha güzel gelir.”

Hz. Ali r.a. da şöyle demişti:

“Dostlarıma bir tabak yemek ikram etmeyi, pazara çıkarak bir köle satın alıp azat etmeye tercih ederim.”

Yoksul doymazsa

İbn Ömer r.a. öğle veya akşam yemeği yiyeceği zaman çevresindeki yetimleri, yoksulları çağırır, onlarla sofraya otururdu. Bu nedenle kendine yemekten az pay kalırdı. Bazı kimseler hanımına:

– İhtiyara iyi baksana, diye kızdılar. Hanımı da onlara:

– Ne yapayım, kendisine yemek yapıyoruz, o başkalarını çağırıyor, dedi.

Bu uyarıdan sonra kadıncağız, İbn Ömer’in mescitten çıkmasını beklemek için yolunda oturan yoksullara yemek gönderip karınlarını doyurdu ve:

– Artık onun yolu üzerinde oturmayın, dedi.

İbn Ömer r.a. evine gelince:

– Falan ve filana haber haber gönderin gelsinler, dedi.

Halbuki hanımı, kocasının çağırdığı bu kimselere daha önce yemek vermiş ve:

– Sizi çağırırsa gelmeyin, diye tembih etmişti.

İbn Ömer r.a. durumu öğrenince:

– Sizin maksadınız bu akşam bana yemek yedirmemek, dedi ve o akşam yemek yemedi.

İbn Ömer r.a.’ın azatlı kölesi de şunları anlatıyor:

“İbn Ömer’le beraber yola çıkmıştım. Hizmetini görüyordum. Her su başında konaklıyor, oranın sakinlerini yemeğe çağırıyor, birlikte yiyordu. Bazan o kadar kalabalık oluyordu ki, kendisi ya iki ya da üç lokma ancak yiyebiliyordu. Derken Cuhfe’ye geldik. Buranın sakinlerini de yemeğe çağırdı. O ara üstünde doğru dürüst kıyafet olmayan siyah bir genç geldi. İbn Ömer onu da çağırdı. Genç:

– Birbirinize kenetlenmişsiniz, oturacak yer yok, dedi.

İbn Ömer geri çekilerek gence yer açtı.”

Mütevazi zengin

Süleyman b. Rebia anlatıyor:

“Basralı kurrâ(5)lardan bir cemaatle hacca gitmiştik. Arkadaşlarım:

– Vallahi buraya gelmişken Hz. Peygamber s.a.v.’in ashabından bir sahabi bulup kendisinden hadis dinlemedikçe geri dönmeyeceğiz, dediler.

Biz böyle bir zat ararken Abdullah b. Amr r.a.’ın Mekke’nin alt tarafında konakladığını haber aldık. Hemen bulunduğu yere hareket ettik. Oraya vardığımızda büyük bir eşya yığını ve üç yüz deve ile karşılaştık. Develerden yüz tanesi binek, iki yüz tanesi de yük taşımak içindi. Biz:

– Bu eşyalar kimin, diye sorduk.

– Abdullah b. Amr’ın, dediler.

– Hepsi onun mu, dedik.

Çünkü biz, Abdullah b. Amr’ın çok mütevazi olduğunu biliyorduk, bu kadar serveti görünce şaşırmıştık.

– Evet, dediler, şu yüz tanesi binektir, arkadaşlarını bindiriyor. Şu iki yüz tanesi de yük taşımak için. Kendisine konuk gelen şehirlilere ve misafirlerine ikram etmek üzere sırtlarına yiyecek yükledi.

Biz bu açıklamalar karşısında hayrete düştük.

– Hayret etmeyin, dediler, Abdullah çok zengin. Kendisine gelen konuklara ikramda bulunmayı bir vecibe kabul eder.

– Bize yerini gösterin, dedik.

– Şimdi Mescid-i Haram’dadır, dediler.

Kendisini aramaya başladık. Kâbe’nin arkasında bulduk. Oturuyordu. Üzerinde iki hırka, bir sarık vardı. Gömleği yoktu, ayakkabılarını omzuna asmıştı.”

Hz. Ömer ve yetimler

Eslem r.a. anlatıyor:

Hz. Ömer r.a. ile birlikte Medine’de Vakım tepelerinde dolaşırken bir evde bir kadın gördük, çocuklar etrafında ağlaşıyorlardı. Ocakta su dolu bir tencere vardı.

Hz. Ömer r.a. kapıdan seslendi:

– Be kadın, çocuklar niye ağlıyorlar?

– Açlıktan!

– Ocaktaki şu tencerede ne var?

– Su var. Yemek pişiriyorum diye onları avutuyorum, uyutana kadar da böyle avutacağım.

Hz. ömer ağladı. Hemen zekât mallarının bulunduğu ambara gitti. Bir çuval aldı, içine un, yağ, hurma, giyecek ve bir miktar da para koydu. Çuvalı tıka basa doldurduktan sonra:

– Eslem, çuvalı sırtıma kaldır, dedi.

– Ey müminlerin emiri, bırakın ben taşıyayım, dedim.

– Eslem, anan ölsün e mi! Ben taşıyacağım! Çünkü çocukların hesabı ahirette benden sorulacak, dedi.

Çuvalı sırtlanıp kadının evine getirdi. Tencereyi aldı, içine biraz un, biraz içyağı, bir miktar da hurma koyarak ateşe oturttu.

Bir taraftan tencereyi karıştırıyor, bir taraftan da ateşe üflüyordu. Hatta dumanların sakallarının arasından girip çıktığını görüyordum. Bu şekilde yemeği pişirdi. Sonra avuçlarıyla tencereden çıkarıp çocuklara yedirmeye başladı. Çocuklar doyunca geri çekilerek karşılarına oturdu. Bir arslan kadar heybetliydi. Bir şey söylemeye çekindim. Çocuklar oynaşıp gülünceye kadar bu şekilde durdu. Sonra kalktı ve:

– Eslem, onların karşısında niçin oturdum biliyor musun, diye sordu.

– Hayır.

– Çünkü onları gördüğümde ağlıyorlardı. Güldüklerini görmeden ayrılmak istemedim. Onlar gülünce içim rahat etti.”

Gözü gönlü tok anneler

Bir gün Hz. Aişe r.anha’ya yüz bin dirhem getirildi. Paranın hepsini dağıttı. Kendisi oruçluydu. Ümmü Dürre r.anha:

– Dağıttığın o paradan bir dirhem ayırarak et aldırıp iftar edebilirdin, dedi. Hz. Aişe r.anha:

– Daha önce hatırlatsaydın öyle yapardım, dedi.

Hz. Sevde r.anha’ya da bir seferinde bir kese dirhem getirildi. Hz. Sevde r.anha:

– Bunlar ne, diye sordu.

– Dirhem.

– Hurma gibi bir kese dolusu, diyerek hayretini belirtti ve hepsini dağıttı.

Bere binti Rafi r.anha anlatıyor:

“Devlet hazinesinden kimlere ne kadar maaş verileceği karara bağlanıp dağıtılmaya başlanınca, Hz. Ömer r.a. Hz. Zeyneb r.anha’ya payını gönderdi. Hz. Zeynep r.anha kendisine gönderilen paranın bir hayli fazla olduğunu görünce:

– Allah Ömer’i bağışlasın. Kardeşlerim (Hz. Peygamber s.a.v.’in diğer eşlerini kastediyor) bu işi daha iyi yapar, daha iyi bölüştürürlerdi, dedi.

– Ama bunların hepsi senin, dediler.

– Sübhanallah! Bir kişiye bu kadar para! Onları yere bırakın ve üzerine de bir örtü atın, dedi.

Maaşı getirenler gittikten sonra bana:

– Elini örtünün altına sok, bir avuç al, falan akrabalarıma onların yetimlerine götür, dedi.

Parayı bu şekilde dağıttı. Örtünün altında az bir şey kalmıştı. Ben:

– Allah iyiliğini versin! Ey müminlerin annesi, bizim de bunlarda hakkımız var, dedim.

– Peki, artanlar da sizin olsun, dedi.

Örtüyü kaldırıp saydık, yalnız seksen beş dirhem kalmıştı. Daha sonra Hz. Zeynep r.anha ellerini semaya doğru açtı ve:

– Allahım! Bu seneden sonra Ömer’in maaşı bana nasip olmasın, diye dua etti. Duası kabul oldu, o sene vefat etti.


Günahı ifşa etmemek


Hz. Ömer r.a., bir gece Abdullah b. Mesud r.a. ile Medine’de dolaşırken bir yerden ışık sızdığını gördüler. Işığın geldiği yere doğru gittiler. Hz. Ömer r.a. evin avlusuna girdi. Baktı ki yaşlı bir zat oturmuş, şarap içiyor. Genç bir cariye de şarkı söylüyor! Hz. Ömer r.a. içeri baskın yaptı ve:

– Ölümünü bekleyen bir ihtiyarın şu durumundan daha çirkin bir manzara görmedim, diye çıkştı.

İhtiyar, Hz. Ömer r.a.’a doğru başını kaldırdı ve:

– Ey müminlerin emiri, iş hiç de sandığın gibi değil, senin yaptığın daha çirkin! Çünkü yasak olduğu halde sen bir müslümanın gizli halini araştırdın. Üstelik evime izinsiz olarak girdin. Halbuki bu da yasaktır, dedi.

Hz. Ömer r.a.:

– Doğru söylüyorsun, dedi ve üzüntüsünden ağladı. Adamın yanından ayrılırken: “Eğer Rabbi Ömer’i bağışlamazsa o zaman anası ağlasın! Bu ihtiyar, yaptığı günahı çocuklarından da gizliyordu. Şimdi ise, nasıl olsa Ömer de gördü diyerek daha çok içecektir!” diye söyleniyordu.

Bu hadiseden sonra ihtiyar bir süre Hz. Ömer r.a.’ın meclisine gitmedi. Bir gün Hz. Ömer r.a. otururken bu ihtiyar gizlice gelip cemaatin gerisine oturdu. Hz. Ömer r.a. adamı görünce:

– Şu ihtiyar yanıma gelsin, dedi. Adama:

– Müminlerin emirinin çağrısına uy, dediler.

İhtiyar kalktı. Hz. Ömer r.a.’ın gördüklerini anlatacağını, kendisini rezil edeceğini sanıyordu. Hz. Ömer r.a.:

– Yaklaş, yaklaş, dedi.

İhtiyar yanına yaklaşınca yanına oturttu, kulağına eğilerek:

– Muhammed’i hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki o gece gördüklerimi kimseye söylemedim. Hatta o sırada yanımda bulunan Abdullah b. Mesud’a bile söylemedim, dedi. İhtiyar:

– Ey müminlerin emiri, sen de kulağını yaklaştır, dedi ve eğilerek, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki ben de o geceden beri o işi yapmadım, dedi.

Adam böyle söyleyince Hz. Ömer r.a. yüksek sesle tekbir getirdi. Cemaat onun niçin tekbir aldığını anlayamadı.

Valinin hayalindeki ev

Hz. Selman r.a. otuz bin civarında müslümanın valisiydi. Yıllık maaşı beş bin dirhemdi. Maaşını alır almaz dağıtır, elinin emeği ile geçinirdi. Halka, sırtında bir aba olduğu halde hitap ederdi. Uyuyacağı zamanlar da abasının bir kısmını altına serer, bir kısmını da üstüne örterdi. Evi yoktu, gölgeliklerde oturur, gölge ne tarafa dönerse o da o tarafa yönelirdi.

Bir gün Hz. Huzeyfe r.a., Hz. Selman r.a.’a:

– Ebu Abdullah, sana bir ev yapayım, dedi.

Hz. Selman r.a. bu teklifi beğenmeyince Hz. Huzeyfe r.a.:

– Hele dur, nasıl bir ev yapacağımı sana açıklayayım. Öyle bir ev yapacağım ki başını bir duvarına koyduğunda ayakların karşı duvara ulaşacak, kalktığında da başın tavana değecek, dedi.

Hz. Selman r.a.:

– Şimdi oldu! Tam benim düşündüğüm gibi bir ev, diye karşılık verdi.

Annelerin yeri

Bir defasında Hz. Ali ve Hz. Ömer r.anhum Kâbe’yi tavaflarını bitirip ayrılacakları sırada, şiir söyleyerek annesini sırtında taşıyıp tavaf ettiren bir bedevî ile karşılaştılar. Bedevî:

– Ben anamın uysal bineğiyim / Diğer binekler ürker ama ben ürkmem / Onun beni karnında taşıyıp emzirdiği süre daha fazla / Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, diye şiirler okuyordu. Bu manzara karşısında Hz. Ali r.a. Hz. Ömer r.a.’a:

– Ebu Hafs, gel bir daha tavafa girelim, belki onun yüzü suyu hürmetine rahmet iner bizi de kuşatır, dedi.

Yeniden tavafa başladılar. Bedevî yine aynı şiiri okuyarak annesini tavaf ettiriyordu. Hz. Ali r.a. da adama bir mısra ile karşılık verdi:

– Sen annene iyilik yapıyorsan, bil ki Allah daha vefalıdır / O, senin az bir hizmetine çok çok mükâfat verir.


Zikirle meşgul olmak


Bir sahabi Hz. Peygamber s.a.v.’e:

– Ya Rasulallah! Allah yolunda cihad edenlerden en büyük sevaba mazhar olanlar hangileridir, diye sordu.

– Allah’ı en çok ananlardır, buyurdu.

Bu soruyu soran kişi sırasıyla, namaz kılanlardan, zekât verenlerden, haccedenlerden, infak edenlerden en çok sevap kazananları sordu. Efendimiz s.a.v. bu suallerden her birine:

– Allah’ı en çok ananlardır, karşılığını verdi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir r.a. Hz. Ömer r.a.’a:

– Eba Hafs, Allah’ı zikredenler tüm hayırları alıp gittiler, dedi. Rasul-i Ekrem s.a.v. de:

– Evet, öyle, buyurdu.

Hz. Ömer r.a. anlatıyor:

“Nebi s.a.v. Necid tarafına bir birlik göndermişti. Birlik kısa sürede pek çok ganimet alarak dönüp geldiler. Biri dedi ki:

– Şimdiye kadar bu birlikten daha çabuk dönen ve daha çok ganimet getiren bir birlik görmedik, dedi.

Rasulullah s.a.v.:

– Ben size daha çok ganimet getiren ve daha çabuk dönen bir topluluğu söyleyeyim mi? Sabah namazında bulunan bir cemaat namazı kıldıktan sonra, bulundukları yerde oturarak güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikrederlerse, işte bu cemaat hem daha çabuk, hem daha çok ganimetle dönmüş olurlar, buyurdu.”

Af dileme sevinci

Ali b. Rebia r.a. anlatıyor:

“Bir keresinde Hz. Ali r.a. beni terkisine bindirip Harre tarafına götürdü, başını göğe doğru kaldırdı ve:

– Allahım, günahlarımı bağışla, günahları senden başka kimse bağışlayamaz, diye dua ettikten sonra bana bakıp güldü. Ben:

– Ey müminlerin emiri, Rabbine istiğfar(6) ettikten sonra bana bakıp gülmenin sebebi nedir, diye sordum. Hz. Ali r.a.:

– Rasulullah s.a.v. de beni terkisine almış, bu civara gelip başını göğe doğru kaldırmış ‘Allahım, günahlarımı bağışla, günahları senden başka kimse bağışlayamaz’ diye istiğfar etmiş, sonra bana bakıp gülmüştü.

– Ya Rasulallah, Rabbine istiğfar ettikten sonra bana bakıp gülmenin sebebi nedir, dediğimde şu cevabı vermişti:

– Rabbim, günahları kendisinden başka bağışlayacak bir kimsenin olmadığını kulunun bilmesinden hoşlanıp güldüğü için ben de güldüm.”

Enes b. Malik r.a. anlatıyor:

Bir yolculuk sırasında Hz. Peygamber s.a.v.:

– Allah’a istiğfar ediniz, diye emir verdi.

Biz de istiğfar da bulunduk. Allah Rasulü s.a.v.:

– İstiğfarı yetmişe tamamlayınız, buyurdu.

Biz de tamamladık. Daha sonra Rasulullah s.a.v.:

– Hiçbir erkek ve kadın yoktur ki günde yetmiş defa Allah’tan mağfiret dilesin de Allah onun yedi yüz günahını bağışlamasın. Şu bir gerçek ki bir gün ve gecede yedi yüzden fazla günah işleyen erkek veya kadın mahvolmuştur, buyurdu.


Gören gözler


İbn Abbas r.a. anlatıyor:

“Bir defasında babamla birlikte Rasulullah s.a.v.’in yanına gitmiştik. Allah Rasulü’nün huzurunda bir adam daha vardı, O’na gizlice bir şeyler söylüyordu. Bu durumda Hz. Peygamber s.a.v. babama pek ilgi göstermedi. Yanından çıktık. Babam bana:

– Oğlum, amcaoğlunu gördün mü, benden yüz çevirdi, dedi. Ben:

– Baba, Rasulullah’ın yanında bir başkası vardı, onunla gizli konuşuyordu, dedim.

Bu açıklamam üzerine Rasulullah s.a.v.’in yanına döndük. Babam:

– Ya Rasulallah! Abdullah’a şöyle şöyle dedim, o da bana, yanında seninle gizli konuşan biri olduğunu söyledi. Sahi yanında biri var mıydı, diye sordu.

Rasulullah s.a.v. bana:

– Abdullah, onu gördün mü, diye sordu.

– Evet.

Rasulullah s.a.v. babama:

– O Cebrail’di. Seninle ilgilenemeyişimin sebebi budur, buyurdu.

Meleklere selam

İmran b. Husayn r.a. Mutarrıf b. Abdullah r.a.’a:

– Ey Mutarrıf, melekler bana başımın ucunda, evde, Hicr’de (İsmail aleyhisselam’ın makamında) selam veriyorlardı. Ama ne zaman ki kendimi dağlattım, bu hal gitti, dedi.

İmran r.a. iyileşince de:

– Mutarrıf, yitirdiğim hal yine geri geldi. Melekler yine yanıma geliyor, beni selamlıyorlar, dedi.

 

(1) Ensar: Mekke’den göçen müslümanları karşılayıp, malını mülkünü onlarla bölüşen Medineli müslümanlar.

(2) Muhacir: Mekke’deki baskı ve zulüm üzerine Medine’ye göç eden müslümanlar.

(3) İnfak: İhtiyaç sahibine Allah için yapılan her türlü maddi yardım.

(4) Dirhem: Gümüş para.

(5) Kurrâ: (Burada) müslümanlara Kur’an öğretmek üzere görevli kişi.

(6) İstiğfar: Allah’tan af dileme.

mevlüdekalınsaz
Sat 11 October 2014, 10:44 pm GMT +0200
Evet onlar böyleydi..peki ya biz..biz neden onlar gibi olamiyoruz..ayni dava uğruna çaliştigimiz halde..
Ya Rabbi..Ne olur su gunahkar bicare kullarini mağfiret eyle.bizlere hakikati goster,gozlerimize cekilmis su gaflet perdesini kaldir..
Bizi Resulüne layik ümmet kil.onun güzel ahlakiyla ahlaklanmak nasip eyle...

yagmur_7-c
Sun 12 October 2014, 08:01 am GMT +0200
Esselamu aleykum;
İnşAllah amin amin ...Evet onlar öyleydi ama bizler de böyleyiz...Bizler böyleyiz lafını açarsak onların yaptığının yam tersini yapıyoruz..Vay bizim halimize...! Onlar çalışıyorlar ,hiç değilse onlara teşekkür edenler var....Ya bizler,bizler için çabalayanlara kötü gözle bakıyoruz...Onlara teşekkür etmiyoruz,hal hatır sormuyoruz..Rabbim sonumuzu hayır etsin İnşAllah...Rabbim bizleri kötü huylu,kötü kalpli kimselerden etmesin ..mevlam razı olsun..

arife7d
Sun 12 October 2014, 09:07 am GMT +0200
İnşallah bizde böyle oluruz , olabiliriz . allah herkesin kalbini iyilikle doldursun .

ceren
Mon 8 December 2014, 08:36 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Rüveyha abla.Rabbim bizleri peygamber efendimizin sünnetine tabi yaşayan kullarından eylesin inşallah....

Bilal2009
Wed 4 May 2016, 10:08 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah.  Yolu doğru olanın yolundan gidilir. O yüzden bizler Peygamberimiz in ve Ashabın yolundan gitmeliyiz. Rabbim paylaşım için razı olsun.

Sevgi.
Thu 5 May 2016, 05:28 am GMT +0200
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri Peygamberimiz'in ve sevdiğ ,Razı olduğu kullarının yolundan gidenlerden eylesin inşaAllah. Amin
 Paylaşım için Allah Razı olsun.