- Önceki Büyüklerin Sünne­te Muhalefet Edenleri Reddettiklerini Gösteren Rivayetle

Adsense kodları


Önceki Büyüklerin Sünne­te Muhalefet Edenleri Reddettiklerini Gösteren Rivayetle

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Tue 31 May 2011, 05:19 pm GMT +0200
ÖNCEKİ BÜYÜKLERİN SÜNNETE MUHALEFET EDENLERİ REDDETTİKLERİNİ GÖSTEREN RİVAYETLER

İmam Buhârî, Ebû Hureyre'nin (r.a) şöyle dediğini rivayet eder:

Rasûlullah (s.a.v) vefat ettikten sonra Ebû Bekir (r.a) halife se­çilince zekât vermeyenlerle savaşma kararı aldı. Hz. Ömer, kendisi­ne: "Sen, bu insanlarla nasıl savaşırsın? Halbuki Rasûlullah (s.a.v): 'insanlar, Lâ ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla em-rolündüm. Kim, Allah'tan başka ilâh yoktur derse, benden nefsini ve malını korumuş olur. Ancak hakettiği bir ceza karşılığı kendisine ve malına gereken yapılır. İç hesabı Allah'a aittir”[378] buyurmuştur," dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a) de:

İÇVallahi, namazla zekâtı birbirinden ayrı düşünen ve zekât ver­meyenle savaşacağım. Şüphesiz zekât, malın hakkıdır. Vallahi, Rasûlullah (s.a.v)'a zekât olarak verdikleri bir ip parçasını bana ver-meseler, bu kaçamaklarından dolayı kendileriyle savaşırım/' dedi. O zaman Hz. Ömer;

"Vallahi Allah Teâlâ'nın, Ebû Bekir'in kalbini savaş için açtı­ğını gördüm ve bunun hak olduğunu anladım."[379]

Ibn Abdilberr ve İbn Kayyım, Hz. Ömer'den rivayet ederler:

Hz. Ömer, bir adama rastladı. Adama: "Ne yaptın?" diye sordu.

Adam:

"Hz. Ali veZeyd, şöyle hüküm verdiler," dedi. Hz. Ömer: "Şayet ben olsaydım, şu şekilde hüküm verirdim," dedi. Adam:

"Hüküm vermene mâni nedir? Hem idare ve emir de sendedir," deyince, Hz. Ömer:

"Eğer bu konuda Allah'ın Kitabı'nda ve Rasûlullah'ın sünnetin­de bir şey bulsaydım elbette hüküm verirdim. Fakat elimde nass yok. Sadece, kendi görüşüm var. Görüş de müşterektir. Bu durumda, Ali ve Zeyd'in verdikleri hüküm bozulamaz," dedi.[380]

Buhârî'nin, Mâlik b. Evs en-Nasrî'den rivayet ettiği uzunca bir haberde, Hz. Abbas'm, Hz. Ömer'e gelerek Hz. Ali ile araların­da hüküm vermesini isteyince Hz. Ömer (r.a), aralarındaki mesele­yi, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "Biz peygamberler, miras bırakmayız; bıraktıklarımız ümmete sadaka (vakıf)dır,"[381]  hadisini delil getire­rek halletmiştir.

Aynı şekilde, Hz. Ebû Bekir, Hz. Fâtıma kendisine gelip baba­sının mirasını isteyince, bu hadise dayanarak hüküm vermiş ve: "Vallahi, Rasûlullah'ın yaptığını gördüğüm ve bildiğim bir işi yap­madan bırakmam," demiştir.[382]

İmam Müslim ve Kâd-ı Iyâz nakleder: Hz. Ömer (r.a), Zülhu-lefye'de iki rek'at namaz kıldı. Kendisine niçin bu namazı kıldığı so­rulunca:

"Rasûlullah'ın yaptığı gibi yapıyorum," demiştir.[383]

İmam Ahmed, Tâatü'r-Rasûl adlı kitabında Yala b. Ümey-ye'nin şöyle dediğini nakleder: Hz. Ömer'le tavaf yapıyordum. Hace-rü'1-Esved'i takip eden Rukn-i Garb'e ulaştığımızda, istilâm yapması için elini çektim.

"Ne yapıyorsun1?" dedi.

"Selâmlamayacak mısın?" dedim.

"Sen, hiç Rasûlullah (s.a.v) ile tavaf ettin mi?" dedi.

"Evet," dedim.

"Rasûlullah'ı, garba düşen bu iki köşeyi selâmlarken gördün mü?" dedi.

"Hayır," dedim.

"Onda senin için güzel bir örnek yok mudur?" dedi.

"Elbette vardır," dedim.

"Öyleyse kendi düşüncenden vazgeç,"dedi.

Yine aynı zât anlatıyor:

Hz. Muâviye, bütün rükünleri selamlamaya başladı. İbn Ab-bas (r.h): "Niçin bu iki rüknü selâmlıyorsun? Rasûlullah, onları selâmlamazdı," diye uyardı. Muâviye (r.a): "Allah'ın evinde terk e-dilen herhangi bir hayır amel yoktur," dedi. O zaman İbn Abbas (r.h): "Allah'ın Rasûlü'nde sizin için (takip edilecek) güzel bir örnek vardır,"[384] âyetini okudu. Hz. Muâviye: "Doğru söyledin," dedi.

Yine İmam Ahmed, Müsnedde, Ebû Hureyre'den (r.a) nakle­der: Hz. Ömer (r.a), cuma günü hutbe verirken içeri bir adam girdi. Hz. Ömer:

"Rasûlullah (s.a.v)'ın, 'Biriniz Cuma'ya gideceği zaman guslet­sin,' buyurduğunu duymadınız mı?" dedi.[385]

Buhârî ve Nesâî, Mervan b. Hakem'den nakleder: Mervan, demiştir ki:

Hz. Ali ile Hz. Osman'ı, Mekke ile Medine arasında gördüm. Hz. Osman (r.a), hac ile umrenin birarada temettü olarak yapılma­sından nehyediyordu. Hz. Ali, bunu görünce her ikisine birden telbi-ye getirdi ve: 'Ya Rabbi! Hac ve umre için emrindeyim," dedi. Bunu gören Hz. Osman:

"Şu yaptığını görüyor musun? Ben, insanları bir şeyden nehye-diyorum, sen ise onu yapıyorsun!" diye serzenişte bulundu. Hz. Ali (r.a) de:

"Ben, bir insanın sözüne bakarak Rasûlullah'ın sünnetini bıra­kacak değilim; Efendimiz de böyle yapıyordu," dedi.

Hadiseyi, Müslim de rivayet etmiş ve şu ilâveyle nakletmiştir:

Hz. Osman, Hz. Ali'nin sözü üzerine kararından döndü ve: "Ali'yi terkedecek değilim," dedi.[386]

HuzeyLb. Şurahbil (r.a)  anlatıyor: Ebû Mûsâ el-Eş'ârî

(r.a)'ye kız çocuğun, oğulun kızına ve kız kardeşin mirastan alacağı hisse soruldu. O da:

"Kız çocuğa yarım, kız kardeşe de yarım hisse düşer. İstersen, İbn Mesud'a git sor; ö da benim gibi cevap verecektir," dedi. Ibn Me-sud'a gittiler. Ebû Musa'nın fetvasını ve sözünü söylediler. Bunu duyan İbn Mesud (r.a):

"Öyle dersem dalâlete sapmış ve hidâyet ehlinden ayrılmış olu­rum. Ben, bu konuda Allah'ın hükmü ile hükmederim. Kız çocuğa yarım, oğulun kızına üçte ikiyi tamamlamak üzere altıda bir, kalan hissede kız kardeşe düşer," dedi.

Ebû Musa'ya gidip, İbn Mesud'un fetvası hatırlatılınca "İçi­nizde bu büyük âlim bulunurken bana sormayın," dedi.[387]

Buhârî, Müslim ve İbn Abdilberr'in, Alkame'den rivayet et­tiklerine göre Alkame, şunları anlatır: "Abdullah b. Mesud, 'Allah dövme yapana ve yaptırana, yüz ve kaştaki tüyleri güzellik için yol­durup Allah'ın yarattığını değiştiren ve bunu yapana lanet etsin/ de­di." Bu sözler, Benî Esed kabilesinden Ümmü Ya'kûb denen bir ka­dının kulağına ulaştı; hemen kalkıp Abdullah'ın yanma geldi:

'Ya Ebâ Abdurrahman! Senin şöyle dediğin bana ulaştı; bu sözlerin aslı nedir?" dedi. İbn Mesud:

"Rasûlullah'ıh lanet ettiklerine ben niçin lanet etmeyeyim; hem bunlar, Kur'ân'da da vardır," dedi. Kadın:

"Mushâfın iki kapağı arasında olanların hepsini okudum; fakat bu senin söylediklerini bulamadım," deyince, İbn Mesud (r.a):

"İyice okumuş olsaydın, bulurdun. Zira Allah Teâlâ: 'Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi nehyederse ondan da sakının.”[388] buyurmadı mı?" dedi. Kadın:

"Ben, şu anda söylediğin bu şeylerin bir kısmını senin zevceleri­nin de yaptığını tahmin ediyorum," dedi. Ibn Mesud:

"Git, bak" dedi. Kadın gitti; fakat bunlardan bir şey göremediğini söyledi. Bunun üzerine İbn Mesud:

"Şayet zevcem böyle olsaydı onunla bir arada bulunmaz, birbiri­mizden ayrılırdık," dedi.[389]

Lâlekâî, es-Sünne'de, İbn Abbas'ın (r.h) şöyle dediğini nakle­der: "Vallahi, bugün yeryüzünde şeytanın, benim helak olmamdan daha çok sevineceği bir şey yoktur." Kendisine, "Niçin?" denilince şöyle cevap verir:

"Çünkü şeytan, doğuda veya batıda bir çok bid'atlar icad ediyor. Tabii ki mü'min bir kimse, bunları getirip bana soruyor. Mesele bana gelince, ben de sünnetle, o bid'atın belini kırıp yok ediyorum. Böylece çıktığı gibi şeytana geri dönüyor, kabul görmüyor."

İmam Şafiî Risâle'ds, Buhârî ve Müslim Sa/ıt/ılerinde, Said b. Cübeyr'in şöyle dediğini naklederler: İbn Abbas'a: "Nevf el-Mukâlî, Hızır Aleyhisselâm'la arkadaşlık yapan Musa'nın, Benî İs­rail'in peygamberi olan Hz. Mûsâ (a.s) olmadığını ileri sürüyor," de­dim. Ibn Abbas (r.h):

"Allah'ın düşmanı yalan söylemiş. Bana, Ubey b. Ka'b haber verdi ve dedi ki: Rasûlullah (s.a.v) bir gün bize konuşma yaptı.[390]  Sonra Hz. Mûsâ ile Hızır'ın kıssasını zikretti. Öyle ki kıssada, Hı­zır'la arkadaşlık yapanın, Hz. Mûsâ (a.s) olduğunu gösteren ifade ve işaretler mevcuttu."

İmam Şafiî, demiştir ki: "İbn Abbas, dinde fâkih, hâlde verâ sahibi bir zât iken Hz. Peygamber (s.a.v)'den yanlış ve sözünün hilâfına rivayette bulunan ve üstelik müslümanlardan olan bir kim­seyi yalanlamış ve onu Allah'ın düşmanı saymıştır."

Beyhakî Medhal'de, Hâkim Müstedrek'te ve İbn Abdilberr Câmiu Beyâni'l-İlim'de, Hişam b. Hucayr'm şöyle dediğini nakle­derler: "Tavus, ikindiden sonraları iki rek'at (nafile) namaz kılıyor­du, ibn Abbas (r.h), durumu öğrenince: 'Onları bırak,' dedi. Tavus da: 'Bırakmam,' dedi." İbn Abbas, onu, bu namazı sünnet edinir ve öyle bilinir diye nehyetmişti. O, böyle deyince:

"Rasûlullah (s.a.v), ikindi namazından sonra nafile namazdan nehyetmiştir. Senin bunları kılmakla sevap mı alacağını yoksa azaba mı uğrayacağını bilmiyorum. Çünkü Allah Teâlâ: 'Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mü'min bir erkek ve kadın için kendi görüş ve hesaplarıyla, Allah'ın ve Peygamberi'nin hükmüne aykırı olanı seçme hakkı yoktur,'[391] buyurmuştur." dedi.[392]

İmam Şafiî de aynı zâttan bu haberi naklettikten sonra şöyle demiştir: "İbn Abbas, Rasûlullah (s.a.v)'tan naklettiği haberle, Tâvus'un yaptığının yanlış olduğunu anladı. Kur'ân'dan bir âyet okuyarak Allah ve Rasûlü bir şeye hükmettiği zaman kişinin, mu­hayyerlik hakkı olmadığını, artık ona uyması gerektiğini kendisine gösterdi."[393]

İbn Abdilberr nakleder: Urve b. Zübeyr, ibn Abbas'a: "Al­lah'tan korkmuyor musun, mut'â'ya ruhsat veriyorsun!" dedi. İbn Abbas (r.h):

"Ey Urve'cik, (Rasûlullah'ın bu konudaki ruhsatını istersen) an­nene sor," dedi. Urve:

"Fakat Hz. Ebû Bekir ve Ömer onu yapmıyorlar," deyince, ibn Abbas:

"Allah, başınıza bir azâb indirinceye kadar şu tutumunuzdan vazgeçmeyeceğinizi görüyorum. Ben, size Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadisinden bahsediyorum; siz bana, Ebû Bekir ve Ömer'den bahse­diyorsunuz," dedi ve bu konuda ruhsat veren hadisi zikretti.[394]

İbn Abdilberr, der ki: "Burada anlatılan mut'â, hacdaki mut'âdır. O da haccı bozup umre yapmaktır."

Beyhakî, Muhammed b. Sîrin'den nakleder: "İbn Abbas, fı-

tır sadakasını mecburî bir vazife olarak emredince insanlar, bunu hoş karşılamadılar. O da Semûre'ye haber göndererek: eHz. Pey­gamber (s.a.v)'in bunu emrettiğini bilmiyor musun?' diye sordu. O da 'evet' deyince, kendisine sitem ederek: 'O halde bunu belde halkına öğretmene mâni nedir?' dedi."

Beyhakî, der ki: "İbn Abbas, Rasûlullah'ın fıtır sadakasıyla ilgili emrini halka öğretmediği için Semûre'yi kınamıştır."

İbn Huzeyme, Beyhakî, Bezzâr ve Ebû Ya'lâ, Zeyd b. Es-lem'den rivayet ederler. Zeyd, der ki: tbn Ömer'i, düğmeleri çözük olarak namaz kılarken gördüm. Kendisine, neden düğmelerini açtığı­nı sorunca:

"Rasûlullah (s.a.v)'ı böyle yaparken görmüştüm," dedi.[395]

Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr, Mücâhid'den naklederler: "Bir yolculukta, İbn Ömer ile beraberdik. Yoldan ayrılıp bir yere saptı. 'Niye böyle yaptın?' denilince, 'Rasûlullah'ı böyle yaparken gördüğüm için ben de öyle yaptım,' dedi."[396] Kâd-ı Iyâz da aynısını nakletmiş­tik.[397]

İmam Buhârî ve Müslim rivayet ediyor: İbn Ömer (r.h): "Rasûlullah (s.a.v): 'Geceleri kadınlarınızı mescide gelmekten menet-meyin buyurdu,' dedi. Oğullarından birisi de:

"Vallahi, onları bırakamayız; mescidin huzurunu bozarlar,' de­di. Bunu duyan İbn Ömer, oğlunun göğsüne vurarak:

'Ben sana Rasûlullah (s.a.v)'tan hadis söylüyorum; sen ise baş­ka şeyler diyorsun,' dedi."[398]

İbn Abdilberr, Abdullah İbn Ömer'in oğlu Bilâl'den, şu ifa­deleri nakleder: Ben: "Bana gelince, zevcemi mescide göndermeyece­ğim, isteyen yollasın," dedim. Babam, bana dönerek:

"Allah sana lanet etsin," diye üç kere tekrarladıktan sonra: "Beni, 'Rasûlullah, kadınların mescidden menedilmemesini emretti,' derken işitiyorsun, bir de kalkmış, kendince bir şeyler söylüyorsun' dedi ve kızgın olarak yanımdan gitti."[399]

Müslim, Süleyman b. Yesar'dan rivayet eder: Ebû Hureyre, İbn Abbas ve Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf, kendi arala­rında, kocasının vefatı zamanında doğum yapan hamile kadının müddetinin ne kadar olacağını müzâkere ediyorlardı. İbn Abbas:

"Kocasının vefatından sonra hamilelik veya dört ay on gün olan iddet müddetinden, hangisi süre olarak daha uzunsa, o kadar iddet bekler," dedi. Ebû Seleme:

"Doğum yapınca iddeti biter, evlenebilir," dedi.

Sonra, Rasûlullah (s.a.v)'m hanımı Ümmü Seleme'ye (r.h) ha­ber gönderip meseleyi sordular. O da şu cevabı verdi:

"Sübey'a el-Eslemiyye, kocasının vefatından az bir zaman son­ra doğum yapmıştı. Rasûlullah (s.a.v)'a durumunu sordu. O da evleirebileceğini söyledi."[400]

Yine'İmam Müslim rivayet eder: İbn Ömer (r.h), kadınlara, gusül abdesti alırken saçlarını çözmelerini emretti. Hz. Aişe (r.h), bunu işitince:

"İbn Ömer'e şaşarım, bu emri neye göre veriyor? Ben ve Rasûlullah, bir kabı kullanarak yıkanırdık. Ben başıma, (örgülerimi çözmeden) üç kereden fazla su dökmezdim," dedi”[401]

İmam Mâlik ve Beyhakî, Atâ b. Yesar'dan rivayet ederler: Muâviye b. Ebî Süfyan, altından veya gümüşten bir su kabını, ağırlığından daha fazla altın veya gümüş karşılığında sattı. Hadiseyi duyan Ebu'd-Derdâ, kendisine:

"Rasûlullah (s.a.u)'ın bu tür bir alışverişi nehyettiğini duydum," dedi. Muâviye (r.a) ise:

(<Bunda bir sakınca görmüyorum," dedi. Ebu'd-Derdâ, duyduk­larından çok rahatsız olarak:

"Bu Muâviye'nin yaptığına uygun bir karşılık versem, kim beni mazur görür? Ben, ona Rasûlullah (s.a.v)'tan bir haber veriyorum; o ise kendi görüşünü söylüyor. Bundan böyle, senin bulunduğun yerde asla durmayacağım," dedi.[402]

İmam Şafiî (204/819), der ki: "Ebu'd-Derdâ, naklettiği hadis­le, Muâviye'nin yaptığının yanlış olduğunu ortaya koydu, Muâviye'nin ise hadise rağmen yaptığını bırakmadığını görünce, gü­venilir bir kimsenin Rasûlullah (s.a.v)'tan naklettiği haberi bir kena­ra itmesini büyük bir hata gördüğü için bulunduğu yeri terketti."[403]

Beyhakî, İmam Şafiî'nin, Risâle'de şu hadiseyi zikrettiğini nakleder: Ebû Said el-Hudrî (r.a), bir adamla karşılaştı. Ona, Rasûlullah (s.a.v)'tan bir hadis nakletti. Adam da onun zikrettiği ha­disin hilâfına başka bir şey nakledip kendisine ters düşünce, Ebû Said:

. "Vallahi, seninle bir çatı altında asla duramam," dedi.

İmam Şafiî, rivayetin sonunda demiştir ki:

"Naklettiği hadisi adamın kabul etmemesi, Ebû Said'in (r.a) canını sıkmıştır."[404]

Dârimî, Hıraş b. Cübeyr'den nakleder: Mescidde, parmak uç-larıyla çakıl taşı atan bir delikanlı gördüm. Bir ihtiyar, kendisine:

"Böyle yapma; ben, Rasûlullah (s.a.v)'ın bunu nehyettiğini işit­tim," dedi. Genç, hiç aldırış etmedi; yine taş attı. Bunu gören ihtiyar: "Ben, sana Rasûlullah (s.a.v)'ın bunu nehyettiğini söylüyorum; sen ise hâlâ taş atıyorsun. Vallahi senin cenazende bulunmayacağım, hasta olsan ziyaret etmeyeceğim ve seninle asla konuşmayacağım," dedi.[405]

İmam Buharı ve Müslim, İmran b. Husayn'dan rivayet eder­ler: Rasûlullah (s.a.v), buyurdu ki: "Haya, (hangi sebepten kaynak-lanırsa kaynaklansın) tamamı hayırdır (insanı hayra götürür)."

Hadisi dinleyen Büşeyr b. Ka'b:

"Fakat biz, bazı kitaplarda, sükûnet ve vakarın hayadan kay­naklandığı gibi zayıflık ve acziyetin de esasında hayadan kaynaklan­dığını buluyoruz," deyince İmran b. Husayn, bu söze öyle kızdı ki, gözleri kıpkırmızı oldu ve ona:

"Ben, sana Rasûlullah'tan hadis söylüyorum; sense ona karşı geliyorsun," diye çıkıştı.

Bir rivayette de: "Sen ise bana kendi sayfalarından anlatıyor­sun," ifadesi vardır.[406]

Yine, Buhârî ve Müslim, Abdullah b. Büreyde'den rivayet

ederler. O, şöyle anlatır: Abdullah b. Muğaffel, bir kişinin, eliyle (belli belirsiz hedeflere) çakıl taşı attığını görünce bundan menetti ve: "Rasûlullah (s.a.v), bu atışı nehyetti ve: 'Bu, avı vurmaz, düşmanı öldürmez; sadece diş kırar, göz çıkarır,' buyurdu," diye uyardı.

Abdullah, daha sonra bu şahsın aynı şeyi yapmaya devam etti­ğini görünce (kızdı ve) şöyle dedi:

"Ben, sana Rasûlullah (s.a.v)'ın hadisini söylüyorum; sen ise hâlâ aksine taş atıyorsun. Vallahi, seninle bundan sonra asla konuş­mayacağım."[407]

Dârimî, Katâde'den şu rivayeti nakleder: İbn Sîrin, bir adama, Rasûlullah (s.a.v)'tan bir hadis nakletti. O kişi: "Falanca da şöy­le diyor," deyince İbn Sîrin:

"Ben, sana Rasûlullah'tan hadis naklediyorum; sen ise 'Falanca da şöyle şöyle diyor,' diyorsun. Vallahi, seninle bir daha konuşmaya­cağım," dedi.[408]

Yine Dârimî, Said b. Müseyyeb'den rivayet eder: Said, bir zâtın, ikindi namazından sonra fazladan iki rek'at nafile namaz kıl­dığını gördü. Adam:

"Ey Ebû Muhammedi Namaz kıldığım için Allah beni cezalan­dırır mı?" diye sorunca, İbn Sîrin:

"Namaz kıldığın için değil de sünnete aykırı davrandığın için cezalandırır," cevabını verdi. [409]

İbn Abdilberr, Abdurrahman b. Yezid'den rivayet eder: Ab-durrahman, yakınlarından birinin üzerinde giyilmesi yasaklanmış bir elbiseyi gördü; giymemesini söyledi. O da: "Bana, Allah'ın Kita­bından bir âyet getir; elbisemi çıkar," dedi. O zaman kendisine: "Peygamber size neyi verdi ve emretti ise[410]  onu alıp yapınız, neden sakındırdı ise ondan kaçınız," âyetini okudu.[411]

İmam Şâfîî Risâle'de, İbn Abdilberr İlim kitabında, Salim b. Abdullah'tan şunu naklederler: Hz. Ömer (r.a), Kabe'yi tavaftan önce ve şeytan taşlamadan sonra koku sürmeyi yasaklamıştı. Duru­mu Hz. Aişe'ye (r.h) aktardığımda:

"Rasûlullah (s.a.v)'ı ihrama gireceği zaman, ihramı için ve ih­ramdan çıkmak için Kabe'yi tavaf etmesinden önce elimle kokula-dım." Bu durumda elbette ki Allah Rasûlü (s.a.v)'nün sünneti, uyul­maya daha lâyıktır.[412]

İmam Şafiî (r.h), der ki: "Salim, dedesi Hz. Ömer'in sözünü bırakarak Hz. Aişe'nin haberine uymuş ve haberi anlattığı kimseye, bunun sünnet olduğunu, Rasûlullah (s.a.v)'ın sünnetinin uyulmaya daha lâyık ve kendisine vâcib olanın da bu olduğunu bildirmiştir."[413]

İmam Kuşeyrî (465/1072), Risâle'de şöyle nakleder: Ebû Os­man el-Hîrî (298/910), vefatı yaklaşıp can çekişmeye başladığı za­man, oğlu, üstünü başını yırtıp vaveyla koparınca, Ebû Osman: "Yavrum! Sünnete aykırı davranıyorsun; sünnete muhalefet etmek, içteki riyanın (münafıklığın) açığa vurulmasıdır," demiştir.[414]

Ebû Ali ed-Dakkak (405/1014) anlatıyor: Bâyezid-i Bistâmî (r.h), velîdir diye tanınan bir zâtın ziyaretine niyetlendi. Bahsedilen zâtın mescidine varınca, oturup çıkmasını bekledi. Zât çıkıp geldi ve (zemini toprak olan) mescide tükürdü. Bunu gören Ebû Yezid Bistâmî, adama selâm bile vermeden geri döndü ve yanındakilere: "Bu adama, Rasûlullah (s.a.v)'ın edeblerinden bir edebi korumada bile emniyet edilmezken Hakk'ın sırlarını korumada nasıl güvenilir1? dedi.[415]

İmam Buhârî ve Ahmed, Ebû Vâil'in şöyle dediğini nakleder­ler: "Şeybe b. Osman'la şu mescidde (Kabe'de) oturuyordum. Bana dedi ki: Bir gün Ömer (r.a), şimdi senin oturduğun yere oturdu ve: 'Kabe'de altın ve gümüş adına hiçbir şey bırakmayıp, hepsini müslü-manlar arasında taksim etmeye kararlıyım,' dedi." Ben:

"Bunu yapamazsın," dedim. "Niçin1?" diye sordu.

"Çünkü senden önceki iki arkadaşın (Hz. Peygamber (s.a.v) ve Hz. Ebû Bekir) bunu yapmadılar,"dedim. Hz. Ömer:

"Onlar, kendilerine uyulacak iki zâttır," dedi.[416]

İmam Şafiî Risâle'de, Beyhakî Medhal'de, Said b. Müsey­yeb'den naklederler: Ömer b. el-Hattab (r.a): "Diyet, baba tarafın­dan akrabalara aittir. Kadın, kocasının diyetinden miras olarak bir şey alamaz," diyordu. Dahhak b. Süfyan, Rasûlullah (s.a.v)'m ken­disine: "Eşyem b. Dibâbî'nin diyetinden, hanımını da mirasçı kıl­masını" yazdığını haber verince Hz. Ömer, kendi hükmünden vaz­geçip ona döndü.[417]

İmam Şafiî, der ki: "Hz, Ömer, hüküm vereceği bir meselede, kendi görüşünün hilâfına olan Dahhak'ın rivayet ettiği hadise dön­müştür.”[418]

Beyhakî, Hişam b. Yahya el-Mahzûmî'den nakleder: Sa-kiften bir zât, Ömer b. Hattab'a (r.a) geldi ve: "Kabe'yi tavaf etmiş bir kadın, hayız görürse veda tavafını yapmadan yurduna dönebilir mi?" diye sordu. Hz. Ömer de:

"Hayır, dönemez," dedi. Sakifli zât:

"Bu durumda olan bir kadın hakkında Rasûlullah (s.a.v), senin verdiğin hükmün tersine fetva vermişti," deyince Hz* Ömer, adama yanaşıp kırbacıyla vurdu ve:

"Rasûlullah (s.a.v)'ın hüküm verdiği bir meseleyi ne diye bir de bana soruyorsun," diye adamı azarladı.[419] Hadiseyi, İbn Kayyım da Flâmu'l-Muvakküîi'de nakletmiştir.

Buhârî, Müslim ve Şafiî, Tâvus'tan nakleder: Tavus, demiş­tir ki: İbn Abbas"la birlikteydim. Zeyd b. Sabit, kendisine:

"Hayızlı kadının, son vazife olarak, Kabe'yi tavaf etmeden yur­duna dönebileceğine fetva mı veriyorsun?" dedi. ibn Abbas da (r.h):

"Eğer durum, benim dediğim gibi değilse git, Ensar'dan filanca kadına sor bakalım; Rasûlullah (s.a.v), ona benim dediğim şekilde emretmemiş 7?u?"dedi.[420]

İmam Şafiî (r.h), şöyle der: "Zeyd, daha önce, herkesin en son iş olarak Kabe'yi tavaf etmesi gerektiğini duymuştu. Hayızlı kadınla­rı da emrin kapsamında düşünüyordu, ibn Abbas (r.h), hayızlı ka­dına, kurbandan sonra Kabe'yi tavaf etmişse, veda tavafını yapma­dan vatanına dönebileceğine fetva verince Zeyd, bunu kabul etmedi; İbn Abbas, Rasûlullah (s.a.v/ın bir kadına, bu şekilde emir verdiği­ni haber verince, gidip kadına meseleyi sordu. Kadın da aynı şeyi söyleyince, kadını tasdik etti ve İbn Abbas'ın görüşüne katılmasının zarurî olduğunu anladı."[421]

İsrail b. Yunus, İbn Mesud'dan (r.a) naklediyor: Bir adam, İbn Mesud'a gelerek bir hanımla evlendiğini, fakat daha kadına yaklaşmadan annesini gördüğünü ve ondan hoşlandığını, onunla ev­lenmek için nikâhındaki hanımı boşadığım, bu durumda ne lâzım geldiğini sordu. İbn Mesud: "Bir sakıncası yoktur," dedi. Bu fetva üzerine adam, onunla evlendi. Abdullah b. Mesud, Kûfe'de, Beytül-Mâl'e bakıyordu. Beytül-Mâl'deki fazla, artık şeyleri satıyor; çok ve­rip daha düşük karşılık alıyordu. Medine'ye geldiğinde bu konuları, Rasûlullah (s.a.v)'m ashabına sordu, onlar da:

"Bu adama, o kadın helâl olmaz; gümüş de ancak aynı ağırlıkta gümüşle satılırsa sahih olur," dediler. İbn Mesud, Kûfe'ye dönünce adamı aradı, bulamadı. Kavminden bazı kimseleri buldu ve onlara:

"Kendisine fetva verdiğim arkadaşınıza söyleyin, o kadın kendi­sine helâl değildir," dedi. Sonra kuyumculara geldi ve:

"Ey kuyumcular! Benim size yaptığım satış sahih değildi; gü­müş ancak aynı ölçüdeki gümüşle satılabilir," dedi.[422]

İmam Şafiî ve Müslim, İbn Ömer'den nakleder: "Biz, ürünün belli bir kısmını almak üzere tarlayı kiraya verirdik ve bunda bir mahzur görmezdik. Tâ ki Râfiî, Rasûlullah (s.a.v)'ın bunu yasakla­dığını haber vermesine kadar. Sonra bu hadis sebebiyle böyle bir iş­ten vazgeçtik."[423]

İmam Şafiî (r.h), der ki: "İbn Ömer, mahsulün bir kısmını al­mak üzere tarlayı kiraya vererek istifade ediyor ve bunu helâl biliyor­du. Fakat güvenilir bir kimse, Rasûlullah (s.a.v)'ın bunu nehyettiğini haber verince, o işi bıraktı. Rasûlullah (s.a.v/tan gelen haber karşı­sında kendi görüşünü kullanarak, 'Kimse bu işe karşı bizi ayıplama­dı, biz de bugüne kadar bu işi yapıyorduk/ demedi. Hiçbir mazeret ileri sürmeden, hemen hadise tâbi oldu."[424]

imam Şafiî nakleder: Kendisine güvendiğim bir şahıs, İbn Ebî Zi'b yoluyla, Muhalle d b. Hufafın şöyle dediğini haber verdi:

Bir köle satın aldım, çalışıp gelir getirmesini istiyordum. Sonra kendisinde bir ayıp ortaya çıktı. Durumu Ömer b. Abdülaziz'e götü­rüp davacı oldum. Bana, köleyi ve ondan elde ettiğim geliri geri ver­mem için hüküm verdi. Ben de Urve'ye geldim, durumu haber ver­dim. Urve:

"Ben, akşam onun yanına gider, Hz. Âişe'nin (r.h) bana, Rasûlullah (s.a.v)'ın böyle bir durumda: 'Gelir, tazmin karşılığıdır (müşteriye aittir).”[425] buyurduğunu haber verdiğini söylerim," dedi. Ben, acele ile Ömer b. Abdülaziz'in yanına gidip Urve'nin, Hz. Aişe yoluyla, Rasûluîlah'tan naklettiğini haber verdim. Bunu duyan Ömer b. Abdülaziz:

'Yerdiğim hüküm, bana çok kolay gelmişti. Allah biliyor, ben, haktan başka bir şey düşünmedim. Peşinden, Rasûlullah'ın sünneti bana ulaştı. Bu durumda Ömer'in hükmünü terk ediyor, Rasûlul­lah'ın sünnetini uyguluyorum," dedi. Sonra Urve, Ömer'in yanına gitti ve onun, bana geri vermem için hüküm verdiği geliri benim al­mama hükmetti.[426]

Yine İmam Şafiî (r.h), der ki: Medineli güvendiğim bir zât, İbn Zi'b'in şöyle dediğini anlattı: Adamın aleyhine hüküm verdi. Ben de kendisine, Rasûlullah (s.a.v)'ın bunun aksine hüküm verdiğini haber verdim. Bunu duyan Sa'd, Râbia'ya:

"Bu, İbn Ebî ZVb'dir. Kendisine güvenirim, Hz. Peygamber (s.a.v)'den benim verdiğim hükmün aksini haber veriyor, ne dersin?" deyince, Râbia:

"Sen içtihad ettin; hükmün geçerlidir," dedi, Sa'd:

"Hayret doğrusu! Sa'd'ın hükmünü geçerli kılıp Rasûlullah (s.a.v)'ın hükmünü red mi edeceğim? Hayır, aksine Sa'd'ın (kendisi­ni kasdediyor) hükmünü reddedip Rasûlullah (s.a.v)'ın hükmünü uy­gulayacağım." Sonra hüküm yazılan kağıdı istedi, yırtarak ikiye böl­dü ve önceki hükmün tersine, adamın lehine hüküm verdi.[427]

Şeddâd b. Hakîm, Züfer b. HûzeyTin şöyle dediğini nakleder: "Biz, bir meselede hüküm verirken Kitab ve sünnette bir cevap bula­madığımızda, kendi görüşümüzle hüküm veririz. Meseleyle ilgili bir âyet veya hadis önümüze gelince, görüşümüzü terk eder, nassa göre hüküm veririz."[428]

Ma'n b. îsâ el-Kazzâz, der ki: İmam Mâlik'i (179/795), şöyle derken işittim:

"Ben, bir beşerim; hata da ederim, isabet de. Öyleyse siz, sözleri­me bakın; Kitab ve sünnete uyan her sözümü alıp uygulayın; Kitab ve sünnete uymayanları bir kenara bırakın."[429]

İmam Şafiî (r.h), demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v)'tan sahih bir hadis geldiğinde, ben daha Önce ona muhalif bir söz söylemişsem he­men sözümden döner, hadisle hükmederim."[430]

Rabî, imam Şafiî'den şöyle nakleder: "Size, benim görüşümün aksine Rasûlullah (s.a.v)'tan bir sünnet geldiğinde, görüşümü bırakıp sünnete uyunuz; şüphesiz Rasûlullah'ın sünneti, benim mezhe-bimdir."

Yine Rabî, İmam Şafiî'den nakleder: "Benim sözümün aksine hüküm bildiren bir sünnete rastladığınızda, sözümü bırakıp sünnete yapışınız. Hiç şüphesiz, ben de sünnetin belirttiğini söylerim."

Yine İmam Şafiî'den:

"Hüküm verdiğim herhangi bir meselede, sözümün aksine, güve­nilir âlimlerden sahih bir hadis rivayet edilirse ben, hayatımda ve vefatımdan sonra ona döner, kendi hükmümü terk ederim."

Hakîm, Rabî'den nakleder: İmam Şafiî'yi şöyle derken işittim:

"Her ne zaman bir söz söylediğimde veya bir hüküm ortaya koy­duğumda, o konuda Rasûlullah (s.a.v)'tan aksi bir hüküm nakledi-lirse doğru olan ve uyulması gereken, Rasûlullah (s.a.v)'ın sözüdür. Benim de hükmüm odur."

Abdullah b. Ahmed, demiştir ki: Babam (İmam Ahmed), ba­na şunu nakletti: İmam Şafiî, bize dedi ki: "Elinize Rasûlullah (s.a.v)'tan sahih bir hadis geçtiğinde bana söyleyiniz ki, ona göre hü­küm vereyim."

Tabarânî, Abdullah b. Ahmed'den nakleder: Babamı, şöyle derken işittim (İmam Ahmed):

Muhammed b. İdris eş-Şâfiî der ki: "Sen, sahih hadis ve ha­berleri bizden daha iyi biliyorsun. Sahih bir haber olunca Kûfeli, Basralı, Şamlı, kim rivayet ederse etsin, bana bildir ki ona göre hük­medeyim. "

İmam Ahmed (241/855), demiştir ki: "Bana göre İmam Şafiî'nin en güzel yanı, daha önce duymadığı bir hadisi duyunca, ona göre hüküm verip kendi sözünü terk etmesiydi."

İbn Ebî Hatim, der ki: Abdullah b. Ahmed, bana şu haberi yazıp gönderdi: "Babamı, 'İmam, Şafiî bir hadis bulunca, onunla amel ederdi. Onda bulunan en hayırlı haslet, konuşmaya fazla rağ­beti yoktu. Asıl gayreti fıkıhtı,' derken işittim."

İmamül-Haremeyn el-Cüveynî, Nihâye adlı eserinde, Saydalânî yoluyla, arkadaşlarından birinin şöyle dediğini nakleder: "Biz, kesin olarak şunu biliyorduk: İmam Şafiî'ye, kendi düşüncesi­nin aksine sahih bir hadis ulaştığında, derhal hadise döner ve ona 't\tiun hüküm verirdi."

Bu rivayetlerin çoğu, Takiyyüddîn Sübkînin Tabakâtü'ş-Şâfiiyye adlı eserinden alınmıştır.


[378]Buhârî, İman, 32-36; Ebû Dâvud, Cihad, 95; îbn Mâce, Fiten 1-3.

[379] Buhârî, îman, 17; Zekat, 1.

[380] İbn Kayyım, î'lâm, I, 65.

[381] Buhârî, Nafaka, 3; Ferâiz, 3; Müslim, Cihad, 49-52; Ebû Dâvud, İmaret, 19; Tirmizî, Siyer, 44.

[382] Buhârî, Nafaka, 3; Ferâiz, 3; Müslim, Cihad, 49-52-54-56.

[383] Müslim, Hacc, 6; Kâd-ı Iyâz, Şifâ, 11-31.

[384] Ahzâb,21.

[385] Buhârî, Cum'a 5; Ebû Dâvud, Taharet, h. no: 340; Müsned, I, 15,46.

[386] Buhârî, Hacc, 34; Nesâî, Menâsik, 49; Müslim, Hacc, 23.

[387] Ebû Dâvud, Ferdiz, 4; İbn Mâce, Ferâiz, 2; et-Tâc, II, 253.

[388] Haşr, 7.

[389] Buhârî, flfyû, 25; Talak, 51; Müslim,Libas, 119; EbÛ Dâvud,Teraccül, 5.

[390] Buhârî, A»m, 44; Enbiyâ, 27; Müslim, Fed&il, 170.

[391] Ahzâb, 36,

[392] İbn Abdilberr, a.g.e., II, 189; Beyhakî, Sünen, II, 453.

[393] Risale, 444,

[394] İbn Abdilberr, a.g.e., II. 196. Mut'a ile anlatılmak istenen iki şeydir: 1- Mut'a nikâhı 2-Hac için girilen ihramdan çıkıp umre yapmak. Bunlar, İslâm'ın ilk devirlerinde caizdi. Daha sonra kaldırıldı. İlgili rivayet ve hükümler için bkz. Müslim, Hacc, 23.

[395] Heysemî, Mecmâu'z-Zevâid, I, 175.

[396] Ahmed, Müsned, II, 32; Heysemî, a.g.e., 1,174.

[397] Kâd-ı Iyâz, Şifâ, II, 34.

[398] Buhârî, Cuma, 13; Müslim, Salât, 135; Ebû Dâvud, Salât, 52.

[399] İbn Abdilberr, a.g.e., II, 195.

[400] Müslim, Talak, h. no; 56-57; Tirmizî, Talak, 18, Dârimî, Talak, II.

[401] Müslim, Hayz, 55; Nesâî, Gusl, 20.

[402] Muvatta,Buyu, 16; Nesâî,Buyu, 47; Beyhakî, Sünen, V, 280.

[403] Risale, 447.

[404] Risale, 447.

[405] Dârimî, Mukaddime, 40.

[406] Buhârî, Edeb 77; Müslim, İman, 61; Müsned, IV. 426-427.

[407] Buhârî, Zebâih, 5; Müslim, Sayd, 54; Nesâî. Kasame, 40   Hadisin açıklaması için bkz. Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, VI 313.

[408] Dârimî, Mukaddime, 40.

[409] Dârimî, Mukaddime, 39.

[410] Haşr, 7.

[411] îbn Abdilberr, Câmiu Beyâni'l-tlm, 11.189.

[412] Buhârî, Hacc, 18, 143; Müslim, Hacc, 30; Bbû Dâvtid, Menâsik, 10; İbn Abdilberr a.g.e., II. 196.

[413] Suyûtî, Miftâhu'l-Cenne.

[414] Kuşeyrî, Risale, I, 121.

[415] Kuşeyrî, Risale, I, 79.

[416]

[417] Ebû Dâvud, Ferâiz, 18; İbn Mâce,Diyât, 12; Tirmizî,Ferâiz, 18.

[418] Şâfıî, Risale, 428.

[419] Beyhakî, Medhal, 105; Benzeri rivayetler için bkz. Müslim, Hacc, 386.

[420] Buhârî, Hacc, 145; Müslim, Hacc, 381; Ebû Dâvud, Menâsik, 84.

[421] Şâfıî, Risale, 440-441.

[422] İbn Kayyım, İ'lâmu'l-Muvakkün, IV. 224.

[423] Müslim, Buyu 95; Ebû Dâvud, Buyu, 31; Nesâî,Eyman, 45;Risâle, 445.

[424] Şâfıî, Risale, 445.

[425] Ebû Dâvud, Buyu, 71; Tirmizî,Buyu, 53; Nesâî,Buyu, 15.

[426] Ebû Dâvud, Buyu, 7Î7Şâfîî, Risale, 193 (1. baskı)

[427] Risale, 193(1. baskı).

[428] İbn Kayyım, a.g.e.

[429] İbn Kayyım, a.g.e., İbn Abdilberr, II, 32.

[430] Ebû Nuaym, Hilye, IX, 107.