- On Dokuzuncu Mektup On Altıncı Nükte 1. Kısım

Adsense kodları


On Dokuzuncu Mektup On Altıncı Nükte 1. Kısım

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Sat 19 February 2011, 12:11 pm GMT +0200
ON ALTINCI İŞARET

İrhasat denilen, bi'set-i nübüvvetten evvel, fakat nübüvvetle alâkadar olarak vücuda gelen harikalar dahi delâil-i nübüvvettir. Şu da üç kısımdır.

BİRİNCİ KISIM:

Nass-ı Kur'ân'la, Tevrat, İncil, Zebur ve suhuf-u enbiyanın, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma dair verdikleri haberdir. Evet, madem o kitaplar semâvîdirler ve madem o kitap sahipleri enbiyadırlar. Elbette ve herhalde, onların dinlerini nesheden ve kâinatın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nurla ışıklandıran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve kat'îdir. Evet, küçük hadiseleri haber veren o kitaplar, nev-i beşerin en büyük hadisesi olan hadise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber vermemek kabil midir?

İşte, madem bilbedâhe haber verecekler; herhalde ya tekzip edecekler, tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplarını nesihten kurtarsınlar; veya tasdik edecekler, tâ ki o hakikatli zat ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun. Halbuki, dost ve düşmanın ittifakıyla, tekzip emâresi hiçbir kitapta yoktur. Öyleyse tasdik vardır.

Madem mutlak bir surette tasdik vardır. Ve madem şu tasdikin vücudunu iktiza eden kat'î bir illet ve esaslı bir sebep vardır. Biz dahi, o tasdikin vücuduna delâlet eden üç hüccet-i katıa ile ispat edeceğiz.

Birinci hüccet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur'ân'ın lisanıyla onlara der ki: "Kitaplarınızda benim tasdikim ve evsâfım vardır. Benim beyan ettiğim şeylerde, kitaplarınız beni tasdik ediyor."

11

12

gibi âyetlerle onlara meydan okuyor. "Tevrât'ınızı getiriniz, okuyunuz. Ve geliniz, biz çoluk ve çocuğumuzu alıp, Cenâb-ı Hakkın dergâhına el açıp, yalancılar aleyhinde lânetle dua edeceğiz" diye mütemadiyen onların başına vurduğu halde, hiç Yahudi bir âlim veya Nasrânî bir kıssîs, onun bir yanlışını gösteremedi. Eğer gösterseydi, pek çok kesrette bulunan ve pek çok inatlı ve hasetli olan kâfirler ve münafık Yahudiler ve bütün âlem-i küfür, her tarafta ilân edeceklerdi.

Hem demiş: "Ya yanlışımı bulunuz; veyahut sizinle mahvoluncaya kadar cihad edeceğim." Halbuki, bunlar harbi ve perişaniyeti ve hicreti ihtiyar ettiler. Demek yanlışını bulamadılar. Bir yanlış bulunsaydı onlar kurtulurlardı.

İkinci hüccet: Tevrat, İncil ve Zebur'un ibareleri, Kur'ân gibi i'câzları olmadığından, hem mütemadiyen tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabanî kelimeler, içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış tevilleri, onların âyetleriyle iltibas edildi. Hem bazı nâdanların ve bazı ehl-i garazın tahrifatı da ilâve edildi. Şu surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat çoğaldı. Hattâ, Şeyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meşhur), kütüb-ü sabıkanın binler yerde tahrifatını, keşişlerine ve Yahudi ve Nasârâ ulemasına ispat ederek iskât etmiş. İşte bu kadar tahrifatla beraber, şu zamanda dahi, meşhur Hüseyin Cisrî (rahmetullahi aleyh), o kitaplardan yüz on delil, nübüvvet-i Ahmediyeye dair çıkarmıştır. Risale-i Hamidiye'de yazmış, o risaleyi de Manastırlı merhum İsmail Hakkı tercüme etmiş. Kim arzu ederse ona müracaat eder, görür.

Hem pek çok Yahudi uleması ve Nasârâ uleması ikrar ve itiraf etmişler ki,

On Dokuzuncu Mektup - s.431

"Kitaplarımızda Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfı yazılıdır." Evet, gayr-ı müslim olarak, başta meşhur Rum meliklerinden Herakl itiraf etmiş, demiş ki: "Evet, İsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan haber veriyor."13

Hem Rum meliki Mukavkis namında Mısır hâkimi14 ve ulema-i Yehudun en meşhurlarından İbni Sûriya ve İbni Ahtab ve onun kardeşi Kâb bin Esed ve Zübeyr bin Bâtıyâ gibi meşhur ulema ve reisler, gayr-ı müslim kaldıkları halde ikrar etmişler ki, "Evet, kitaplarımızda onun evsâfı vardır; ondan bahsediyorlar."15

Hem Yehudun meşhur ulemasından ve Nasârânın meşhur kıssislerinden, kütüb-ü sabıkada evsâf-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) gördükten sonra inadı terk edip imana gelenler, evsâfını Tevrat ve İncil'de göstermişler, ve sair Yahudi ve Nasrânî ulemasını onunla ilzam etmişler. Ezcümle, meşhur Abdullah ibni Selâm ve Veheb ibni Münebbih ve Ebu Yâsir ve Şâmul-ki bu zat, melik-i Yemen Tübba' zamanında idi;16 Tübba' nasıl gıyaben ve bi'setten evvel iman getirmiş, Şâmul de öyle-ve Sâye'nin iki oğlu olan Esid ve Sa'lebe ki, İbni Heyeban denilen bir ârif-i billâh, bi'setten evvel Benî Nadr kabilesine misafir olmuş,



17

demiş, orada vefat etmiş. Sonra o kabile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile harp ettikleri zaman, Esid ve Sa'lebe meydana çıktılar, o kabileye bağırdılar:



Yani, "İbni Heyeban'ın haber verdiği zat budur; onunla harp etmeyiniz."18 Fakat onlar, onları dinlemediler, belâlarını buldular.

Hem ulema-i Yehuddan İbni Bünyamin ve Muhayrık ve Kâ'bü'l-Ahbar gibi çok ulema-i Yehud, evsâf-ı Nebeviyeyi kitaplarında gördüklerinden, imana gelmişler, sair imana gelmeyenleri de ilzam etmişler.19

Hem ulema-i Nasârâdan, meşhur, bahsi geçen Bahîra-yi Râhib20 ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Şam tarafına amcasıyla gittiği vakit on iki yaşındaydı. Bahîra-yı Râhib, onun hatırı için Kureyşîleri davet etmiş. Baktı ki, kafileye gölge eden bir parça bulut, daha kafile yerinde gölge ediyor. "Demek aradığım adam orada kalmış." Sonra adam göndermiş, onu da getirtmiş. Ebu Talib'e demiş: "Sen dön, Mekke'ye git. Yahudiler hasûddurlar. Bunun evsâfı Tevrat'ta mezkûrdur; hıyanet ederler."

Hem Nastûru'l-Habeşe ve Habeş Reisi olan Necâşî, evsâf-ı Muhammediyeyi kitaplarında gördükleri için, beraber iman etmişler.21

Hem Dağatır isminde meşhur bir Nasrânî âlimi, evsâfı görmüş, iman etmiş. Rumlar içinde ilân etmiş; şehid edilmiş.22

Hem Nasrânî rüesasından Hâris ibni Ebî Şümeri'l-Gasânî ve Şam'ın büyük dinî reisleri ve melikleri, yani Sahib-i İlba ve Herakl ve İbni Nâtûr ve Cârud gibi meşhur zatlar, kitaplarında evsâfını görmüşler ve iman etmişler. Yalnız Herakl, dünya saltanatı için imanını izhar etmemiş.23

Hem bunlar gibi, Selmânü'l-Farisî, o da evvel Nasrânî idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını gördükten sonra onu arıyordu.24

n Dokuzuncu Mektup - s.432

Hem Temim namında mühim bir âlim, hem meşhur Habeş Reisi Necâşî, hem Habeş Nasârâsı, hem Necran papazları, bütün müttefikan haber veriyorlar ki: "Biz evsâf-ı Nebeviyeyi kitaplarımızda gördük, onun için imana geldik."1

Üçüncü hüccet: İşte, bir nümune olarak Tevrat, İncil, Zebur'un, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâma ait âyetlerinin birkaç nümunesini göstereceğiz.

Birincisi: Zebur'da şöyle bir âyet var:



2

"Mukîmü's-Sünne" ise, ism-i Ahmedîdir.

İncil'in âyeti



Yani, "Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin." Yani, Ahmed gelsin.3

İncil'in ikinci bir âyeti:



Yani, "Ben Rabbimden, hakkı bâtıldan fark eden bir Peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun."4 Faraklit, "el-fâriku beyne'l-hakkı ve'l-bâtıl" mânâsında, Peygamberin o kitaplarda ismidir.

Tevrât'ın âyeti:




Yani, "Hazret-i İsmail'in validesi olan Hâcer, evlât sahibesi olacak. Ve onun evlâdından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşû ve itaatle ona açılacak."5

Tevrât'ın ikinci bir âyeti:



İhtar: "Muhammed" ismi, o kitaplarda Müşeffah ve el-Münhamennâ ve Himyâtâ gibi Süryânî isimler suretinde, "Muhammed" mânâsındaki İbrânî isimleriyle gelmiş. Yoksa sarih "Muhammed" ismi az vardı. Sarih miktarını dahi hasûd Yahudiler tahrif etmişler.8

Zebur'un âyeti:

9

Hem Abâdile-i Seb'adan ve kütüb-ü sabıkada çok tetkikat yapan Abdullah ibni Amr ibni'l-Âs ve meşhur ulema-i Yehuddan en evvel İslâma gelen Abdullah ibni Selâm ve meşhur Kâ'bü'l-Ahbar denilen Benî İsrail'in allâmelerinden, o zamanda daha çok tahrifata uğramayan Tevrat'ta aynen şu gelecek âyeti ilân ederek göstermişler. Âyetin bir parçası şudur ki: Mûsâ ile hitaptan sonra, gelecek Peygambere hitaben şöyle diyor:

10

On Dokuzuncu Mektup - s.433

Tevrât'ın bir âyeti daha:

11

İşte şu âyette Muhammed lâfzı, "Muhammed" mânâsında Süryânî bir isimde gelmiştir.HAŞİYE 1

Tevrât'ın diğer bir âyeti daha:


12


İşte şu âyette, Benî İshak'ın kardeşleri olan Benî İsmail'den ve Hazret-i Mûsâ'dan sonra gelen Peygambere hitap ediyor.

Tevrât'ın diğer bir âyeti daha:

13

İşte, "Muhtar"ın mânâsı "Mustafa"dır, hem ism-i Nebevîdir.

İncil'de, İsâ'dan sonra gelen ve İncil'in birkaç âyetinde "Âlem Reisi" ünvanıyla müjde verdiği Nebînin tarifine dair:


14

İşte şu âyet gösteriyor ki, "Sahibü's-seyf ve cihada memur bir Peygamber gelecektir." "Kadîb-i hadîd" kılıç demektir. Hem ümmeti de onun gibi sahibü's-seyif, yani cihada memur olacağını, Sûre-i Feth'in âhirinde

15

âyeti, İncil'in şu âyeti gibi, başka âyetlerine işaret edip, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, sahibü's-seyf ve cihada memur olduğunu, İncil ile beraber ilân ediyor.

Tevrât'ın Beşinci Kitabının Otuz Üçüncü Bâbında16 şu âyet var: "Hak Teâlâ, Tûr-i Sina'dan ikbal edip bize Sâir'den tulû etti ve Fâran Dağlarında zâhir oldu."17

İşte şu âyet, nasıl ki "Tûr-i Sina'da ikbal-i Hak" fıkrasıyla nübüvvet-i Mûseviyeyi ve Şam Dağlarından ibaret olan "Sâir'den tulû-u Hak" fıkrasıyla nübüvvet-i İseviyeyi ihbar eder. Öyle de, bil'ittifak Hicaz Dağlarından ibaret olan "Fâran Dağlarından zuhur-u Hak" fıkrasıyla, bizzarure risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) haber veriyor.

Hem Sûre-i Feth'in âhirinde 18 hükmünü tasdiken, Tevrat'ta Fâran Dağlarından zuhur eden Peygamberin Sahabeleri hakkında şu âyet var: "Kudsîlerin bayrakları beraberindedir. Ve onun sağındadır."19 "Kudsîler" namıyla tavsif eder. Yani, "Onun Sahabeleri kudsî, salih evliyalardır."

Eş'ıya Peygamberin Kitabında, Kırk İkinci Bâbında şu âyet vardır: "Hak Sübhânehu, âhirzamanda, kendinin ıstıfâ-gerde ve bergüzidesi kulunu ba's edecek ve ona, Ruhu'l-Emin Hazret-i Cibril'i yollayıp din-i İlâhîsini ona talim ettirecek. Ve o dahi, Ruhu'l-Eminin talimi veçhile nâsa talim eyleyecek ve beynennâs hak ile hükmedecektir. O bir nurdur, halkı zulümattan çıkaracaktır.

On Dokuzuncu Mektup - s.434

Rabbin bana kablelvuku bildirdiği şeyi ben de size bildiriyorum."20

İşte şu âyet, gayet sarih bir surette, Âhirzaman Peygamberi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın evsâfını beyan ediyor.

Mişâil namıyla müsemmâ Mihâil Peygamberin Kitabının Dördüncü Bâbında şu âyet var: "Âhirzamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orada Hakka ibadet etmek üzere mübarek dağı ihtiyar ederler. Ve her iklimden orada birçok halk toplanıp Rabb-i Vâhide ibadet ederler, Ona şirk etmezler."21

İşte şu âyet, zâhir bir surette, dünyanın en mübarek dağı olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen hacıların tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume namıyla şöhret-şiâr olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif ediyor.

Zebur'da, Yetmiş İkinci Bâbında şu âyet var: "Bahirden bahre mâlik ve nehirlerden, arzın makta' ve müntehâsına kadar mâlik ola... Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler... Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler... Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna... Ve envârı, Medine'den münevver ola... Ve zikri, ebedü'l-âbâd devam ede... Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola..."22

İşte şu âyet, pek âşikâr bir tarzda Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmı tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud Aleyhisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka hangi nebî gelmiş ki, şarktan garba kadar dinini neşretmiş ve mülûkü cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi bir inkıyad altına almış ve hergün nev-i beşerin humsunun salâvat ve dualarını kendine kazanmış ve envârı Medine'den parlamış kim var? Kim gösterilebilir?

Hem Türkçe Yuhanna İncilinin On Dördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: "Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu Âlemin Reisi geliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur." İşte, "Âlemin Reisi" tabiri, "Fahr-i Âlem" demektir. "Fahr-i Âlem" ünvanı ise, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın en meşhur ünvanıdır.

Yine İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: "Amma ben size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faydalıdır. Zira ben gitmeyince Tesellici size gelmez." İşte, bakınız: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları idam-ı ebedîden kurtarıp teselli veren odur.

Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, sekizinci âyeti: "O dahi geldikte, dünyayı günaha dair, salâha dair ve hükme dair ilzam edecektir."23 İşte, dünyanın fesadını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdil eden, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim gelmiş?

Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, on birinci âyet: "Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir."24 İşte, "Âlemin Reisi"HAŞİYE 2 elbette Seyyidü'l-Beşer olan Ahmed-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır.

Hem İncil-i Yuhanna, On İkinci Bab ve on üçüncü âyet: "Amma o Hak Ruhu geldiği zaman, sizi bilcümle hakikate irşad edecektir. Zira kendisinden söylemiyor. Bilcümle, işittiğini söyleyerek gelecek nesnelerden size haber verecek."25

İşte bu âyet sarihtir. Acaba umum insanları birden hakikate davet eden ve her haberini vahiyden veren ve Cebrâil'den işittiğini söyleyen ve kıyamet ve âhiretten tafsilen haber veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kimdir? Ve kim olabilir?

Hem kütüb-ü enbiyada, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Muhammed, Ahmed, Muhtar mânâsında Süryânî ve İbrânî isimleri var. İşte, Hazret-i Şuayb'ın suhufunda ismi, "Muhammed" mânâsında Müşeffah'tır.26 Hem Tevrat'ta, yine "Muhammed" mânâsında Münhamennâ, hem "Nebiyyü'l-Haram" mânâsında Himyâtâ,27 Zebur'da el-Muhtar28ismiyle müsemmâdır. Yine Tevrat'ta el-Hâtemü'l-Hâtem,29 hem Tevrat'da ve Zebur'da Mukîmü's-Sünne,30 hem suhuf-u İbrahim ve Tevrat'ta Mazmaz'dır.31 Hem Tevrat'ta Ahyed'dir.

On Dokuzuncu Mektup - s.435

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş:

1

buyurmuştur. Hem İncil'de, esmâ-i Nebevîden Sahibü'l-Kadîbi ve'l-Hirâve,2 yani, "Seyf ve Asâ Sahibi." Evet, sâhibü's-seyf enbiyalar içinde en büyüğü, ümmetiyle cihada memur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdır.

Yine İncil'de, Sahibü't-Tac'dır.3 Evet, "Sahibü't-Tac" ünvanı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur. Tac, "amâme," yani sarık demektir. Eski zamanda, milletler içinde, milletçe umumiyet itibarıyla sarık ve agel saran kavm-i Araptır. İncilde Sahibü't-Tac, kat'î olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demektir.

Hem İncil'de el-Baraklit veyahut el-Faraklit ki, İncil tefsirlerinde "hak ve bâtılı birbirinden tefrik eden hakperest"4 mânâsı verilmiş ki, sonra gelecek insanları hakka sevk edecek zâtın ismidir.

İncil'in bir yerinde, İsâ Aleyhisselâm demiş: "Ben gideceğim, tâ Dünyanın Reisi gelsin." Acaba Hazret-i İsâ Aleyhisselâmdan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsâ Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki, "Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim." Nasıl ki şu âyet-i kerime:

5

Evet, İncil'de Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini; ve o zâtı da bazı isimlerle yad ediyor. O isimler elbette Süryânî ve İbrânîdirler. Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârikun beyne'l-Hakkı ve'l-Bâtıl" mânâsındadırlar. Demek İsâ Aleyhisselâm, çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâmdan beşaret veriyor.

Sual: Eğer desen, "Neden Hazret-i İsâ Aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti azdır?"

Elcevap: Çünkü, Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm, İsa Aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ Aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail'in suubetli şeriatine mukabil, suhuletli ve câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye sahiptir. İşte onun için, çok defa "Âlemin Reisi geliyor" diye müjde veriyor.

İşte Tevrat, İncil, Zebur'da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var-nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim olabilir?




12 "De ki: Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağırıp toplanalım, sonra niyaz edelim ki, ALLAH'ın lâneti yalancılar üzerine olsun." Âl-i İmrân Sûresi, 3:61.

13 İbnü Seyyidi'n-Nâs, Uyûnu'l-Eser, 2:26; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhü'ş-Şifa: 745.

14 Süyûtî, el-Hasâisü'l-Kübrâ, 2:139; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:366; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:744-745; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 4:80, 81, 272; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 3:362; Vâkidî, Kitâbü'l-Mağâzî, 403-404; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:85.


15
Kadı İyâz, eş-Şifâ, 1:366; Ali el-Kâri, Şerhü'ş-Şifâ, 1:744-745; İbni Kesîr, el-Bidâye Ve'n-Nihâye, 4:80-81; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve, 3:361-362; Vâkidî, el-Meğâzî: 403-404; İbni Cevzî, Sıfatü's-Safve, 3:361-362; Ebû Nîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:79, 2:492.

16
Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve, 1:367, 2:526, 6:20-249; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kâdı İyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kâri, Şerhü'ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:240.

17
"Bir peygamberin zuhuru yakındır. Burası da onun hicret yeridir." Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 1:367, 2: 526, 6:240-249; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:240.

18
Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 2:80-81, 4:31; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:744-745; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 137; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:82; İbni Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1:87.

19
Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739; İbni Cevzî, Sıfatü's-Saffe, 1:87; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 87, 88, 135; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 3:161-163 Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:78-79.

20
Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:308; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:631; Tirmizî, Menâkıb: 3; el-Mubârekforî, Tuhfetü'l-Ahvezî, no: 3699; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615; İbni Hişâm, Siretü'n-Nebî, s. 115; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 2:24; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 158.
21 Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:744.

22
Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 1:367, 2:526, 6:240-249; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 11:401, 12:390-408; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739-743; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:240.

23
Buharî, Bed'u'l-Vahy: 6; Şehâdât: 28; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:744; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 121, 150-151; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:198; Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 3:2108; İbni Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 3:1094; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:101-102.

24
el-Askalânî, Fethü'l-Bârî, 7:222; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 2:82; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2:310-316; Müsned, 5:437; İbni Hişâm, Sîretü'n-Nebî, 1:233; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, no. 213; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:604; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:670; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 144; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:258-264.
 1 Müsned, 1:461; Ebû Dâvud, Cenâiz: 58; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:744-746; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi); 1:240 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 163.
2 "ALLAHım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder." Yusuf Nebhânî, Hüccetullah ale'l-Âlemîn, 104, 115.

3
Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:352; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:250; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:201.

4
Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 99; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:255; İncil, Yuhanna, Bâb 14, ayet 16.

5
Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 105-106; Tevrat, Tekvin, Bab 17.

6
Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 86; Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:347; Tevrat, Tesniye, Bab 18.

7
"Mûsâ dedi ki: 'Ey Rabbim, ben Tevrat'ta, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırmak için çıkarılmış, ALLAH'a iman eden hayırlı bir ümmetin vasıflarını gördüm. Onu benim ümmetim yap.' ALLAH buyurdu ki: 'O, Muhammed ümmetidir.'" Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:746; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 107-118; Tevrat, Eş'ıyâ, Ishah, 42.
8 Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 112-113; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:189.
9 "Yâ Davud! Senden sonra, Ahmed, Muhammed, Sâdık ve Seyyid olarak anılacak bir peygamber gelecek. Onun ümmeti ALLAH'ın rahmetine mazhar olacak." Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 1:18; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2:326; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 122.
10 "Ey Peygamber! Muhakkak ki Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir sakındırıcı ve ümmîler için bir dayanak olarak gönderdik. Sen Benim kulumsun ve sana Mütevekkil ismini verdim. Sen ne katı kalbli, ne huysuz ve ne de sokaklarda böbürlenerek yürüyen biri değilsin. Sen kötülüğe kötülükle de karşılık vermezsin. Sen affeden ve bağışlayan bir peygambersin. Eğriliğe girmiş olan halk onunla yolunu doğrultuncaya ve 'Lâilâhe İllallâh' deyinceye kadar ALLAH o peygamberin ruhunu almaz." Buharî, Büyû': 5; Burhâneddin Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:346; Dârîmî, Mukaddime: 2; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 1:17; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2:326; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 105, 135; el-Acurrî, eş-Şerî'a, 444, 452; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:192.

11
"Muhammed, ALLAH'ın Resulüdür. Mekke onun doğum yeri, Medine hicret yeri, Şam onun mülküdür. Ümmeti ise hamd edici kimselerdir."Dârîmî, Mukaddime: 2; Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:346-351; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 116; Ebû Naîm, Delâilü'n-Nübüvve, 1:72.
12 Meâli: "Sen benim kulum ve Resûlümsün. Sana Mütevekkil ismini verdim." Buharî, Büyû': 5; Burhâneddin Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:346; Dârîmî, Mukaddime: 2; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 1:17; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2:326; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 105, 135; el-Acurrî, eş-Şerî'a, 444, 452; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:192.
13 "Muhtar kulum, ne katı kalbli ne de huysuz değildir." Dârîmî, Mukaddime: 2; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 105, 119; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739.
14 "Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak." Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 99, 114.
15 "Onların İncil'deki vasıfları da şöyledir: Filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzerler ki, ekincilerin pek hoşuna gider. ALLAH'ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir." Fetih Sûresi, 48:29.

16 Tevrat, Tesniye, Bab 33, ayet 1.

17 Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:348; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 90, 102-106; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:198.

18 "Onların Tevrat'taki vasıfları budur." Fetih Sûresi, 48:29.


19
Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:348; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 113.

20
Kitab-ı Mukaddes, Eş'ıya, Bab 42, âyet 1-4, 9.

21
Kitab-ı Mukaddes, Mîhâ, Bab 4, âyet 1-2.

22 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 91-104; Cisrî, Risale-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:410; Kitab-ı Mukaddes, Mezâmîr (Mezmurlar), Bab 72, âyet 8, 10, 11, 15-17.

23 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 95, 96, 97; el-Envârü'l-Muhammediyye.

24 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 95, 96, 97; el-Envârü'l-Muhammediyye.


25
Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:346; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743.

26 Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 112; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:189.

27 Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:346, 354; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 112-113.

28 Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 112; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:189; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:739.

29 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 114.

30 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 115.

31 Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 113; Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:353.

HAŞİYE 1 Seyyah-ı Meşhur Evliya Çelebi, Hazret-i Şem'un-u Safâ'nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerifte bu gelen âyeti okumuştur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında nâzil olan âyet: Bir oğlan, yani, İbrahim neslinden ola, peygamber ola, yalancı olmaya, [img]HAŞİYE 1 Seyyah-ı Meşhur Evliya Çelebi, Hazret-i Şem'un-u Safâ'nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerifte bu gelen âyeti okumuştur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında nâzil olan âyet: Bir oğlan, yani, İbrahim neslinden ola, peygamber ola, yalancı olmaya, onun

*Bu Mevâmit kelimesi, Memed'den ve Memed dahi Muhammed'den tahrif edilmiş.

HAŞİYE 2 Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemâl-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selâm etmekle tecdid-i biat ederler.