sumeyye
Mon 6 September 2010, 01:44 pm GMT +0200
ölümün yalın hali
Gözyaşları takılı kaldıkları yerde, gözlerde üşüyorlar.
Saat ölümü 2 geçiyor.
Bir şişe, bir tablet ağrı kesici, bir kehribar tesbih…
Tüm servetim bu; masanın üzerinde öylece bana bakıyor.
Saat ölümü 7 geçiyor.
Bir şişe su; dünyayla, yaşamla bir şişe dolusu bağ…
Bir tablet ağrı kesici; ölümle zifiri bir antlaşma…
Bir kehribar tesbih, kesildi boncukları.
Saat ölümü 12 geçiyor.
Şişe boş, tablet boş, tesbih ipi öksüz…
Saat ölümü 20 geçiyor.
Ampulü patlamış bir masa lambası altında bir meçhul boşluk salınıyor.
Dakikalar kehribar tesbihten dökülen boncuklar gibi…
Bir bir…Hızlı ve yavaş…Ama simsiyah…
Saat ölümü 28 geçiyor.
Kırık bir ayna , paramparça hayatları gösteriyor.
Bir yığın yanmış kitap,yazıyorlar bilmekten korkulan her şeyi…
Kitaplar yanık…Sonunda öğrendiler yanmayı.
Ayna kırık öğrendi parça parça yalnız kalmayı; her parçasından yarı kalmayı.
Saat ölüme 20 var.
Taş atılmış bir cam korkuyla zangırdıyor.
Küçük bir çocuk olmalı. Küçük ve haylaz…
Saat ölüme 15 var.
Sesler, kokular, ışıklar,dans ediyorlar beyin boşluğunda.
Kilittir ‘Sin’.
Saat ölüme 10 var.
Bir ‘Hu’ kadar yakınken, Samanyolu’nun öte yanına atılmış bir mahkum; pir-i sürgün.
Hep en kirli beyaz, en temiz siyah..
Saat ölüme 5 var.
Anahtardır ‘Sin’ .
Kilittir ‘Sin’ .
Açılan ve kapanmayan tek taraflı kapıdır bu kapı.
Tek kişilik sırdır. Tek kişilik bedel…
Tek kişilik acı…
Tek…Tek…Tek…
Saat ölümdür.
Ölüm saati değil,
Saat ölümdür…
Nergihan YEŞİLYURT