saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:45 am GMT +0200
1- Ölümü İnkar
Ölüm karşısında sergilenen ve en yaygın olan tutumlardan biri, onu inkâr etmektir. Bireyselliği oldukça ileriye götüren bugünün batı uygarlığında ölüm, bastırılmış, bir tabu, hatta yadsıma meselesi olarak görülmektedir. Teknolojinin ve mal birikimine dayalı toplumun bir parçası olan modern insanın, güvenliği prensip olarak kurumlar (polis, sağlık kurumları) tarafından teminat altına alınmışken, kendisi sanki ölmemesi gerekiyormuş gibi davranmaktadır. Bugün batı kültürü, bir gün ölüme kesin bir son vermeyi başarmayı amaçlayan bilim ve teknikteki önemli ilerlemelere bel bağlayarak, ölümü edebe aykırı ve utanç verici bir şey olarak yorumlamaktadır. Batı toplumlarında ölü, törensellik içinde çok çabuk tasviye edilmekte ve hafızalardan uzaklaştırılmaktadır. Yani bir gizleme stratejisi uygulanarak, ölüm açığa vurulmamakta, cesedi örtmek veya saklamakla, imgelerle dolu tekrarı içinde ölme olayı banalleştirmektedir [779].
Psychology Today'ın geniş katılımlı anketi, Amerika insanının da yadsıma tutumu içinde olduğunu göstermektedir. Şöyleki ankete katılanların %30'u aile halkası içinde çocukluğunda ölüme ilişkin tek bir tartışma örneği dahi hatırlamadıklarını, bunların %30'dan fazlası da yine ancak bir rahatsızlıkla ilgili olarak ölümden bahsedildiğini, geri kalan %30 da ölümün açıkça konuşulduğunu belirtmişlerdir [780].
Ölüm karşısındaki manzarası 19. yüzyılın ilk çeyreğinde değişmeye başlayan Amerikalılar büyük bir iyimserlikle bilime ve nedenselliğe sarılmışlar, suçluluk ve onunla yakın ilişkili olan ölüm kavramını kapıdışarı etmişlerdir. Hastalıkların önlenebilir ve tedavi edilebilir hale gelmesi, onların arkadaşı olan ölümü de saldırıya açık bir pozisyona sokmuş ve ona karşı bu meydan okumalar, özenle hazırlanmış bir ölüm inkarını ortaya çıkarmıştır. Cenaze töreni salonları çiçeklerle doldurulmuş, bu merasimlerin evlerden tören salonlarına taşınmasıyla evlerin bu işlerle kirletilmesi önlenmiştir. Günümüz ABD'sinde ölümün harici hatırlatıcıları, ölü bekleme ziyafetleri, süslü cenaze törenleri, gösterişli mezar taşları, odalara asılan siyah tüller, yas giysileri ve yıllık hatırlamalardır. Başsağlığı dilemek sıkıntılı bir görev halini almış, sanki taziye yapan, ölenin çocrklarını tedirgin etmek için üzüntüsünü ifade eder hale gelmiştir [781].
Ölümü inkâr tutumunun ilk olarak Eflatun'da görüldüğü söylenmektedir. Zira ona göre, bu dünyaya pek önem vermemek lâzımdır. Ancak o zaman ölümden korkulmaz. Nitekim ona göre bu dünya, gerçek dünyanın kısır bir gölgesinden başka bir şey değildir [782]. Ancak bize göre Eflatun'un öteki dünyayı daha değerli görmesi, ölümü inkar etmeyi gerektirmez. Zira o ölümü, ideler alemine göre bir hapishane olarak kabul ettiği bu dünyadan, gerçek aleme geçişten ibaret olarak görmüştür. Yani Eflatun ölümü inkar etmemiş, ölümün bir halden başka bir hale geçiş olduğunu savunmuştur. Onun esas inkar ettiği şey, ölüm değil yokluktur. [783]
[779] Krş. Thomas, Ölüm, s. 45; Kübler Ross, On Death and Dying, s. 6-7; Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 17; Bender-Hagen, Death and Dy-ing, s 15.
[780] Bk. Shneıdman, You and Death, s 44.
[781] Bk. Kasper, Doctor and Death, s 259.
[782] Bk. Webster-Havice, A Religious Naturahst Looks at Death, 5. 78.
[783] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 226-228.