saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:22 am GMT +0200
IV. Ölüm ve Din
1- Ölüm Korkusunun Dinî Hayata Etkisi
Hiç şüphesiz ölüm düşüncesi ve ölümden hissedilen korku, dinî hayatı etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Hatta bazı araştırmacılara göre, dinî inancın temelinde ölüm korkusu bulunmaktadır [837]. Mesela Freud'a göre din, korku ve çaresizlikten kaynaklanmaktadır [838]. Yine Ribot'a göre din duygusu iki gamdan oluşmakta, bunlardan birincisi korku, diğeri ise rahatlık, ferahlık ve huzur verici hallerden meydana gelmektedir [839]. Fransız düşünür Bergson ise dini, zekanın ölümü kaçınılmaz olarak tasavvur etmesine karşılık, tabiatın savunucu bir tepkisi olarak yorumlamıştır. Ona göre din, korkudan ziyade korkuya karşı bir tepkiyi ifade etmektedir [840], Jung'a göre de dinlerin çoğunluğu, nihaî ölüm amacına hazırlanmaktan başka bir amacı olmayan, hayata olduğu kadar ölüme de hazırlanmaya yönelik karmaşık sistemlerdir [841].
İslâm'a göre dinin kaynağı ölüm korkusu değil Allah'tır. Ancak ölüm ve ondan duyulan kaygı ve korku, dinî inanç ve ibadetlerin en etkili motivasyon kaynaklarından birisidir [842]. Çünkü ölüm her zaman, belli sorumlulukları bulunan insanın, bunların hesabını verme durumunda olacağı bilincini insana aşılamakta ve ceza-mükafat aleminin ilk mertebesini işgal etmektedir. Dolayısıyla ölüm korkusunun dini inanca olumlu yönde yansıyacağını söylemek mümkündür. Leming'in de dediği gibi ölüm, insan için sadece en büyük endişe kaynağı değil, dinî davranışın ortaya çakmasına neden olan asıl kriz (ilk bunalım) olayını temsil etmektedir [843]. Zira ölüm fenomeni, insanın düşünce hayatı üzerinde birtakım değişikliklere sebep olmakta, ölümü düşünen insan, ötesini de düşünmek ihtiyacı hissetmektedir. Aslında her olay, insanın düşünce dünyasını etkilemekte, inanç ve tutumların oluşmasında etkili olmaktadır. Ölümden Allah ve âhiret inancına geçmek ise kaçınılmaz bir sonuç olarak görülmektedir. Nitekim her olayın bir müsebbibi olması gerektiği gibi, ölüm olayının da bir müsebbibi olması gerekmektedir:
“Hanginizin daha iyi amel ettiğini tespit etmek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur” [844] ayeti ise, ölüm fenomeninin müsebbibine olduğu gibi hikmetine de işaret etmektedir. Zira her olaya bir neden aramak, insanın genel tutumlarından birisidir. Ölüm olayının hikmetini araştırmak ise, insanı âhiret inancıyla karşı karşıya getirmektedir [845]. Ayrıca ölüm tehlikesi ve daha genel mânada maddi sıkıntılar ve hastalıklar karşısındaki çaresizlik, kendiliğinden dinî davranışın en güçlü kaynakları arasında yer almaktadırlar [846]. Yine insanın değer verdiği birisini kaybetmesi, dinî inancın gelişmesine yön veren bir faktör olarak kabul edilmektedir [847]. İnsanların zor durumda kaldıkları zaman dine yönelmeleriyle ilgili olarak Kur'an-ı Kerimde de ayetler bulunmaktadır. Mesela:
“Yahudi ve Hıristiyanlardan hiçkimse yoktur ki, ölümünden önce can çekişirken İsa'ya iman etmiş olmasın” [848] ve “Herhangi birinize ölüm gelip de; “Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam” demesinden önce siz verdiğimiz rızıklardan harcayın” [849] ayetleri bu duruma işaret eden ayetlerden sadece ikisidir.
Bazı araştırma bulgularına göre insanlar, hayatın sonlarına doğru ölümün yaklaştığını hissettikçe, yok olma korkusunu yenmek ve mantıklarının halledemediği problemleri çözebilmek amacıyla dine yönelmektedirler [850]. Zira geçmişte düzenli bir dinî hayata sahip olmayan yaşlı insanlar, hayatın zevklerinin sona ermeye başlaması ve ölüm gerçeğinin varlığını kuvvetle hissettirdiği bu dönemde dinî değerlere, hayatlarına bir anlam ve amaç sağladığı için kolaylıkla bağlanabilmektedirler [851].
Ölümden duyulan korku, yeniden dine dönüş veya din değiştirmenin de önemli nedenlerinden birisi olabilmektedir. Çünkü yeni dinde bu korkuyu yenme ümidi bulunmaktadır [852]. Mesela daha önceki dinînden dönüp İslâm'ı seçen İsviçreli bir bayanın (Annamarie Heineger) müftülüğe verdiği dilekçede, bu eylemine gerekçe olarak, islâm dininin ölümden duyduğu büyük korkularını hafifletmesini göstermesi oldukça dikkat çekicidir. [853]
Ayrıca bir kısım batılı araştırmacılara göre batı toplumu, ölüm probleminin zamanın ruhunun bir parçası olarak yorumlandığı bir durumda yaşamaktadır. Büyük güç kaynaklarının keşfi ve bunların yıkıcı bir şekilde kullanılması, bütün milletleri ortadan kaldırabilir ve belki de gezegenimizin tamamında ölüm, insan şuurunun odak noktasına yerleşebilir. Bu sıkıntı ve tedirgin eden zamanın, dine karşı eğilimlerin artmasına neden olduğu kabul edilmektedir. Zira batı dünyasında kilise ve sinagoglar, tarihin hiçbir devrinde görülmeyen bir eğilim, katılım ve üyelik rapor etmektedirler [854].
İslâm'a göre ise sık sık insanlar ve özellikle inananlar, Allah'tan korkmaya davet edilmektedir. Bu bağlamda özellikle inananlar;
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın... “ [855],
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve peygamberinize inanın ki, O size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin, sizi bağışlasın” [856],
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin” [857] vb. ayetlerle Allah'tan korkmaya teşvik edilmektedir, inananlara tavsiye edilen bu korkunun onların lehine olacağı ise;
“Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, O size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir. Suçlarınızı örter ve sizi bağışlar [858]”
“Kim Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükafatını zayi etmez [859]”,
“Rabbi'nin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır” [860],
“Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde kolaylık verir” [861] vb. gibi ayetlerle vurgulanmaktadır. Yine Allah korkusu, inanan insanlar için bir sıfat olarak değerlendirilmiştir. Mesela:
“Müminler ancak Allah anıldığı zaman yüreklen titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenenlerdir” [862] ayeti, bu duruma açık bir şekilde işaret etmektedir. Bunun tam karşısında inanmayanlar için;
“... Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız de” [863] ayeti de, inanmayanlar için inananlar kadar olmasa da Allah korkusunun mevcudiyetine işaret etmektedir. Ayrıca peygamberlerin esas vasıflarının korkutucu ve müjdeleyici olması [864] ve bizzat kendilerinin Allah'tan en çok korkan kullar olarak vasıflandırılmaları [865] da, korkunun din için önemini ve ona verilen değeri açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yukarıdaki ayetlere paralel bir şekilde;
“Allah katında en hayırlınız, Ondan en çok korkanınızdır” [866] ayeti, Allah korkusunun dindarlığın bir ölçüsü olabileceğini vurgulamaktadır. Hal böyle olunca, ölüm korkusu ile Allah korkusunun bazı noktalarda kesiştiğini söylemek mümkündür. Çünkü ölüm korkusunun boyutlarından birisi, insanın ölüm sonrası başına gelecekler konusundaki belirsizlik ve cezalandırılma korkusudur. Bu bakımdan bu korkuların esasen Allah'tan duyulan korkuyla yakın ilişkisi bulunduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ölüm sonrası insanın kaderi tamamen Allah'ın elindedir ve kendisini cezalandıracak veya mükafatlandıracak da ondan başkası değildir. Burada psikologlar tarafından, korkunun nitelikleri arasında sayılan ‘adaptasyon sağlayıcılık’ özelliğinin ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Zira korku, bizatihi olumsuz bir duygu değildir ve insanı neticede kendisine zarar getirecek şeylerden sakındırarak korumaktadır. Bu durum, dünyevi şeyler için olduğu kadar uhrevî şeyler için de geçerlidir. İslâm dinî de onu bu özelliğinden dolayı yine insanların kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak istemektedir [867]. Buradan hareketle, bütün inananlarda bulunması gereken Allah korkusunun, bir bakıma ölüm korkusuna da kaynaklık ettiğini söylemek mümkündür. Zira insan, ölümle beraber kendisinden korktuğu ve kendini yargılayacak bir varlığın huzuruna çıkmaktadır. Mesela ölüm zamanı yaklaşınca ağlamaya başlayan ve kendisine neden ağlıyorsun diye sorulunca;
“Görmediğim Efendimin huzuruna çıkıyorum” diyen Hz. Hasan'm durumu, bu duruma çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir [868]. Ayrıca bazı araştırmacıların, dindar insanların dindar olmayanlardan daha çok ölüm korkusu hissettikleri sonucuna ulaşmalarında da en etkili faktörün Allah korkusu olduğu söylenebilir. Zira âhiret hayatındaki kötü durumdan, ona inananların daha çok korkmaları gayet normaldir. Ancak İslâm'da emredilen Allah korkusunun, bir dereceye kadar ölüm korkusuna kaynaklık ettiği kabul edilmekle birlikte, bu korkunun insanların psikolojik dengelerini bozacak nitelikte olmadığının altını çizmek gerekir. Nitekim İslâm'da korkunun yanında her zaman onun şiddetini azaltacak ümit de zikredilmiş, inanan insanların hiçbir zaman Allah'ın rahmetinden ümit kesmemeleri gerektiği vurgulanmıştır [869]. Mesela;
“O kendi üzerine rahmeti yazdı” [870] vb. gibi ayetlere dayanılarak, ne kadar günahkar olsa da insanın Allah'ın rahmetine güvenebileceği, islâm alimleri tarafından ittifakla kabul edilen bir konu olmuştur. Yine İslam dininde âhiret hayatıyla ilgili olarak korkuyla beraber cezbedici ve hoş şeylerden de bahsedilmiştir. Böylece inanan insanın, bu korku ve ümit dengesi içerisinde, dış dünyaya ve Allah'ın kendisinden istediklerine kendini adapte edebilmesine imkan tanınmak istenmiştir. Buna göre inanan insanlarda, bir bakıma Allah korkusuyla bağlantılı olan ölüm korkusunun bir dereceye kadar bulunabileceğini ve belki de bulunması gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak bu korkunun onların hayatını felce uğratacak kadar şiddetli bir boyutta değil, bunun tam aksine yaşamlarına bir mâna ve yön verecek şekilde olması gerektiğini de gözden uzak tutmamak lazımdır. Zira, psikologların çoğu ölüm korkusunu tamamen normal bir reaksiyon olarak kabul etmekte ve onu ne bir zayıflık ne de tamamen ortadan kaldırılması gereken kötü bir duygu olarak görmektedirler. Bilakis onlar ölüm korkusunu, hayata belli bir mâna veren ve bir ivme kazandıran pozitif bir duygu olarak değerlendirmektedirler [871].
[838] Bk Yavuz, Psikanalizde İlk, s. 25,48.
[839] Bk. Rıbot, Hissiyat Ruhiyatı, Çcv. M. Sekip Tunç, İstanbul. 1927, c.I, s. 87-89.
[840] Bk. Bergson, Ahlak ile Dinîn İki Kaynağı, s. 179-180, 210.
[841] Bk. Jung, The Soul and Death, s. 8.
[842] Krş. Aydın, Muhasibinin, s. 35, 38-40, 43-105130-138, 148,157.
[843] Bk. Thorson-Powell, Meanings of Death, s. 382.
[844] Bk. Mülk: 67/2.576
[845] Krş. Şentürk, Olum Gerçeği ve Allah İnancı, s. 306.
[846] Krş. Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 90, Ulusoy, Din Psikolojisi, s. 36
[847] Krş. Özbaydar, Din ve Tanrı İnancının, s. 15.
[848] Bk. Nisa: 4/159.
[849] Bk. Münafikun: 63/10.
[850] Bk. Özbaydar, Din ve Tanrı inancının, s. 18; Armaner, Din Psikololjisine Giriş, s. 130.
[851] Bk. Hökelekli, Din Psikolojisi, 288.
[852] Bk. Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 304.
[853] Bk. Peker, Din Değiştirmede Psiko-Sosyolojik Etkenler, s. 104.
[854] Bk. Alexander-Adlerstein, Death and Religion, s. 271.
[855] Bk.Haşr: 59/18.
[856] Bk. Hadîd: 57/28.
[857] Bk. Ahzab: 33/70.
[858] Bk. Enfal: 8/29.
[859] Bk. Yusuf: 12/90.
[860] Bk. Rahman: 55/46.
[861] Bk. Talak: 65/4; Korkuyla ilgili olarak diğer bazı ayetler için bk, Bakara: 2/123,203, 223; Al-i İmran: 3/28, 50, 76, 102, 122, 123, 130, 131, 138, 151, 198, 200; Nisa: 4/1, 9, 77; Maide: 5/23, 28, 65, 112; Enam: 6/69, 155.
[862] Bk. Enfal: 7/2; Krş Enbiya: 21/28.
[863] Bk. Mu'minun: 23/87.
[864] Bk. Nisa: 4/165; Enam: 6/48.
[865] Bk. Enbiya: 21/90.
[866] Bk. Hucurât: 49/13.
[867] Kr§. Enam: 6/51.
[868] Bk. Kuşeyrî Risale, s. 420.
[869] Bk. Zümer: 39/53.
[870] Bk. Enam: 6/12.
[871] Bk. Lepp, Dealh and Us Mysteries, s. 46,47. Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 243-249.