saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:58 am GMT +0200
4- Ölüm Korkusunun İnsan Hayatına Etkisi
Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi ölüm ve ölme süreci ile ilgili konuların en önemli yönü, ölüm korkusu veya ölüm kaygısıdır. Bununla birlikte ölüm korkusuyla ilgili olarak yapılan araştırmalar, genelde tatmin edici sonuçlara varamamışlar veya birbirlerine zıt sonuçlara ulaşmışlardır [648]. Buradan hareketle biz de korku ve kaygının insan hayatına olumlu ve olumsuz yansımaları üzerinde durmak istiyoruz. Bu bağlamda endişe, takıntı ve diğer semptomların çoğunun kaynağında ölüm korkusunun bulunduğu [649] konusundaki genel kabulü de dikkate alırsak, genel olarak kaygı ve korkunun fonksiyonelliği konusunda söylenenlerin, ölüm kaygı ve korkusu konusunda da geçerli olabileceğini söyleyebiliriz. Zira ölüm korkusu hisseden insanlar, bu korkuyu düşünce sistemlerinin ortasına yerleştirmektedirler [650].
Korku ve kaygıya bağlı olarak ölümden duyulan bu hislerin insan hayatına olumlu etkilerine gelince; herşeyden önce korkunun, insanı uyaran ve kendini savunma konusunda ona yardımcı olan bir savunma tepkisi olduğu kabul edilmektedir. Zira çağdaş yaşam, öylesine tehdit ve tehlikelerle doludur ki, korku ve kaygı insanı bunlar karşısında uyanık tutma işlevini yüklenmektedir. Böylece kaygı ve korkunun, bir bakıma insanın çevresine uyum sağlamada ona yardımcı olduğunu söylemek mümkündür [651]. Zira, genelde her çeşit korku ve özelde ölüm korkusu, insanın zarar veya kötülüklere karşı korunmasını sağlayan bîr fonksiyon icra etmektedir. Mesela özellikle ölüm korkusu, insanı felaketle neticelenebilecek bir kahramanlık girişiminden caydırabilir. Korku çoğunlukla tedbirli ve ihtiyatlı olmayı teşvik eder ve ferdin daha azimli olması için bir nevi mahmuz tesiri yaparak insanı geleceğe karşı hazırlıklı olmayı yönlendirir. Başkalarının nasihatleri ve kendinin isteksiz olduğu durumlarda etkili bir korku, insanın o zamana kadar takip edegeldiği hareket tarzlarını iyiye doğru değiştirmesine neden olabilir. Doğacak neticelerden duyulan korku, aynı zamanda tasarruf, itidal vb. gibi meziyetlerin gelişmesini de destekler. Korkunun bir taraftan tedbirli ve ihtiyatlı olmayı teşvik etmesiyle birlikte diğer taraftan günlük hayata zevk ve heyecan katmaya yardım etmesi de mümkündür. Mesela özellikle bazı genç insanların birtakım ölüm riskleri alarak, korkutucu kitaplar okuyarak ve filmler seyrederek korkuyla kendilerini eğlendirdikleri bilinmektedir. Ancak insan yaşı ilerledikçe, daha muhafazakar bir tavır takınmakta ve risk almaya daha az istekli ve temayüllü olmaktadır [652]. Yine ölüm korkusu, insanı sağlığını koruması yönünde de uyararak, bu konuda daha dikkatli olmasına vesile olmakta ve sağlığını bozacak şeylerden uzak durması konusunda kendisine yardımcı olmaktadır.
Ölüm korkusu bazen direkt çoğu zaman da dolaylı olarak insanın bütün varlığına egemen olmakta ve onu anlamlı bir şekilde yaşayıp yaşamadığı konusunda içten içe bir muhasebeye itmektedir. Bu kaygı, gerçekçi bir hayat sürdürülemediği zaman, yüzleşme durumunda kalınan “yok”tan uzaklaşabilmek için “üretilen şeylerden” korkma biçiminde de yaşanabilmektedir. [653]
Yine bazı psikologlar kaygı ve korkunun insan hayatına yansımasında şiddet derecesinin önemli olduğunu vurgulamakta ve uygulanacağı alana dikkat çekmektedirler. Mesela zor bir fizik problemini çözme gibi karmaşık bilişsel işlemler içeren bir mevzuda kaygı zararlı olabilir. Basit bir işlem mevzubahis olunca ise orta dereceli bir kaygının yararlı olabileceği kabul edilmektedir [654]. Buna paralel olarak, ölümden duyulan kaygının, kısa bir zaman aralığına sıkıştırılamayan bir duygu olarak, ferdin hayat felsefesinin oluşmasında ve bunun uygulanmasında, doğru kanalize edildiği takdirde yararlı olacağı söylenebilir. Zira korku, patoloji eşiğini aşmadığı ve doruk noktasından uzak olduğu sürece, bir büyücü hatta ilham perisi gibi işlev görebilmektedir [655].
Ayrıca Allah korkusu ve buna bağlı olarak ölüm korkusu, aynı zamanda dinî hayatı olumlu yönde etkileyen en önemli motivlerden birisidir. Nitekim bu korkuyla insanlar, dini hayatın önünde en önemli engellerden birisi olan dünyevi şeylerden daha.kolay uzaklaşabilmekte, dinî vecibelerini daha kolay icra edebilmekte ve zihni bakımdan daha canlı bir hayat yaşayabilmektedirler [656]. Şöyleki, insanda kaygı ve korkuların desteklediği gerginlik hali, normal bir oluşum olup, insanın aleyhine değil de lehine olabilecek, onu güçlü ve dinamik yapabilecek bir enerji biriktirme oluşumu olarak değerlendirilmektedir. Nitekim bu durum, insanın iç dünyasında meydana gelen bir sıkışma ve kaynama olayıdır [657]. Bu gerginlikten kaynaklanan enerji, zararlı etkenlere karşı organizmayı koruyacak davranışların oluşmasında kullanılabilmektedir [658]. Böylece ölümden duyulan kaygı ve korkudan ortaya çıkan bunalım da faydalı yönlere kanalize edilebilir. Zira, bu durumda insanın içinde harekete geçmeye hazır bir enerji oluşmaktadır. Yine insandaki kaygı ve sıkıntı halinin, inanmayanları inanca yönelteceği, ihtida üzerine yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu durumu Firavun’la mücadelesi sırasında Hz. Musa'nın “...Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver ki iman etsinler” [659] şeklindeki duası da teyit etmektedir.
Yine bazılarına göre, bebeğin doğduğu anda onun ruhsal yaşantısı içinde yer alan ölüm korku ve kaygısı, kişiliğinin gelişmesi, olgunlaşması ve davranışlarının oluşmasında önemli rol oynayan ruhsal bir güçtür [660]. Bazılarına göre de ilim ve medeniyetin oluşmasında ölüm ve ondan duyulan korkunun büyük fonksiyonu vardır [661].
Ölüm korkusu dünyanın birçok yerinde birtakım geleneksel inançların temelinde yer alarak, insanların günlük hayatlarını hayli etkilemektedir. Mesela dünyanın birçok yerinde, ev eşyası, araç ve gereçleri ve yiyeceklerin, ölümün habercisi olarak yorumlanmasının temelinde, ölüm korkusu yatmaktadır. Özellikle, acı ve ekşi yiyeceklerle, birtakım mutfak eşyalarının geceleyin komşulara verilmesinden kaçınmada, ölüm korkusundan ziyade felaket ve uğursuzluklardan korkma varsa da, bu genel uğursuzluğun içinde ölüm de yer almaktadır [662].
Korku, vurdumduymazlığı yok ettiği gibi, insanı uyuşukluktan kurtararak, kendi aktivitesine ve dinamizmine sokmaktadır. Genel olarak korku ve özelde ölüm korkusu, aynı zamanda topluluk bilincinin oluşmasına da yardımcı olmaktadır. Zira ortak bir endişenin paylaşılması, yaşanan durumun benzer bir şekilde algılanmasını kolaylaştırabilmektedir. Duygusal yakınlıklar ise bireyleri birbirlerine yaklaştırmaktadır. Herkes korkar ve bazıları diğerlerinden biraz daha fazla korkarlarsa da birlikte korkma olgusu, ikili bir anlam kazanır. Dostluk ve dayanışma bağlarını sağlamlaştırır [663]. Bu bağlamda ölüm olayları, geride kalan ölü yakınları ve diğer insanların da yakınlaşmasını sağlayabilir. Özellikle Türk-İslâm kültüründe cenaze yakınlarına yapılan taziyeler ve en azından ölüm olayını takiben cenaze sahiplerinin yalnız bırakılmaması, onlara teselli edici sözler söylenmesi ve hatta yeme içme gibi maddî yardımlar yapılması, bu perspektiften değerlendirilebilir. Yine daha önce küs olan insanların bu acıyı paylaşmada ölü sahiplerine katılmaları, ölüm olayının son derece soğuk ve acı olmasının yanında, sosyal açıdan toplumsal ilişkileri ve bağlılığı olumlu yönde etkileyen bir fenomen olarak değerlendirilmesine de imkan tanır. Zira bu olaylar, sosyal bağların samimi ve yoğun bir şekilde tazelenmesine vesile olabilmektedir.
Bazı araştırmacılar, ölüm korkusunun hiçbir şekilde istenilmeyen bir şey olmadığını, onun psikolojik olarak kaçınılmaz olduğunu, aynı zamanda makul ve insan şuurunun temelinde bulunduğunu ifade etmişlerdir. Onlara göre ölüm korkusuyla ölümü inkarın (yadsımanın) birbirlerine karıştırılarak eşit sayılması oldukça şaşırtıcıdır ve ölüm korkusu hiçbir şekilde ölümcül hastaların yüksek vasıflı durumlar yaşamalarında onlara engel teşkil etmemektedir [664]. Bazı araştırmacılar da ölüm korkusunun hayata değerli hizmetler yapan bir fazilet olduğunu, eğer o olmasaydı, zevk ve mutluluk arayışında umumî felaketlerin meydana gelebileceğini ifade etmektedirler [665].
Korkunun davranışlara yön veren bir dürtü, bir motivasyon faktörü olması, onun önemli bir özelliği olarak yorumlanırken [666], bazı araştırmacılar da, insani aktivitelerinin çoğunluğunun esas motivasyon kaynağının ölümden kaçınma olduğunu kabul etmektedirler [667]. Yine, bazı edebiyat ve sanat eserlerinin ortaya çıkmasında, ölüm korkusunun bu eserleri yapanlara bir tür ilham kaynağı olduğu kabul edilmektedir [668]. Bazı araştırmacılara göre korku, uygarlığın gelişmesine de büyük katkıda bulunmuştur. Onlara göre insan, tehlikelerden duymuş olduğu korkunun etkisiyle uygarlık ve teknikten yararlanarak koruyucu çareler bulmuş, doğayı geniş çapta hizmetine alarak tabiata egemen olmuştur. [669]
Endişenin değeri konusunda Marcuse'nin şu sözleri oldukça dikkat çekicidir:
“Endişe varoluşsal bîr kategori olarak gözükür. Ancak ölümün sadece kaçınılmaz değil, aynı zamanda öngörülmez bir şekilde her yerde karşımıza çıkan ve insan olgusunun tabulu limiti olduğu olgusu gözönüne alınırsa, tüm endişenin bir korku olarak en akılcı tavır ve duygu olduğu anlaşılır. Endişenin akılcı gücü, doğayla mücadelede insan hayatının korunması ve zenginleştirilmesindeki başarıların en güçlü etkeni olmuştur. Asıl kaynaklar ortadan kaldırılmadan endişenin erken tedavisi, gerileme ve bastırmanın etkisiyle ters sonuçlar doğurabilir. Endişesiz yaşamak gerçekte özgürlüğün tek uzlaşmaz tanımıdır. Çünkü o umudun tüm özünü içerir... [670]
Korkunun faydalarının yanında zararları da vardır. Şöyleki korkular, ihtimalden tamamen uzak veya gerçeklere uymayan tehlikelerle ilgili olduğu zaman ya da tehlikeye karşı geliştirilen bir tepkiden ziyade, nefsi birtakım zaaflardan kaynaklandığında, insana zararlı olabilirler. Zira bu korkulardan dolayı insan, normal kapasitesini dahi kullanamaz duruma gelir [671]. Yine korkunun ahlaki niteliğinin oldukça tartışmalı bir duygu olduğu da ileri sürülmektedir. Şöyleki bazı psikologlar, korkunun canlı varlığın kuvvetini felce uğratabileceğini, fiziksel ve zihni güçlerini kullanılamayacak bir duruma getirebileceğini ve insanı ihtiyatsız ve beceriksiz kılabileceğini iddia etmektedirler [672].
Korkunun aksine kaygının insana olumsuz yönde yansıdığı ileri sürülmektedir. Mesela çok kaygılı insanların, daha az kaygılı olanlara nispeten çok daha az yaratıcı oldukları tespit edilmiştir [673]. Yine kaçınılmaz ölümlülüğün insanın sık sık aklına gelmekte olduğu ve onda korku ve kaygı meydana getirerek ruh sağlığını tehdit ettiği de ileri sürülmektedir [674]. Ayrıca korkuya karşı kişisel olarak değil de bilimsel veya fonksiyonel olarak geliştirilen bir tutum da, ondan kaçmak veya onu başka bir kılığa sokmak yerine, onu kullanma yolları aramaktır. Bu kullanımlar çok çeşitli olabilirken, bu konuda özel pedagojinin başarıları da reddedilemez durumdadır. Mesela, peygamberler ve kahinler, cemaatlerini etkilemek konusunda onu kullanmışlardır. Yine korku şoku, birtakım ruhî hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır [675].
[648] Krş.. Conte-Weiner-Plutchik, Measuring Death Anxiety, s. 775.
[649] Bk. Wahl, The Fear of Death, s. 27.
[650] Krş. Becker, The Denial of Death, s. 14.
[651] Krş. Özkan, 15-17 Yaş Ergenlerinde, s.5- 6; Henry Bergson, Ahlak İle Dinîn İki Kaynağı, Çev. Mehmet Karasan, M.E.B. Yayınları, Ankara 1949, s. 216; Zulhger, Çocuklarımızın Korkuları, s. 17.
[652] Krş. Gates ve diğerleri, Eğitim Psikolojisi, s. 103-104; Donovan, Sussing out of Religion, s. 116.
[653] Krş. Gençtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 172,173.
[654] Bk. Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, s. 278, Köknel, Zorlanan İnsan, s. 335.
[655] Bk. Mannonı, Korku, 7.
[656] Krş. Khawaja, The Spectack oF Death, s. 16-17.
[657] Krş. S. Ahmed Arvasi, İnsan ve İnsan Ötesi, Burak Yayınevi, istanbul (tarihsiz), s. 75.
[658] Krş. Köknel, Zorlanan İnsan, s. 138.
[659] Bk. Yusuf: 10/88.
[660] Krş. Köknel, Korkular, Takıntılar, s. 125.
[661] Bk Bilge, Metabıyoloji, s. 291
[662] Krş. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölum, s. 20.
[663] Krş. Mannonı, Korku, s 90-92.
[664] Bk. R.W Momeyer, “Fearing Death and Caring For the Dying”, Omega, 1986, 16, s. 8-9.
[665] Bk. Lepp, Death and Its Mysteries, s.46.
[666] Bk. Songar, Psikiyatri, s. 383.
[667] Bk Becker, The Denial of Death, s. IX (introduction).
[668] Bk. Lepp, Death and its Mysteries, s.77; Zulliger, Çocuklarımızın Korkuları, s. 17.
[669] Krş. Zulliger, Çocuklarımızın Korkuları, s. 16-17.
[670] Bk. Marcuse, The İdeology of Death, s. 71.
[671] Krş. Gates ve diğerleri, Eğitim Psikolojisi, s. 104.
[672] Bk. Guillaume, Ruhbilım, s. 81; Özkan, 15-17 Yaş Ergenlerde, s. 4-5.
[673] Bk. Okenbukola, Relatıonship Among Anxiety, Belief System, s. 815.
[674] Bk. Schumaker-Barraclough, Death Anxiety, s. 41.
[675] Krş. Mannoni, Korku, s. 100-102. Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 190-197.