saniyenur
Sun 22 January 2012, 04:18 pm GMT +0200
3- Ölüm Düşüncesi
a- Ölüm Düşüncesini Artıran Faktörler
İnsan şuurlu bir varlık olması hasebiyle, aynı anda hem hatıralarıyla birlikte maziyi yaşama, hem de gelecek olan istikbâle şekil ve yön verebilme özelliğine sahiptir. Bu nedenle o, ölüm kavramını düşünür, fenomenini değerlendirir, ona karşı vaziyet alır, ona bir takım hazırlıklar yapar ve onunla ilgili bir takım inançlara sahip olur [305]. İnsan mücerret bir şekilde kendi sonunu düşünüp onunla ilgili birtakım anlayışlar geliştirebilir. Fakat yaşamış olduğu toplum ve tabiatta zihnini bu yönde uyaran şeyler vasıtasıyla ölümü hem daha sık, hem de daha derin bir şekilde düşünebilir. Zira herşeyden önce ölüm, yaşayan insanlar için bir tecrübe mevzuu değil [306], tasavvurlarla düşünsel bazda yaşanan bir fenomendir. Bu yüzden insanlar, kendi ölümleriyle ilgili olarak, yaşamış oldukları çeşitli olaylardan, çevrelerinde müşahede ettikleri diğer insanların ölümleri vb. gibi şeylerden yola çıkarak bir takım çıkarımlarda bulunmakta ve ölümle ilgili tutumlar geliştirmektedirler [307]. Hal böyle olunca, insanlarda ölüm düşüncesini ortaya çıkaran, onun zayıflatılmasını veya kuvvetlenmesini etkileyen faktörler önem kazanmaktadır.
Herşeyden önce normal hayat akışı içerisinde, insana ölümü hatırlatabilecek pekçok şey vardır. Biz burada bunlardan daha genel ve etkili olanları üzerinde durmak istiyoruz. Bu bağlamda insanlarda ölüm düşüncesini oluşturan faktörlerin en önde gelenlerinden birisi, çeşitli ve özellikle ölümcül hastalıklardır. Zira bazı hastalıklar ölümle özdeşleştirilmiş durumdadırlar. Mesela geçen yüzyılda verem ve cüzzam gibi hastalıklar halk arasında tabu niteliğini taşımakta ve bu hastalıklara yakalananlara acınmaktaydı. Bugün kanser ve aids için aynı şeyler söylenebilir. Yine bu gibi hastalıkların hasta olan insanlara söylenip söylenmemesi hususunda doktorlar arasında tartışmalar yapılmaktadır. Mesela kanser, genellikle hastalara söylenmez. Zira o bir ölüm hükmü taşımaktadır ve bu yüzden uğursuz, tiksindirici ve duygusal yönden itici bir şey olarak görülmektedir. Bu değer yargılarıyla kanser olduğunu öğrenmek, hastayı ölüm konusunda kaygılandırmaktadır. Yine mesela kalp rahatsızlıkları da ölümcül olmasına rağmen, bir zayıflığı, bozukluğu ve mekanik türden bir arızayı çağrıştırmadıklarından fazla kaygı yaratmazlar. Ancak bu tip bir hastalığı olan insan, ölümün kendisine hazırlıksız ve aniden geleceğinden kaygılanabilir. Bazıları da uzun süre acı çekerek ölmektense, bir kalp krizi şeklinde aniden ölmek isteyebilir. [308]
İnsanlarda ölüm düşüncesini oluşturan faktörlerden birisi de çevrede görülen ölüm olaylarıdır. Bunların en etkili olanı ise, insanların kendi akranları ve özellikle de önem verdikleri kimselerin ölümleridir. Zira kesin bir ayrılık olan ölüm, duygusal olarak insanı oldukça etkilemekte ve onu kendi üzerinde düşünmeye zorlamaktadır [309]. Mesela genç insanlar, etrafında görmüş olduğu yaşlı insanların ölümünü kendisinden bir nevi uzak görmektedir. Zira yaşlılar ölüme daha yakın olarak değerlendirilmekte, onların kaybı, daha az keder verici, yerleşik davranışlarda daha az kesintiye neden olucu ve daha az anlamlı görülmektedir. Bazı araştırmacılar, yetişkinlerin ana-baba ölümüne daha az tepki göstermelerini, onların yaşlı ana-babamn potansiyel ölümünü sık sık düşünmelerine, olayın bir tür provasını yapmalarına bağlamaktadır [310]. Genç insanlar ise ölümü, her an gelebilecek bir şey olarak görmelerine rağmen, bir ihtimal olarak değerlendirirler. Halbuki gençlerin, kendi akran veya kendilerinden daha küçüklerin ölümlerine bakıp düşünmeleri, bu olaylardan alacakları ibreti daha etkili bir duruma getirebilir [311]. Nitekim bu durum şairin şu dizelerinde açıkça görülmektedir:
“Yarına sağ çıkmaktan nasıl olurum emin,
Genç bir delikanlının tabutu geçti demin [312].” Yine bu konuyla alakalı olarak etrafta görülen ölüm hadiselerine sadece bakıp ölümü hatırlamaktan ziyade, özellikle İslâm dininde cenaze merasimlerine katılmak ve o duygu ve ibret ortamında daha fazla kalmak teşvik edilmiştir. Mesela Hz. Peygamber, bir kimsenin namazı kılınıncaya kadar cenazenin yanında hazır bulunması halinde bir kırat, defnoluncaya kadar bulunması halinde ise iki kırat sevap kazanacağını ifade etmiş, kendisine kırat nedir diye soranlara da:
“iki büyük dağ kadar [313]” cevabını vererek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Başka bir hadis-i şerifte de cenazeye icabet etmek, bir müslümanın diğer bir müslüman kardeşine olan beş sorumluluğundan biri olarak değerlendirilmiştir [314].
İnsana ölümü hatırlatan bir diğer unsur da cenazeler, teneşir taşları, kabristanlar ve oralarda bulunan mezar taşlarıdır. Gerçekten de kabristanlar büyük birer ibret dershaneleridir. Onların sessizliğindeki ifade gücü, bazen en güzel konuşan bir hatibin belagatından daha etkili ve tesirli olabilmektedir [315]. Bu hikmete binâen olsa gerek, İslâm'da kabir ziyareti üzerinde hassasiyetle durulmuş ve inananlar kabir ziyaretine teşvik edilmiştir. Bu konuyia alakalı olarak pek çok hadis bulunmaktadır. Mesela;
“Bir kimse kabirleri ziyaret etmek isterse, ziyaret etsin. Zira kabirleri ziyaret etmek, âhiretı hatırlatır [316]” hadisi bunlardan sadece birisidir. Gerçekten de cenaze merasimlerine iştirak etmenin ve kabirlere ziyarette bulunmanın bu kadar üzerinde durulmasının, geride kalanların ölüm üzerinde düşünmeleri ve ibret nazarıyla bu olayları değerlendirmelerinin temin için olduğunu söylemek mümkündür. Yoksa cenazeye katılanların çokluğu veya kabirleri ziyaret edenlerin fazlalığının ölüye pek fayda sağlamayacağı açıktır. Belki o esnada yapılacak dualardan, ölüler de nasıbdâr olacaktır, fakat burada esas hedef, kanımızca insanı kendi nefsi üzerinde düşünmeye çağırmaktır Türk-İslâm kültüründe kabristan ve türbelerin özellikle mahallelerin ortalarına ve genellikle yol kenarlarına yapılması, bu hikmete matuf olsa gerektir. Hatta bu meyanda aile kabristanlarının, insanların hemen evlerinin yanında ve kendi mülklerinde olmaları da dikkat çekicidir.
Vücudun fizyolojik yapısındaki eskimeler, saçların ağarması, tabiî âfet ve felaketler, depremler, medya yoluyla haberdar olunan savaşlar, kazalar, ölüm konulu sohbet, tartışma ve vaazlar, ölümle ilgili kitaplar vb. gibi şeyler de insana ölümü ve özellikle kendi ölümünü hatırlatmaktadır.
Yine özellikle tabiat ve hayvanlarla içice yaşanan yerlerde oluşan halk inanışlarında, ölümü önceden haber veren ve insanların dikkatlerini ölüm konusuna çeken belirtiler arasında hayvanlarla ilgili olanlar önemli bir yer tutmaktadır. Hayvanların insanlarda bulunmayan bazı yetenekleri, sezgi güçleri, uğurlu ya da uğursuz sayılmaları, bu tür inançların oluşmasında ve evrensel bir nitelik kazanmasında büyük rol oynamaktadır. Evcil veya yabanıl hayvanların ötüşleri, ulumaları, kişnemeleri, böğürmeleri, uçuş yönleri, alışılmışın dışındaki davranış ve hareketleri, yaklaşan bir ölümün ön belirtileri ve işaretleri olarak yorumlanmaktadır [317]. Bu tür belirtilere şahit olanlar, gizli bir korkuya kapılarak tedirgin olmakta, geleceğine inandıkları felaketin kendilerinden uzaklaşmasına uğraşmaktadırlar. [318] Mesela yabani hayvanlardan baykuş, özellikle ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde, ölüm getireceğine en çok inanılan kuştur. Sesinin ve yüzünün sevimsizliği, yıkıntılar ve terkedilmiş yerlerde yuva yapması, bu inancın temelinde yatan unsurlardır. Ayrıca baykuş, sırf ötmesiyle değil, aynı zamanda ötüş biçimi, ötme zamanı, konduğu ve öttüğü yerlere göre efe insanlara ölümü hatırlatmakta, baykuş gibi karga da ötüş biçimi, yeri ve zamanıyla ölüm habercisi olarak algılanmaktadır. Yine evcil hayvanlardan köpek de, sadece yalınkat ulumasıyla değil, uluma biçimi, uluma zamanı, uluduğu yer ve yöne göre, insanların dikkatlerini ölüme çekmektedir [319].
Yine bazı yerlerde evde ve ev eşyasındaki “gıcırdama”, “çatırdama”, “kütüleme”, “kırılma”, ve “çatlama” gibi fiziksel olaylarla, beklenmedik zamanlarda “kapı ve pencere çalınması”, ölümle birlikte başka felaketlerin de yaklaştığına işaret sayılmaktadır. Eşyanın dış etki olmadan kırılması, yere düşmesi de insanlara aynı gerçeği hatırlatmaktadır. Meselâ bazı bölgelerde oturma odasının kapısı kendiliğinden açılırsa, ölüm ev halkından birisini hemen alıp götürecek şekilde yorumlanmaktadır. Yine bazı yerlerde, “acı vermek acı getirir” inancının etkisiyle, evden geceleyin acı ve ekşi şeyler verilmemeye özen gösterilmektedir. Mutlaka vermek zorunda kalınır ise, o zaman verilen şeyin üzerine kömür konarak, gelecek uğursuzluğu bunların üzerine transfer etmek amaçlanmaktadır [320].
Ay ve güneş tutulması, yıldız kaymaları, şimşek çakması ve gök gürlemesi gibi olaylar da çoğu zaman insanlara ölümü hatırlatmaktadır. Ay ve Güneş tutulmasını korku verici bir şey olarak yorumlayan halk inancı, yeryüzü ve gökyüzü arasındaki ilişkinin sonucu olarak yeryüzünde de gökyüzündekme benzer korku verici olaylar bekler. Yine yıldız kaymaları da bazı bölgelerde ölüme işaret sayılmaktadır. Zira bu inanışa göre insanların gökyüzünde birer yıldızı vardır. Böylece insanlar ile yıldızlar arasında kayma, göçme ve çökme yönünden benzerlikler kurulmaktadır [321].
Ayrıca bilinçaltında biçimlenen çeşitli görüntülerin simgesel birtakım çağrışımlarla desteklenmesinin, gerek düşü gören, gerekse yakınları tarafından bir ölüm belirtisi olarak yorumlanması da oldukça yaygındır. Zira çoğu insanlar, gerçekle düş arasındaki farkı, çoğu zaman tam olarak ayırdedememektedir. Öyle ki mesela düşünde manda ya da kazan gören birisi, manda veya kazanın rüya yorumlamasında ölüm motifi sayılısını hatırlayarak, etkilenmekte ve tedirgin olmaktadır [322].
Ölümü hatırlatan bütün bu faktörlere rağmen çoğu insanın gerektiği gibi ölümü düşünmediğini söylemek mümkündür. Zira insan sadece bu olaylarla karşılaştığı zaman ruhen bunlardan etkilenmekte, çok kısa bir müddet sonra bunları unutmakta ve hatta ölümü konuşmamak ve onunla karşılaşmamak için özel bir çaba harcamaktadır [323]. Yine bazı insanlar, ölümden bahsedildiği zaman ölümü hep başkaları için düşünmekte, bu olaylardan kendi ölümleriyle ilgili düşünceye geçememektedirler [324]. Bundan dolayı günümüzde çoğu kez cenazelere katılma bir formaliteden öteye geçememekte, cenazeden ibret alma yerini ölen insanın geride bıraktığı malların nasıl paylaştırılacağına bırakmaya başlamış bulunmaktadır. Bu tip insanların ölümle ilgili tutumları, bir nevi kurtla karşılaşan koyunların durumlarına benzemektedir. Nasıl ki koyun, kurdun sürüye hücum etmesiyle kurttan kaçıp kurtulmaya çalışır ve kurdun gitmesiyle eski yayıldığı duruma dönerse, günümüzde insanların bazıları da ölümü ancak bir yakını vefat edince veya bir cenaze görünce aklına getirmekte, cenazenin defninden sonra tekrar eski durumuna dönmektedir, Esasen insanın ibret vesilesi olan şeylerden az etkilenmesi ve zamanla bunların tesirinden kurtulması, yaratılışında bulunmaktadır. Bu duruma Kur'an-ı Kerimde;
“Ne kadar az öğüt alıyorsunuz! [325]” ayetiyle işaret edilmektedir. Şimdi insanları ölümü düşünmekten alıkoyan faktörler üzerinde kısaca durmak istiyoruz. [326]
[305] Krş. Aster, Felsefe Tarihinde Ölüm, s. 184; Yaku, Batı Düşüncesi ve, s. 82.
[306] Ölüm Tecrübesinin mümkün olduğunu savunanlar varsa da bu durum insanların geneli için mevzubahis değildir.
[307] Krş. Hökelekli, Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi, s. 152.
[308] Krs. Şenol, Ankara İlinde, s. 28-29.
[309] Krs.. Westman-Canter, One S Own Death, s. 602; Lepp, Death and Us Mysteries, s. 59; R. Kurlychek, “Level of Belief in Afterlife and Four categories of Fear of Death in a Sample of 60+year Olds”, Psychologicai Repom, 1976, 38, s. 228; Gazali, İhya c. IV, s. 149, Hıck, “Değişen Ölüm Sosyolojisi”, s. 2.36
[310] Krş Çileli, Ölüm, s. 268
[311] Krş. Westman-Canter, One's Own Deatfı, s. 602
[312] Bk. Sezgin-Yalçın, Türk Edebiyatında Ölüm Şiirleri Antolojisi, s. 295.
[313] Bk. Müslim, es-Sahih, Tah. Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mektebe-tü'1-lslâmîyye, İstanbul (tarihsiz), Cenâiz, 54.
[314] Bk. Buhâri, es-Sahih, el-Mektebetü'1-lslâmîyye, İstanbul (tarihsiz), Cenâiz. 2.
[315] Krş. Ferit Kâm, Dinî ve Felsefi Sohbetler, Sad. Süleyman H. Bolay, D.I.B. Yayınları, Ankara 1987, s. 106; Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, s 34-35; Gazali, İhya, c.IV, s. 1017, 1051.
[316] Bk. Müslim, Cenâiz. 108.
[317] Mesela bu hayvanlardan evcil olanlara, köpek, kedi, at, koyun, keçi, inek, öküz, horoz, Tavuk, kaz, yabanıl olanlara, tavsan, tilki, kurt, çakal, yarasa, yılan, baykuş, karga leylek vb. gibi hayvanları örnek olarak verebiliriz.
[318] Bk. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, s. 15-17.
[319] Bk. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, s. 17-20; Büyük Larousse, “Ölüm” maddesi, c.XVIl, s 9025.
[320] Bk. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, s. 20-23.
[321] Bk. Örnek, Anadolu Folklorunda ölüm, s. 24-25.
[322] Bk. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, s. 25.
[323] Krş. Hick, Değişen ölüm Sosyolojisi, s. 36; Wahl, The Fear of Death, s. 17-18.
[324] Krş. Schaerez, Çağdaş Filozoflarda Ölümün Anlamı,, s. 23, 1. dipnot.
[325] Bk. Araf: 7/3.
[326] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 98-104.