- Ölüm 10

Adsense kodları


Ölüm 10

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
armi
Fri 30 April 2010, 02:38 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:



Kabir üzerine oturmayı yasaklayan haberler ihtilaflı geldiği için ulema bunun yorumunda ihtilaf etmiştir. Cumhur dediğimiz çoğunluk ne maksatla olursa olsun oturmayı anlarken, İmam Malik, Ebu Hanife ve ashabı gibi birkısım alimler de büyük veya küçük abdest bozmak maksadıyla oturmayı anlamıştır. İbnu Hacer, hadisin şerhinde her iki görüşü te´yid eden başka rivayetler de kaydeder. [141]



YEDİNCİ FASIL


TAZİYE HAKKINDA



ـ5486 ـ1ـ عن أبي برْزَةِ ا‘سْلَمِي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ عَزَّى ثَكْلَى كُسِيَ بُرْداً في الْجَنَّةِ[. أخرجه الترمذي .



1. (5486)- Ebu Berze el-Eslemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim çocuğunu kaybeden bir anneye taziyede bulunursa cennette ona bir bürde giydirilir." [Tirmizî, Cenaiz 74, (1076).][142]



ـ5487 ـ2ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ عَزَّى مُصَاباً فَلَهُ مِثلُ أجْرِهِ[. أخرجه الترمذي .



2. (5487)- İbnu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim (bir belaya) maruz olana taziyede bulunursa, ona öbürünün sevabının bir misli verilir." [Tirmizî, Cenaiz 71, (1073).][143]



AÇIKLAMA:



Taziye, umumiyetle ölü sahibine başsağlığı için yapılan ziyarete denir. Lügat olarak sabır tavsiye etmek, teselli etmek manasını ifade eder. Dinimiz musibete düşenlere ilgi göstermeyi emreder, ilgiye büyük sevap vaadeder. Nitekim ikinci hadiste, musibet sahibine teselli vermenin, musibeti çekenin sabır ve tevekkül göstererek kazanacağı sevap kadar sevaplı bir amel olduğu belirtilmektedir. Taziye vermenin, alimlerimiz, bizzat giderek (telefon ederek), mektup yazarak gerçekleşebileceğini belirtir ve taziyenin musibeti azaltıcı bir ifade olduğunu söyler. Sabır tavsiye etmek, musibetin ecrini, sevabını hatırlatmak, "Allah ecrini artırsın", "Sabr-ı cemil versin", "Şükretmeyi nasip etsin" gibi dualarda bulunmak, "hayra sebep olan, yapan gibidir" düsturuna bianen, taziye ile musibet sahibini teskin ve teselli eden onun ecrine biiznillah iştirak edecektir. [144]



ـ5488 ـ3ـ وعن عبداللّهِ بن جعفر قال: ]لَمَّا جَاءَ نَعْيُ جَعْفَرٍ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: اصْنَعُوا Œلِ جَعْفَرٍ طَعَاماً فإنَّهُ قَدْ جَاءَهُمْ مَا يُشْغِلُهُمْ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



3. (5488)- Abdullah İbnu Câfer anlatıyor: "Ca´ferin ölüm haberi geldiği zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ca´fer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!" buyurdular." [Tirmizî, Cenaiz 21, (998); Ebu Davud, Cenaiz 30, (3132).][145]



AÇIKLAMA:



Hadis, hicretin sekizinci yılında Mute Savaşı´nda ölen Hz. Ca´fer´in ölüm haberi üzerine Resulullah´ın bir tedbirini gösteriyor: Acı haber sahibi aileye, yemek hazırlamak suretiyle yardım. Alimlerimiz, bundan hareketle musibetli, meşguliyetli anlarda akraba ve komşuların yemek meselesinde ortaklaşması gerektiğine hükmetmişlerdir. Bunun müddetinin bir gündüz bir gece olduğu belirtilmiştir. Aliyyu´l-Kâri: "Çünkü hüzün, umumiyetle yemekten alıkoyacak derecede insanı bir gün meşgul eder. Ayrıca yapılan yemekten yemeleri için ısrar edilir" der. İbnu´l-Hümam yakın komşu ve uzak akrabalara yemek hazırlamanın müstehab olduğunu belirttikten sonra, cenaze evinin, gelenlere ziyafet vermesinin mekruh olduğunu belirtir. "Çünkü der, ziyafet sürur için teşri edilmiştir. Şürur (musibetler) için değil. Bu çok çirkin bir bid´adır."[146]



ـ5489 ـ4ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها أنَّها قَالَتْ: ]كَسْرُ عَظْمِ الْمَيِّتِ كَكَسْرِهِ وَهُو حَيٌّ، تَعْنِي في ا“ثْمِ[. أخرجه مالك وأبو داود .



4. (5489)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şöyle buyurdular: "Ölünün kemiğini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir." (Hz. Aişe bu sözüyle) günah cihetiyle demek istemiştir. [Muvatta, Cenaiz 45, (1, 238); Ebu Davud, Cenaiz 64, (3207).][147]



ـ5490 ـ5ـ وعن أبي قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مُرَّ بِجَنَازَةٍ، فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مُسْتَرِيحٌ وَمُسْتَرَاحٌ مِنْهُ. قَالُوا: يَا رَسُولَ اللّهِ، مَا الْمُسْتَرِيحُ وَالْمُسْتَرَاحُ مِنْهُ؟ قَالَ: اَلْعَبْدُ الْمُؤْمِنُ يَسْتَرِيحُ مِنْ نَصَبِ

الدُّنْيَا وَوَصَبِهَا؛ وَالْفَاجِرُ يَسْتَرِيحُ مِنْهُ الْعِبَادُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوابُّ[. أخرجه الثثة والنسائي .



5. (5490)- Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir cenaze geçirilmişti. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hem o istirahata kavuştu, hem de ondan istirahata kavuşuldu" buyurdular. Bunun üzerine, yanındakiler:

"Ey Allah´ın Resulü, "istirahata kavuşan" ve "ondan istirahata kavuşan" kimdir, bu ne demektir?" diye sordular. Şu açıklamayı yaptı:

"Mü´min kul (ölünce) dünyanın yorgunluk ve ağrılarından kurtulur. Facir (ölünce) ondan da kullar, memleket, ağaçlar ve hayvanlar kurtulur." [Buhârî, Rikak 42; Müslim, Cenaiz 61, (950); Muvatta, Cenaiz 54, (1, 241, 242); Nesâî, Cenaiz 48, 49, (4, 48).][148]



ـ5491 ـ6ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]مَاتَ رَجُلٌ بِالْمَدِينَةِ مِمَّنْ وُلِدَ بِهَا فَصَلّى عَلَيْهِ رَسُولُ اللّهِ #. ثُمَّ قَالَ: يَالَيْتَهُ مَاتَ بِغَيْرِ مَوْلِدِهِ. قَالُوا: وَلِمَ ذَاكَ؟ قَالَ: إنَّ الْعَبْدَ إذَا مَاتَ بِغَيْرِ مَوْلِدِهِ قِيْسَ بَيْنَ مَوْلِدِهِ الى مُنْقَطِعٍ أثَرِهِ في الْجَنَّةِ[. أخرجه النسائي .



6. (5491)- İbnu Amr İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Medine´de doğan bir adam Medine´de ölmüş idi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazını kıldırdı, sonra da: "Keşke doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi!" buyurdu. Oradakiler "Niçin?" diye sorunca açıkladı:

"Kul doğduğu yerin dışında ölürse, cennette doğduğu yerle eserinin kesildiği (ecelinin geldiği) yerin arası mukayese edilir!" [Nesâî, Cenaiz 8 (4, 7).][149]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, kişinin doğduğu yerde değil de gurbette ölmesinin faziletli olduğunu ifade eder. Daha önce kaydedilen bir hadiste (5431) kimlerin şehit olduğunu belirten Aleyhissalâtu vesselâm, gurbette ölenleri de zikretmiş idi. Diğer taraftan hadislerde Medine´de ölmenin fazileti de zikredilmiştir. Öyleyse, şarihlerin belirttiği gibi hadis, Medine´de ölen bu kimsenin muhacir olmasını temenni etmektedir. "Keşke muhacir olsaydı, gurbette ölmüş sevabını da alacaktı" manasında bir temenni, Medine´de doğan için de bir başka yerde ölmesi temenni edilebilir. Böylece hadis, Medine´de ölmenin faziletini ifade eden hadise ters düşmemiş olur.

2- Gurbette ölenin ecelinin geldiği yerle memleketi arasının kıyaslanmasından murad, o kimseye aradaki mesafenin uzunluğu ölçüsünde fazla sevap verilmesini ifade eder. Bazı alimler: "Kabrinin ona bu nisbette genişletilmesi muraddır" demiştir. Ancak lafızda bu manaya delalet oldukça zayıf gözükmektedir.

3- Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın muhatapları olan Ashab´a uzak diyarlara neşr-i din için gitmeye bir tevşik vardır. Gerçi her asırda insanlar bu teşvike muhtaçtır; ticaret, ilim, cihad, neşr-i din gibi maksadlarla, tehlikeli olan uzak diyarlara gitmede bu teşvikler gereklidir. [150]



ÜÇÜNCÜ BAB


ÖLÜMDEN SONRASI HAKKINDA



* KABİR AZABI



ـ5492 ـ1ـ عن هانئ مَوْلى بن عفّانِ قال: ]كَانَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنه إذَا وَقَفَ عَلى قَبْرٍ بَكى حَتَّى يَبُلَّ لِحْيَتَهُ؛ فَقِيلَ لَهُ: تَذْكُرُ الْجَنَّةَ وَالنَّارَ فََ تَبْكِى، وَتَذْكُرُ الْقَبْرَ فَتَبْكِي؟ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: الْقَبْرُ أوَّلُ مَنْزِلٍ مِنْ مَنَازِلِ اŒخِرَةِ. فإنْ نَجا مِنْهُ فَمَا بَعْدَهُ أيْسَرُ، وإنْ لَمْ يَنْجُ مِنْهُ فَمَا بَعْدَهُ أشَدُّ مِنْهُ وَقالَ #: مَا رَأيْتُ مَنْظَراً قَطُّ إَّ وَالْقَبْرُ أفْظَعُ منْهُ[.زاد رزين، قال هانئٌ: سَمِعْتُ عُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنه يَنْشُدُ: فإنْ تَنْجُ مِنْهَا تَنْجُ مِنْ ذِي عَظِيمَةٍ، وإَّ فإنِّي َ اخَالُكَ نَاجِياً. أخرجه الترمذي.»الفَظِيعُ« الشديد الشنيع .



1. (5492)- Hâni Mevla Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh), bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle söylediğini işittim.

"Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir."

Hz. Osman devamla Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şu sözünü de nakletti:

"(Ahiret aleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!"

Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hâni der ki: "Hz. Osman (radıyallahu anh)´ın şu beyti inşa ettiğini işittim:

"Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun,

Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem." [Tirmizî, Zühd 5, (2309).][151]



ـ5493 ـ2ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مَازِلْنَا نَشُكُّ في عَذَابِ الْقَبْرِ حَتّى نَزَلَ: ألْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ حَتّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ[. أخرجه الترمذي .



2. (5493)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Şu ayet ininceye kadar kabir azabından şüphelenmeye devam etmiştik. (Mealen): "Sayınızın çokluğuyla övünmek sizi oyaladı. Öyle ki, kabirleri ziyaret ettiniz." [Tirmizî, Tefsir -Tekasür, (3352).][152]



AÇIKLAMA:



Tekasür çoklukla övünme demektir. Çokluk ise malda, sayıda, menakıbda, yani insanlar nazarında övünme vesilesi olan her şeyde mevzubahistir. Ayet-i kerime; bu sayı çokluğuyla övünme sebebiyle Rabbinize olan ibadetten geri kaldınız. O kadar ki, mezarı ziyaret ettiniz, yani öldünüz, ölünceye kadar bu işten vazgeçmediniz, ibadete bir türlü vakit ayıramadınız demektir. Şarihlerin kaydına göre, Arapça´da kabiri ziyaret etmek, "ölmek" demektir. Bölece ayetin manası: "Malınızı çoğaltma hırsı sizi öylesine oyaladı ki, bu oyalanmaya devam ederken ölüm sizi yakaladı."

Taberi, bu surede kabir azabının varlığına delil olduğunu söyler: "Çünkü der, Allah Teala hazretleri, övünmenin oyaladığı bu adamların haberini vermekte. Bunlar, kabre girdikleri zaman karşılaşacakları şeyi bilecekler, Rablerine ibadet yerine mal ve evlat çokluğuyla övünerek oyalanmanın karşılığı ne kadar fenadır, kabre girince görecekler diye onları tehdid etmekte, korkutmakta" (özetle).

Yeri gelmişken kaydedelim: Kur´an-ı Kerim´de kabir azabından daha açık bir şekilde bahseden başka ayetler de mevcuttur. Bunlardan biri "Onlar kıyamete kadar sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise, "Firavun ehlini azabın en şiddetlisine sokun" denir" (Mü´min 46). Burada, alimlerin belirttiği üzere, kabir azabının varlığı pek zahir olarak ifade edilmiştir. Çünkü, ayetin devamında kıyamet azabından ayrıca söz edilmekte ve bunun kabirde her gün çektikleri azabtan daha şiddetli olacağı belirtilmektedir. İbnu Kesir: "Bu ayet, Ehl-i Sünnet´in kabirde berzah azabının varlığını istidlal etmelerine büyük bir asıldır" der. Razi de, ayette geçen "akşam, sabah ateşe atılma" hadisesinin kıyametle ilgili olmadığını, çünkü kıyametteki ateşe atılmaya ayetin sonunda ayrıca temas edildiğini belirtir. Kıyamet azabının da dünyadaki azab olmayacağını, çünkü dünyadaki azabtan ayetin başında "sabah-akşam atılmaları" şeklinde temas edildiğini belirtir. "Öyleyse der, şurası kesinlik kazandı ki dünyadaki sabah-akşam ateşe atılma işi ölümden sonra başlayıp kıyamete kadar devam edecek olan ateşe atılmadır. Öyleyse bu ayet onlar hakkında kabir azabının varlığını isbatlar. Bu onlar hakkında sabitse başkaları hakkında kabir azabının varlığını isbatlar. Bu onlar hakkında sabitse başkaları hakkında da sabittir. Çünkü arada fark olduğunu söyleyen yok."

İmam-ı Buhârî, kabir azabı üzerine açtığı baba girerken , kabir azabına Kur´an´dan delil zımnında şu ayetleri de kaydeder. (Mealen): "...Sen o zalimleri can çekişirken bir görsen! Melekler ellerini uzatıp: "Haydi çıkarın canınızı bedenlerinizden!" derler. "Bugün Allah adına haksız yere söyledikleriniz ve O´nun ayetlerine karşı büyüklük tasladığınız için hor ve hakir edici azabla cezalandırılacağınız gündür" (En´am 93); "...Biz onları (dünyada ve kabirde) iki kere azaba uğratacağız. Sonra da onlar, pek büyük bir azaba atılacaklardır" (Tevbe 101).[153]



ـ5494 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها: ]أنَّ يَهُودِيَّةً دَخَلَتْ عَلَيْهَا فَذََكَرَتْ عَذَابَ الْقَبْرِ فَقَالَتْ: أعَاذَكِ اللّهُ مِنْ عَذَابَ الْقَبْرِ. فَسَألَتْ عَائِشَةُ رَسُولَ اللّهِ # عَنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. فَقَالَ: نَعَمْ، إنَّ عَذَابَ الْقَبْرِ حَقٌّ وَإنَّهُمْ يُعَذَّبُونَ فِي قُبُورِهِمْ عَذَاباً تَسْمَعُهُ الْبَهَائِمُ؛ قَالَتْ: فَمَا رَأيْتُهُ بَعْدُ صَلّى صََةً إَّ تَعَوَّذَ فيهَا مِنْ عَذَابَ الْقَبْرِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .



3. (5494)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek:

"Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki:

"Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm´ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim." [Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123, (584); Nesâî, Cenaiz 115, (4, 104, 105).][154]



AÇIKLAMA:



Sadedinde olduğumuz rivayet, bidayette Müslümanlar arasında kabir azabıyla ilgili bir malumatın olmadığını, ilk defa Yahudilerin bu meseleyi Müslümanlar arsında gündeme getirdiklerini ifade etmektedir. Gerçekten bu paralelde daha sarih ifadeler de mevcuttur. Hatta bazı rivayetler Hz. Aişe´nin bunu Resulullah´a sorduğunu, (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Kıyamet gününün azabından başka azab yoktur" diye cevap verdiğini, bilahare gelen vahiy üzerine Aleyhissalâtu vesselâm´ın kabir azabının varlığını ikrar ve beyan ettiğini belirtir. Bundan sonra namazlarda kabir azabından istiaze etmiştir.[155]



ـ5495 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]مَرَّ رَسُولُ اللّهِ # عَلى قَبرَيْنِ. فقَالَ: إنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ، وَمَا يُعَذَّبَانِ في كَبِيرٍ. ثُمَّ قَالَ: بَلى، أمَّا أحَدُهُمَا فَكَنَ يَمْشِى بِالنَّمِيمَةِ، وأمَّا اŒخَرُ فَكَانَ َ يَسْتَتِرُ مِنْ بَوْلِهِ. ثُمَّ دَعَا بِعَسِيبٍ رَطَبٍ، فَشَقَّهُ اثْنَيْنِ، فَغَرَسَ عَلى هَذَا وَاحِداً، وَعَلى هذَا وَاحِداً. ثُمَّ قَالَ: لَعَلَّهُ أنْ يُخَفِّفَ عَنْهُمَا مَالَمْ يَيْبَسَا[. أخرجه الخمسة.قوله: »وَمَا يُعذّبَان في كبيرٍ« أي في كبير فعله عليهما لو أراد أن يفعه.»والعَسيبُ« من سعف النخل ما بين الكرب ومنبت الخوص، وما عليه من الخوص فهو سعف، والجريد السعف أيضاً .



4. (5495)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) iki kabre uğradı ve:

"(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan değil" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler:

"Evet! Biri, nemimede (laf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrar sıçrantısına karşı korunmazdı." Aleyhissalâtu vesselâm sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da:

"Belki bunlar yaş kaldıkça azapları hafifler!" buyurdular." [Buhârî, Vudu 55, 56, Cenaiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim,Taharet 111, (292); Tirmizî, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesâî, Taharet 27, (1, 28-30).][156]



ـ5496 ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهما قالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا مَاتَ أحَدُكُمْ عُرِضَ عَلَيْهِ مَقْعَدُهُ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ، إنْ كَانَ مِنْ أهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أهْلِ الْجَنَّةِ، وَإنْ كَانَ مِنْ أهْلِ النَّارِ فَمِنْ أهْلِ النَّارِ. فَيُقَالُ: هذَا مَقْعَدُكَ حَتّى يَبْعَثَكَ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه الستة إ أبا داود .



5. (5496)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden biri ölünce, kendisine akşam ve sabah (cennet veya cehennemdeki) yeri arzedilir. Cennet ehlinden ise, (yeri) cennet ehlinin (yeridir), ateş ehlinden ise (yeri) ateş ehlinin (yeridir). Kendisine:

"Allah seni kıyamet günü diriltinceye kadar senin yerin işte budur!" denilir." [Buhârî, Cenaiz 90, Bed´ül-Halk 8, Rikak 42, Müslim, Cennet 65, (2866).; Muvatta, Cenaiz 47, (1, 239); Tirmizî, Cenaiz 70, (1072); Nesâî, Cenaiz 116, (4, 107).][157]



ـ5497 ـ6ـ وعن زَيْدِ بن ثابتٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]بَيْنَا رَسُولُ اللّهِ # في حَائِطٍ لِبَنِي النَّجَّارِ، وَنَحْنُ مَعهُ إذْ حَادَتْ بِهِ بَغْلَتُهُ فَكَادَتْ تُلْقِيهِ، وإذا أقْبُرٌ: سِتّةٌ أوْ خَمْسَةٌ. فَقَالَ #: مَنْ يَعِْرفُ أصْحَابَ هذِهِ الْقُبُورِ؟ فَقَالَ رَجُلٌ: أنَا. قَالَ: مَتَى مَاتُوا؟ قَالَ: في الشِّرْكِ. قَالَ: إنَّ هذِهِ ا‘ُمَّةَ تُبْتَلَى في قُبُورِهَا. فَلَوَْ أنْ َ تَدَافَنُوا فَدَعَوْتُ اللّهَ أنْ

يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ الّذِى أسْمَعُ مِنْهُ. ثُمَّ قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ عَذَابِ الْنَّارِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللّهِ مِنْ عَذَابِ النَّارِ. قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ. قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ فِتْنَةِ الْدَّجَّالِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللّهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ[. أخرجه مسلم .



6. (5497)- Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bizimle birlikte, Benî Neccar´a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşımızda beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam:

"Ben biliyorum!" deyince, (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam:

"Şirk devrinde" deyince Aleyhissalatu vesselam:

"Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah´a dua ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "Kabir azabından Allah´a sığının!" Oradakiler:

"Kabir azabından Allah´a sığınırız!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Cehennem azabından da Allah´a sığının!" dedi."Cehennem azabından Allah´a sığınırız" dediler.

"Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah´a sığının!" dedi.

"Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah´a sığınırız!" dediler.

"Deccal´ın fitnesinden Allah´a sığının!" buyurdu.

"Deccal´ın fitnesinden Allah´a sığınırız!" dediler." [Müslim, Cennet 67, (2867).] [158]



ـ5498 ـ7ـ وعن أبي أيُّوبَ ا‘نْصَارِي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]خَرَجَ رَسُولُ اللّهِ # بَعْدَمَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ فَسَمِعَ صَوْتاً. فَقَالَ: يَهُودُ تُعَذَّبُ في قُبُورِهَا[. أخرجه الشيخان والنسائي .



7. (5498)- Ebu Eyyub el-Ensârî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Güneş battıktan sonra, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıkmıştı, bir ses işitti: "Bu, kabirlerinde azab çeken Yahudiler(in sesidir)!" buyurdular." [Buhârî, Cenaiz 88; Müslim, Cennet 69, (2869); Nesâî, Cenaiz 114, (4, 102).][159]



ـ5499 ـ8ـ وللنّسائي عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ النَّبِيَّ # سَمِعَ صَوْتاً مِنْ قَبْرٍ. فَقَالَ: مَتى مَاتَ هذَا؟ قَالُوا: مَاتَ في الْجَاهِلِيّةِ. فَسُرَّ بذلِكَ وَقَالَ: لَوَْ أنْ َ تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ اللّهَ أنْ يُسْمِعَكُمْ عَذَابَ الْقَبْرِ[ .



8. (5499)- Nesâî, Hz. Enes (radıyallahu anh)´ten naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir kabirden bir ses işitmişti: "Bu ne zaman öldü? (bileniniz var mı?)" buyurdular.

"Cahiliye devrinde!" dediler. Bu cevaba sevindi ve:

"Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim" buyurdular." [Müslim, Cennet 68, (2868); Nesâî, Cenaiz 114, (4, 102).][160]


7/C
Sat 5 July 2014, 12:57 am GMT +0200
RABBİM herkese rahat bir kabir hayatı niyaz eyler İNŞALLAH...
RABBİM kimseye kabir azabı eylemesin....