- Öğrenci Meseleleri

Adsense kodları


Öğrenci Meseleleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Sat 19 June 2010, 04:18 am GMT +0200
ÖĞRENCİ MESELELERİ

SORU: İmam-hatip lisesinde okuyorum. Okulda iken hafızlık yapmayı düşünüyorum. Ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Allah râzı olsun, çok güzel düşüncesi var... Böyle genç yaşta başlarsa insan, metodlu çalışırsa, hem de kuvvetli hafız olur. Senelere yayınca rahatlıkla olur inşaallah...

Tabii, hafızlık konsantre çalışmak ister. Evine bile gitmeyip Kur'an Kursu'nda devamlı çalışıp, kısa zamanda bitirmek en doğrusudur. Ama, onu yapamayacak, okula devam ediyor; tamam... Devam ederken yapacak; tamam... Yazları çalışacak, akşamları çalışacak; tamam... Bir yolla ilgisini devam ettirip, bu işi başarmağa çalışsın!..

SORU: Üniversiteye hazırlanıyoruz, hangi okulları tavsiye edersiniz?

CEVAP: Biz çeşitliliği tavsiye ediyoruz. Kardeşlerimiz muhtelif yerlere girsinler, girdikleri yerlerde İslâm'a hizmeti düşünsünler; çeşitlilik olsun... Elhamdü lillâh, müslümanlar içinde her dalda yetişmiş elemanlar var... En küçük kasabaya bile gidiyorum, böyle kalabalık toplantılar oluyor camide veya evlerde; çeşitli mesleklerden çok kıymetli kimseler var... Bu iyi bir şeydir.

Çeşitlilik iyidir. Yalnız, herkes kendi mesleğinde İslâm'a nasıl hizmet edeceğim diye düşünecek ve hizmete çalışacak!.. Meselâ, adam elektronikçidir; gelsin radyolarımızda çalışsın, hizmeti öyle yapsın!.. Doktordur; tıp konusunda hizmet etsin!..

SORU: Üniversite imtihanında hukuk fakültesini tercih etmekte tereddütlüyüm. Hukuk fakültesini yazmam ve okumam câiz midir? Başka bir fakülteyi tavsiye eder misiniz?

CEVAP: Bana kalsa, ben ilâhiyatı tercih ederim. Çünkü, insanın dinini öğrenmesi, Kur'an-ı Kerim'i öğrenmesi bu yolla olacaktır. Onu tavsiye ederim.

Ama, hukuk fakültesine giden insanlar da İslâm'a hizmet edebilir. Çünkü, öyle insanlara da ihtiyaç var...

SORU: Bir bekâr hanımın üniversitede okuması câiz midir?

CEVAP: Eğer İslâm'ın emirlerini çiğnemeden okuyabiliyorsa, okusun; İslâm'a faydalı bir meslek edinsin. Sonra ordan İslâm'a hizmet eder. Allah'ın emirlerini çiğneyerek, ona aykırı olarak olmaz.

SORU: Liseli bir gencim. Tesettürlü bir kızla arkadaşlık yapmamın mahzuru var mıdır?

CEVAP: Vardır! Onun için de, kendisi için de mahzuru vardır. İnsanın iffetli, namuslu ve İslâm'ın emirlerine riâyetkâr olması lâzım!.. Bu gibi arkadaşlıklar, flört vs. modern insanların işleridir. Bunlar ancak nikâhtan sonra meşrû olan şeylerdir. Onun dışında ötekilere benzemek oluyor.

SORU: Ders çalışırken bazı hallerde dikkatimi toplayıp derse çalışamıyorum; çaresini söyler misiniz?

CEVAP: Dikkati dağıtan sebepler vardır. Dikkati toplamanın bir eğitim işi olduğunu, birtakım şartları olduğunu bilmeniz lâzım!.. Bazı kitaplar bunları yazarlar. İlim ve Sanat dergisini ilk çıkarttığımız zaman, hediye olarak bir broşürümüzü vermiştik; ben de orada "Dikkati toplamanın usülleri nelerdir?" filân diye yazmıştım. (Sonradan Başarının Prensipleri diye kitap haline getirildi.)

Zihninde başka bir şey olursa, insan zihnini toparlayamaz. O işi yapacak, ondan sonra ders çalışmaya oturacak. Etrafında kendisinin dikkatini dağıtacak mûsikî, kalabalık gibi sesler, konuşmalar olmayacak. Bir meseleyle meşgul olacak, çeşit çeşit meseleleri zihnine takmayacak. Bir anda sadece bir mesele üzerine eğilecek. Bunun gibi hususlar var... O kitabı okusun, onlara gayret etsin!..

SORU: Ben hâlis muhlis tenbel bir öğrenciyim. Bu tenbellikten ve vurdumduymazlıktan nasıl kurtulabilirim; çareleri nelerdir?

CEVAP: İmam-ı Gazâlî'nin (4 ciltlik) İhyâ'sının 3. ve 4. cildini güzelce okusun, bitirsin.

SORU: İmam-hatip lisesi talebesiyim. Hıfzım pek sağlam değil, hıfzımı nasıl kuvvetlendirebilirim. Her şey hıfzıma kolay girmiyor ve bana verilen zekâyı pek kullanamıyorum. Bunun çaresi nedir?

CEVAP: Bunun çaresi, günahlardan kesilmektir. İnsan günahlara bulaştıkça, haramlara baktıkça, yasak işleri yaptıkça hafızası zayıflar ve çeşitli sıkıntılara düşer. Çaresi takvâdır, günahlardan kesilmektir, haramlardan elini eteğini çekmektir. O zaman düzelir.

Yolu güzel yoldur, çünkü ilim öğrenme yoluna girmiştir. Gençtir, düzelme ihtimali vardır. Ağaç yaşken eğildiği için, işin başından düzeltilmesi sonradan yapılmasından daha kolaydır. Allah gayret versin, iyi olur inşallah...

SORU: Üniversitede okumaktayım. Derslerime çok çalıştığım halde sınavlarda iyi not alamıyorum. İngilizce çalışıyorum, fakat kelime ezberlemekte güçlük çekiyorum. Ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu kardeşimizin üniversiteye kadar gelmiş olması, aslında bu işleri yapabilecek bir insan olduğunun isbatıdır. İlkokulda olsaydı, diyecektik ki: "Herhalde bu çocuğun ezberleme kabiliyeti zayıf!.." Ama, öyle bir durum olduğunu sanmıyorum. Üniversiteye kadar yükselebilmiş, gelebilmiş; o zaman, çok çalışsın!..

Bir de insan hiç anlayamayacğım, yapamayacağım diye moralini bozduğu zaman başaramıyor. Azmettiği zaman, öğreniyor. Meselâ, bir hafız tanıdığım kendini yerden yere atarmış. Annesi, "Hadi evlâdım, ezberle sayfayı!." dermiş. O da, "Yapamıyorum anne!.." diye üzülürmüş. Sonunda belli bir miktarda sayfa ezberledikten sonra, kendisi söylüyor ki, hafızası açılmış. Ezberleyememe durumu gitmiş, ezberlemeye başlamış. Demek ki, sebat edeceğiz.

Bunu koşulara benzetiyorum ben... İnsan ilk koşmağa başladığı zaman, 70-80 metre koştu mu, nefesine bir tıkanıklık gelirmiş. Ama, buna rağmen koşarsa, o tıkanıklık geçer daha fazla koşabilirmiş. O aldatıcı bir yorgunluk oluyor, gerçek yorgunluk olmuyor. Devam ettiği zaman geçiyor. Bu hafızaya alamama da, aldatıcı bir alamamadır tahminime göre... Gayret eder çalışırsa, alır.

Ben kendim sınıfın notları iyi talebelerinden, önde gelenlerinden idim. Bir hafta hastalandım, okula gidemedim. Matematikten zor bir bölümü anlatmış hoca... Bir hafta gidemedim, okuyorum, hiç bir şey anlamıyorum. Halbuki daha önce her şeyi anlardım, sınıfta iddialı bir öğrenci idim. Okudum anlamadım, bir daha okudum anlamadım, bir daha okudum anlamadım... Yazmağa başladım. Moralim de bozuldu: "Çalışkan bir talebe iken nasıl okuduğumu anlamıyorum?" filân diye... Kitabın o bölümünü deftere aynen yazdım, kelime kelime öğreneyim diye... O inadımla çok iyi öğrendim o konuyu... Çok zor bir konu idi. Sonradan ömrüm boyunca onun faydasını gördüm.

Demek ki, ilk başta insanın karşısına güçlükler çıkıyor ve korkutuyor insanı... İnsan o güçlükten yılarsa, yolundan kalıyor. Güçlüğün üzerine yürürse, bunun sahte bir duvar olduğunu anlıyor, geçebiliyor. Geçtikten sonra da rahat ediyor. Bu kardeşimize de bunu hatırlatırım. Devam etsin, olur.

Lisan öğrenmenin, ezberlemenin teknikleri vardır. Radyoda filân anlatıyorlar: Adam kırk-elli kişiyi diziyormuş da, hepsinin ismini sorduktan sonra, bir defada tekrar ediyormuş. Bunların tekniklerini de öğrensin!.. Hafızayı iyi kullanma teknikleri... Benim âcizâne yazdığım bir kitapta da (Başarının Prensipleri) böyle bir bölüm var; oraları okusun kardeşlerimiz!..

SORU: Kur'an kursunda okuyorum. Zihnimin açılması için ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bal şerbeti içmesini tavsiye ederim. Balı bardağa koysun, karıştırsın. Biraz tatlı geliyorsa içine yarım limon sıksın, içsin!.. Çünkü, bal enerji verir ve hafızasını kuvvetlendirir.

Bir de üzüm yesin. Üzümün de şekeri doğrudan doğruya insanın beynine faydalı olur, onun güçlenmesine sebep olur. Kuru üzüm veya taze üzüm yemek suretiyle, enerjisini arttırsın!..

SORU: Üniversitede okuyorum. Bir toplum içine çıkınca kekeliyorum, konuşma zorluğu çekiyorum. Bu sıkıntım yedi sekiz yaşında başladı. İki sene sonra okulu bitireceğim ama, içimde bir endişe var... Bu yüzden okulu bile bırakmayı düşündüm. Ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Hiç lüzum yok! Bu korku normaldir, herkeste olur, hatiplerde bile olur. En hatip insan, meşhur bir hatip bile konuşmaya çıkacağı zaman heyecanlanırmış. Kitaplar böyle yazıyor. Hattâ Amerikan reisicumhurlarından Abraham Lincoln isminde, hitabetiyle tanınmış birisi enteresan bir söz söylemiş:

"Bir topluluğa karşı birkonuşma yapmaktansa, dövülmeyi, pataklanmayı, dayak yemeyi tercih ederim." diyor. "Dövsünler, yeter ki konuşmayayım!" diyor, o kadar çekiniyor. "Ama, konuşmaya başladıktan sonra da, sözü kesmektense pataklanmayı tercih ederim." diyormuş. Başladığı zaman da tatlı geliyor demek ki, o zaman da konuşup duruyor.

Konuşma için hiç endişe etmeyin! Bu bir kusur değildir, normaldir, hayâdan dolayıdır. İnsan, karşımdaki beni ayıplar mı diye ürküyor. O ürküntü kendisine tutukluk veriyor. Normaldir bunlar, anormal bir şey yoktur. Bütün hatiplerin buna benzer sıkıntıları olabiliyor diye düşünüp rahatlayın!..

Tabii, iyi şeyleri öğrenmeye devam edin! O zaman, konuşacak şeyi, söyleyecek şeyi olan nasıl olsa söyler. Köylü kadın da konuşur, cahil de konuşur, herkes konuşur. Konuşacak bir şeyi oldu mu, konuşuyor. Onun için ben diyorum ki: Şuranızda bir defter, bir de kalem bulunsun; güzel şeyleri, beğendiğiniz şeyleri yazın!.. Yazarsınız, birikir, böylece konuşacak şeyler artar.

SORU: Kopye çekmenin hükmü hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP: Kopye çekmek doğru bir şey değildir. Doğru olmayınca mekruh olur, günah olur. Çünkü, bir aldatmaca vardır, hak etmediğin şeyi almak vardır. Bir de, tenbelliğe teşvik vardır. Adam dersi çalışmıyor, bütün ömrünü makara hazırlamakla geçiriyor. Bir çeşit sahtekârlık olduğundan, uygun değil...

SORU: Sürücü belgesi almak istiyorum. Yazılı imtihanı geçtim. Direksiyon imtihanına iki defa girmeme rağmen aşırı heyecan nedeniyle başaramadım. Dua eder misiniz?

CEVAP: Allah başarmak nasib etsin... Ben nasib oldu, bir kerede başardım ama, çok çalıştım. İmtihan pistine arkadaşla gittik. O bizi imtihan pisti boşaldıktan sonra, altıdan yediden sonra çok çalıştırdı. Bilen bir kimse ile çalıştım, imtihana girdim. Polis kim olduğumu bilmiyordu. Üniversite hocası olduğum yazmıyordu kâğıtta... Özel bir hürmet de göstermedi. "Sür bakalım!" dedi, vitesleri değiştir dedi, şunu dedi, bunu dedi... Her şeyi böyle tıkır tıkır güzel yapınca, anladı:

"--Sen burda daha önce çalıştın mı?" dedi.

"--Çalıştım!" dedim.

Çalışınca insan, yavaş yavaş düzeltiyor. Yanındaki hocası, arkadaşı da, "Şurda hatâ ettin, burda hatâ ettin, buna dikkat et!.." filân diyor. Öğreniyor insan... Böyle birisiyle çalışsın!..

SORU: Üniversitede okuyorum, birinci sınıftayım. Okulda çeşitli İslâmî gruplar var; onlara karşı nasıl davranmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Grupların bir kısmı, yalan yanlış fikirlere sahiptir. Yalan yanlış fikirlere sahip olanlardan uzak durmağa, onlara kapılmamağa gayret etmek lâzım!.. Cumayı kılmaz, namaz kılmaz, sigara içer, sünnete uymaz, mezhebi kabul etmez... vs. Onlar yanlış yolda...

SORU: "Radikal dinci; sağlam müslüman, Kur'an-ı Kerim'in emirlerini tam olarak uygulamaya çalışan kimsedir." dediniz. Türkiye'deki radikal İslâmcı denilen gruplar bu tanıma uyuyor mu?..

CEVAP: Şimdi Cezayir'de, Mısır'da öldürdükleri, orda İslâmî hareketi yapmağa çalışan kimseler... Radikal müslüman diye Avrupalılar onları kötüleyip, halkın nazarında kötü göstermeğe çalışıyorlar.

Bizde o isimdeki şahıslar; tasavvufu reddeden, dînî ahkâmı yanlış yorumlayan kesimler... Bizdekiler hatalı olmuş oluyor.

SORU: Düz liseden mezun olduğum için İslâmî bilgilerden yoksunum; ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: İslâmî bilgileri öğrenmek çok önemli!.. Hemen boş zamanlarında fırsatları değerlendirip, dinini iyi öğrenmesi lâzım insanın...

İnsan bir konuda mezun olup yetişti mi, başka bir yeni konuya girdiği zaman, o konuya metodlu bakabiliyor ve onu güzel öğrenebiliyor. Onun için bu kardeşlerimiz dini metodlu bir şekilde güzel öğrenebilirler. Ana noktaları yakalayıp işin içine iyi girebilirler. Allah öyle nasib eylesin...

SORU: İslâm'ı gerçek mânâda üniversiteye gelince tanıdım. Üniversiteye başlayalı dört yıl olmasına rağmen, İslâm'ı öğrenmeye nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bazan tefsir okumaya çalışıyorum. İlmihal konusunda eksikliyim. İslâm hukukunu öğrenmek istiyorum. Bu hususta nasıl bir yol izlememi tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu genel bir meseledir. Asıl mesleği İslâmî ilimler olmayan kimse, bu konularda böyle bir soruyla karşılaşır. İnsan ilkönce, çok büyük üstadların yazmış olduğu, gerçekten alim insanların yazmış olduğu genel mânâdaki kitapları okumalıdır. O genel mânâdaki kitapları okuduktan sonra, bir kitaba konsantre olmalıdır. O kitabı bitirmeli, ondan sonra öteki kitaba geçmelidir. Hepsini okumağa kalkıştı mı, bu acelecilikten dolayı hiç birinde tam bir ilerleme olmaz. Üzerine aldığı, eğildiği konuyu tam olarak okumalıdır.

Ben meselâ ilkönce, Said Havva'nın İslâm isimli iki ciltlik eserini okumasını tavsiye ederim. Ondan sonra Riyâzüs Sâlihîn'i bir okusun, onu bitirsin!.. Ondan sonra Fikri Yavuz'un fıkıh kitabını okusun, bitirsin!.. Ondan sonra İhyâu Ulûmiddîn'i bir okusun, bitirsin!.. Bunları okuduktan sonra yine gelsin, bir daha sorsun!..

SORU: Tagutî bir ülkede hakim, savcı, avukat olmanın hükmü nedir?

Bunu hukuk fakültesinden mezun hukukçu kardeşlerim bana sormuşlardı. Ben dedim ki:

CEVAP: -Ben bu meselelerin detayını iyi bilmiyorum. Hakimlik yapmış olan, şimdi emekli olan, müslüman, mütedeyyin, ihvânımızdan bir kardeşimiz var; gidin ona sorun!" dedim.

Kalktılar, gittiler, İstanbul'da ona sordular. O demiş ki:

"--Ben bu mesleğin içinde yaşadım, emekli oldum. Nice nice müslümanlara nice nice faydalar sağladım. Nice nice adaletsizlikleri engelledim. Aman, bu işi yapın!" demiş.

Sonra bir başka misâl: Eyüb'de, sıkıyönetim zamanında, "Vay, siz izinsiz toplantı yaptınız." diye otuz-kırk kişiyi tıkmışlar içeriye, nezarete atmışlar. Savcı almış bunları karşısına... Bakmış; hepsi sakallı, nur yüzlü, mübarek, mâsum insanlar... Şöyle onları kendisine getiren adama bakmış, bir bunlara bakmış. Ona demiş ki:

"--Utanmıyor musun, bunları benim karşıma getirmeğe?.. Bunların hepsi mâsum, karınca ezmez, haram yemez insanlar... Ne istiyorsun bunlardan? Defol karşımdan!.." demiş.

Getiren maiyetinde tabii onun... Onu bir azarlamış. Ondan sonra da ötekilere demiş ki:

"--Beyler! Müslüman çocuklarınızı savcı hakim yetiştirin! Eğer benim yerimde bir başka dinsiz imansız birisi olsaydı, sizin epeyce canınızı yakar, sizi güzel terletirdi. Hadi bakalım gidin!" demiş. Onlara böyle nasihat çekip salıvermiş.

Bu cevap olabilir bu kardeşimize... Yâni hangi meslek olursa olsun, bir insan bulunduğu meslekte müslümanlığa, insanlığa, hayra, adalete hizmet edebilir; sıkı durursa...

SORU: Devletten burslu olarak yurtdışında master veya doktora yapmak hususunda ne buyurursunuz?

CEVAP: Tavsiye ederim; çünkü, ilmini irfanını arttırmış olacak insan... Güzel bir şey... Fakat, yurtdışına bekâr gitmeyi tavsiye etmiyorum. Çünkü, Avrupa'nın kızları kandırıyorlar bizimkileri... Evleniyorlar. Onlar rahat ferah yetişmiş oluyorlar, örfleri adetleri bizim gibi olmuyor, flört etmiş olabiliyorlar, hattâ evlilik öncesi münâsebetler yapmış olabiliyorlar.

Burda gül gibi, imam-hatip okulunu bitirmiş, namuslu, örtülü, mütedeyyin kızlarımız durup dururken, gidip ordan bir kız alıp geliyor. Onun için, oraya bekâr gitmemelerini tavsiye ederim. Çünkü, donanıyorlar, boyanıyorlar, kandırmayı başarıyorlar. Bekâr gitmemeğe çalışmak lâzım!.. Tedbirli gitmeli, çalışmasını yapıp dönmeli...

Sonra, gideceği yeri seçmeli!.. Bazı yerlerde müslümanların cuma namazlarını kıldığı, cemaatlerin olduğu şehirler oluyor. Oralara giderse; orda bozulmadan, ibadetlerini aksatmadan, o cemaatin arasına katılarak rahat yaşayabilir. Böyle yerleri seçmeğe çalışmalı!..

SORU: Üniversite imtihanına girecekler hangi bölümleri seçsin?

CEVAP: Kendi kafalarına, kabiliyetlerine uygun olan her yeri iyi niyetle seçerlerse sevap olur.

SORU: Okulda bu sene gördüğümüz dersler siyaset bilimi... Bu bilimin felsefesinin yapıldığı yerler var. Bu bilimin felsefesiyle uğraşmak haram mıdır? Bu tür derslere başlarken mânevî zararlardan kurtulabilmek için bir dua tavsiye eder misiniz?

CEVAP: Muhterem kardeşlerim! Felsefe demek, bir şey üzerinde akıl yürütmek demek... Tabii, akıl yürüten insanlara filozof demişler. Tarihin çeşitli devirlerinde de akıl yürüten insanlar, akılları erdiği kadar, akıllarının ebadı nisbetinde bir şeyler ortaya atmışlar, söylemişler. Sonra onun yanlışlığı anlaşılmış, başkası doğrusunu söylemiş... Sonra başkası çıkmış, başka şey söylemiş... filân.

Tabii, bu gibi eski safsatalarla uğraşıp, dinî bilgileri öğrenmezse insan, bazan sapıtabiliyor. Çünkü onların bazıları kendileri sapıtmışlar. Düşünelim, araştıralım derken, akıl kendi başına her türlü gerçeği bulmağa yetmediğinden sapıtabilmişler. Ama, bir şeyin felsefesini yapmak, üzerinde tefekkür etmek günah değildir. Tefekkür sevaptır. Siyaset biliminin felsefesini yapıyor; yâni, üzerinde tefekkür ediyor. Bunda bir mahzur yok...

Tarihin felsefesi vardır, siyasetin felsefesi vardır... Ekonominin çeşitli doktrinlerin felsefeleri vardır. Düşünmek zararlı değildir. Yeter ki Allah için düşünsün... Yeter ki dinini bilsin, dinine aykırı şeyler söylemesin... Dininin yasakladığı kanaatlere sapmasın. Bunu düşünmenin bir mahzuru yok.

Umumiyetle tahsile giderken, her sabah on defa:

(Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeh, inneke entel vehhâb.) ayetini okusunlar.

(Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ) "Yâ Rabbi, kalbimizi saptırma... (ba'de iz hedeytenâ) Hidâyete erdikten sonra... (ve heb lenâ min ledünke rahmeh,) Bize fazl ü kereminden rahmetini ihsan eyle... ( inneke entel vehhâb)" Bu ayet-i kerimeyi on defa okusunlar, bu duasıdır bu işin...

Besmeleyle girsinler girdikleri yere... Evden çıkarken:

(Bismillâhi ve billâhi tevekkeltü alellahi lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.) diyerek Allah adıyla çıksınlar ve Allah'a tevekkül ederek gitsinler. O zaman zararlara uğramazlar.

SORU: Ben memleketimden ilim öğrenmek ve nefsi terbiye etmek için geldim. Ama, elime kitabı aldığımda ya uykum geliyor, ya da hiç anlayamıyorum. Ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu olur. Bilhassa büluğ çağına geldiği zaman gençler, bu çeşit problemler başlar. Zihnini toplayamaz, uykusu gelir... Kendisini veremez... Konuşanın konuşmasını takib edemez... Bu bir devredir. Delikanlılık devresi deniliyor.

Onun için ilmi daha erken yaşlardan öğrenmek lâzım!.. Büyüklerimiz dört yaşındayken başlamalı demişler. Çocuk daha sabî iken, henüz daha nefsi kabarmadan, uyanmadan ilmi öğreniyor. Bir çok işleri tamamlamış oluyor. Tabii ondan sonra büluğ çağının problemleri başlıyor. Kendisinin o problemleri yaşantısına tesir ediyor. Bu gibi şeyler ondan oluyor.

Oruç tutması tavsiye edilir. Nefsi kuvvetlenmesin diye, mümkün olduğu kadar oruç tutması... Onun da yine ölçülü olması lâzım! Kimisine tut dersin, yutar; vur, dersin kırar. Öyle olmayacak yâni... Bunun da tıbbî bir ölçüsü vardır. İnsanın sıhhati bozulmayacak şekilde, ölçülü bir az yemesi lâzım!..

Kimisi bir oturuyormuş, bir danayı yiyormuş bir oturuşta... Maşaallah, Allah manda şifası versin filân deniliyor. Tabii o manda... Kimisi üç tabak, beş tabak yiyormuş; fazla... Vücuduna ne kadar miktar gıda lâzım, onu bilecek; fazlasını yemeyecek, biraz aç kalacak. O zaman nefsi ıslah olur, zihni berraklaşır, ilme kendisini verebilir.

Karnı tok oldu mu, kafa çalışmaz. Gönül de çalışmaz. Çok aşırı yediği zaman, bu sefer yaşının icabı kuvveti öteki duygularına gider, fâsit duygularına gider. Onlar bastırmaya başladığı zaman, aklını da veremez. Fakat biraz zorlarsa kendisini, verebilir. Yâni, uykusu gelince sebat ederse, anlayamadığı zaman dikkat ederse; ondan sonra muntazam olabilir.

SORU: Üstümde uyuşukluk, çekingenlik var; bunlardan kurtulmak için ne yapabilirim?

CEVAP: Uyuşukluk ve huzursuzluk, bazan mânevî sebepten olur. Lokmasına dikkat edecek, abdestli olmasına dikkat edecek ki, şeytan bu uyuşukluğu vermesin, mânevî bir uyuşukluk olmasın... Allah'a tevekkül edecek, zikirlerini muntazam yapacak... "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm." diyecek... Kulhuvallah, Kul eûzü birabbil felakve Kul eûzü birabbin nâsiyi çok okuyacak. O zaman geçer.

SORU: Ben imtihana gireceğim, ne yapmam lâzım; bana söyler misiniz?

CEVAP: Bir kere derslerine çalışmış olacak; o, fiilî duadır. Mümkün olduğu kadar çalışacak!.. Çalışmaya hiç fırsat bulamamışsa, "Yâ Rabbi, kabahat ettim, çalışamadım. Hiç olmazsa üç yeri çalışayım da bunlardan çıkart..." diyecek, yine böyle iki tane, üç tane yer çalışacak.

İmtihana girerken elli tane besmele çeksin, içeri öyle girsin. İçinden "Bismillâhir rahmânir rahîm" deyip, soruları öyle cevaplandırsın. Allah yardım eder inşaallah...

Allah yardım etsin... Her türlü imtihandan ve bilhassâ tümü imtihan olan şu dünya imtihanından, hayat imtihanından, yüz aklığıyla geçmeyi cümlemize nasib eylesin...

SORU: Babam bir faiz müessesesinde çalışıyor. Bunun yanında bir miktar arazimiz de mevcut... Haram yiyenlerin 40 gün ibadetinin kabul olunmayacağını duydum. Ben babamın gönderdiği para ile fakültede okuyorum. Ne dersiniz?

CEVAP: Faiz müessesesindeki insanın ne iş yaptığı da önemlidir. Meselâ, aşçı ise yemek yapıyordur; normal bir şeydir. Peygamber Efendimiz, "Faizi alan, veren, bu işi yazan kâtipler ve şahitlerin hepsi de günaha girer." diye bildirmiş. Bunun dışında bir işlem yapıyorsa, meselâ şofördür, aşçıdır; olabilir.

Bir babanın kazancı tamamen haramsa, yenmez. Haramlı helâlli karışıksa, vebali kendisine olur, çocuğu kurtulur. Allah, tamamen helâl kazançlar kazanmayı nasib etsin...

SORU: Babamın himayesinde lise öğrencisiyim. Babam namazını kılıp, oruç tumasına rağmen faizin de haram olduğunu bildiği halde faizli para yiyor. "Türkiye'de faiz para yemeyen yok; hocaların hacıların maaşını devlet faiz parasıyla ödüyor." diyor. Babamın parasıyla okuduğum için, onun içine girmiş olduğu günahlardan, ben ve ailemizin fertleri cezalandırılacak mıyız, günaha giriyor muyuz?

CEVAP: Muhterem kardeşlerim! "Hacılar hocalar da maaş alıyor, faize bulaşıyor." sözü doğru değildir. Hacılar ve hocalar, hizmet görmelerinin karşılığı olarak, hizmetlerinin ücretini alıyorlar. Meselâ; bir adam bir işçiyi çağırsa, bahçesinde çalıştırsa; o adamın kazandığı paranın vebali, o alnının teriyle çalışan işçiye niye intikal etsin?.. Öyle şey yok!..

Bu devirde herkes çok fenâ halde faize bulaşmış durumda... Kıyısından, köşesinden tozu, toprağı biraz üstüne serpiliyor ama; faizden mümkün olduğu kadar kaçınmak şartıyla, bu gibi kaçınılmaz şeylerden dolayı, elimizde olmayan ve bize ait olmayan şeylerden dolayı, Rabbimizin sorgu sual açmayacağını temenni ederiz, ümid ederiz.

Bu kardeşimiz de tabii, babasının helâl kazançlarından besleniyordur. Haram olan tarafları babasının kendisinin mes'uliyetine aittir. Yine nasihatını yapsın, yaptırmamağa çalışsın. Parasını işletmek sûretiyle gelir getirmeğe gayret etsin.

SORU: Bir gezi planladık. Sınıf olarak kız erkek Belgrad Ormanları'na gideceğiz; caiz midir?

CEVAP: Caiz değildir! Öyle şey olur mu?.. Kızlı erkekli ormana gidecekler... İsterse çarşaflı olsun. Yâni çarşaflı bile olsa, kızlı erkekli olduktan sonra caiz olmaz!.. Ama anasıyla babasıyla, kız kardeşiyle gidebilir; o ayrı... Kızlı erkekli dediği, yabancı mânâsına... İsterse birisi bir köşede, ötekisi öteki köşede dursun; doğru değil... Ateşle barut bir arada olmaz.

SORU: Lise talebeleri için hizmete giren bir eve ne ismi verelim?

CEVAP: "Ebüd Derdâ" olsun.

SORU: Hukuk fakültesini bitirdikten sonra, bugünün kanununa göre avukatlık, savcılık veya hakimlik yapmanın hükmü nedir?

CEVAP: Ben bunu rahmetli Abdülkavî Efendi'ye sordurmuştum. --Camimizde mihrabda otururdu. Bazan ben ona aşir okuturdum. Hakimdi o... Allah rahmet eylesin, ihvanımızdandı, hafızdı kendisi...-- Bizim arkadaşlar gelip bana sordular. Dedim ki, "Gidin, Abdülkavî Bey o mesleğin içinde; ona sorun, bakalım ne diyecek?" dedim. Gittiler, sordular. "Ben hafızlığımla bu mesleğin içinde İslâm'a şöyle şöyle hizmetler ettim." demiş. Demek ki insan mesleğini hayra ve hizmete kullanabiliyor.

SORU: İmam-hatip lisesi mezunuyum, bilgisayar programcısıyım; ne iş yapmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: İmam-hatip lisesi mezunu olmasının hakkını vermesini tavsiye ederim. Dinî hizmet yapsın, hayır yapsın, hasenât yapsın.

Bizim rahmetli Hasan Efendi diye bir kardeşimiz vardı, ihvanımızdandı. Allah rahmet eylesin... Hocamız'a da çok saygılıydı. Çok arif bir kimseydi. Bizimle de kibar muamelesi vardı. Kendisi devlet memuruydu, bir yerde çalışırdı. Sonra da özel bir şirkete geçti. Ama, her cuma günü bir camide fahrî olarak, Allah rızası için hatiplik yapardı. Babası müftüymüş; babasından öğrendiği bu hayrını devam ettirdi, Allah rızası için...

Bizim imam-hatip okulunda okuyan, ilâhiyatta okuyan kardeşlerimiz, muhakkak bu mesleklerinin gereği olarak dine hizmeti yapmaları lâzım!.. Ama, öbür taraftan kazancını kazanır da, bu tarafta hayır işini, dine yardım işini Allah rızası için, bedava yapar. Yahut, bütünüyle dinî hizmete girer, hocalık yapar, vaizlik yapar, hatiplik yapar... Her ne sûrette olursa olsun o mesleğinin, o tahsilinin gereğini yapmalı!..

SORU: Spor okuluna gidiyoruz. Buda selâmı denilen bir selâm verdiriyorlar. Bu câiz midir?

CEVAP: Câiz değildir. Selâm Allah'ın selâmıdır, başka türlü selâma lüzum yok!.. Ne diye el âlemin müşrikinin selâmını yapacak?..

SORU: Bizim okulda güreş takımı kurdular, ben de güreşi seviyorum; tavsiyeniz nedir?

CEVAP: Peygamber Efendimiz zamanında delikanlılar bir yerde güreşiyorlarmış. Efendimiz oradan geçivermiş. Onlar da kalkmışlar, şöyle bir kenara çekilmişler. Efendimiz tam üstlerine geldi, yakalandılar güreşirken diye... Efendimiz onlara demiş ki:

(Leyseş şedîdüllezî yuğlebün nâs, velâkin, eşşedîdüllezî yuğlebü nefsehû indel gadab) "Asıl pehlivan, güreşte karşı tarafı yenen değil; gazab anında, kızdığı zaman nefsini yenendir, nefsine hakim olandır."

Normal olarak cihadda faydası olacağı için, bazı vücut oyunlarını öğrenmek, müslümanlar için serbesttir. Cihada yardım edeceği için ok atmayı ve diğer sporları öğrenebilirler.

Burada mesele tesettüre riayettir. Meselâ mayo ile çıkamazlar; butları görülüyor, bacakları görülüyor. İslâm'da bizim mezhebimizde dizle göbek arasının örtülü olması lâzımdır. Örtülü olmak şartıyla yapılabilir.

Şu Japonlar'a ben hayret ediyorum, aferin; kendi güreşlerini pat diye kabul ettirdiler dünyaya... Onların güreşlerinde ceket gibi kollu, bol bir şey giyiliyor. Kuşağı var... Pantolonları da dizden bir karış aşağıya kadar... O judocuların, bilmem necilerin kıyafetleri gayet örtülü, gayet güzel bir kıyafet... Müslümanlar niye böyle kendi sporlarında kendi prensiplerini uygulayamasınlar?..

Tesettüre aykırı iş yapamazlar. Açılması yasak olan yerlerini açarlarsa, olmaz!.. Kapalı tutmak şartıyla, eşofmanla, vs. ile sporları yapabilirler. Güreşi de yapabilirler.

SORU: Babam içki üreten bir fabrikada çalışmaktadır. Ben üniversiteye hazırlanmaktayım. Babama bu vahim durumu anlatacak ortam yoktur. Bize düşen mes'uliyet nedir, ne yapmamız gerekir?

CEVAP: Kendisi kazanç kazanacak çağda ise, kimseye muhtaç olmadan helâlinden kazanıp yemeye gayret etmeli!..

Babasına da söylemeli!.. "Bu içki fabrikasında çalışmak da, içki satmak da, içkinin hammallığını yapmak da, üretmek de; hepsi dinî bakımdan yasaklanmış olduğundan doğru olmuyor. Baba, başka bir iş arayalım!" diye söylesin. Mümkünse onu yememeğe gayret etsin.

ceren
Thu 7 May 2015, 08:42 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan Reyyan abla.Rabbim okuyan tüm kardeşlerimizin hakkında hayırlısı ne ise onu versin inşallah..

mevlüde06
Thu 27 August 2015, 03:05 pm GMT +0200
Ve aleykumussrlam ve rahmetullah.Allah razi olsun Retyan abla.bircogu benimdr merak ettigim sorular.cevaplarinida almis oldum bu vesileyle..

yagmur_7-c
Thu 21 April 2016, 06:44 pm GMT +0200
Esselamu aleykum;
Çok yararlı bir paylaşım olmuş...Bizler ve gelecekteki hayallerimi için yol gösterici olmuş...Rabbim hayırlı ve ahlaklı bir gelecek nasip etsin inşalah bütün gençlere....

Busra 8-B
Thu 21 April 2016, 07:29 pm GMT +0200
Esslemaun aleykum
Rabbim hakkimizda hayirlisini versin aminnn

Sevgi.
Sun 11 February 2018, 12:47 pm GMT +0200
Aleykümüsselam bütün ilim yapan kişilere Allah yardım etsin inşaAllah

Bilal2009
Sun 11 February 2018, 02:27 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun