bengisu
Tue 11 December 2007, 02:50 pm GMT +0200
Kalbin huzurunu bozan manevi hastalıklardan birisi de kızgınlıktır. Kızgınlık kalpte yanan bir ateştir. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Kafirler, kalblerinde haksız kızgınlık barındır-mışlardır. Buna karşılık, Allah, peygamberin ve mü’minlerin üzerine sükûnet indirmiştir.” (Feth; 26)
Bu ayet-i kerime, kâfir ve imansızların kendi hayvani tabiatlarına uyup kızgınlık gösterdiklerini, peygamber ve mü’minlerin ise Allah-u Zülcelal’in hıfz ve terbiyesi sayesinde bu huyu yendiklerini bildirmiştir.
Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! Beni, Allah-u Teala’nın kızgınlığından hangi amel korur?” diye sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem:
“Senin O’nun kullarına kızmaman.” buyurdu. (Taberani)
Burada kıyamet gününe inanan mü’minler için çok büyük bir ders vardır. İnsan Allah’ın yarattıklarına karşı şefkatli davranıp kızmaması lâzımdır. Bununla birlikte Allah-u Zülcelal’in gazabından da muhafaza olunur. Allah-u Zülcelal’in gazabından muhafaza olmak, insan için en büyük nimettir. Önümüze her hangi kızabileceğimiz bir olay geldiğinde bu hadis-i şerifi hatırlayalım. İnsan bu şekilde bu hadis-i şerifi hatırlayıpta kızmaktan vazgeçerse, Allah-u Zülcelal’de o kuluna kıyamet gününde inşallah-u teala gazabı yerinde rızasını nasip edecektir. Onun için bu emirleri yerine getirmeye gayret edelim...
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem birgün ashab-ı kirama:
“Size göre pehlivan kimdir?” diye sordu. Ashab-ı kiram:
“Pehlivan sırtı yere getirilemeyendir.” dediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem:
“Hayır! Gerçek pehlivan, kızdığı anda kendine hakim olan kimsedir.” buyurdu. (Müttefekun Aleyh)
Vehb bin Münebbih şöyle demiştir:
“İnsan kızdığı zaman, çocuğun top ve topaçla oynaması gibi, şeytan onunla oynar.”
Kızgınlığın ifrat hali, bu hissin din, akıl ve maslahatın kontrolünden çıkması ve taşkınlık halini almasıdır. Tefrit halindeki kızgınlık, sahibine zulüm ve haksızlık yapılmasına sebep olur. İfrat derecesinde kızmış olan kimse, gücü yettiği zaman kızdığı insana saldırır ve onu yıkmaya çalışır. Buna gücü yetmediği zamanda kızgınlığını kine dönüştürüp kalbinde depolar.
İfrat derecesinde kızan bir insan da sarhoş gibi dengesiz ve tutarsız olur. Sureti de çirkin bir vaziyet alır. Kendisi bu durumu görse, utancından saklanacak yer arar.
Anlatıldığına göre, bir adam Rebi bin Haysem’e kötü bir söz söyledi. Rebi bin Haysem kızmayıp:
“Cennetle aramda bir mesâfe vardır. Eğer onu aşamazsam, ben senin söylediğinden daha kötüyüm.” diye karşılık vermiştir.
Kızgınlığı yutmak peygamberlerin, velilerin ve alimlerin huyudur. Kızmak ise zalimlerin, hainlerin, cahillerin ve rezillerin ahlakıdır.
Önceki semavi kitapta şöyle denilmiştir:
“Ey insan! Kızdığın zaman beni hatırla ki, ben de kızdığım zaman seni hatırlayayım da seni de azabımla helâk ettiklerim içinde helak etmeyeyim.”
Kızgınlığını yutmak için, kızan insanın çirkinleşen yüzünü, davranışlarını düşünmek bile yeterlidir.
Ahnef bin Kays şöyle demiştir:
“Birisi bana düşmanlık ettiği zaman, muhakkak ben onu üç sıfatın biriyle karşılarım. Benden yüksek olursa ona saygı duyarım ve karşılık vermem. Benden aşağı ise kadrimi ondan yüksek görüp kötü muameleye tenezzül etmem. Benim emsalim ise, af ve ihsan ile muamele ederim.”
Bir gün bedevilerden biri Hz. Ömer radıyallahu anh’a:
“Vallahi sen adaletle hükmetmiyor ve bol vermiyorsun.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh öfkelendi. Öyleki kızdığı yüzünden belli oldu. O vakit orada bulunanlardan bir kişi:
“Ey mü’minlerin emiri! Allah-u Teala:
“Affa sarıl, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’raf; 199) buyuruyor. Bu adam cahillerden biridir, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh’ın kızgınlığı dindi ve adamı affetti.
İnsan ne vakit öfkesini yutarsa Allah için yutmalıdır. Bunun Allah nezdinde sevabı çok büyüktür. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Her kim öfkesini yenerse Allah o kimseden azabını men eder. Her kim Rabbine istiğfar ederse Allah onun istiğfarını kabul eder. Her kim dilini kötü söylemekten muhafaza ederse Allah o kimsenin ayıplarını örter.” (Beyhaki)
Öfkelenen kişi euzü besmele çekmeli ve kelime-i tevhidi söylemelidir. Ayakta ise oturmalıdır. Oturuyorsa yan üstü yatmalıdır. Soğuk su ile abdest alması da müstehaptır. Zira öfke ateştendir ve ateşi de su söndürür.
İnsan Allah-u Zülcelal’in kullarına kızmayıp, onlara karşı şefkat ve merhametli olması lazımdır. Bu güzel sıfatı elde edebilmek içinde hem Allah-u Zülcelal’den istemeli ve hem de gayret göstermelidir.
“Kafirler, kalblerinde haksız kızgınlık barındır-mışlardır. Buna karşılık, Allah, peygamberin ve mü’minlerin üzerine sükûnet indirmiştir.” (Feth; 26)
Bu ayet-i kerime, kâfir ve imansızların kendi hayvani tabiatlarına uyup kızgınlık gösterdiklerini, peygamber ve mü’minlerin ise Allah-u Zülcelal’in hıfz ve terbiyesi sayesinde bu huyu yendiklerini bildirmiştir.
Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! Beni, Allah-u Teala’nın kızgınlığından hangi amel korur?” diye sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem:
“Senin O’nun kullarına kızmaman.” buyurdu. (Taberani)
Burada kıyamet gününe inanan mü’minler için çok büyük bir ders vardır. İnsan Allah’ın yarattıklarına karşı şefkatli davranıp kızmaması lâzımdır. Bununla birlikte Allah-u Zülcelal’in gazabından da muhafaza olunur. Allah-u Zülcelal’in gazabından muhafaza olmak, insan için en büyük nimettir. Önümüze her hangi kızabileceğimiz bir olay geldiğinde bu hadis-i şerifi hatırlayalım. İnsan bu şekilde bu hadis-i şerifi hatırlayıpta kızmaktan vazgeçerse, Allah-u Zülcelal’de o kuluna kıyamet gününde inşallah-u teala gazabı yerinde rızasını nasip edecektir. Onun için bu emirleri yerine getirmeye gayret edelim...
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem birgün ashab-ı kirama:
“Size göre pehlivan kimdir?” diye sordu. Ashab-ı kiram:
“Pehlivan sırtı yere getirilemeyendir.” dediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem:
“Hayır! Gerçek pehlivan, kızdığı anda kendine hakim olan kimsedir.” buyurdu. (Müttefekun Aleyh)
Vehb bin Münebbih şöyle demiştir:
“İnsan kızdığı zaman, çocuğun top ve topaçla oynaması gibi, şeytan onunla oynar.”
Kızgınlığın ifrat hali, bu hissin din, akıl ve maslahatın kontrolünden çıkması ve taşkınlık halini almasıdır. Tefrit halindeki kızgınlık, sahibine zulüm ve haksızlık yapılmasına sebep olur. İfrat derecesinde kızmış olan kimse, gücü yettiği zaman kızdığı insana saldırır ve onu yıkmaya çalışır. Buna gücü yetmediği zamanda kızgınlığını kine dönüştürüp kalbinde depolar.
İfrat derecesinde kızan bir insan da sarhoş gibi dengesiz ve tutarsız olur. Sureti de çirkin bir vaziyet alır. Kendisi bu durumu görse, utancından saklanacak yer arar.
Anlatıldığına göre, bir adam Rebi bin Haysem’e kötü bir söz söyledi. Rebi bin Haysem kızmayıp:
“Cennetle aramda bir mesâfe vardır. Eğer onu aşamazsam, ben senin söylediğinden daha kötüyüm.” diye karşılık vermiştir.
Kızgınlığı yutmak peygamberlerin, velilerin ve alimlerin huyudur. Kızmak ise zalimlerin, hainlerin, cahillerin ve rezillerin ahlakıdır.
Önceki semavi kitapta şöyle denilmiştir:
“Ey insan! Kızdığın zaman beni hatırla ki, ben de kızdığım zaman seni hatırlayayım da seni de azabımla helâk ettiklerim içinde helak etmeyeyim.”
Kızgınlığını yutmak için, kızan insanın çirkinleşen yüzünü, davranışlarını düşünmek bile yeterlidir.
Ahnef bin Kays şöyle demiştir:
“Birisi bana düşmanlık ettiği zaman, muhakkak ben onu üç sıfatın biriyle karşılarım. Benden yüksek olursa ona saygı duyarım ve karşılık vermem. Benden aşağı ise kadrimi ondan yüksek görüp kötü muameleye tenezzül etmem. Benim emsalim ise, af ve ihsan ile muamele ederim.”
Bir gün bedevilerden biri Hz. Ömer radıyallahu anh’a:
“Vallahi sen adaletle hükmetmiyor ve bol vermiyorsun.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh öfkelendi. Öyleki kızdığı yüzünden belli oldu. O vakit orada bulunanlardan bir kişi:
“Ey mü’minlerin emiri! Allah-u Teala:
“Affa sarıl, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’raf; 199) buyuruyor. Bu adam cahillerden biridir, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh’ın kızgınlığı dindi ve adamı affetti.
İnsan ne vakit öfkesini yutarsa Allah için yutmalıdır. Bunun Allah nezdinde sevabı çok büyüktür. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Her kim öfkesini yenerse Allah o kimseden azabını men eder. Her kim Rabbine istiğfar ederse Allah onun istiğfarını kabul eder. Her kim dilini kötü söylemekten muhafaza ederse Allah o kimsenin ayıplarını örter.” (Beyhaki)
Öfkelenen kişi euzü besmele çekmeli ve kelime-i tevhidi söylemelidir. Ayakta ise oturmalıdır. Oturuyorsa yan üstü yatmalıdır. Soğuk su ile abdest alması da müstehaptır. Zira öfke ateştendir ve ateşi de su söndürür.
İnsan Allah-u Zülcelal’in kullarına kızmayıp, onlara karşı şefkat ve merhametli olması lazımdır. Bu güzel sıfatı elde edebilmek içinde hem Allah-u Zülcelal’den istemeli ve hem de gayret göstermelidir.