meryem
Tue 21 December 2010, 09:51 am GMT +0200
2- Ödevini Baştan Savma Niyeti
Fakat dine karşı bir başka hile yapmak usûlü vardır. Bu, şartların meşru anlamını değiştirmeye ve böylece onları kural dışı bırakmaya elverişli bir hadiseyi tahrik ederek, onun uygulanma şartlarını yok etmektir. Burada kışkırtıcının niyeti esasında saldırgan değildir. Bu hileden başkaları için bazı zararlar doğuyorsa da, bu, onların zararını değil, bilakis o kendi avantajını istemesidir.İnsanlarda dünyevi nimetlerin aşırı bir sevgisinin belirlediği bu bencillik, iki yönlü bir görünüm altında kendini gösterebilir: Birincisine statik veya muhazafakâr, diğerine dinamik veya muhtekir adı verilebilir. En az aktif bencillik, insanı kendi içine katlandıran ve böylece onu az fedakâr, az iyilik sever, sahip olduğunu çok esirgeyen kılan bencilliktir; halbuku açgözlü ve ölçüsüz bencillik, olumsuz bir tavırla yetinmez, mümkün olan bütün vasıtalarla kazanç ve menfaatleri yığmaya teşvik eder.Birinci suret altındaki hileler ve aynı şekilde onların statüleri, îslâm hukukunda çok iyi bilinmektedir. Biz onları, genişletilmiş olarak dayanışma vergisi veya zekât farizesi babında bulmaktayız. Bu mukaddes ödevi hile ile baştan savmaya dair gayet basit bir yol, zekât tahsilinin vadesi yaklaştığında, onu mümkün olan asgarî seviyenin altında bulundurmak amacıyle, harcamalar, ikrazlar, anlaşma mukaveleleri yoluyla sermayesini parçalamaktan ibarettir.Bu tür işlemler karşısında dinin reaksiyonu nedir? Bu, mal sahibinin hangi niyetle hareket ettiğine bağlıdır. Eğer o, bu değişiklikleri, gerçek bir ihtiyacın gereğine göre veya tahrik edilmemiş şartların baskısı altında yaparsa, o sadece ahlaken ayıplanmaz değil, fakat dinen de muaftır. Zekâtın ödeme yükümlülüğünden uzaklaşmak için eğer bunu bile bile yapmışsa tersi vâki olur. Hiç şüphe yok ki, bu şekilde dine karşı hile yaparak ve onun ruhunu öldürerek o, apaçık bir ahlâksızlık istemektedir; fakat aynı zamanda o, bu hileyle dinî yükümlülükten uzaklaşabileceğine inanarak kötü bir hesap yapmaktadır. Bu körü niyet, zaman geçer geçmez, normal şartların avdeti gibi, açık hadiselerle kendini gösterse de, vakıa bütün fakihlerin oylarını birleştirmektedir. Fakat aksi durumda, yani sarf edilmiş mallar onun mülkiyetine dönmezse, onu suçlamak veya beraat ettirmek gerekir mi? Mesele tartışmalıdır: el-Lahmî ve Ebû Hanife, şüpheli durumu mal sahibi lehine yorumlayarak ve başlangıçtaki masumiyeti tercih ederek onu zekâttan muaf tutmakta iken, diğerleri işlemin, zekâtın vadesiyle bu çalışmasında yeterli bir hile delilini görmektedirler.Aynı düşünceler düzeninde, şahısların her birinden ağır bir vergiyi kurtarmak için, başka bir hile, bir çok sermâyeleri veya çeşitli şahısların malı olan sürüleri bir araya getirmekten (veya en faydalı yönteme göre, onlara ait müşterek olan bir sermayeyi ayırmaktan) ibaret olmaktadır. Hadis-i şerif, kuralın yönünü başka tarafa çevirme konusundaki bu usûlü yasaklamıştır1[155]Bununla birlikte, katı yürekli bu zenginler, beşerî adaletten kurtulmak için, tasavvur edebildikleri ve başarabildikleri böyle birtakım yollar ve bu vasıtalarla ebedî adaletten kurtulmaktan emin olabilirler mi? Kur'ân-ı Kerim, bize bu konuda örnek bir vakıa getirmektedir: Ürün kaldırma arefe-sinde, bir bahçenin mülk ortakları, muhtaçların dikkatini üzerlerine çekmemek ve böylece onların zenginliklerinden muhtemel bir miktarını ayırıp almayı uzaklaştırmak için bahçeye erkenden gizlice gitmeye yemin ederler. Oysa, onlar bahçeye gelişlerinde orada, ne beklenmedik hoş olmayan durumla karşılaşmışlardı! Onlar uykuda iken gece oraya uğrayan ilâhî bir felâket tarafından bütün meyveler daha önceden mahvolmuştu[156].
[155] Krş. Buhârî, Kitâbü'l-Hiyel, Bab 3.
[156] el-Kalem 68/17-33.