- O iklime yol alırken

Adsense kodları


O iklime yol alırken

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 17 October 2011, 04:48 pm GMT +0200
O İklime Yol Alırken: Kırkta Duraklamak

Ocak 2009 40.SAYI

Ve Vahiy Gelir Kırk Yaşında

Hani kırk yaşına gelmişti.
O’nu sonradan görmeyecek olan gözlerin de şahitliğinde...
Doğru, dürüst ve emin olarak kırk yaşına gelmişti.
Pir u pak olarak.
Elleri temiz, gönlü temiz.
Asla harama el uzatmamış, asla gönlüne yalancı ilahları koymamış.
Kırk yaşına gelmişti.
Ağır ve kıymetli bir vazifeye hazırlanıyordu.
Allah’ın Rasulü olacaktı. Ve Rabb’i kırk yaşına kadar onu bu vazifeye hazırlıyordu.
Zor bir zemin ve zamanda ki zeminler ve zamanlar ötesine uzanacaktı vazifesi üstelik, hazırlanıyordu Rabbi tarafından.
İnsana insan olduğunu hatırlatacaktı. Adaleti nakşedecekti zaman ve zemine ki devir zulüm devridir. Ve en büyük zulüm cahilliktir.
Zamanlar, zeminler ötesine ulaştırmak da vazifesiydi.
Hazırlanıyordu kırk yaşına kadar.
“Beni Rabbim terbiye etti ve beni en güzel şekilde yetiştirdi.”
İnsanlar tanısın ki farklı bir insandır. İnsanın gölgesine güvenmediği bir günde düşmanlarının güvendiği bir kişidir,
Hakkını teslim ettiği...
Düşmanlarının elinden ve dilinden emin olduğu.
Bakın şimdi kırk yaşında ve diyor ki, “Size dünyanızı da ahiretinizi de teminat altına alacak bir hakikat getirmiş bulunuyorum.”
Hani şu dağın ardından bir ordu geliyor dese inanacaktınız?
Hani en kıymetlilerinizi ona teslim ederdiniz.
Şimdi yalanlıyor musunuz?
Gönlünüzü neden teslim etmezsiniz?
Oysa insan yalnız ve yalnızca gönlüyle kalır bir gün.
Ona sahip çıkmak haddine değildir.
Öyleyse sahibine teslim etmeli; “Al onu ve koru o güne kadar.”

Koymak Alnını Toprağa

Kalbin bile durduğu bir sessizlikte O’nunla koymak başını secdeye,
Kalbini O’nun kalbine eklersin.
Sende durur artık O’nda atmaya başlar.
O’nunla kıyama kalkmak ardından Mekke’ye girer gibi.
Günde kırk kere koymak alnını toprağa ve kırk kere kıyama kalkmak.
Kırk kere şükretmek Allah Rasulü’nün (s.a.v) arkasında.
Ve O’nunla kırk kere ikrar ederiz. İkrarımıza zaman ve mekânın ötesinde şahit olur.
Rabbim, yalnız senden yardım diler ve yalnız sana dayanırız.
Sen bırakırsan bizi kim tutar ellerimizden, kim?
Bizi bize bırakma!

Sen namazla sevinirdin.
Alnın toprakla buluştuğunda yeryüzünde sanki hiçbir ayrılık kalmazdı.
Öyle bir buluşmaydı senin secdeyle buluşman.
Vesenin ahlâkından nasibi olan varisin alimler de derlerdi ki “Bennamazsız bir insanla biraz yan yana otursam kırk gün namazımınbereketini bulamam.”
Ve sen buyururdun: “Namaz kılanın önünden geçenkişi bu yaptığıyla ne kadar günaha girdiğini bilseydi orada 40 yıl(veya gün, ay) beklemesi kendisi için daha hayırlı olurdu.”

Arkadaşlarından biri bir gün namaz kılan bir adamı gördü ki o namazında hile yapıyor. Sordu:
- Sen bu namazı ne zamandan beri kılıyorsun? Cevap verdi adam:
- Kırk yıldan beri kılıyorum. Huzeyfe (r.a) şöyle dedi:
-Öyleyse kırk yıldan beri namaz kılmadın. Şayet bu şekilde namaz kılarakölecek olursan Muhammed’in fıtratından başka bir fıtrat üzere öleceksin.
Ve ardından Allah Rasulü’nden (s.a.v) aldığı ölçüyle ekledi:
- Kişi namazı hafif kılar ama buna rağmen tam kılar, güzel kılar.

Kırkıncı Müslüman

O’nu öldürmeye gelen onda hayat bulurdu.
O bir suydu akan ve daime akacak olan.
Kurumuş gönüllerimiz dirilirdi onunla.
İşte Ömer kılıcını kuşanmış geliyor.
“Şu atalarımızın dinini bırakan, Kureyş’in içine ayrıcalık düşüren Muhammed’i öldürmeye gidiyorum.”
Kader şüphesiz ki gülüyor Ömer’in haline. 
Tek olanı tespih eden hurma ağaçları gülüyor, Mekke’nin dağları gülüyor, üzerinde hışımla yürüdüğü toprak gülüyor.
O hışımla yürüyor lakin bilmiyor ki attığı her adımda kurumuş toprağına su yürüyor.
Ömer (r.a) onunla hayat buluyor.
Gönlünü buluyor, gönlünün sahibine eriyor.

Ashap Allah Rasulü’nün (s.a.v) etrafında halka olmuş.
Soruyor Allah Rasulü (s.a.v):
- Ömer niye geldin?
Titriyor Ömer (r.a) O’nun sesini duyunca. Huşu içinde diyor:
- Müslüman olmaya geldim.
“Allah u ekber Allah u ekber!”
Tekbir getirir sahabiler.
Yer titrer tekbirlerle, Mekke’nin dağları titrer.
Kırkıncı Müslümandır Hz. Ömer (r.a).
Ve güçlenmiştir artık Müslümanlar.
Lakin güce ve olgunluğa ermek rahata ermek değildir.
Belki her şeyin daha zorlaştığı, yeni başladığı zamandır.
Zira güç ve kemal düşmanlık ve kinlerini daha da artırır.
Ne var ki artarsa zorluk, ne çıkar ki…
Şimdi Kâbe’de namaz kılıyoruz.
Abdullah bin Mesut (r.a) diyor:
“Ömer Müslüman olunca Kureyş ile mücadele ederek nihayet Kâbe’de namaz kıldı ve biz de onunla beraber kıldık.”

O Bir Müjdeydi Bazen 40'la Müjdelerdi

O müjdelerden nasibini alanlar bilirlerdi ki kırk gün tekbiri kaçırmadan cemaatle namaz kılsalar ateş ve nifaktan azat olurlardı.
Kırk sabah Allah’a ihlâslı olsak kalbimizden lisanımıza hikmet çeşmeleri akar.
Kırk gün hiç haram karıştırmadan helâl yesek kalbimizi yüce Allah nuruyla doldurur.
Ve Mescidi Nebevi’de ara vermeden kırk vakit namaz kılan için de iki beraatın verileceğini müjdeler: Ateş ve azaptan beraat, nifaktan beraat.
Bir kapıyı müjdeler sonra;
Geriye dönüşü olmayan bir yolda yürüyoruz ya o kapıyı Rabbimiz geriye bir bakıp o yolu temizlememiz için açmıştır.
İnsan unutkandır.
Bir hatada yakıp yıkandır onca iyiliği, birlikte yürünmüş o kadar yolu silendir bir çırpıda belki.
İşte o zaman anlarız bizi bekleyen var, kapıyı son ana dek açık tutan…
“Mağrip cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bu kapı güneş batıdan doğuncaya kadar tövbe için açıktır.”

40 İnanmış Adam

Allah Rasulü (s.a.v) bir muallimdi
İrşat için kırk veya yetmiş muallim gönderdi.
Zira “öğrenmek istiyoruz” demişlerdi.
Bu İslam’ın ilk irşat birliğidir.
O’nun gölgesinde okumuş ilk derslerini, O’ndan öğrenmiş ilk cümlelerini annesinden öğrenir gibi, annesini duyar gibi O’nu duymuş.
İçlerinde bir yerlere yazmış her duyduğunu, her gördüğünü…
Öyle ki ancak damarlarıyla sökülür her yazılan.
Hz. Ali (r.a) “Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyor ya onlar harf harf Allah’ın kelamını taşımışlardır bu günlere,
Ve canlarına karşılık.
İrşada giderken Biri Maune’de şehit edildiler.

Kırklara Karışmak

Kimler sayesinde aklanır dünya kirlerinden? Kimler belki hiç tanımadıkları için gözyaşı döker başını secdeden kaldırmadan? Kimler sayesinde rızıklanırız?
Hâlâ yağmurlar yağar.
Ve sularımız çekiliverirse bir gün bize su getirecek senden başka kimsemiz yoktur.
Kimler hatırlatır bize bu gerçekleri?
Sıddikler vardır her daim yeryüzünde kırk kişi.
Rasulullah (s.a.v) onlar için dedi ki; “Onlar bu derecelere çok namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermekle erişmediler.”
İbn Mesut (r.a) sordu: “Ey Allah Rasulü, ne ile eriştiler?” Rasulullah (s.a.v) buyurdu: “Cömertlik ve Müslümanlara nasihat etmekle eriştiler.” “Onlar hiçbir şeye lanet etmezler.” Onlar Peygamber ahlâklı. Lanet etmezler O’nun gibi uğursuz görmezler hiçbir şeyi.
Rasulullah (s.a.v) nisan yağmurudur, iliklerimize kadar işleyen, bereketiyle kuşatan…
O sıddikler de nisan yağmurundan damlalardır.
Ve onlar İbrahim gönüllü…
İbrahim (a.s) ateşe atılırken Cebrail gelir “Ne istiyorsun?” der. “Ben senden bir şey istemem ey Cebrail!”
Yediler, dörtler…
İmameyn, kutbun sağında ve solunda; biri mana alemine bakar, biri mülk alemine. Ve kutbul azam gavs… Onun duaları bizi bulur,
İstemeyi unuttuğumuzda bile…

“Allah Çileni Artırsın”

Zamanında tarikata girenler bir hata sonucu olsun ya da olmasın ahlâklarının güzelleşmesi ve kalplerinin cilalanması için çilehanede kırk gün çile doldururlarmış. Nefisleri terbiye olsun diye kırk gün kırk gece ibadet ederlermiş. Bazı tarikatlarda bu sürenin bin bir gün devam ettiği de olurmuş.
Nefisten kalbe, kalpten ruha, ruhtan sırra ve sırdan da Rabb’e yol vardır.
İşte bu yoldur amaçlanan çile doldurmakta.
Halktan hakka giden yolda yapayalnız olduğunu anlayarak ve sadece Hakk’la dolarak yürümektir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatından örnek alarak uygulayanlar da olmuştur.
O, Hira mağarasında uzunca müddet tefekküre dalardı. Rabbine yakarırdı o yalnız ve sessiz gün ve gecelerde.
Derviş için zorluğa sabır ve tahammül Allah’a varmanın en önemli vesilesi görülmüştür.
İşte bu sebeple birbirlerine “Allah çileni artırsın” diye dua ederlermiş.
Nakşiler ise halk içinde Hakk’la olmayı dilerler. Bu halvetin en zorudur. Kalabalıklar içinde Allah ile olmak.
Rabbim kendine giden yolda adımlarımızı artırsın.
İki cihanda da saadet isteriz Rasulü’nün öğrettiği gibi.
O’ndan gelen çileyi de saadet bilerek, kırk günden kırk yıla kadar ne kadar ömür verdiyse her nefes ve adımımızı kendisiyle doldursun. Birer birer tespih taneleriyle ismini çeker gibi…

Biz Kırk Kişiyiz Kırkımız da Birbirimizi Biliriz

Biz kırk kişiyiz kırkımız da birbirimizi biliriz.
Bilmekle mi kalırız, kalmalıyız?
Buradaki bilmek her ne manada olursa olsun bilmek yükümlü kılar insanı.
Bilirim dediklerinle bir ve beraber olmak.
Birlikte solumak o iklimi.
Kırk sayısı üzerine bir deneme yaptı isek de anlatılan umulur ki sayıya gelmez.
Maksat o iklime yol almaktır.
Adımlar sayılası değildir o iklime yol alırken.
Zira o iklime giden yol bazen bir kanat çırpışı mesafedir. Lakin bir kanat çırpışı alınan mesafe bir kanat çırpışı anda kaybedilebilir.
Sonrasında düşersin ve bir ömür yeri adımlarsın
Ancak o keyif kırk yılın başı da gelse ve sonrası yeri adımlamak da olsa kırk ömre de yeter iki dünyaya da…
Ve bir acı kahvenin kırk yıl hatrı vardır ya,
Kırk yıl ne de gelmez ne de dolmaz bir zamandır. Ama gelir bir gün kırk yıl da daha fazlası da.
Bir acı kahve içmedik belki karşılıklı lakin iki güzel kelam ettiğimizi umarız zaman ve mekânın ötesinde.
Kırk yıl değil iki ömür hatırı olacak… 

Zehra KORKMAZ