sidretül münteha
Wed 8 June 2011, 02:49 pm GMT +0200
Nuh (As)' İn Zühdü İle İlgili Haberler
277. Vüheyb b. el-Verd el-Hadramî el-Mekkî şöyle demiştir: Allah Teâla, oğlu konusunda Nuh'u (as) azarlayınca ona Cahillerden olmayasm diye, sana öğüt, veriyorum[3] âyetini indirmiştir. Bunun üzerine Nûh (as) üç yüz sene göz yaşı dökmüş, sonunda ağlamaktan mütevellid, gözlerinin altında izler oluşmuştur."
278. Ubeyd b. Umeyr demiştir ki: "Nuh'u (as), kavmi bayılın-caya. kadar tartaklıyorlar, o ise, kendisine geldiği vakit 'Allah'ım, milletimi bağışla çünkü onlar bilmiyorlar/ diye Allah'a dua ediyordu."
279. Vüheyb el-Mekkî şöyle demiştir: "Bana Tevrat'ta veya (mukaddes) kitaplardan birisinde şöyle yazdığı söylendi: (Allah Te-âlâ), Ey Ademoğlu! Kızdığın zamanlarda beni hatırla ki, ben de gazap halimde seni hatırlayayım da, helak ettiğim kimselerle beraber seni de helak etmeyeyim. Haksızlığa uğradığın takdirde benim sana olan yardımıma kanaat getir. Zira benim yardımım senin kendi kendine yardımından daha hayırlıdır, buyurdu.'"
280. Ubeyd b. Umeyr demiştir ki: "Nuh'un (as) kavminden birisi, onunla karşılaşacak olsa, hemen boğazına çöküyor ve nihayet Nûh (as) düşüp bayılıyordu. Kendisine geldiği vakit ise: 'Ya Rabbi, milletimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar' diye yalvarıyordu.
281. Hişâm b. Saîd diyor ki: "Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'yi şöyle derken işittim: 'Nûh (as) yediğinde, içtiğinde, giyindiğinde ve bir hayvana bindiğinde hep 'Elhamdülillah' derdi. İşte bu yüzden, Allah Teâlâ onu, çok şükreden kul olarak isimlendirmiştir."'
282. Atâ b. Yesâr'dan Resûlullah'm (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nûh (as) oğluna Yavrucuğum! Sana bir tavsiyede bulunacağım, ona iyi yapış ve sakın unutma! Sana iki şeyi vasiyet ediyor, iki şeyden de sakındırıyorum. Vasiyet edeceğim iki hususa gelince, onlar Allah'a sığınmayı artırır. Allah'ın (cc) onlarla sevindiğini gördüm. 'Sübhânallahi ve bihamdihV sözü Allah'ın mahlûkâtını temizler. Çünkü o mahlûkâtın duasıdır ve onunla rı-zıklandırılırlar. 'Lâilâhe ülâllâhu vahdehû lâ şerike leh' sözü ise, eğer gökler ve yer bir halka olacak olsa, onları parçalar atar ve eğer bir teraziye konacak olsalar, onlardan ağır basardı. Seni sakındırdığım iki şeye gelince, şirk ve kibirdir. Eğer kalbinde ne kibir ve ne de şirk olmadan Allah'a kavuşabileceksen, bunu (mutlaka) yap' dedi."[4]
283. Mûsâ b. Ali, babasını şöyle derken işittiğini söylüyor: "Nuh'un (as) oğlu Sâm'a, şöyle dediği kulağıma geldi: 'Ey oğlum! Kalbinde zerre kadar şirkle kabre girme. Zira kim müşrik olarak Allahm (huzuruna) gelirse (kendisini kurtaracak) hiçbir delili olmayacaktır. Ey oğlum! Kalbinde zerre kadar kibirle de kabre girme. Çünkü, kibirlenmek Allah'ın (cc) ridâsıdır. Kim Allah'ı ridâsı (yüceliği) konusunda niza ederse Onun gazabını celbeder. Ey yavrucuğum! Sakın kalbinde zerre kadar Allah'ın (rahmetinden) ümitsizlik olduğu halde kabre girme. Çünkü Allah'ın (cc) rahmetinden yalnızca dalâlette olanlar ümit keser."[5]
284. Hasan diyor ki: "Nûh (as), 'Nuh'a vahyolundu ki, artık kavminden, iman etmiş olanlardan başkası (ona) asla inanmaya-cak, Öyle ise onların işlemekte olduklarından dolayı (üzülme[6] ilâhî hitabı gelinceye kadar, kavmine bedduada bulunmadı. (Bu hitap gelince) iman edeceklerinden ümidi kesti ve bedduada bulundu."
285. Atâ b. Yesâr, Resûlullah'm (as) şöyle dediğini haber vermiştir: 'Nuh (as) oğluna tavsiyede bulunmuştur...' (Ravi burada 281 no'lu haberi zikretmiştir)[7] Devamla 'Seni kendisinden sakındırdığım iki şeye gelince, kibir ve şirktir' demiş." Abdullah b. Amr: "Üzerime giydiğim güzel bir elbisemin olması (da) kibir midir ey Allah'ın Resulü?" diye sormuş. Resûlullah, 'Hayır' demiştir. Bu sefer Abdullah, 'Öyle ise kibir nedir" Ey Allah'ın Resulü? demiş, Resûlullah da, 'Kibir hakkı karalaman ve kınamandır7 cevabını vermiştir.[8]
286. Bekâr b. Abdullah'tan Vehb b. Münebbih'in şöyle dediğini işittiği rivayet edilmiştir: "Abid bir zât başka bir âbidin yanma uğramış ve 'Ne âlemdesin?' diye sormuş. O da: Talanca kimseye şaşıyorum, son derece âbid bir zâttı, dünya ona galebe çaldı' demiş. Diğeri: 'Dünyanın kendisine galebe çaldığına şaşma; esas dosdoğru kalmasına şaş' demiştir."
287. Rebf b. Enes şöyle demiştir: "Allah Teâlâ peygamberlerinden birine şöyle vahyetmiştir: 'Ne oluyor da kavmin koyun postu giyiyor ve ruhbanlara benzemeye özeniyorlar? Sözleri baldan tatlı, kalbleri sabır otundan acı. Benim bağışlamama mı güveniyorlar? Yoksa beni aldattıklarını mı zannediyorlar? Sânıma yemin olsun ki, onlardan âlim olanlarını şaşkın bırakacağım. Kim kâhinlik yapar ya da yaptırırsa veya kim sihir yapar ya da yaptırırsa, benimle hiç ilgisi yoktur. Bana iman edenler, Bana güvenip dayansın. Bana iman etmeyenler ise, Benden başkasına tâbi olup uysun!"
288. Vehb b. Münebbih, Resûlullah'm (as), "Allah Teâlâ bir kavmi sevdiği zaman, onları çeşitli musibetlerle imtihan eder" dediğini rivayet etmiştir.[9]
289. Bekâr, Vehb'in şöyle dediğini işittiğini söylüyor: "Rab Te-âlâ'nın İsrailoğullarma söyledikleri arasında şu da vardır: 'İtaat olunduğum, zaman hoşnud olurum, hoşnud olduğum zaman bereket veririm ve benim bereketimin de nihayeti yoktur. Bana isyan edildiği zaman gazap ederim, gazap ettiğim zaman lanet ederim ve benim lanetim yedisindeki çocuğa kadar ulaşır."
290. Bekâr, Vehb'in İsrailoğullanndan şöyle birşey rivayet ettiğini söylüyor: "İsrailoğulları Allah tarafından bir ceza ve musibete duçar edilmişler. Onlar da Peygamberlerine: 'Rabbimizi neyin razı edeceğini nasıl öğrenelim ki, onu yerine getirelim?' diye sormuşlar. Allah Teâlâ da ona: 'Kavmin beni neyin razı edeceğini öğrenmek ve onu yerine getirmek istediklerini söylüyor, onlara haber ver ve de kî: 'Eğer gerçekten benim rızamı kazanmak istiyorlarsa, miskinlerin gönlünü alsınlar. Çünkü onlar miskinleri hoşnud ettikleri zaman ben de hoşnud olurum. Onları kızdırdıkları zaman ise ben degazab ederim' demiştir."
291. Bekâr, Vehb b. Münebbih'in şöyle bir rivayette bulunduğuna şahit olduğunu söylüyor: wCenâb-ı Hâk Israiloğullarının ilim adamlarına: 'Benim dinimden başkası* için fıkıh Öğreniyorsunuz. Amel etmek için ilim elde etmiyorsunuz. Âhiret işleri ile dünyayı elde etmeye çalışıyorsunuz. Koyun postunu giyiyor, kurt gönlü taşıyorsunuz, şarabınızdaki çöpleri temizliyor, dağ gibi haramları yutuyorsunuz, insanların sırtına dini dağlar gibi yükleyip ağırlaş-tırıyorsunuz, sonra da yardım için parmağınızı kımıldatmıyorsunuz. Elbisenin beyazını giyiyor, uzun uzun namaz kılıyorsunuz. Öte yandan (bütün bunları kalkan edinip) dul ve yetimlerin malını yiyorsunuz. Şanıma yemin olsun! Size öyle bir fitne vereceğim ki, akıllılarınızın aklı, fikri ve hekimlerinizin hikmeti şaşacaktır' demiştir."
292. Vehb b. Münebbih'ten şöyle rivayet edilmiştir: "Seyyah bir adam, yetmiş sene Allah'a ibadette bulunmuş; daha sonra bir gün (yola) çıkmış ve amelinde biraz eksiltme yapmış; hemen sıkıntısını Allah'a şikayet etmiş ve bu günahını da itiraf etmiş. Allah tarafından birisi gelmiş ve 'Senin şu andaki yerin, ömrünün geride kalan kısmında yaptığın amellerinden daha çok Allah'a sevimlidir' demiştir."
293. Vehb demiştir ki: "Allah Teâlâ, 'Kulum bana tevekkül etttiği zaman, yer ve gökler üstüne gelse ona bir çıkış yolu ihsan ederim' demiştir."
294. Mus'ab b. Sa'd'dan babasının şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah'a (as), (En fazla belâya kimler duçar olur?' diye «ordum. Teygamber (as): Peygamberler, sonra sâlih kimseler, sonra da insanlardan bunlara en fazla benzeyenleri, durumlarına göre belâya duçar olurlar. Kişi dininin durumuna göre musibete duçar olur. Eğer dini sağlam olursa musibeti fazlalaştırılır. Eğer dini gevşek olursa musibetleri hafifleştirilir. Belâlar kula, yeryüzünde günahsız olarak yürüyünceye kadar, gelmeye devam eder. [10] dedi."
295. Avf b. Câbir, Safvân b. el-Kelbî'nin ve Vehb'in kızının şöyle dediklerini işittiğini söylüyor: "Mü'minin başına gelen belâlar, âdeta hayvanın yuları gibidir."
[3] Hûd sûresi3ll/46
[4] Ithâ,fu's-sâdeü'l-muttakî?ı 8/342. Mecma'z-zevâid 4/219. Edebu'l-mufred no. 548.
[5] Buradaki 'ridâ' örtü manasınadır .Allah bu gibi şeylerden münezzehtir .Metinde böyle bir temsille belirtilmek istenen husus ise yüceliğin sadece Allaha mahsus olduğudur.
[6] Hûd sûresi,16/36.
[7] bkz.No:281.
[8] Tâberânî, Kebîr 3/143.
[9] Müsned 5/427. Tirmîzi 2396. îbn Mâce 4031. et-Tergtb4/283. Musannefu Ab-durrezzak 20311.
[10] Dârimî 2/320. el-Hılye S/212. Şerhu's-sünne 5/246.