- Nübüvvet Bahisleri

Adsense kodları


Nübüvvet Bahisleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ezelinur
Wed 24 March 2010, 05:19 pm GMT +0200
NÜBÜVVET BAHİSLERİ


Peygamberlerin Varlığını İsbat

Muhammed Aleyhisselâmın Nübüvvetinin İsbâtı

(1. Aklî Mu´cize):

(2. Hissî Mu´cizeler):

(3. Mu´cizât-ı Haberiyye):

Peygamberliğin Özellikleri

Velilerin Kerametleri

Devlet Reisliği ve Ona Bağlı Meseleler

Hulefâ-i Râşid’inin Devlet Reisliği

NÜBÜVVET BAHİSLERİ



Peygamberlerin Varlığını İsbat

Ehl-i hakkın büyük çoğunluğu «Allah taâlânın peygamber gön­dermesi mümkündür, akıl bunu kabul eder» demiştir. Onların bir kıs­mı da «Hikmetin gereği olarak vâcibdir» demiştir. Sümeniyye ile Be-râhime bunun muhal olduğunu ileriye sürmüştür.[1]

Ehl-i hakkın delili şudur: Yüce Allah´tan kullarına ait emir ve ya-sakdaOın çıkması, akıllarının idrak edemiyeceği dünya ve âhiret sa­adetine dair hususları onlara bildirmesi muhal değildir; hatta bu, hik­mettir, uygun bir şeydir. O halde kullarından bir kısmını ya sahîh bir ilham veya apaçık bir vahy vâsıtasiyle söz konusu edilen ilimle müm­taz kılması akıldan uzak değildir. İşte bu mümtaz kişiler Allah´ın emrini başkalarına haber verirler. Yüce Allah da böyle bir zât için, ilâh! âlemden haber verişinin doğruluğunu gösteren bir delil (alâmet) halk eder ki o da mu´cizedir.

Konunun biraz daha açıklanmasına gelince, Allah taâlâ cennet ile cehennemi yaratmış, bunların birinde dostları için mükâfat, öte­kinde de düşmanları için azap hazırlamıştır. İnsan aklı ise bu hâdise­nin inceliklerine nüfuz etmeye muktedir değildir, Yine Allah dünya­da hem zararlı, hem de fâideli şeyleri yaratmış, fakat gerek idrakkuvvetine, gerek akia zararlı ile faîdeliyi, gıda, zehir ve devayı birbi­rinden ayırdetme imkânını vermemiştir. Ölüm ihtimâli mevcûd oldu­ğundan tek tek tecrübe ile aklın bunları tesbit etmesi de bahis ko­nusu değildir. O halde hikmet onu gerektirmiştir ki yüce Allah peygamber göndersin. Bu peygamber, onun kullarına, âhirette ken­dileri için neler hazırladığını ve dünyaya neler yaratıp tevdi´ ettiğini haber versin; dirliklerini temin eden şeyleri emretsin, mahvolmaları­na sebep olacak şeyleri yasaklasın. «Ta ki mahvolmak isteyen kimse bilerek mahvolsun, dirlik bulmak isteyen kimse de bilerek dirlik bul­sun».[2]

Soru : Peygamber aklın gerektirdiği şeyleri getirirse akıl bundan müstağnîdir; eğer onun kabul etmiyeceği şeyleri getirirse bunian muhal görüp reddeder, binâenaleyh peygamber göndermenin bir fâidesi yoktur?[3]

Cevap:
Paygamber, aklın bilmekten ve idrak etmekten âciz kal­dığı şeyleri getirebilir. Çünkü akılların vereceği hükümler üç kısma ayrılmıştır: Vâcib, mümteni´, caiz. Akıl vâcib ile mümteni1 hakkında kolayca hüküm verebilirce de caiz hakkında duraklar, ne menfî, ne de müsbet bir hükme varamaz; caiz sahasına giren şeylerden hiç birini ne farz, ne de haram kılabilir. Şu kadar var ki bir şeye İyi netice terettüb ederse ona ilgi gösterir, kötü bir netice bağlanmışsa ondan yüzçevirir. İmdi peygamber, Allah taâlâdan (aldığı vahyile) fiillerin neticelerini açıklayınca insan aklın saadetine vesile olan şeye vâkıf olup yönelir, felâketine vesile olan şeyden de haberdar olarak on­dan kaçınır. Aslında akıl tarafından idraki mümkün olan bir şeyi bile dinin açıklaması caizdir, Bunun gayesi kişiye kolaylık sağlamaktır. Çünkü bu nevi´ şeyleri idrak edebilmek için devamlı tefekküre, ara­lıksız müşahedeye ve eksiksiz araştırmaya ihtiyaç vardır. Öyle ki in­san bununla uğraşacak olursa Önemli işlerinin çoğu yüzüstü kalır. Bi-nâenalyh Allah taâlânın peygamber vasıtasıyla bu nevi´ işleri beyan etmesi onun lütuf ve rahmetinin eseridir. Nitekim yüce Allah «Biz seni, -ey Habîbim, âlemlere rahmet olasın diye gönderdik»[4] buyurmuştur.

İmdi nübüvvette şart olan peygamberin erkek olmasıdır. Çünkü kadın oluş, bizim mezhebe göre, peygamber olarak gönderilmeyemâni´dir. Eş´ariyy ise buna muhalif kalmıştır. Görüşümüzün izahına gelince, risâlet hak dine da´vetle ortaya atılmayı gerektirir, kadn oluş ise örtünmeyi gerektirir, binâenaleyh aralarında tezad vardır.

Peygamber, aklın muhal görmiyeceği şeyler ileriye sürer, dâvası­nın doğruluğuna delil (mu´cize) getirir. Zira mu´cize olmaksızın onun! sözünü kabul etmek vâcib değildir. Havâricin İbâdıyye kolu bund muhalefet ederek : «Mu´cize göstermeden önce de peygamberin, sözünü kabul etmek vâcibdir» demiştir. Bu, yanlış bir görüştür. hak peygamberle yalancı peygamber ancak mu´cize ile ayırdedijj lebilir, binâenaleyh mu´cize olmaksızın onun sözünü benimsemeli gerekli değildir.

Mu´cize, benzerini getirmekten insanların âciz kaldığını isbar eden şeydir. Sonundaki hâ te´nîs için değil mübalâğa içindir. Kelâm âlimlerine göre mu´cizenin ta´rîfi şöyledir: Münkirlere meydan okudu­ğu bir sırada nübüvvet iddia eden zâtın elinde, tabiat kanunlarına aykırı olan bir hâdisenin - benzerini getirmekten münkirleri âciz bırakacak şekilde vuku´ bulmasıdır. Böyle bir mu´cizenin, peygamber aleyhisselâmın doğruluğunu göstermesinin izahına gelince, biz mu´cizenin yüce Allah´ın fi´li olduğunu, kulun bunda hiç bir tesiri bu­lunmadığını bilmekteyiz, meselâ asayı yılana çevirmek ve ölüyü di­riltmek gibi, İmdi peygamber olan zât «Eğer ben senin gerçek rasûlün isem şöyle şöyle yap!» der de Allah taâlâ mu´cize izhâr eder­se, bu, o peygamberi bilfiil tasdik etme mânâsına gelir ve: «Doğru söyledin, sen hak peygambersin!» sözü yerine geçer. Nasıl ki bir kim­se hükümdarın huzurunda onun elçisi olduğunu iddia eder ve hü­kümdarın maiyetine «Doğruluğumun nişanesi, hükümdara : Eğer ben doğru söylüyorsam yerinden üç defa kalk otur, söylemem ola­caktır» derse, hükümdar da gerçekten bunu yapar ve maiyetinde­kiler bu hâdisenin hükümdarın âdeti olmadığını bilirse... Nasıl ki bu fiil o elçiyi, iddiasında «Doğru söylüyorsun!» dercesine tasdik ederse mu´cize de aynen bunun gibidir. - Tevfîk yalnız Allah´tandır. [5]

Muhammed Aleyhisselâmın Nübüvvetinin İsbâtı

Nübüvvet müessesesinin varlığını öğrendikten sonra, şimdi pey­gamberimiz Muhammed aleyhlsselâtü vesselamın hak peygamber olduğunu isbâta çalışalım. Çünkü tarihte gelip geçen peygamber­lerin nübüvvetini isbat konusunda temel kaide Hz. Muhammed´in nübüvvetini isbat etmektir; bizim mezhebimize göre diğer peygam­berlerin nübüvveti ancak onun haber vermesiyle sübût bulur.[6]

Bunun isbatlanması iki şekilde mümkündür. [7]

(1. Aklî Mu´cize):

Birincisi Kur´ân-ı kerîmdir. Hz.Peygamber, onunla, arap olan ve mayan bütün edîblere -bir benzerini yapmalarını isteyerek mey dan okumuş, onlarsa bunu yapmaktan âciz kalmıştır. İşte Allah taâlâ şöyle buyurur «Eğer kulumuz Muhammed´e indirdiğimiz Kur´ârf hususunda şüphe ediyorsanız haydi siz de ona benzer bir sûre getlrin». [8]Yine sânı yüce olan Allah şöyle buyurmuştur: «De ki : Andol| sun, bütün insanlarla cinler şu Kur´ânın bir benzerini meydana getire mek için bir araya toplanıp yardımlaşsalar bile yine onun benzerin» yapamazlar». [9]Ve bu hususta Kur´ân-ı kerîmin ihtiva ettiği diğel âyetler. [10] Bu âyetler karşısında bütün edîbler Kur´ânın benzerini getirt mekren âciz kalmıştır. Bunun isbatına gelince, onlar şayet Kur´ânırjj benzerini getirmeye muktedir olsalardı bunu mutlaka yaparlardı! Çünkü onlar Peygamber efendimizin dâvasını ibtâl etmeye vd onun kesin isbat vasıtası olarak kullandığı Kur´ân hüccetini çürütme? ye son derece düşkündü. Edîbler şayet böyle bir şey yapmış olsa îûfdı (yani Kur´âna nazîre getirmiş olsalardı) mutlaka meşhur olacak ve bize kadar nakledilip getirilecekti; tıpkı müseylimetü´l-kezzâb[11] (güya vahiy mahsûlü olan) bâtıl ve saçma sözleri nakledildiği gibi. [12]

Soru : Belki harp ve geçim meşgaleleri gibi işler onları böyle b şey yapmaktan alakoymuştur?[13]

Cevap :
Bir defa Rasûlüllahın Kur´ân-ı Kerîm ile meydan okuyuş savaşlara girişmeden önce vuku´ bulmuştu. Sonra araplar nazarini da, hak bildikleri dinlerini müdafaa etmek, muhterem ve mukad­des olan şeyleri korumak geçim meşgalelerinden çok daha önerr|i bir şeydir. Binâenaleyh ileriye sürülen ihtimalin bahis konusu oimad|. ğı aşikârdır. [14]

Soru : Belki de o zamanların edibleri Kur´an´a bir nazire getirmii-lerdir de İslâm dinine inananlar buna iltifat etmeyip (unutturmuşlc ve) Kur´ânı meşhur kılmışlardır? [15]

Cevap : O devirlerdeki münkirler sayıca mü´minlerden daha çoktu. Şayet Kur´âna nazire olacak bir şeye muvaffak olsalardı, on­ların inkârları, yalanlamaları ve Peygamber aleyhisselâma oian düş­manlıkları, kendilerini, bu nazireyi nakledip meşhur kılmaya mutlaka sevkedecekti; tıpkı mü´minlerin tasdikleri ve Peygamber efendimize mahabbetleri, onları, Kur"ânı nakletmeye ve meşhur kılmaya sev-kettiği gibi. Buna rağmen Kur´âna nazîre olacak hiç bir şey bize nakl edilmemiştir. O halde edîbler bundan âciz kalmışlardır. Arapların edebiyat ve belagat mütehassısları böyle bir şeyden âciz kalınca sonraki gayr-ı arap unsurlar haydi haydi âciz kalır. [16]

(2. Hissî Mu´cizeler):

Muhammed aleyhisselâmın nübüvvetini isbat eden mu´cizelerin ikincisi ondan naklolunan hissî ve haberî mu´cizelerdir. Hisse istinad eden mu´cizeierin bir kısmı onun zâtında, bir kısmı da zâtının dışında mevcuddur.

a) Onun mübarek zâtıyla ilgili mu´cizeler: Baba ve annesi tara­fından, (nurunun) sulbüne ve rahmine intikal ettiği kimselerin alnın­da bir nurun parlaması[17] geçmiş ilâhî kitaplarda maddî ve ma´nevî vasıftan ile zuhur edeceği zamanın haber verilmesi ve ona tâbi´ ola­caklarla taraftarlarının vasıflarının anlatılması[18] yine Alî b. EbîTâlib (kv.) [19] Hind b. Ebî Hâle[20] ve Ümm-i Ma´bed[21] (Allah hepsinden râzî olsun) gibi zevatın rivâyetiyie bize kadar naklolunan onun yüksek yaratılışı, mütenâsip endam ve uzuvları, yüce ahlâkı ve örnek davranışlan.[22] Bütün bunlar, basîret sahibi kimseler nazarında, bu nevi" yüksek sıfatların ne ondan önce, ne de ondan sonra hiç bir kimse­de toplanmadığı konusunda kesin delillerdir. Bu da onun zâtının şe­refini ve sânının yüceliğini gösterir, hem de kimsenin ona denk ola-mtyacağı şeklide. Nitekim rivayet olunduğu üzere Ebû Bekr es-Siddîk (r.a) [23] Peygamber (s.a.) efendimize küçüklüğü sırasında ne zaman bakmış ve onun vasıflarına dikkat etmişse «Bu zât büyük bir iş için yaratılmış olmalıdır» diyordu. Nihayet Hz. Peygamber onu İsla­ma da´vet edince : «işte benim senden beklediğim bundan başka bir şey değildi» cevabını vermiştir. [24] Abdullah b. Selâm (r.a.) [25] da onunla ilk karşılaştığında «Bu, asla yalancı bir sîma olamaz» demiş­tir. [26]Ashâb-ı kiramın şâirlerinden Abdullah b, Revana[27] ise onun hakkında şöyle demiştir:

Bulunmasaydı bile mu´cizâtın hiç biri

Verirdi sana onun ma´sûm yüzü haberi! [28]

Muhammed aleyhisselâm, ömrü boyunca bu yüce ahlâkı mu­hafaza etmiş, gizli aşikâr, öfkeli veya neş´eli, hayatının hiç bir safhasıda bundan ayrılmamıştır, öyle ki ona iman etmiyenler, şiddetli düş­manlıkları ve yıkıcı tenkid ibtiiâlarına rağmen kendisinde bir tenkid noktası bulamamışlardır. İşte bu meziyet onun davasının doğruluğu­na en kuvvetli bir delil teşkil eder. Çünkü sânı yüce olan hikmet sa­hibi Allah´ın, (kendi elçisi olduğunu ileriye sürmek suretiyle) müfterî olduğunu bildiği bir kimsenin şahsında bunca faziletleri toplaması, ona yirmi üç yıl müsade etmesi, sonra da tebliğ ettiği dini diğer din­lere faik kılıp düşmanlanna galip getirmesi ve ölümünden sonra da eserlerini kıyamete kadar yaşatması... aklen muhal olan bir şeydir,

b) Hissî mu´cizeierden, Rasûlüllahın zâtının dışında olanlara şunlar örnek gösterilebilir: Ayın ikiye ayrılması,[29] ağacın yürüyüp gelmesi, [30] taşın konuşması, [31] ağaç kütüğünün inlemesi, [32] devenin halinden yakınması, [33] kızartılmış koyun etinin zehirli olduğunu haber vermesi[34]ve bulutun Rasûlüllahı devamlı gölgelendirmesi.[35]

(3. Mu´cizât-ı Haberiyye):

Peygamber (a.s.) efendimizin geçmişe ve geleceğe ait hâdJse leri haber vermesi de onun mu´cizelerindendir.

a) Maziye ait hadislere misai, geçmiş peygamberlerin kıssaları ve eski ümmetlerin halleridir. Rasûiüllah bu kıssa ve hâdiseleri Ehl-i kitâb âlimlerinin huzurunda, (Kur´ân ve hadîsin) çeşitli yerlerinde muhtelif lafızlarla zikretmiş, bu âlimlerden hiç biri onu yalanlamaya veya tenkide muktedir olamamıştır. Halbuki o, ne eskilerin kitaplarını oku­muş, ne de Ehl-i kitâb ile beraber bulunmuştur. İşte bu, onun, ilâhî vahy ve nübüvvete müsteniden haber verdiğini gösterir.

b) Müstakbele ait haberlere gelince, meselâ Bedir savaşı günün­de düşman ordusundan muhtelif kimselerin öldürüleceğini yerleriyle birlikte önceden haber vermesi gibi; nitekim aynen haber verdiği şekilde vuku´ bulmuştur. [36] Yine Benî Hanîfe kabîiesiyle İranlıların sa­vaşacağını, İran şahının saltanatının yıkılacağını, getirdiği İslâm dini­nin diğer dinlere faik gelip şark İle garbın en uzak noktalarına kadar yayılacağını ve haberlerde zikredildiği gibi daha başka hususların vuku´ bulacağını önceden haber vermesi bu nevi´ mucizeler­dendir. Hakîkatte bütün bunlar haber verdiği gibi vuku´ bulmuştur. [37]

Rasûl-i ekrem (s.a.) efendimizin bu haber verişlerindeki hali hiç bir veçhile kâhin, sihirbaz ve müneccimlerin haline benzememiştir. Şöyle ki onlann (tumturaklı sözlerinde) kafiyeli nesir ve vezinli şiirler kullandıkları, murdar şeyler isti´mal ettikleri, şeytanlardan yardım di­ledikleri, usturlaba baktıktan ve çeşitli hesaplar yürüttükleri rivayet olunur. Bil´akis onun (s.a.) tavru hareketleri istikamet üzere olmak, sükûn ve vekar içinde bulunmak, dünya zevklerine iltifat etmemek ve devamlı bir surette zikrullah ile meşgul olmaktan ibaretti.

Yukarıdan beri bahis konusu edilen bu mu´cizelerin çoğu, gerçi âhâd yoluyla sabit olmuştur. Fakat bunların hepsi bir mânâda ittifak etmektedir ki o da Hz. Muhammed´in elinde, tabiat kanunlarını bo­zan hâdisenin (yani mutlak mânâda mu´cizenin) zuhur ettiğidir, İşte bu mânâda mu´cize mütevâtir hükmünde ofur ve katî ilim ifade eder. Tıpkı Hâtim´in[38] cömertliği, Nûşirevân´ın[39] adaleti, Hz. Ali´nin kahramanlığı ve Ebû Hanîfe´nin[40] (Allah rahmet eylesin) ilmi hakkın­da âhâd yoiuyla nakledilen menkıbeler gibi. (Her biri âhâd yoluyla rivayet edilen) bu menkıbelerin her bir gurubu kül olarak tek bir mânâya delâlet ettiğine göre - ki bu mânâlar da cömertlik, adalet, kahramanlık ve ilimdir bu mânâların mevcudiyetine dair kesin ilim hâsıl olmaktadır. İşte mu´cizeler de böyledir.[41]

Soru : Bazı hıristiyanlar Hz. Muhammed´in (s.a.) sadece Arapların peygamberi olduğunu iddia etmiştir. Binâenaleyh risâletinin bütün insanlara şâmil oluşunun delili nedir? [42]

Cevap :
Onun hak peygamber olduğunu isbat ettik. Peygam­ber ise yalan söylemez. Şu bir gerçektir ki o, bütün insanlara gönde­rildiğini haber vermiştir. Nitekim Allah taâiâ şöyle buyurur: «Habibim biz seni şüphe yok ki bütün insanlara peygamber olarak gönder­dik».[43] Yine o azameti yüce Allah buyurdu : «De ki ey insanlar, ben Allah´ın size, hepinize gönderdiği bir peygamberim».[44] Şu da mu­hakkak ki. O, İran Şahına, Bizans imparatoruna ve civardaki diğer hükümdarlara elçiler göndererek onları İslama çağırmış, [45]bunlar­dan Necâşî[46] ve diğer bazıları ona iman etmiştir. Bu da onun, her kese gönderilmiş bir peygamber olduğunu gösterir.

Başanya ulaştıran yüce Allah´tır. [47]

Peygamberliğin Özellikleri

Peygamberin kendisine has bazı sıfatlarının bulunması gereklidir. O, bu sıfatlar sayesinde yüce Allah ile kullan arasında elçilik yapma liyakatini kazanmış olur, Aliah taâlâ şöyle buyurur: «Allah, elçiliğini nereye tevdi´ edeceğini çok iyi bilendir».[48]

Bu sıfatlardan biri, onun, asrında yaşayan insanların en akıllısı ol­ması, bir de en güzel ahlâka sahip bulunmasıdır. Peygamber ola­cak zâtın, risâlet vazifesini ifaya engel teşkil edecek sıfatlar taşıma­ması da lâzımdır. Eğer nübüvvetten önce böyle bir sıfat taşıyorsa Cenabı Hak onu peygamberlik sırasında izâle eder, nasıl ki Mûsâ aleyhîsselâmın dilindeki tutukluğu onun dua ve niyazı üzerine izâle ettiği gibi. [49]

Peygamber, gerek sözlerinde, gerek fiillerinde kendisini lekeliye-cek ve kadrü kıymetini düşürecek hatalarda korunmuş (mâ´sûm) oiur. Eğer kasıd ve irâdesi olmaksızın kendisinde bir hata vuku1 bula­cak olursa Cenabı Hak onu uyarır, kınar; bu hususta peygamberini kendi haline bırakmak şöyle dursun onu uyarmayı geciktirmez bile.

Büyük üstâd İmâm Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (Allah yüzaklığını artır­sın) şöyle dedi: «İsmet külfeti kaldırmaz». Bunun mânâsı şudur ki pey­gamberin günahtan korunmuş olması ismet) onu tââte zorlamadığı gibi günah işlemekten de âciz bırakmaz. Ne var ki İsmet Allah´ın bir lütfü olup peygamberi hayır yapmaya sevkeder, kötülükten de alı-kor. Fakat ilâhî İmtihanın gerçekleşmesi için onda yine de irâde mevcuddur.

Müslümanların büyük çoğunluğuna göre peygamberin küfürden ma´sum oluşu vahiyden önce de, sonra da sabittir. Havâricin Fu-dayliyye kolu buna muhalif kalmıştır.[50]

Peygamberin günahlardan ma´sum oluşu ehl-i sünnete göre va­hiyden sonra sabittir. Fakat Haşviyyeye göre böyle değildir. Zira on­lar Hz. Dâvûd, Hz. Süleyman ve Hz. Yûsuf (aleyhimu´s-selâm) ile diğer bazı peygamberlerin kıssalarını anlatırken onların günah işlediklerini hissettiren bazı şeyler naklederler. Halbuki bu rivayetlerin bazıları mu´teber değildir, bazıları da peygamberlerin sânına yakışacak bir şekilde sahîh birte´vîl ile te´vîl olunmuştur. [51] Bunun isbatına gelince, peygamberler Aliah taâlânın kulları üzerindeki hüccetleri (sarsılmaz delilleri ve rehberleri) dir. Zira Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır: «Peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, ta ki insan­ların Allah´a karşı bahaneleri olmasın»[52] bilâkis Allah´ın insanlar karşı­sında hücceti (ve hesap sorma hakkı) vardır. Eğer peygamberlerin günah işlemesi mümkün olsaydı onların sözüne güvenilmez ve binâ­enaleyh ilâhî hüccet gerçekleşmemiş olurdu.

Peygamberlerin vahiyden Önceki durumlarına gelince. Mutezilenin bütün guruplarıyla (Fudayliyye kolu hâriç) Havâricin ta­mamına göre onlar vahiyden önce de ma´sûmdur. Bize göre ise peygamberlerin vahiyden önce günah işlemesi, nâdir olmak şartıy-le, mümkündür, böylelerinin hali nübüvvet ânında hemen iyiliğe ve istikamete dönüşür. [53]

ceren
Wed 24 December 2014, 04:05 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...

ceren
Sat 23 April 2022, 04:24 am GMT +0200
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere sunulan bu güzel bilgilerden kardeşim....

Sevgi.
Sun 24 April 2022, 03:40 am GMT +0200
Aleyküm Selam. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun

Bilal2009
Sun 24 April 2022, 03:41 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun