- Normal bir itikattır

Adsense kodları


Normal bir itikattır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Sat 29 January 2011, 05:24 pm GMT +0200
5- NORMAL BİR İTİKATTIR:



a) İfrat ve Tefritten Uzak Normal (vasat) Bir İnançtır:

İslam itikadı; duyuların ulaşamadığı metafizik şeyleri inkar edenlerle alemin iki ve daha çok tanrısı olduğunu kabul edenler arasında vasat bir itikattır. Bu ikinciler, tanrının ruhunun kırallara, idarecilere, hatta inek ve ağaç gibi bazı hayvan ve bitkilere hulul ettiğini kabul ederler. İslam tanrı tanımazlığı reddettiği gibi, birden çok ilah fikrini de reddeder. İslam, kainatın bir ilahı olduğunu tesbit etmiş, o da kendisinden başka ilah olmayan yüce Rab’dir.

“De ki: Kimin o arz ve ondaki bütün varlıklar, biliyor musunuz?” Onlar diyecekler ki: “Allah’ın kudretini anlamaz mısınız?” Yine de ki: “O yedi göğün Rabb’i kim? O çok büyük Arş’ın Rabb’i kim?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “O halde Allah’dan korkmaz mısınız?” De ki: “Her şeyin mülkiyet ve hazineleri elinde olan kimdir ki, daima o koruyup hükmediyor, kendisi asla korumaya muhtaç olmuyor? Eğer biliyorsanız cevap verin?”. Yine “Allah’ındır” diyecekler. Onlara de ki: “O halde neden aldatılıyorsunuz?”. (Mü’minun: 23/84-89)




b) Allah’ın Sıfatlarında Normal (vasat) Bir İnançtır:


İslam itikadında, tanrının sıfatlarnı hep selbi (pasif) sayan, manasız, korku ve ümit vermeyen aşırı soyutluk yoktur. Netekim Yunan felsefesi aynı şeyi yapmıştı. Onun tanrıya verdiği sıfatlar hep, tanrı şöyle değildir, tanrı böyle değlidir, şeklindedir. Yunan felsefesi tanrının aktif sıfatlarına ve bu sıfatların kainat üzerindeki etkilerine hiç temas etmez.

Buna karşılık İslam itikadı, diğer itikad sistemlerinin içine düştüğü teşbih ve tecsimden (antropomarfizm’den) halidir. Mesela Yahudilik gibi. Yahudilik Yaratanı bayrağı bir insangibi kabul eder; onu uyku, yorulma, istirahat, bi rmekana yerleşme, kayırma, üzülme v.s. gibi sıfatlarla niteler. Ve onun bir peygamberle karşılaştığını, güreşe tutuştuğunu yenemeyince ona yeni bir unvan vermek zorunda kaldığını anlatır.

Fakat İslam itikadı Allah’ı -icmalen- yaratıklarına benzemekten tenzih eder “Onun misli gibi hiç bir şey yoktur”. (fiura: 42/11)

“Hiç bir şey de O’na denk olmadı”. (İhlas: 112/4)

Bununla beraber O’nu -tafsilen- faal veaktif sıfatarla niteler:

“Allah o Allah’dır ki, kendinden başka hiç bir ilah yoktur. O ezeli ve ebedi hayat ile bizatihi diridir. Zat ve kemal sıfatları ile yaratıkların bütün işlerinde hakim ve kaimdir. Herşey onunla kaimdir. Onu ne bir dalgınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? O bütün varlıkların önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikar her şeyini bilir. Onlar ise, Allah’ın dilediği kadarından başka, ilahi ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü gökleri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır, Gökleri ve yeri korumak, gözetmek ona zorluk vermez. O, çok yüce, çok büyüktür”. (Bakara: 2/255)

“Gerçekten Rabbinin yaklayıvermesi çok şiddetlidir. Çünkü O, yaratır ve diriltir. Bununla beraber O, Gafurdur=  tevbe edeneri bağışlayandır, Vedud’dur= itaatkarları sevendir. Arş’ın sahibidir, Mecid’dir= zatında ve sıfatında pek büyüktür. Dilediğini hemen yapandır”. (Buruc: 85/12-16)

İslam itikadı, atalarının akar ve emlakini miras alır gibi itikatlarını da miras olan eblehler ile, her şeyin hakikatini, hatta tanrının hakikatini bile kavramayanı isteyenler arasında da vasat bir itikattır. Birinclier için Allah şöyle buyuruyor: “Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyarız”. (Zuhruf: 23/23)

İkinciler ise henüz nefislerini bilmiyolar. Hayatın ve ölümün mahiyetini bilmiyorlar. Hatta etraflarını saran tabiat kuvvetlerinin mahiyetinibile bilmiyorlar. Artık şu cüce akıl , tanrının mahiyetini anlamayı nasıl tamah eder? Hiç nisbi olan mutlakı kavrayabilir mi? Hiç mahdut gayri mahdudu tanıyabilir mi?

Bununla beraber İslam itikadı, kainata bakmak ve üzerinde düşünmek için kapılar açar. Peygamberimiz (s.a.v.) der ki: “Allah’ın mahlukatı üzerinde düşünün, zatı üzerinde düşünmeyin, yoksa mahvolursunuz”12.

(12) Hadis değişik lafızlarla ve ihtilaflı senedlerle rivayet edilmiştir. Senedlerinin hepsi de zayıflık. Ancak senedlerinin çokluğu ve bir noktada toplanması ona kuvvet kazandırmaktadır. Sahavi’nin el-Makasıdu’l-Hasene”sinde dediği gibi manası doğrudur.

Kur’an da şöyle der:

“Bakın, göklerde ve yerde neler var!” (Yunus: 10/101)

“Kendi nefisleri üzerinde düşünmüyorlar mı?”. (Rum: 30/8)

“Ve onlar, Allah’ın göklerde ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’ın yartmış olduğu herhangi bir şeye hiç bakmadılar mı?”. (Araf: 7/185)

“Arzda da gerçekten tasdik edenler için birçok ibretler var. Nefislerinizde de birçok alemetler var. Hala görmiyecek misiniz?”. (Zariyat: 51/20-21)

İslam itikadı, diğer itikatlarla olan ilişkilerinde de normaldir. Başkalarının içinde erimeyi kabul etmez. Bilakis kendi üzerinde, sebatla durma ve sımsıkı sarılma ister.

“O hale Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık hak üzerindesin”. (Neml: 27/79)

“Onun için sen, hemen sana vahy edilen Kur’an’a yapış. fiüphesiz sen, doğru bir yol üzerindesin”. (Zuhruf: 43/43)

Fakat İslam itikadı başka semavi (göksel) itikatlarla da zıtlaşmaz:

“Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size...” (fiura: 42/15)

Hatta İslam itikadı kendine muhalif itikatlara karşı kalbini geniş tutar:

“Sizin dininiz size, benim dinimde bana”. (Kafirun: 109/6)

“Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Siz, benim yapacağımdan berisiniz, ben de sizin yapacağınızdan beriyim”. (Yunus: 10/41)

İslam itikadı, kendi müntesiplerini başkalarını ona davet etmeye teşvik eder:

“Allah’a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim var?”. (Fussilet: 41/33)

Fakat kimseyi de zorla müslüman yapmak istemez:

“Dinde zorlama yoktur. İman ile küfür kesin olarak meydana çıkmıştır”. (Bakara: 2/256)

Yakın akraba olsalar da İslamla savaşanlara ve İslama engel olanlara gevşek davranmayı kabul etmez:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavmi, Allah’a ve peygeamberine muhalefete kalkışan kimselerle sevişir bulamazsın; velev ki, o muhalifler, babaları, veya oğulları, veya kardeşleri, veya hısım ve hemşehrileri olsun...”. (Mücadele: 58/22)

Fakat kendine muhalif olup da mensuplarına karşı tecavüze geçmeyenlere de yardım elini uzatmayı men etmez:

“Allah din hususunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere sadakat göstermenizden onlara iyilik etmenizden, onlara adalet yapmanızdan sizi yasaklamaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever”. (Mümtehine: 60/8)

İslam itikadı, zan, şek ve evhamı kabul edenlerle, itikat konusunda zihinden gelip geçen, sonra gizlenen veya akla gelen, sonra silinip giden şeyleri kabul etmeyenler arasında da vasat bir yerdedir. İslam itikadı, itikada ait bana meselelerde şek ve evhamı değil, zannı bile kabul etmez:

“Kafirlerin çoğu, sırf kuru bir zan ardında gider. Fakat zan, gerçekten hiç bir şey ifade etmez”. (Yunus: 10/36)

“Onlar hiç bir şey değil, ancak sizin ve babalarınızın uydurduğu isimlerdir. Allah onlara, hiç bir hüccet indirmedi. O kafirler, yalnız zanna nefislerin sevdasına tabi oluyorlar”. (Necm: 53/23)

“Halbuki buna dair bir bilgileri yok; ancak zanna tabi oluyorlar. Zan ise, hak olan ilmin yerini tutmaz”. (Necm: 53/28)

Bununla beraber İslam itikadı, insan aklının kurtulamıyacağı birtakım glip geçici düşünceleri hoşgörü ile karşılamış, hatta bunları zaman zaman, aklın uyanıklığı; itminan ve yakınin alametleri saymıştır. Bazı sahabiler şöyle demişlerdi: Ya Resulallah, biz içimizde öyle şeyler duyuyoruz ki, onları konuşmaktansa yanıp kül olmayı tercih ederiz -Ashap, ilahiyata ait bazı meselelerde akıllarından gelip geçen şeyleri kasdediyorlardı- Peygamberimiz, gayet açık ve emin bir şekilde: Bunu hissettiniz mi?İşte o, sırf imandır, buyurdu.13

(13) Buhari ve diğerleri.

Hakim şöyle rivayek ediyor: İbn-i Abbas ile İbn-i Ömer yolda birbirleri ile karşılaştılar. İbn-i Abbas: Kur’an-ı Kerimde en ümit verici ayet hangisidir, dedi? İbn-i Ömer: Hz. İbrahim’in “Ya Rabbi, ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster?” demesi üzerine, Cenab-ı Allah: İnanmadın mı, dedi? O da: Hayır kalbim mutmain olsun, diye cevap verdi. Allah, onun bu sözünden hoşlandı. İşte en ümit verici ayet budur, dedi.

Bu şeytanın vesvesesidir, kalbe gelir gelmez meleğin ilhamı onu def eder. O bir hayaldir, parlar, sonra söner. İnsan, kendini Allah’a teslim etmek ile, Allah’ın hidayetine güvenmek ve ayetler okumak ile bundan kurtulur.

“Kim Allah’a sımsıkı tutunursa, o, muhakkak doğru bir yola iletilmiştir”. (A’li İmran: 3/101)

“Kim amelinde ihlas sahibi olarak kendini samimiyetle Allah’a teslim ederse,muhakkak o, en sağlam kulpa sapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a dayanır”. (Lokman: 31/22)

İslam itikadı, peygamberlik konusunda da vasattır. Peygamberleri tanrı yerine koymaz. Netekim bazı milletler onlara ibadet etmek ve Allah’ın yanı sıra onlardan da yardım istemek sureti ile onları tanrı makamına çıkarmışlardı. Buna karşılık onları aşağı insanlar seviyesine indirip onlara büyük günahlar isnat etmez. İçki içmek, şehvetinin arkasına düşmek, hatta adam öldürmek gibi kötü şeyler yapmalarını caiz görmez. Netekim aynı şeyler, Teevrat’ta peygamberlerden bahs edilirken anlatılmaktadır.

İslam itikadına göre peygamberler seçkin insanlardır. Allah madenlerinin temiz ve kabiliyetli olduklarını bildiği için onlara vahyini indirmiştir.

“Allah kimi peygamber yapacağını çok iyi bilir”. (En’am: 6/124)

Allah onları insanlara güzel örnek yapmış ve onları çirkin günahlardan, adi işlerden korumuştur ki, Alah’ın şu tehdidi onlara da yönelmesin:

“İnsanlara iyilik emreder de kendinizi unutur musunuz?        Halbuki kitabı okuyorsunuz; artık çirkin hareketinizi anlamaz mısınız”. (Bakara: 2/44)

Böyle işler yapmamalıdırlar ki, Allah’ın imametine nail olalar.

“Zalimler benim imametine nail olamaz”. (Bakara: 2/124)

İslam itikadı, insan iradesi, yani cebr ve ihtiyar konusunda da vasattır. Bu öyle çarpaşık bir konudur ki, insan aklı bir görüşe varmak için şaşa kalmış; ta insanın ilk defa düşünmeye başlamasından bugüne kada rfilozoflar, ahlakçılar, psikloglar ve pedagoglar bunun üzerinde çekişip durmuşlardır.

İslam itikadı bu konuda vasattır, insandaki fıtri duyguya ve gözle görülen vak’alara uygundur. İnsan, serbest olduğu işler dairesinde hürdür, nefsinden ve işinden sorumludur. İstediğini yapar, istemediğin yapmaz. Bir işe atılır, bir işten çekilir. Netekim bunu insan hissiyatında çok açık olarak görmekteyiz. Kur’an nassları da aynı şeyi söylemektedir:

“İsteyen iman etsin, isteyen küfre gitsin”. (Kehf: 18/39)

“İşte bu ayetler, bir öğütür; artık isteyen Allah’ına giden bir yol tutar”. (Müzemmil: 73/19)

“İçinizden ileri gitmek, yahut geri kalmak isteyeler için”. (Müdessir: 74/37)

“Kim bir salih Amel işlerse kendine; kimde kötülük ederse onadır.” (Casiye: 45/15)

“Hiç kimse gücünden ziyadesiyle mükellef tutulamaz”. (Bakara: 2/234)

Kur’an-ı Kerim bu aktif tesbit ile yetinmiyor; Allah’ın iradesini ilerisürerek şirklerini ve günahlarını kaderin omuzlarına yüklemeye çalışan cebriyecilere şiddetle hücum ediyor: “Allah’a ortak koşanlar şöyle diyecekler: “Eğer Allah dileseydi, ne biz müşrik olurduk, ne babalarımız, ne de birşey haram yapabilirdik”. Bunlardan öncekiler de böyle tekzip etmişlerdi. Sonunda azabımızı tattılar. Onlara de ki:

“Sizde kitap ve hüccetten bir şey varsa, onu bize çıkarın getirin. Siz, yalnız kendi zannınıza tabi olup yalan söylemektesiniz”. (En’am: 6/148)

“Bir de Allah’a ortak koşanlar şöyle dediler: “Allah dileseydi, ne biz, ne de atalarımız kendisinden başka hiç bir şeye tapmazdık; onun emri dışında hiç bir şeyi haram kılmazdık”. Kendilerinden evvelkiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık bir tebliğdir”.

“Onlara: “Allah size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın” denildiği zaman, o kafir olanlar, iman edenlere şöyle dediler: “O kimseye biz mi yedireceğiz ki, Allah dileseydi ona yiyeceğini verirdi? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz”. (Yasin: 36/47)

Fakat gerçek şu ki, insan her istediğini yapacak şekilde mutlak irade ve mutlak ihtiyar sahibi değildir. Eğer böyle olsaydı tanrı olurdu.

Ne kadar insan hürriyetine taraftar olursa olsun, hiç kimse insan iradesindeki bu sınırlılığı inkar edemez. Kimileri bunda veraseti (katılımı), kimileri de çevreyi ileri sürüyorlar. Her ikisini birden ileri sürenler de var. Birisi şöyle diyor: “İnsan kayıt ve şartlardan oluşan bir saha içinde hürdür”. Hatta diyalektik maddeciler bile insanı üretim araçları ve ekonomik olaylar ile sınırlayıp onu cebriyeciliğin en aşağı seviyesine indirdiler; İslamın tesbit ettiği gibi maddeye hakim değil de maddeye köle yaptılar.

Üzerinde ittifak edilen bu gerçeği, İslam insan için daha şerefli ve daha kıymetli bir şekilde tesbit etmiştir. İnsan Allah’ın kainattaki varlıklar için çizdiği program dairesinde hürdür, cüz’i ihtiyar sahibidir. Allah bu proğramı kainattaki varlık üzerinde ilmi ve hikmeti gereği tatbik eder. İnsan da bu varlıklardan biridir. İnsan hürdür; çünkü Allah hür olmasını istemiştir. İnsan dileme gücüne sahiptir; çünkü Allah dilemsini takdir etmiştir.

“Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz”. (İnsan: 76/30)

Kur’an kabul ettiği bu insan iradesindeki hürriyetin yanı sıra öbür tarafı, her yerde ve her zaman geçerli olan irade-i ilahiye, kudret-i ilahiye tarafını da hatırlatır:

“Eğer Rabbin dileseydi, yer yüzünde kim varsa, hepsi toptan iman ederlerdi. O halde mü’min olsunlar, diye insanları sen mi zorlayacaksın?”. (Yunus: 10/99)

“Hiç bir şey hakkında da: Ben,bunu, muhakak yarın yaparım” söyleme. ancak sözünü, Alah’ın dilemesine bağlayarak söyle”. (Kehf: 18/24)

“Gerçekten senin Rabbin, dilediği kimse için, rızkı genişletir ve daraltır”. (İsra: 17/30)

“Doğrusu Allah dilediğini şaşırtır, dilediğine de hidayet verir”. (Fatır: 35/8)

“De ki: Hepsi Allah’dandır”. (Nisa: 4/78)

  Kur’an, gerçeğin bütün hakkını vermiştir. Uluhiyetin hakkını inkar etmediği gibi, insanı da, haddinden yukarı çıkarmamıştır. Kainat kitabı, zaman kitabı hepsi Kur’anın içindedir ve görüş sahasındadır.

Profesör Dr. Muhammed Abdülhadi Ebu Reyde diyor ki:

“Kur’an, bütün insanlığa yöneltilmiş bir kitaptır. O, bütün inan gruplarının hepsine uyar (intibak eder) ve arzularını dile getirir. Mesela mahluk olduğu, bilincinin derinliklerine nüfuz etmiş bir dindar, kendinin aciz olduğunu idrak eder ve hayrı Allah’a, şerri nefsine nispet eder, yahutta her şeyin maddi değil de metafizik birşekilde Alah’a ait olduğunu görür, işte bu kimse Kur’anda kendi görüşüne uiygun çok şey bulur. Mesela; eline geçen bir iyilik Allah’dan, kötülükse nefsindendir”, “De ki: Hepsi Allah’dandır” ayetleri gibi.

Hayır işlemeyi seven, yaptığı kötülükteki sorumluluğunu idrak eden bir dindar da bu duygusunu memnun edecek ve tavassur ettiği adaletle bağdaşacak şeyler bulur Kur’an’da; mesela “Her kim iyilik ederse kendine, kötülük ederse yine kendinedir”, “Her kim zerre kadar hayır işlerse onu görür; kim zerre şer işlerse onu görür” gibi.

Günahkar, nefsine karşı haksızlık eden biri de, tevbe ettiği zaman, ümitsizliğini giderecek, kendisini geleceğinden emin edecek şeyler bulur; mesela: Ey  nefislerine karşı israf eden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, Gafur ve Rahim’dir, ayetleri gibi.

Derin felsefi ve metafizik konularda kafa yoranlar da görüşlerine uygun şeyler bulabilirler.

Yüzde yüz mahvolacağını, levh-i muhfuzda hakkında “kötü” hükmü verildiğini sananlar durumlarını tesbit eden şeyleri bulacaklardır.

Binaenaleyh Kur’an yalnız bir şeye ve yalnız bir taraftan bakanlara yöneltilmiş değildir. Bilakis o, gelişmiş; kemale doğru, fikre doğru ve birleşik görüşe doğru ilerleylen insanlığa yönelmiştir14.

(14) Dr. Muhammed Abdülhadi Ebu Reyde’nin, Moybor (x)’un “İslamda Felsefe Tarihi” adlı kitabına yazdığı eleştiren alınmıştır.

(x) Kelime matbaada bozuk çıktığı için tam okunamamıştır, özür dilerim, mütercim.

 

ceren
Thu 28 June 2018, 02:40 am GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbimin  essiz ve sonsuz yarattıği ve hüküm ettiği evrene binler kez subhanallah.allaha inanan ona sonsuz b noksansiz itikat eden tevekkul eden ve rahmete erişen kullardan olalim inşallah. ...

Bilal2009
Tue 13 August 2019, 01:27 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun

gulsahkilicaslan
Wed 14 August 2019, 10:11 am GMT +0200
Allah razı olsun inşallah selam ve dua ile..