- Nikaha ait istilahlar

Adsense kodları


Nikaha ait istilahlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Thu 25 March 2010, 08:43 pm GMT +0200
2.Cilt 1.Bölüm
ÜÇÜNCÜ KİTAB..

(BİRÎNCÎ BÖLÜM)

NİKAHA AÎT ISTILAHLARA VE NİKAHIN MUKADDİMATINA..

VESAİK BÎR KISIM AHKAMINA MÜTEALLİKTİR.

Nikaha Aîd Bazı Istılahlar :

Nikâhın Mukaddimatı = Nişanlanma Vesaire:

Nikahın Mahiyetîni İzah :

Nikahın Rüknü:

Nikahın Nevileri:

Nikahın Sıhhat Ve Nef Azının Şartları :

Sahih Nikahların Hükümleri :

Fasıd Nikahların Hükümleri :

Batıl Nikahların Hükümleri :

Şarkta Veya İzafete Mukarin Nikahlar :

Nikâhın Sıfatı Şeriyyesî :

Nikâhın Hikmeti Teşrüyyesî :

Nikâhta Velayet Ve Bu Velayetin Mertebeleri :

Nikâhta Velayetin Nevilerî :

Kasırların Nikahları Ve Müstahik Oldukları Hiyarî Bulûğ:

Hurrei Mükellefenîn Nefsini Tezvicî :

Nikahlarda Vekalet Ve Risalet

NİKÂHTA AKDİ FUZULÎ :

Kölelerin Ve Cariyelerin Nikahları Ve Hîyari Itk:

Nikahta Kefaet :

Kefaetin Şart Olup Olmaması Hakkındaki Mütalaalar :

İKİNCİ BÖLÜM...

MUHARREMAT HAKKINDADIR..

Muharremat = Nikahları Haram Olan Kadınlar

Karabeti Nesebiyye Sebebile Hürmet :

Karabeti Nesebiyye İtibarile Olan Hürmetin.

Hikmeti Teşröyyesi :

Rezaın Mahîyyeti Ve Hürmeti Müstelzim Mikdarı :

Reza Müddeti

Rezâ´ev Hükmü ;

Reza Sebebile Nikahları Haram Olan Kadınlar :

Reza´ın Sübutu:

Hürmeti Rezâın Hikmeti Teşriîyyesi :

Sıhriyyet = Müsaheret :

Zina İle Hürmeti Müsaherentn Sübutu Ve Ademî Sübutu Hakkındaki Mütalâalar :

Hürmeti Müsaherenîn Htkmeti Teşbftyyesi :

Hakkul´gayr :

Meharimin Aralarını Cem:

Meharîmin Aralarını Ademi Ceotin Hikmeti Teşrhyyes :

Şirk Sebebîle Olan Hürmeti Muvakkate :

Müşrikeler İle Kit´abiyyelerin Nikahları Hakkındaki Hükmün Hikmeti Teşrüyyesi:

Lian Sebebile Husule Gelen Hürmet :

Mülk Sebebile Husule Gelen Hürmet:

Hürre Üzerine Cariyeyi Nikâh:

Üç Veya İkî Talakın Vukuundan Mütehassîl Hürmet :

Tahlil Usulünün Hikmeti Teşrîîyyesi :

Adedî Meşrul Tecavüzden Münbaîs Hürmet Ve Teaddüdi Zevcat :

Teaddüdi Zevcatın Hikmetiteşrüyyesi:

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

MEHRR KASME VE HUKTIKİ ZEVCtYETE MÜTEALLİKTİR..

İslâm Hukukunda Mehrin Lüzumu Ve Mikdarı :

Mehbin Lüzumundaki Hîkmeti Teşkîtyye :

Mehrin Akşamı :

Mehki Müsemmanın Serait Ve Evsafı :

Mehrîm Teekküdü, Kat´îmyet Kesbetmesi :

Mehrin Tezyîd Ve Tenzili

Mehkde Husule Gelen Ziyade :

Mehrîn Helak Ve Teayyübü :

Mehrin Sobe Edilmesi :

Mehre Dair Kefalet Ve Terhin :

Mehrin Kabz Ve Teslimi

Mehri Misli Îcab Eden Haller :

Mütatı Îcab Eden Haller :

Mehre Müteallik İhtilaflar, Davaları :

Cihaza Müteallik Meseleler Ve Dâvaları:

Zevç İle Zevce Arasında Hane Eşyasına Müteallik Davalar :

Nikaha Müteallik Davalar

Nikâha Daik Şahadetler

Kasme Müteallik Meseleler

Zevceynin Mütekabil Hakları Ve Vazifeleri :

Gayrî Müslîmlerîn Nikâhları :

ÜÇÜNCÜ KİTABIN SONU..

DÖRDÜNCÜ KİTAB..

(BİRİNCÎ BÖLÜM)

MÜFAREKATA AİD ISTILAHLARI VE NİKAHIN FESHİNE,

TALÂKA DAİR BİR KISIM HÜKÜMLERİ MUHTEVİDİR.

Müfarekata Aîd Istılahlar :

Talâk Île Feshin Mahiyetleri Ve Aralarındaki Farklar :

Talâkdan Madud Olmayan Fesîhler :

Talakın Rüknü, Nevileri Ve Talâkda Müstamel Tabirler :

Talâk Vukuunun Şartları :

Talakın Ehlî :

Bir Mütalea :

Talâkın Mahalli :

Talakın Adedi :

Lahika :


(Hukuki islâmiyye ve ıstılahatı fıkhiyye kamusu) adı ile yazılmış olan eserin bu ikinci cildi, dört kitaptan müteşekkil olup kamusun üçün­cü, dördüncü, beşinci ve altıncı kitaplarını teşkil etmektedir.

Şöyle ki: üçüncü kitap, Münakehat»a müteallik meseleleri ihtiva edip üç bölüme ayrılmıştır.

Dördüncü kitap, Müfarekata nikâh rabıtasına bir vech ile niha­yet verilmesine» dair meseleleri muhtevi olup üç bölüme münkasimdir.

Beşinci kitap, «neseb ile hızane» meselelerine mütedair olup iki bö­lümü muhtevidir.

Altıncı kitab, «nafaka» meselelerine ait olup iki bölümden ibaret bulunmaktadır.

Bu dört kitabın ihtiva ettiği meseleler, bir kısım şahsî, ailevî hü­kümleri mutazammm olup hukuk sahasında kendilerine en ziyade müra­caat edilen hususlardan bulunmuştur.

Bu kitaplardaki meselelerin esas kısmı; izafî delillere, yani: kitabul-lahdaki, süneni nebeviyyedeki sarih naslara ve icma: ümmete müstenit bulunduğundan onlarda bütün islâm mûctehitleri müttefik bulunmuşlardır. Talî derecede bulunan kısmı ise içtihada müsait mesailden ibaret bu­lunduğundan bunların hakkında müetehidini izamın cemiyet hayatı için vüs´at ve rahmete vesile olacak surette müteaddit akvali mevcut­tur.

îslâm hukukunda aile ahkâmına müteallik meselelerin büyük bir kıymeti vardır. Bunlar bir bakımdan ibadet ve taate müteallik meselete) kabilindendir.

îslâm hukukunda gerek şahısların ve gerek şahıslardan teşekkül eden ailelerin birer refahiyet ve mesudiyet içinde, bir intizam ve itilâ da­iresinde yaşamaları mühim bir gayedir. Binaenaleyh islâm hukuku, bu gayeyi temin edecek pek faideli, yüksek hükümleri muhtevi bulunmak­tadır. Bütün müslümanlar tarafından kabul ve tebcil edilen fıkhî mo.z-heblere ait, aile ahkâmına dair meseleler güzelce gözonüne alınırsa bu hakikat tecelli eder.

Aile ahkâmına ait meselelerin oldukça büyük bir kısmını bu ikinci cilt, ihtiva etmektedir. Biz bunları yazmakla islâm hukukunun vüsatine işaret etmiş, islâm hukukundaki aile ahkâmına dair tetebbüatta buluna. cak genç hukukçularımız için oldukça mufassal bir eser vücude getirmiş bulunuyoruz. Nâçiz mesaîmizin nezdi ilâhîde kabule karin olmasını Hak Tealâ Hazretlerinden niyaz ederiz.

Ve minalahittevfik.[1]

ÜÇÜNCÜ KİTAB



Münakehata müteallik hükümlere dair olup üç bölüme ayrılmıştır: [2]


(BİRÎNCÎ BÖLÜM)

NİKAHA AÎT ISTILAHLARA VE NİKAHIN MUKADDİMATINA
VESAİK BÎR KISIM AHKAMINA MÜTEALLİKTİR.



İÇİNDEKİLER : Münakehata ait bazı ıstılahlar. Nikâhın mukaddimatı = Nişanlanma vesaire. Nikâhın mahiyyetini izah. Nikâhın rük­nü. Bir lahika. Nikâhın nevileri. Nikâhın sıhhat ve ne fazının şartlan. Sahih nikâhların hükümleri. Fasid ve bâtıl nikâhların hükümleri. Şar­ta veya izafete mükarin nikâhlar. Nikâhın sıfatı şer´iyyesi. Nikâhın hik­meti tesriiyyesi. Nikâhta velayet ve bu velayetin mertebeleri- Kas irinin nikâhları ve müstehik oldukları hıyarı bulûğ. Mükellef hurrenin nef­sini tezviri. Nikâhta vekâlet, risalet ve akdi fuzulî. Köleler ile cariye­lerin nikâhları ve hıyarı ıtk. Nikâhta kefâet. Kefaetin şart olup olma­ması hakkındaki mütalealar. [3]

Nikaha Aîd Bazı Istılahlar :



1 - (Nikâh) : Evlenmeden, akdi tezvicden ibarettir. Yani: bir akiddir ki, kasden mülki müt´ayi müfid olur. Bu akd ile bir aile teşek­kül eder, bir erkek ile bir kadın arasında bir takım haklar teessüs ederek bunların biribirinden meşru surette istifadeleri caiz olur.

2 - (Münakehe) : iki kimsenin akdi nikâhta bulunması manası­nadır. Cem´i: «münakehat»dır.

3 - (Istinkâh) Nikahlanmak, nikâh talebinde bulunmak mânâ sınadır.

4 - (Zevç) : Koca, bir kadının nikâhına sahip olan erkek demek­tir. Cem´i (ezvac»dır.

5 - (Zevce) : Karı, bir erkeğin nikâhı altında bulunan kadın de­mektir. Cem´i «zevcat» dır. Maahaza Arab lisanında zevç lâfzı, eş mâ­nâsına olarak hem erkeğe, hem de kadına ıtlak olunur. Evlenmeğe, ka­rı koca olmaya da «tezevvüc», «tenekküh», «izdivaç» denilir.

6 - (Halîle) : Bir erkeğe zevciyyet veya teserrî suretile halâl olan kadın demektir.. Cem´i «halâil» dir. Böyle bir erkeğe de «halîl» denir.

7 - (irs) : Zevce demektir. Cemi «urus» dur.

8 - (Ba´l ) : Zevç demektir. Cem´i «buule» dir.

9 - (Nikahı sahih) : Sıhhat şartlarını tamamen cami olan ni­kâhtır ki, nafiz ve gayri nafiz kısımlarına ayrılır.

10 - (Nikâhı nafiz) : Sıhhat şartlarını tamamen cami olup hiç­bir kimsenin icazetine mevkuf bulunmayan nikâhtır. Lâzım ve gayrı lâzım kısımlarına ayrılır.

11 - (Nikâhı gayri nafiz) : Sıhhat şartlarım cami olmakla bera­ber nikâh sahibinin veya velisinin icazetine mevkuf bulunan nikâhtır. Buna «nikâhı mevkuf» da denir.

12 - (Nikâhı lâzım) : Nafiz, hıyarı fesihden ârî olup fesih teh­likesine maruz bulunmayan nikâhtır.

13 - (Nikâhı gayri lâzım) : Nafiz olmakla beraber fesih edilmesi kabil olan, yani: Öyle bir tehlikeye maruz bulunan nikâhtır ki, muhay­yer olan bunu fesh edebilir.

14 - (Nikâhı fasid) : Sıhhat şartlarını cami olmayan nikâhtır. Şahidsiz akd edilen nikâh gibi.

15 - (Nikâhı bâtıl) : Üzerine asla nikâh hükümleri terettüp et­meyen nikâhtır. Başkasının zevcesile bilerek evlenme gibi.

16 - (Nikâhı muvakkat) : Muayyen bir zaman için veya meç­hul bir müddet ile mukayyed olarak yapılan nikâhtır.

17 - (Nikâhı m üt´a) : Mut´a, temettü veya istimta gibi bir tâbir ile bir müddet için yapılan nikâhtır.

18 - (Nikâhı şıgar) : îki kadının mehr tesmiye edilmeksizin bi­ri birine mukabil olmak üzere iki erkeğe tezvic edilmesi demektir.

Meselâ: îki erkek, birbirine kız kardeşlerini bu suretle tezvic ede­cek olsa bir nikâhı sigar vücude gelmiş olur.

Esasen sigar, sügur lâfızları, lügatte hulüv manasınadır. Hüküm­dardan hâli olan bir beldeye «beldei şâgıre» denilir. Böyle bir nikâh da mehrden hâli olduğundan bu namı almıştır.

19 - (Nikâhı fuzulî) : Asil, velî, vekil veya resul olmayan bir şahsın başkası namına yapmış olduğu nikâhtır.

20 - (Meclisi nikâh) : Nikâh akdi için toplanılan mahaldir.

21- (Ahkâmı nikâh) : Nikâhın akdedilmesi üzerine terettüp eden mehr ve nafaka gibi eserler, semereler demektir.

22 - (Akdi nikâh) : îki tarafın nikâhı iltizam ve taahhüd etme­leridir ki, bu hususdaki icab ve kabulün birbirine rabt edilmesinden ibarettir. Buna «nikâh kıymak» denir.

Akd, esasen lügatte düğmelemek, düğme bağlamak manasınadır, hissî ve manevî kısımlarına ayrılır.

28 - (tcabı nikâh) : Nikâhı vücude getirmek için ilk evvel söy­lenilen sözdür ki, nikâh onunla ispata başlanılmış olur.

24 - (Kabuli nikâh) : Nikâhı inşa için saniyen söylenilen sözdür ki-, akdi nikâh onunla tamam olur.

Meselâ: Nikâhda erkeğin «seni tezevvüc ettim» sözü icab, sonra ka­dının «ben de nefsimi sana tezvic ettim» sözü kabuldür.

Bilâkis evvelâ kadının «Ben nefsimi sana tezvic ettim» sözü icab, ba­dehu erkeğin «Ben de seni tezevvüc ettim» sözü kabuldür.

25 - (Hıtbe) : Bir kadının nikâhına talib olmaktır. Evlenmeği ta­lep eden erkeğe «hâtıb», evlenmesi istenilen kadına da «mahtûbe» denir.

26 - (Nişanlanma) : Evlenmek talebi üzerine verilen söz ile yapılan bazı merasimden ibarettir.

27 - (Velime) : Evlenmek dolayısiyle yapılan ziyafet manasınadır.

28 - (Bulûğ) : Lügatte vüsûl, kavuşma demektir. Istılahta: çocuk­luk çağının nihayet bulmasıdır. Bulûğ çağına eren erkeğe «baliğ», kadına da «baliğe» denir.

Bulûğun mebdei, kızlarda dokuz, erkek çocuklarda on iki yaşın hi­tamıdır. Sinni bulûğun müntehası, imamı âzamin son ve en meşhur kav­line nazaran ihtilâm, ihbal, inzal gibi bir sebeble baliğ olmıyan erkekler için on sekiz ve hayiz, ihtilam, habil gibi bir sebeble bulûğu zahir olmı yan kızlar için de on yedidir. Çünkü bu yağdaki bir insan, reşid olacağın­dan artık onun baliğ sayılmaması muvafık değildir.

Kadınların neşv ve idraki erkeklerden daha seri olduğundan erkek­lerin sinni bulûğu bir sene fazla bulunmuştur.

îmameyne göre gerek erkek ye gerek kızlar için bulûğ yaşının mün­tehası on beş senedir. Bu yaşa vâsıl olan bir şahıs, kendinde bulûğ âsân zahir olmasa bile hükmen baliğ sayılarak hakkında o yolda ahkâm car! olur. Çünkü bu yaşda olanların bulûğları galib ve şayidir. Bununla bera­ber insanların Ömürleri kısa olduğundan kendilerinin bu müddetten zi­yade ehliyeti kâmileden mahrum tutulmaları muvafık görülemez. Bu kavi, müftabihdir, Mecellede de bu kabul edilmiştir.

(Emmei selâseye göre de sinni bulûğun müntehası on beşdir.) Hacr ve ikrah mebhasine de müracaat!..

29 - (Müraheka) : Bulûğ yaşına yaklaşmak manasınadır. Fukaha, bulûğ yaşının mebdeine vâsıl olduğu halde henüz baliğ olmıyan şahsa ha­kikaten veya hükmen baliğ oluncıya kadar erkek ise «mürahik», kız ise «mürahika» derler.

30 - (Bikr) : Kocaya varmamış olan kızdır. Cem´i «ebkâr» dır. Bikr, hakikî ve hükmî kısımlarına ayrılır.

31- (Bikri hakikî) : Erkek ile asla mücamaatta bulunmamış olan kızdır. Kocaya varmamış olmakla beraber hiçbir sebeple bekâreti zail olmamış olan bir kız, bikri hakikî olduğu gibi kocaya vardığı halde zevci­nin mecbub veya ınnîn olmasından dolayı kendisine tekarrüb vuku bul­maksızın zevcinden talâk veya v(-fal sobabilo ayrılan bir kız da bikri ha­kikî sayılır. Yüksek bir yerden atlamak veya çok hayiz kara görmek veya uzun bir müddet evlenme izin yaşamak veya cerahat gibi bir sebeple bekâre­ti- zarı zail olan bir kız da yine bikri hakikî bulunmuş olur.

32 - (Bikri hükmî) : Tekerrür etmemek ve hakkında haddi zina ic­ra edilmiş olmamak şartile zina fiilinde bulunduğu malûm olan kızdır.

33 - (Seyyib) : Kadın görmüş, yani: evlenmiş bulunan erkektir Erkek görmüş kadına da «seyyibe» denir.

34 - (Eyyim) : Kocasız kadındır. Gerek bikr ve gerek seyyibe ol­sun ve gerek büyük ve gerek küçük bulunsun. Cem´i «eyâmâ» dır.

35 - (Velayeti nikâh) : Bir gahsın evlenmesi hususunda diğer biı şahsın haiz olduğu velayet ve salâhiyet demektir ki, velayeti icbar ile ve­layeti nedb kısımlarına ayrılır.

36 - (Nikâhta velayeti icbar) : Velayet altında bulunan bir şahsın evlenmesi hususunda razı olsa da olmasa da velayeti haiz olan diğer bu şahsın sözünü tenfiz edebilmek salâhiyetidir. Çocuklar, mecnunlar, ma­tuhlar bu velayet altında bulunurlar.

37 - (Velayeti nedb) : Müeerred kendisini hicabdan vikaye ve sui-ahlâka nisbet olunmaktan muhafaza için emri nikâhını velîsine tefviz eden baligei âkile, meselâ böyle bir mutallaka hakkındaki velayettir. Buna «velayeti istihbab» da denir.

38 - (Hryar-i bulûğ) : Baliğ olmakla velayet altından kurtulan bir şahsın, hakkındaki nikâhı kabul veya fesh ettirebilmek salâhiyeti demek­tir. Buna «hıyarı idrâk» de denilir.

39 - (Hıyarı ıtk) : Mevlâsı tarafından yapılmış olan nikâhım, azad edilmesi sebebile cariyenin ibka veya fesh edebilmeye salâhiyettar olma­sıdır. Buna «hıyarı ataka» de denir,

40 - (Adi- jÂa) : Lügatte men manasınadır. Istılahta: bir kadını kocaya varmaktan zulmen men eylemektir. Şöyle ki: bir kadının küfüv ve münasibi zuhur etti ve iki taraf nikâha ragıb bulunduğu halde o ka­dım mehri mislile tezvicden velisinin imtina eylemesi bir adidir.

41- (Kefaet) : Lügatte müsavat ve münasebet demektir. Nazîr ve kefaetl haiz olan kimseye «küfüv» denilir. Cem´i «ekfa» dır. Fıkıh lisa­nında kefaet, zevç ile zevcenin birbirine bazı hususlarda müsavi ve mü­masil olmaları veya zevcenin şerefçe zevcinden dûn bulunmasıdır.

42 - (Mahrem) : Karabetten dolayı nikâhı haram olan kimsedir. Bir kıza nazaran kardeşi gibi. Mukabili «gayri mahrem = nâmahrem-» dir. Mahrem, hürmet, ihtiram mânâsına da gelir.

43 - (Muharremat) : Nikâhları muvakkaten veya müebbeden ha­ram olan kadınlardır.

(Hürmeti müebbede) : Hükmü devam edip duran hürmettir. Nikâhları hiçbir zaman caiz olmıyan kadınlar hakkındaki hürmet gibi ki, sebebi asla zail olmadığından İlelebed devam eder. Bir şahsa nazara.:: ^omşiresile evlenmesi gibi

45 - (Hürmeti muvakkate) : Bir zaman için carî olup badehu zail olan hürmettir. Nikâhları bazı sebeplere mebni bir müddet için memnu olan kadınlar hakkındaki hürmet gibi ki, o sebeplerin zevalile mürten olur. Bir şahsa nazaran başkasının mu´teddesile evlenme gibi ki, iddeuiı nihayet bulmasile hürmet zail olur.

46 - (Hürmeti musahere) : Sıhriyyet sebebile husule gelen hürmet­tir ki, nikâhın sıhhatine mani olur.

47 - (Hürmeti raza = £ij) : Bir çocuğa süt vermekten mütehas-sil hürmettir ki, nikâhın sıhhatine mani olur.

48- (Musahere) : Bir aileden kız almak suretile husule gelen da matlık, kainvaldelik, kainpederlik gibi hısımlıktır ki, buna «sihriyyeU de denir.

49 - (Sıhr) : Zevcenin anası, babası gibi bilûmum zî rahimi mah­remdir. Cem´i «ashar» dır.

50 - (Karabeti nesebiyye) : İki veya daha ziyade kimseler arasın­da neseb itibarile olan yakınlık, hısımlık demektir.

51 - (Usul) : Babalar ile analar ve Üânihaye cedler ile ceddeler-dir. Usulün müfredi «asi» dır. Bu kelime, lügatte temel ve esas manası­nadır. Necabeti olan zata «asîl», «zî asalet», «sahibi asalet» denilir.

52 - (Füru) : Erkek ve kız evlâdile bunların ilânihayet evlâd v? ahfadıdır. Müfredi «feri» dir.

53 - (Havaşi) : Usul ve fünıdan maada akrabadır. Kardeşler, am­calar, dayılar gibi.

54 - (Raza) : Lügatte meme emmek demektir. «Raz´», rezaa», «ir-tiza´» da bu mânâyadır. «îrza» da emzirmektir. «Mürazaa», «rıza1» da iki çocuğun bir memeden süt emmesidir. Bu halde bu çocuklardan her biri diğerinin «razii» olmuş olur. Istılahta raza´, lâakal dokuz yaşında veya daha yağlı bir kadının südü vakti mahsusunda bir çocuğun midesine dahil olmak demektir.

55 - Müra mürzia) : Bir çocuğu emziren veya emzirmiş bulunan kadın demektir. Cem´i «merazi´» dir.

56 - (Kazi): Süt emen çocuk ve bir memeden süt emt:ı çocuklardan her biri demektir. Buna «râzi1», «mürtezi» de denir.

57 - (Zıir): Süt ana demektir.

58 - (Zatı leben): Süt sahibesi olan, memesinde süt bulunan kadındır.

59 - {Sahibi leben) Bir kadının sütü kendisinin mukarenrtinden münbais ola kocası demektir.

60 - (Lebeni fahl): Bir erkeğin mü kare neti neticesi olarak bir kanda husule gelen süttür ki, her ikisinin maddei mahsusamndan münbais lüunur.

61 - (Fatm = fi tam) : Çocuğu sütten kesmektir. Sütten kesilecek

iğa giren çocuğa da «muftım» denir.

62 - (Fasl = fisal) : Fitam gibi sütten kesmek manasınadır.

63 - (Garre) : Aybını veya başkasının mu´teddesi olduğunu sakh-arak hatibini aldatan kadın demektir.

64 - (Teaddüdü zevcat) : Bir kimsenin nikâhı altında müteaddit adınlann bulunması demektir ki, bunun müslümanlarca azamî haddi .Örttür.

65 - (Kasm) : Zevcin yedi iktidarında olan şeylerde ve sohbet ve

lüvaneset için beytutet hususunda zevceleri arasında adalet ve müsa atı temine riayet etmesidir.

66 - (Mehr) : Zevcenin akdi nikâh ile müstahak olduğu maldır ki, »unu zevcinden alır. Cem´i «mühür ve emhar» dır. Mehre sadak, nihle, lâik, farize, sadaka atıyye namı da verilir.

67 - (Mehri müsemma) : İki tarafın az vevt» çok olarak tesmiye e tayin ettikleri mal veya kabili mübadele olan menfaattir.

68 - (Mehrl misi) : Zevcenin babası cihetinden ye olmadığı tak­dirde beldesi ahalisinden akid tarihinde, yag, cemal, bekaret gibi vasıf­larda akran ve emsali kadınların metilidir. Nefsi akd ile vacib olduğun­dan asi olan da bu mehri. misildir.

69 - (Mehrl muaccel) : Peşin verilmesi meşrut olan mehrdir.

70 - (Mehri müeccel) : Bilâhare verilmesi meşrut olan mehrdir ki, muayyen bir müddet zikredilmemiş ise vefat veya talâk halinde teaccül eder. Bir mehrin tamamı müeccel olabileceği gibi bir kısmın da müeccel

olabilir.

71 - (Ukr) : Mutlaka mehr mânâsına gelirse de mehri misilde is­timali daha ziyadedir. Şöyle ki: hür bir kadının mehri misline ukr denil­diği gibi bir cariyenin cemali ve mevlâaı itibarile mümasilleri olan cari­yelere nazaran müstahik olacağı mehre de ukr denilir, yani: bu cariye­lerin nikâhlarına ne mikdar mal ile rağbet edilmekte ise o mikdar, bu ca­riyenin ukru olmua. olur.

Bazı zevata göre cariyelerin ukrları; bikr iseler kıymetlerinin onda

biri, seyyib iseler yirmide biri nisbetindedir.

Maahaza ukr tabiri, alelekser kendisine şüphe ile tekarrüb edilen kadına mehri ne muadil olarak verilen tazminat mânâsında kullanılır. Gasb tarikile vukubulan bir mukarenetten dolayı diyet makamında veri­len bedele de ukr denilir. Gebe kalmayan kadına «âkir» denildiği gibi çocuk yapamıyan erke­ğe de câkir» denir.

72 - (Mut´a) : Lügatte mutlaka istifade olunacak şey, kifayet mik-

darı azık, faidelendirmek mânâlarını ifade eder. Istılahta: zevç tarafın­dan bogadığı zevcesine verilecek üç veya beş parça kisveden ibarettir k;, üç parça olduğuna göre bir baş örtüsü, bir gömlek, bir de çarşaftır. Befi olduğuna göre de bir entari ile diğer bir libas daha ilâve olunur. Maama-fih zevç bunların aynlarile kıymetlerini vermekte muhayyerdir.

Zevç, zevcesinin mili nazar, hılli mukarenet gibi menafiinden istifa^ deye müstahak olduğundan bu istihkaka «mülki müt´a» denilmiştir ki, mukabili «mülki rakabe» dir. Bu iki mülk arasında umum ve husus min veehin vardır. Şöyle ki: mülki rakabe, alelekser mülki müt´ayı istilzam eder. Fakat mülki müt´a, mülki rakabeyi istilzam etmez. Meselâ: bir kimse, bir cariye satın alsa onun rakabesine - zatına mâlik olacağı gibi menfaatlerine de mâlik olur. Amma bir kadınla teehhül etse onun yalnız bazı menafüne malik olur, rakabesine malik olamaz.

73 - (Mufavvize) : Emri nikâhını velisine tefviz ve havale edip mehrden bahsetmeyen kadındır. Tefviz, lûgaten ihmal manasınadır. Men rin tayin ve tesmiye edilmemesi bir ihmal demek olduğundan mehr tes­miye edilmeksizin veya nefy edilerek yapılan bir nikâh emrine «tefviz > denilmiştir ki, iki kısma ayrılır.

Biri (tefvizülbüzu´): dur ki bu, bir kimsenin velayeti icbar altın­da bulunan bir kızı bir şahsa mehr olmaksızın tezvic etmesi veya bir kadının bilâ. mehr tezvic edilmesi için velisine izin vermesi demektir.

Diğeri (tefvizürmehr) dir ki bu da: bir kimsenin bir kadını kendisi­nin veya o kadının veya onun velisinin yahut bir ecnebinin dileyeceği bir mehr üzerine tezevvüc etmesidir.

74 - (Büzü) : Nikâh manasınadır. Kadının tenasül uzvuna da ıtlak olunur. «Mübazaa» da tmücameat demektir.

75 - (Duhul) : Zevcin zevcesine mukarenet ve mücameatidir. Zi­faf olmak haleti. Kendisine kocası tarafından tekarrüb olunan zevceyi «medhulün bina» denildiği gibi tekarrüb olunmayan zevceye de «gayri medhulün bina» denilir.

76 - (Halvet): Zevç ile zevcinin - izinleri olmadıkça üçüncü bir şahsın muttali olamıyacağından emin bulundukları - bir yerde yalnızca bulunmalarıdır ki, iki kısma ayrılır.

Biri "halveti sahiha" dır ki: zevç ile zevcenin hiçbirinde tekarrübe mani bir sebep bulunmadığı halde birbirile içtima etmeleridir.

Diğer "halveti faside" dir ki; zevç ile zevcenin birinde tekarrübe mâ­ni bir sebep olduğu halde yekdiğerile içtima etmelerinden ibarettir.

Tekarrübe mani olan şeyler, mevanii hissiyye, başka bir tabir ile me-vanii hakikiyye ile mevanii tabiiyye ve şer´iyye kısımlarına ayrılır.

Meselâ: zevcin halvet esnasında hasta bulunması, bir maniî hissidir

Halvet esnasında üçüncü âkil bir şahsın bulunması da bir manii tabiîdir. Zevç ile zevceden birinin ramazanı şerifde oruçlu bulunması veya zevce­nin hayz veya nifas halinde olması da şer´î manialardan maduttur.

77 - (Cihaz) : Kocaya varan kadın için ihzarı mutad olan eşyadır. Elbise, sergi, yatak takımı, huliyyat gibi.

Yolcunun erzakına, eşya ve mühimmatına, Ölünün kefenine de cihaz denir. Cem´i «echize» dir. Cehaz lâfzı da hem mezkûr eşyaya, hem de ka­dınların tenasül uzvuna ´ıtlak olunur.Kadınların, yolcuların, ölülerin muhtaç oldukları eşyayı hazırlama­ya, tertib ve tanzim etmeye de «teçhiz» denilir. [4]

Nikâhın Mukaddimatı = Nişanlanma Vesaire:



78 - : Nişanlanma merasimi, nikâhın bir mukaddimesidîr, nikâh­tan mâdut değildir. Binaenaleyh mücerred nişanlanmakla veya izdivaç vâdile nikâh, münakid, üzerine nikâh hükümleri müterettib olmaz ve iKi taraftan hiçbiri akdi icraya ve mücerred izdivaç vadinde bulunduğundan dolayı vadini infaza icbar olunamaz. Çünkü nikâh, usulen icab ve kabıd ile münakid olur. Bir erkek ile bir kadının birbirine yüzük, çarşaf, elbise gibi huliyyata, belbusata ait bazı eşya vererek namzedlik merasimim ic­ra etmeleri ise böyle bir icab ve kabul mahiyetinde değildir.

Kezalik: nikâhta talik carî olmadığından, mücerred vaid ile nikâh sa­bit olamıyacağı gibi talik suretini iktisab eden bir vaid ile de nikâh husu­le gelmez.

Artık böyle namzedler arasında tevarüs, ve hürmeti musahere ta­hakkuk etmiş olmaz ve bir erkek ile evlenme vaidinde bulunan bir kadın, başkasile evlenebilir.

79 - : Söz kesildikten, yani : istikbalde evlenmelerini kararlastir diktan sonra iki taraftan biri nikâhdan imtina veya akdi nikâhtan ev­vel vefat etse hatibin mehre mahsuben mahtubesine vermiş olduğu şey­ler, velev ki istimal ile tegayyür etmiş olsun mevcut ise aynen ve telef olmuş ise bedelden istirdat olunabilir.

Hatibin vefatı halinde istirdat hakkı varislerine intikal eder. Mah-tubenin vefatı takdirinde de makbuzı olan mehr, terikesinden alınır. îîünkü bu mehri vermekteki´maksat, hâsıl olmadığından bunun istirda-lı, tazmin ettirilmesi, bir hak teşkil eder. Fakat bu halde iki tarafın biri-birine vermiş oldukları hediyyeler, hibe ahkâmına tâbidir.

Binaenaleyh kabzdan sonra vefat vukuunda rücu hakkı münkati olursa da evlenmeye muvafakatten imtina takdirinde - sair rücu ma­nialarından bir şey bulnmadıkça - rücu hakkı münkati olmaz. Haniye, Feyâye.

80 - : Bir kimse, namzedi olan kadına nişan namına bir miktar eş­ya ihda edip de badehu nikâhtan feragat olunsa bu eşyayı mevcut ise istirdat edebilir.

Kezalik : o kadın da bunlara mukabil olarak göndermiş olduğu şey­leri - mevcut ise - geri alabilir. Reddül´muhtar. Behce.

81 - : Namzedlerden birinin diğerine hediye olarak verdiği şey, h«-lâk veya müstehlek olsa veye kendisinde ziyadei muttasile vücude gelse yahut hediye alunan tarafın mülkünden bir veçhile çıksa artık hediye» eden tarafın rücua hakkı kalmaz.

82 - Bir kızı tezvic veya nikâhtan sonra teslim için ebeveyninden veya akrabasından birinin ağırlık, kaftanhk vesaire namlarile alacakla­rı şey, rüşvet mahiyetindedir. Binaenaleyh zevç, vermiş olduğu şeyi mev­cut ise aynen, değilse bedelen istirdat edebilir. Nitekim bir kadın da ken­disini veya kızını tezevvüc etmesi için bir erkeğe vereceği şeyi tezevvüc-den sonra geri alabilir.

Fakat nikâh işini temin, nıusaheret maslahatlarını ıslah maksadi t e hâtib tarafından bir şahsa ücret olduğu tasrih edilerek verilen şey, bilâ­hare istirdat olunamaz. Çünkü bu, bir hizmet bedelidir.

83 - Hatibin mahtubesini nikâhtan evvel görmesi caizdir.

« (Mâlikî fukahasi diyorlar ki: hâtib, mahtubenin^ mahtube de ha­tibin yüzüne, ellerine bakabilir. Bu mendubdur. Çünkü iki* tarafın ce­mali, sıhhati bu veçhile anlaşılır.) Fakat bu mendubiyet, telezzüz kas-dinden berî, fitne ihtimalinden ârî olmakla meşruttur.

84 - : Nikâh akdi esnasında bir hutbe iradı mendubdur.

« (Yine Maliki fukahası diyorlar ki: nikâh akdi sırasında iki tara­fın birer hutbe irad etmesi, yani: hamd ve senayı, salât ve selâmı havi. nikâhın fezailine dair bazı âyatı celîle ile ahadisi şerifeyi muhtevi birer hitabede bulunması, badehu nikâhın akdedilmesi mendubdur. Nikâh akdini müteakip iki tarafın tebrik ve tehniye edilmesi, haklarında müna-sib dualarda bulunulması da mendubdur. Mezahibi erbaa.)

85 - : Nikâhın ilân edilmesi müstahsendir. Nikâhdan dolayı velîme de mendubdur.

(Malifcîlere göre nikâhın alenî bir surette akdi mendub ve zifaf-dari evveî ilân ve izharı meşruttur. Hıtbei nikâhın ise ihfası, ilân edilme­mesi mendubdur. Çünkü bu ilân yüzünden bazımahuzların -zuhuru mel­huzdur. Ezcümle bazı şahıslar tarafından bir adavet ve hased saikasile vukubulacak sui ilkaat, musammem olan nikâhın akîm kalmasına sebebi­yet verebilir. Bir de iki taraftan biri ilândan sonra nikâh akdinden fera­gate lüzum görebilir,. Halbuki keyfiyet bir kere ilân edilmiş, birçok kim­seler akdin icra-edilepeğine muttali bulunmuş olacağından bu cihet, iki tarafın nicaba duçar-veya ittihama giriflar olmasına bais olabilir.)

(Zahiriyyeden tbni Hazmin beyanına göre her evlenen, kimse için az olsun çok olsun bir velîme âyafeti bir vecîbedir. Velîmeye davetli bulunan kimsenin icabeti de - bir Özrü bulunmadıkça - yine bir ve­cibedir.)

86 - Nikâh bir vesikaya rabt edilmelidir. Çünkü islâm hukukuna nazaran bazı şer´î muamelâtın inkâr vukuundan sıyaneti için birer ve­sikaya rabt edilmesi müstajısendir. İşte nikâh da bu cümledendir. Çünkü bunun ferdî ve içtimaî ehemmiyeti pek büyüktür. [5]

Nikahın Mahiyetîni İzah :



87 - : Hanefî fukahası nikahı : «Bîr akiddir ki, kasden mülki müt´ayı ifade eder» tarzında tarif etmişlerdir. Kasden kaydile teserrî-den = cariye edinmekten ihtiraz olunuyor. Çünkü teserrî suretinde asıl maksut mülki rakabedir, mülki müt´a ise bunun zımnında husule gelir. Nikâh suretinde ise mülki rakabe carî değildir, bir kimse nikâh ile zev­cesinin nefsine malik olamaz. Nikâhtan asıl maksat, mülki müt´anın husulidir. Istılah kısmına da müracaat!.

88 - : Nikâh lâfzının lügat itibarile müteaddit mânâları vardır. Ezcümle: zam, cem, tedahül, evlenme - akdi mahsus, vetıy = cinsî mukarenet mânâlarına gelir. Nikâhın bu mânâlarda İstimali hakkın­daki rivayetler, şu veçhile hülâsa edilebilir:

(1) : Nikâh, vetıy ve akdi izdivaç mânâlarında iştiraki lâfzî ile müşterektir. Bu rivayet, muteber değildir. Çünkü iştirak, mecaza na­zaran mercuh ve hilafı asıldır.

(2) : Nikâh, vetıy mânâsında hakikat, akidde mecazdır. Hanefî-

lerin ekserisi buna kaildirler.

(3) : Nikâh, zam ve cem mânâsında hakikattir. Hanefî fukahası bunu tasrih etmişlerdir. Nikâhın bu mânâda hakikat olması, vetıy mâ­nâsında hakikat olmasına münafi görülmemektedir. Çünkü vetıyde da­hi zam ve cem mânâsı vardır. Şu kadar ki zam ve cem, vetı´den eam-dır. Mânâyı eamme mevzu olan bir lâfz ise efradının her birinde haki­kat olarak kullanılır. Nitekim insan lâfzının zeyde, amre, bekre ıtlakı birer hakikattir.

(4) : Nikâh, lügat itibarile vetıy mânâsında hakikat, akid mânâ­sında mecazdır. Lisanı şeriatte ise emr ber aksdir. Yahut her iki mânâda müşterek olmakla beraber akid mânâsında istimali daha ziyadedir. Bu rivayet de mâliki fukahası tarafından dermeyan edilmektedir.

(5) : Nikâh, akid mânâsında hakikat, vetıy mânâsında mecazdır. Bu rivayet, İmam Şefiîye nisbe edilmektedir. Maahaza Şafiî fukahasının beyanına göre nikâh, lügatte zam ve vetıy manasınadır. Şer an akid mânâsında hakikat, vetıy mânâsında mecazdır. Hanbelî fukahasının beya-*hatı da bu veçhiledir.

Nikâhın şer´an hem akid, hem de vetıy mânâsında hakikat olduğu­na kail olanlar da vardır. Mebsuti Serahsî. Fethül´kadîr.

Nikâhın böyle mânâlarındaki ihtilâf´üzerine bazı hukuki meseleler teferrü etmektedir. Bir kısmı ileride görülecektir. [6]

Nikahın Rüknü:



89 - : Nikâhın rüknü, icap ve kabulden ibarettir. Nikâhta icap ve kabul, beldelerin Örf ve âdetine göre inşayı nikâhta kullanılan söz­lerdir ki, nikâh akdi bunlar ile husule gelir.

90 - : Nikâh, meclisi nikâhta iki tarafın, yani: hâtib ile mahtu-benin veya velîlerinin veya vekillerinin veya resullerinin icab ve kabu-lile akdolunur. Bu akid, şeraitini cami olunca artık bundan rücu sahih olmaz.

91 - Nikâhın inikadında, yani: bu husustaki icab ve kabulün bi-ribirine irtibatında meclisi nikâhın ittihadı şarttır. Binaenaleyh ittiha­dı meclis bulunmayınca nikâh münakid olmaz.

Meselâ: iki taraf, yürürken veya at üzerinde giderken icab ve ka­bulde bulunsalar* nikâh husule gelmez. Fakat harekette bulunan bir gemi üzerinde vukubulacak bir icab ve kabul ile nikâh münakid olur. Çünkü geminin hareketi rakiblerine nisbet edilemez, gemi onlara gö­re bir mekân sayılır.

93 - : Meclisi nikâh, ya hakikaten müttehit olur. Şöyle ki> bir mecliste şahitler hazır oldukları halde tarafeynden icab ve kabul bu­lunsa meclis hakikaten müttehit bulunmuş olur. Maamafih kabul, fev-rî değildir. Nikâh meclisinde ieabdan sonra kabul bulunmadıkça mec­lisin nihayetine kadar iki taraf da muhayyerdir. Mucib, dilerse icabın­da sebat eder, dilerse icabında rücu eder. Diğer taraf da dilerse icabı kabul eder, bu surette nikâh münakid olur, dilerse icabı red eder, bu halde icab bâtıl olur. Bu muhayyerliğe «hıyarı meclis», «hıyarı kabul» denilir.

Velhâsıl: ieabdan sonra henüz nikâh meclisi bozulmadan kabul bulunursa nikâh akdi tamam olur. Fakat ieabdan sonra iki tarafın bi­rinden i´raza delâlet eder bir kavi veya fiil zuhur ederse icab hüküm­süz kalıp artık kabule mahal kalmaz.

Kezalik: ikinci bir icab, birinci icabı iptal eder.

Meselâ: kadın «Nefsimi yüz lira mehr ile tezvic ettim» dedikten sonra daha kabul bulunmadan «iki yüz lira mehr ile tezvic ettim» de­se birinci icabı bâtıl, ikinci icabı muteber olur.

Meclisi nikâh veya hükmen müttehit olur. Şöyle ki, gaib hakkın-

ua mükâtebe ve risalet ile nikâh akdi caiz olduğundan şahitlerin huzu­runda mektubun okunması veya mazmununun bildirilmesi, kezalik: re­sulün risaletini beyanda bulunması suretinde meclis hükmen müttehit bulunmuş olur.

93 - : Akdi nikâhda müstamel icab ve kabul lâfızları, ya sarih veya kinaye olur.

«Lâfzı sarih» : çok istimalinden dolayı lûgavî veya şer´î, hukukî mânâları karineye muhtaç olmaksızın derhal anlaşılan lâfızdır.

«Lâfzı kinaye»: Lâgavî veya şer´î, hukukî mânâlarının anlaşılma­sı niyyete veya karineye muhtaç olan lâfızdır.

Nikâhda sarih lâfızlar; tenekküh, tezevvüc, tenkih, tezvic lâfız-larile bunların müştekkatıdır.

Türkçede «tezeyvüc ettim», «nikahladım», «nikâh ettim», «nikâh­la aldım», «tezvic ettim», «nikâhla verdim» tâbirleri sarih demektir.

Nikâhta kinaye lâfızları da filhâl temliki ayne mevzu olan beyi, şira, hibe, sadaka, atiyye, temlik gibi sözlerdir ki, bunlar ile de karine bulu­nursa nikâh münakid olur.

Mehcur olan hakikatler iJe mütearef olmıyan mecazlar da kinaye­lerden sayılır.

94 - : Filhal temliki ayne mevzu olmıyan lâfızlar ile nikâh akd edilemez. Vasiyyet lâfzı gibi. Çünkü bu lâfz mâbâdelmevte izafetle temlik ifade eder. Filhâl temlik ifade etmez. Meğer ki buna «filhâl» kaydi ilâve olunsun. O takdirde kinevî lâfızlardan olarak nikâhı müfîd olur. «Şu kı­zımı sana filhâl vasiyet ettim» demek gibi.

Kezalik: temlik ifade .etmeyen rehn, ibra, ihlâl, i´da, lâfızlarile de ni­kâh akdedilemez.

«Aldım», «verdim» sözleri de sarih olmadığından bunlar ile nikâhın inikadı, hutbe ve mehr tesmiyesi gibi bir karineye mütevakkıftır.

95 - : Kabul ve rıza lâfızlarile nikâh âkdedilebilir. Şöyle ki: Bir kimse, meselâ hatibe hitaben: «Kızım fülâneyi sana tezvic ettim» deyip hâtıb de «Ben de o tezvici kabul ettim» veya «Ona razı oldum» dese nikâh münakid olacağı gibi yalnız «Kabul ettim» veya «Razı oldum» dediği su­rette de münakid olur. Çünkü bu lâfız, icaba masruf olacağından âdeta icab lâfzı ifade edilmiş bulunur.

96 - : Nikâh ve tezevvüc lâfızlarının müştekkatile vaki olacak icab ve kabul hakkında şu beş şart caridir:

(1) : îcab ve kabulün her ikisi de mazı sigası olur. Bu suretin istimali çoktur. Çünkü busîga her ne kadar ihbara mevzu ise de şer´an inşai tasar-rufda istimal olunmuş, zamana ve ihbara delâletten tecerrüd etmiştir. Binaenaleyh bir erkek, bir kadına hitaben şahidlerin huzurunda "Ben seni nefsime nikâh ettim" veya "Tezevvüc ettim" deyip kadın da "Ben de

nefsimi sana tenki» veya, «Tezvic eyledim» dese aralarında nikâh münakid olur.

(2) : icab tarafı hal, kabul tarafı mazi olur.

Meselâ: Hâtib «Seni tezevvüc ediyorum» deyip mahtube de «Ben de nefsimi sana tezvic ettim» dese nikâh akdedilmiş olur.

(3) : îcab tarafı muzari, kabul tarafı mazi olur.

Meselâ: Hâtib, mahtubenin velisine «Tahtı velayetinde bulunan fü-tube de «Ben de nefsimi sana tezvic ettim» dese veya hâtib «Nefsini bana şu kadar mehr ile tezvic edersin» deyip mahtube de «Ben de nefsimi sana tezvic ettim» dese nikâh münakid olur. Fakat «tezvic edersin» sigâsile ta­lebi vâ´d, kasd olunursa nikâh münakid olmaz.

(4) : icab tarafı ismi fail, kabul tarafı mazi olur.

Meselâ: Hâtib, mahtubenin velisine «Tahtı velayetinde bulunan fü­lâneyi mütezevvicim» deyip veli de «Onu sana tezvic ettim» dese nikâh münakid olur.

(5) : icab tarafı emri hâzır, kabul tarafı mazi olur.

Meselâ: Hâtib, mahtubenin vekiline «Müvekkilen fülâneyi bana tez­vic et» deyip vekil dahi «Müvekkilem mezbureyi bilvekâle sana tezvic et­tim» dese nikâh akdedilmiş olur.

97 - : Nikâh akdi hususunda kullanılan emir sigası hakkında fuka-hanm reyleri muhteliftir. Ezcümle Hidaye ve Mecma´ sahiplerine göre emr lâfzı tevkildir, diğer tarafın, yani: mucibin sözü ise icab ve kabul ma­kamına kaimdir. Çünkü nikâhta bir. şahıs, akdin iki tarafına tevellî ede­bilir. Aşağıdaki lahikaya müracaat!..

Binaenaleyh «Nefsini bana tezvic et» sözü, «Seni vekil ettim, nefsini bana bilvekâle tezvic et» demek olur. Maamafih bu, bir vekâleti zımniyye olduğundan meclise iktisar eder.

Haniyye sahibile diğer bazı zevata göre de emir lâfzî icabdır, diğer tarafın sözü de kabuldür, akid bu ikisile tamam olur. îbni Nüceym bu reyi tercih etmiştir.

Bu husustaki ihtilâf üzerine bazı meseleler terettüp eder. Ezcümle emir sığası tevkil olduğuma göre şahitlerin bunu işitmeleri şart değildir. Çünkü tevkilde işhad gayri lâzımdır. îcab olduğuna göre ise şahitlerin bunu işitmeleri marttır.

98 - : Dilsizlerin mahut işaretlerile de nikâh münakid olur. Çünkü bu işaretler dil ile beyan gibidir.

99 - : icab ve kabul şifahet olduğu gibi meclisten gaib bulunan kimse hakkında mükâtebe ile dö olabilir.

Meselâ :.Bir erkek bir kadına hitaben «Seni tezevvüc ettim» diye

bir mektup gönderip kadın da mektubu şahitlere aynen okuduktan sonra «Nefsimi ona tezvic ettim» dese. yahut mektubun mazmununu hikâye ederek «Fülân kimse mektup yazıp beni hıtbe ediyor, şahid olunuz, ben de nefsimi ona tezvic ettim» dese nikâh münakid olmuş olur. Çünkü bu halde mektubu göndermiş olan kimse, bizzat mecliste hazır olarak icabda bu­lunmuş, şahitler de bunu işitmiş sayılır. Amma mektubun münderecatm-dan bahsetmiyerek yalnız «Nefsimi fülâna tezvic ettim» dese nikâh mü­nakid olmaz. Çünkü bu surette şahitler icabı işitmiş sayılamazlar. Şu ka­dar var ki emir lâfzının tevkil olduğuna kail olan zatlara göre hâtıb gaibin «Nefsini bana tezvic et» diye mahtubeye gönderdiği mektubun şahitler huzurunda okunması veya mazmununun anlatılması lâzım gelmez. Mü-cerred mahtubenin «Nefsimi fülâna tezvic ettim» demesini şahitlerin işit­meleri kifayet eder.

100 - : Mektup ile yapılan icab, red ile merdud olmaz. Binaenaleyh kendisine nikâh için mektup gönderilen taraf, bu mektubun havi olduğu icabı bidayeten kabul etmediği halde bilâhare bervechi sabık şahidler mahzarında kabul etse nikâh tahakkuk eder. Zira mektup binefsihî.kaim olup tekrar okunmak imkânını haizdir.

101 - : Hâzır hakkında mükâtebe ile nikâh münakid olmaz. Bina­enaleyh meclise hazır bulunan âkidlerden biri «Seni tezevvüc ettim» diye yazı ile icabda, diğeri de şifahen kabulde bulunsa, yahut ikisi de tahriren î.cab ve kabulde bulunsalar bununla nikâh husule gelmez. Nitekim iki gaib tarafından teatî edilen iki mektub ile de nikâh tahakkuk etmez,

102 - : Teatî ile de nikâh münakid olmaz. Binaenaleyh bir kadın nefsini bir erkeğe şahitler huzurunda şu kadar mehr ile tezvic edip de erkek lisanile kabul etmeksizin mehri eda eylese nikâh vücude gelmiş ol­maz. Çünkü nikâh, hususî bir ehemmiyeti haiz ve sânına riayet lâzım ol duğundan akdi bey´a kıyas olunamaz.

103 - Bir erkek ile bir kadın, aralarında akd sebk etmediği halde şühud mahzarında nikâhı ikrar etselerbakılır: Eğer bu ikrarı maziye izafe eder, meselâ: «Biz filân gün biribirimizle tezevvüc etmiştik» derlerse bu bir kizbi mahz olacağından nikâh sabit olmaz. Fakat maziye izafe etmek­sizin kadın: «Ben bunun zevcesiyim» deyip erkek de: «Ben bunun zevci­yim» der ise- şer´î manialardan bir şey bulunmadığı takdirde - nikâh münakid olur. Çünkü bu surette ikrarları, inşai nikâhı tazammun eder.

104 - : Hata veya bilâ kasdin sudur eden muharref lâfızlar üe ni­kâh münakid olmaz. «Tezevvüc ettim» yerine «Tecevvüz ettim» denilmesi gibi. Fakat bir belde ahalisi böyle bir galat üzerine ittifak edip de onunla nikâh akdini kasd ederlerse böyle kasden söylenilecek bir lâfz ile de ni­kâh, münakid olur. Bu, yeni bir ıstılah demektir.

Kezalik: Bir kimse, nikâha mevzu bir lâfzı doğru söyliyemiyorsa ve­ya kendisinin yanlış telâffuzunu doğru itikat ediyor -ise onunla da nikâh tahakkuk eder. Bahri râik, Dürri muhtar. Hindiye.

(Mâlikîlere göre hali hayatta alette´bid temliki iktiza eden her lâfz ile nikâh akdedilebilir. Şafiî ve Hanbelî fukahasına göre nikâh, yalnız tez­vic ve tenkih gibi sarih lâfızlar ile münakid olur, Kinevî lâfızları ile müna­kid olmnz. Hanbelî mezhebine göre nikâhta kabul, icabdan evvel vuku-tmıunca da nikâh münakid olmaz. Meselâ: bir kimse, bir şahsa hitaben! «Kızını tezevvüc ettim» veya «Kızını bana tezvic et* deyip de o şahıs da «Onu sana tezvic ettim» dese bununla nikâh vücude gelmiş olmaz.

Fakat gerek Hanefîlerce ve gerek İmamı Mâlik ile İmam Şafiîye göre her iki surette de nikâh münakid olur. Çünkü her iki surette de icab ve kabul bulunmuştur.

Şafiîlerden bazı zevata göre nikâh, kabul ve rıza tâbirlerile akde­dilemez.

Şafiî ve Hanbelî fukahası diyorlar ki: «Nikâhın meşruiyeti zevç ile zevcenin arasında karşılıklı cereyan edecek bir kısım dinî ve dünyevî mas­lahatlardan nâşidir. Hususile neseb, neslin bakası, iffetin muhafazası, mehr ve nafakanın vücubu, verasetin sübutu, mütekabil istimdat ve is-timtâ bu cümledendir. Bu gibi maksut maslahatlara delâlet edecek lâfz ise zam ve cem mânâsım müfid olan nikâh, tezvic ve tezevvüc lâfızlarıdır. Sair lâfızlar ise bu mesaliha delâlette kasırdır. Binaenaleyh bu maslahat­lara kemalile delâlet etmeyen lâfızlar ile nikâh münakid olmaz. Kifaye-tüttalib. Tuhfetül´muhtac.)

(Buna cevaben deniliyor ki: Bir ayni temlike mevzu olan bir lâfız, mülki rakabeye delâlet eder, nikâh ise mülki müt´aya mevzudur. Bu halde mülki rakabeye delâlet eden birlâfzın mülki müt´ada mecazen istimali caiz ve bu istimal, sebebin ismini müsebbeb makamına ikame etmek kabilin­den maduttur.

Binaenaleyh bir kadın, şahitlerin huzurunda bir erkeğe hitaben me­selâ: «Ben nefsimi sana şu kadar mehr ile hibe ettim» veya «temlik ettim» deyip o erkek de kabul etse aralarında nikâh ne için mün´akid olmasın?. Çünkü mehrin zikr edilmesi, şahidlerin huzuru, meclisin bir meclisi nikâh olması, bununla nikâh kastedildiğine pek mükemmel delâlet eder. Akid-lerde itibar ise mânâlara, maksatlaradır, lâfızlara, mebaniye değildir. Ar­tık bu gibi lâfızların bu misillû karinelere iktiranı halinde nikâhtan mak-Ntıd olan maslahatlara delâlette kasır olmıyaeağı aşikârdır.)

105 - : Nikâh, bey´ gibi bir hukukî muamelenin bir icab ile akdi mümkün müdür?. Başka bir tâbir ile bir şahıs, bir akdin iki tarafına Lcvellî edebilir mi?. Yani: bir şahıs, bir akdin iki tarafını deruhte ede­rek onu:i sözü hem icab, hem de kabu] makamına kaim olabilir mi?.

Bu, mühim bir mevzu teşkil ettiğinden bunu hususî bir makale halinde buraya ilâve ediyoruz. Şöyle ki: bu babda kıyasa nazaran asıl olan bir şahsın icabile nikâhın ve emsalinin mün´akid olmamasıdır. Fa­kat aşağıdaki meseleler bundan istihsanen müstesnadır:

(1) : iki tarafın maliki veya veliyyi mücbiri olan bir şalısın ica­bile nikâh mün´akid olur.

Meselâ: bir kimse, şahitler huzurunda cariyesini kölesine veya sa-gîre kızını velayeti altındaki bir oğlana tezvic etse nikâh, sahih ve na­fiz olur.

Kezalik: Bir kadın, azad etmiş olduğu gayri baliğ veya başka bir sebeple kasır bir kölesine daha~yakm velîsi bulunmadığı takdirde nef­sini bir icab ile tezvicde bulunabilir.

(2) : îki tarafın vekili olan bir şahsın icabile de nikâh, mün´akid olur.

Meselâ: iki tarafın vekili şahitlerin huzurunda «Müvekkilem fü-lâneyi bilvekâle fülâne tezvic ettim» dese nikâh tahakkuk eder.

(3) : Bir taraftan asil, diğer taraftan velî olan bir şahsın icabile de nikâh, mün´akid olur.

Meselâ: bir kimse, velayeti altındaki amcası kızını kendisine tez­vic edebilir.

Kezalik: bir kimse, azad ettiği gayri baliğ bir cariyeyi kendisin­den daha yakın velîsi bulunmadığı takdirde kendisine bir icab ile tez­vic edebilir.

(4) : Bir taraftan asil, diğer taraftan vekil olan bir şahsın icabi­le de nikâh akdedilebilir.

Meselâ: bir kadını nefsine tezvice vekil olan kimse «Müvekkilem fülâneyi kendime tezvic ettim» dese nikâh, mün´akid olmuş olur.

(5) : Bir taraftan velî, diğer taraftan vekil olan bir şahsın icabile de nikâh mün´akid olur.

Meselâ: bir kimse, kendi mevliyyesini kendisini tevkil eden bir şahsa tezvic etse, yani: «Vekâletim altında bulunan fülâneyi müvekki­lim fülâne tezvic ettim» dese nikâh tahakkuk etmiş olur.

Bu suretlerin hiçbirinde ayrıca kabule lüzum yoktur.

Nikâh hakkındaki bu hükümler, îmamı Âzam ile Imameyne gö­redir, imam Züfere göre bir âkidin akdile nikâh asla münakit olmaz.

« fîmam Şafiîye göre nikâh yalnız iki tarafın velîsi bulunan bir şahsın .icabile iizarurelin mün´akid olur, başkalarının icabile mün"akid olmaz. Müşarünileyhe nazaran nikâhta velîye lüzum vardır. Eğer veli­nin icabile nikâh münakid olmazsa kasırların nikâhları mümteni olmak İâzım gelir, bu bir zarurettir. Bu zaruret ise vekilde ve emsalinde mevcut değildir.)

(6} : Bir kasinn babası, akdi bey´in iki tarafına, kendi namına asaleten, kasır namına da velâyeten tevdii edebilir.

Meselâ: böyle bir şahıs, kendi malını sagîr oğluna ve saglr oğlu­nun malını kendisine bir icab ile satıp alabilir.

(7) : iki kasırm babası, bunların namına akdi bey´in ik´i tarafına tevellî edebilir.

Meselâ: iki çocuğun babası, bunlardan birinin malını diğerine «Şu oğlumun şu malım bu oğluma şu kadar kuruşa sattım» demek gibi bir icab ile satabilir.

(8) : Bir yetimin vasiyyi muhtarı mevcut olmadığı takdirde ba­basının babası da akdi bey´in iki tarafına tevellî edebilir.

Meselâ: bu kimse kendi malını o yetime, o yetimin malını da ken­disine bir icab ile satabilir. Bu alım satım muamelesinde bir gabni ye-sîr bulunması, bu muamelenin sıhhatini ihlâl etmez. Çünkü baba ile dedenin şefkatleri ziyadedir, çocukların menfaatini gözeterek masla­hata göre hareket edecekleri zahirdir.

(9) Vasiyyi muhtar da akdi bey´in iki tarafım deruhte edebilir. Şöyle ki: Yetim bir çocuğun babası tarafından tayin edilmiş olan

vasisi, o çocuğun akar kabilinden olmayan bir malım o yetim için men­faati zahireyi müfid olmak gartile, yani: kıymetinin bir buçuk mislile kendisi için satın alabileceği gibi kendi malını da kıymetinin sülüsanı mukabilinde yetim için satabilir.

Amma yetimin akarım kıymetinin iki mislinden düne. alamayaca­ğı gibi kendi akarını da yetim için kıymetinin yarısından ziyadesine satamaz.

Vasiyyi mansuba gelince bu, akdin iki tarafına tevellî edemez. Bi­naenaleyh vasisi bulunduğu yetimin malını kendisi için veya tahtı ve­layetinde bulunan bir kimse için satın alamayacağı gibi kendi malını da yetim için satamaz. Çünkü vasiyyi mansub, hâkimin vekili hükmün­dedir. Hâkimin fi´li ise kaza olduğundan vekilinin fi´li de kaza demek­tir. Bir kimsenin kendi hakkında kazası ise caiz değildir.

(10) : Kadı, velayeti altındaki kasırların mallarını´ kendisi için satın alamaz, ve kendi malını onlara, satamaz. Fakat tahtı veiâyetinde-ki kasırların mallarını biribirine satmak hususunda aitdi bey´in iki ta­rafına tevellî edebilir.

Şöyle ki: bir hâk´im, velayeti altındaki bir yetimin malını yine ken­di velayeti altındaki diğer bir yetime satabilir. Çünkü hâkim, emindir ve baba, dede makamına kaimdir. Şu kadar var ki ekseri fukahanın beyanına nazaran hâkim, böyle bir alım satım muamelesini töhmet ga-ibesinden ihtiraz için vashün kabulile yapabilir.

(11) : Vekâleti mutlaka veya gayri mutlaka ile bey´e vekü olan kimse de bazan akdin iki tarafına tevellî edebilir. Şöyle ki: «Şu malı dilediğine sat» diye kendisine vekâlet verilen bir kimse, o malı lehine şahadeti muteber olmayıp velayeti tahtında bulunan bir kasır namına batın alsa bîr icab ile beyi, münakid olmuş olur.

Kezalik: «Şu malı sat» diye tevkil edilen kimse, o malı lehine şa­hadeti muteber olmayıp velayeti altında bulunan bir kasır namına kıy­metinden ziyade bir fiyatla satın alsa yine kendisinin bir icabile beyi, tamam olmuş bulunur.

(12) : tcare hususunda da bazan bir şahıs, akdin iki taraflına te­vellî edebilir. Şöyle ki: bir baba veya dede velîsi bulunduğu çocuğun bir akarını kendi nefsi için veya velayeti altında bulunan diğer bir ka­sır için bir icab ile icar edebilir.

Kezalik: vasiyyi muhtar da vesayeti altında bulunan bir kasınn akarını kasıra nafi olmak şartile kendisine veya velayeti tahtında bu­lunan diğer bir kasıra bir icab ile icareye verebilir.

Kezalik: hâkim de velîsi bulunduğu bir kasınn akarını yine ve­layeti tahtında bulunan diğer bir kasır namına bir icab ile icarda bu­lunabilir.

(13) : Hibe hususunda da bit şahıs, bazan hibe muamelesinin iki tarafına tevellî edebilir.

Meselâ: bir kimse, kendi elinde hakikaten veya hükmen mevcut olan bir malını kendisinin küçük oğluna veya tahtı velâyetindeki her­hangi bir kasıra -«şu malımı oğlum fülâne hibe ettim» gibi bir tâbir ile- bağışlarsa hibe tamam olur, ayrıca teslim ve kabza hacet kalmaz. Şu kadar var ki,* bu gibi hibelerde -âtiyen inkâr vukuu mülâhazası­na mebnî- işhad ve ilâm müstahsendir.

(14) : Mütevelliler de bazı hususlarda akdin iki tarafına tevellî edebilir­ler.

Meselâ;, bir müteveHÎ vakfın bir akarını vakfa nâfi olmak şartile kendi nefsi için bir icab ile isticar edebilir. Mebsut. Dürri Muhtar. Hidaye. Fethül1 kadîr. [7]