- Nikâh bahsi

Adsense kodları


Nikâh bahsi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Thu 16 June 2011, 01:10 pm GMT +0200
NİKÂH BAHSİ


1202- Enes bin Mâlik (Radiyallahu Anh) der ki:

Ashabdan üç kişi, Hazreti Peygamberin, ibadet halini sorup öğ­renmek maksadıyla Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem'in pâk zevcelerinin evine geldiler. Edindikleri bilgiye göre, Hazreti Peygam­berin geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış olduğundan ibadetini azımsar oldular. Kendilerinin daha çok ibadet etmeleri ge­rektiğini düşündüler. Bir rivayete göre bu üç kişiden biri Hazreti AH ve diğerleri de Abdullah bin Amr ve Osman bin Mez'un idi. Bun­lardan biri, ben ömrüm boyunca geceleri ibadetle geçireceğim, dedi. Diğeri, haram günler müstesna ömrüm boyunca her gün oruç tuta­cağım, dedi. Üçüncüsü de, ben kadınlardan uzaklaşacağım ve asla evlenmeyeceğim, dedi. Onlar böyle konuşurlarken Peygamber Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem teşrif ederek onların konuşmalarını duyması üzerine şöyle buyurdu:

«Şöyle, şöyle söyleyen siz misiniz? Dikkat ediniz! Vallahi sizin içinizde Allah'dan en çok korkan (ona itatkâr olan) benim. Bununla beraber bazan oruç tutarım, bazan tutmam? (geceleri) namaz kıla­rım ve aynı zamanda uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden (yolumdan) yüz çevirirse, benden değildir.»

Mütercim:

Hanefî mezhebinde evlenmek, aşırı istek halinde vacibdir. İtidal (normal) halde bulunanlara evlenmek müekked sünnettir. Zevce haklarını gözetmeyeceğinden korkanlara ise mekruhtur.

Evlenmek için durumları müsait olmayanlar, oruç tutmak ve pehriz yapmak suretiyle sabır ve tahammül etmeye çalışır.

 

1203- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) der kij

Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem'e: — Ben genç bir deli­kanlı olduğumdan zinaya düşmekten korkmaktayım. Evlenmem için de durumum müsait değildir, (kendimi iğdiş yaptırsan olur mu?) diye sordum, cevap vermediler. Sorumu'üçüncü defa tekrarlayınca bana şöyle buyurdular:

«Ey Ebû Hüreyre! Senin ne ile karşılaşacağını yazan kalemin mürekkebi kurumuştur (Senin başından geçecek olan mukadderat yazılmıştır, artık bunlar değişmez). Buna karşı istersen kendini bur­dur? ister bırak (kaderine boyun eğmekten başka çaren yoktur).»

 

1204- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anlıa) der ki:

Ben dedim ki: Ya Resûlallah! Bir vadiye inseniz de orada yapra ğmdan yenmiş bir ağaç ile yaprağından yenmemiş bir ağaç bulsanız, bunlardan hangisinden devenizi otlatmayı münasip görürsünüz? Haz­reti Peygamber:

«Yenmemiş ağaçta otlatırım,» buyurdu. Hazreti Aişe, Hazreti Peygamberin, kendisinden başka bakire bir kadınla evlenmemiş ol­duğunu ima ederek kendisine daha çok muhabbet beslenmesi gerek­tiğini belirtmek istemiştir.

 

1205- Hazreti Urve (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem, kendine nikahlamak üzere Hazreti Aişe'yi Hazreti Ebû Bekir'de isteyince, Hazreti Ebû Bekir: Ben senin kardeşinim, (kızımı sana verebilir miyim?) dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­du:

«Allah'ın dininde ve kitabında sen benim (din) kardeşimsinj (arada soy ve süt kardeşliği  olmadığı için) o bana helâldir.»

 

1206- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Zübeyr'in kı­zı Dıbâa'nın evine vardı ve ona dedi ki:

«Galiba sen haccetmek istiyorsun?» Dıbâa dedi ki:

— Vallahi kendimi de sancılı (hasta) buluyorum. Hazreti Pey­gamber ona şöyle buyurdu:

«Haceıni şart koşarak yap ve şöyle niyet et: Ailahım, Nerede (sancılarım (yüzünden) beni ahkoyarsan, ihramdan çıkma yerim ora­sıdır.» (Bu takdirde muhsar, yanı hacdan bir engelle geri kalan kim­senin hükmüne tabi olur.)

 

1207- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştin

«Bir kadın dört şeyden dolayı nikâh edilir: Malı için, şerefi için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen dindarı seç? ellerin yeşersin.»

 

1208- Sehl bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanından zengin   bir aaam geçip giderken, Hazreti peygamber yanında bulunanlara sor geçen adam hakkında ne dersiniz?» onlar dedilerki:

kim adam: 6ğer bİr klZ isterse kendisine nikâh edilmeğe bir iümse ıçm aracı olursa aracılığı kabul edilmeğe ve eğer bir şey söy dinlennieye Iayik kimsedir- Hazreti Peygamber sustu, bonra muşlumanlardan fakir bir adam geçti. Yine Hazreti Peygam ber ashaba sordu:

«Bu adam hakkında ne dersiniz?.» Onlar dediler ki:

— Bu adam; bir kız isterse verilmemeğe, bir iş için aracı, olursa kabul olunmamaya ve bir söz söylerse dinlenmemeğe layık kimsedir.

Bunun üzerine Hazreti Peygamber buyurdu:

«Şu fakir yokmu, öteki zengin adam gibi dünyadolusu adam­lardan hayırlıdır.»

 

1209- Üsame (Radıyallahu Anh) 'den   rivayet edilmiştir:

«Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne bı­rakmadım.»

 

1210- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Ben, Hazreti Peygamberin pâk zevcelerinden Hafsa'nın kapısın da bir erkeğin içeri girmek için izin istediğini işittim. Hazreti Pey­gambere dedim ki, bakınız şu erkek sizin evinize girmek için izin isti­yor. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

«Sanıyorum o adam. Hafsa'nın süt amcası falandır.» Sonra sor­dum: — Ya Resûlallah! Benim süt amcam falan kimse hayatta olay­dı, benim evime girebilecek miydi? Hazreti Peygamber:

«Evet! Çünkü süt kardeşliği, soyun haram kıldığını haram kilar-(Soyca olan amca mahrem olduğu gibi, süt amca da mahremdir.)

 

1211- İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) derki: Hazreti Ali tarafından Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selle-m'e: Hazreti Hamza'nın kızını kendinize nikahlamaz mısınız? denil­mesi üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«O kız, süt kardeşimin çocuğudur (ben onun &&t amcası olurum-ki, bu caiz değildir)

 

1212- Ümmü Habîbe validemiz (Radıyallahu Anha) der ki: Ben, Hazreti Peygambere: Kız kardeşim olan Emi Süfya'nm kızı­nı kendinize nikahlayınız, deyince bana şöyle buyurdular:

«Siz bunu İstiyor musunuz? Gerçek şu ki, o bana helâl olmaz (çünkü iki kız kardeş bir kimsenin nikâhında toplanamaz).» Sonra dedim ki; Duyduğumuza göre siz, Ebû Seleme'nin kızını kendinize nikahlamak istermişsiniz! Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu söze şaştı ve:

«Zevcem Ümmü Seleme'nin kızını mı?» diye sordu. Ben de: Evet, dedim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Eğer o kız, benim himayemde ve terbiyemde yetişmemiş (üvey evlâdım olarak benim terbiyem dışında yetişmiş) olsa bile bana helâl olmaz, O kız, (aynı zamanda) benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası Ebû Seleme ve ben, Süveybe adlı kadından (Ebû Leheb'in ca­riyesinden) süt emdik. Bu halde sakın siz bana kızlarınızı ve kız kar­deşlerinizi arz etmeyiniz.»

 

1213- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der kiî

Süt kardeşim yanımda iken, Peygamber Sallallahu Aleyhi; ve Sellem yanımıza geldi. Ben Hazreti Peygamberin bu halimizden hoş­lanmadığını mübarek yüzlerinden anladım. Hemen dedim ki: Ya Re-şûlâllahr Bu adam benim süt kardeşimdir. Bunun üzerine buyurdu­lar:

«Siz, süt kardeşlerinizin kimler olduğuna dikkât ediniz. Süt mahremliği, ancak açlık sebebiyle emzirilmedir, (iki veya iki buçuk yaşma) kadar çocuğun emmesinden olur. Bu yaştan sonra süt kar­deşliği olmaz.)

Mütercim:

Süt kardeşliği, çocuk henüz iki yaşını geçmemişken, süte muh­taç olduğu bir devrede ona verilen sütten dolayı olur. Bu müddeti iki buçuk yaşma kadar çıkaran imam vardır. Bu yaştan sonra süt. emmekten kardeşlik meydana gelmez. îmam Şafiî Hazretleri bu ha-dis-i şerifi delil alarak bir çocuğun en az beş defa süt emmiş ol­masını, kardeşliğin meydana gelmesi için şart koşmuştur. Hanefî mezhebinde ise, bir defa emmekle de kardeşlik husule gelir. Ancak her ikisinde de bu emişlerin süt emme cağında olması gereklidir.

 

1214- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anha)'dan rivayet edilmiş­tir:

«Bir kadın, halası ile ve yine bir kadın teyzesi ile bir adamın ni­kâhında toplanamazlar.»

(Bir adamın nikâhında iki kız kardeşi bulunamayacağı gibi, hala ile yeğen ve teyze ile yeğen de bir adamın nikâhında toplanamazlar. Ancak bunlardan biri ölür veya boşanırsa, diğeri   nikâhlanabilir.)

 

1215- Cabir ve Seleme bin Ekva (Radıyallahu Anhüma) anla­tırlar:

Biz, bir savaşda ordugâhda iken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bir rivayette de onun elçisi Bilâl Habeşi) yanımıza geldi. Son­ra bize şöyle buyurdu:

«Mut'a (geçici nikâh) yapmamıza izin verildi. Siz muta nikâhı yapabilirsiniz. Herhangi bir erkek ve kadın aralarında anlaşırlarsa, beraber olmaları müddeti üç gecedir. Sonra isterse bunu çoğaltırlar veya birbirlerini anlaşarak terk ederler.»

Hazreti Ali'den rivayet edildiğine göre, bu hadîs-i şerifin hükmü sonradan kaldırıldı ve müt'a nikâhı haram kılındı.

Mütercim:

Müt'a nikâhı, ki, bir mal karşılığında muayyen bir vakit için yapılan nikâhtır. Böylece bir nikâh, ümmetin Cehli sünnet alimleri­nin) icma'ı ile haramdır. Rafizî ve Şiî'lerde bu nikâh halen yürürlük­tedir. Ehli sünnet mezheblerinde bu nikâh caiz olmamakla beraber böyle bir nikâh halinde taraflara recim cezası uygulanmaz. Ebû Sûud Hazretlerinin Kenz haşiyesinde böyle yazılıdır.

 

1216- Sehl bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der ki:

Bir kadın, kendisini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e arz etti (nikâhlanmasım istedi). Hazreti Peygamberin buna istekli olmadığını anlayan orada bulunanlardan biri dedi ki: Ya Resûlallah bu kadını bana nikahlayınız. Hazreti Peygamber ona sordu:

«Senin (mehir olarak verebilecek! neyin var?» Adam: — Ya Resûlallah, hiç bir şeyim yoktur! dedi. Hazreti Peygamber:

«Demirden bile olsa bir yüzük ara bul.» buyurdu. Adamcağız evine gidip arama yaptıktan sonra döndü ve:

— Vallahi, ya resûlallah hiç bir şey (demir yüzük dahi) bula­madım! Yalnız üstümdeki şu futanın yarısı benim, yansı da bu kadı­nın olsun, dedi. Adamın belden yukarı kısımda giyilecek elbisesi olmadığını da Sehl rivayet eder. Sonra Hazreti Peygamber adama şöyle buyurdu:

«Kadın senin futanı ne yapacak? onu sen takınsan ona bir şey kalmayacak. Ve o takmsa sana bir şey kalmıyacaktir» Aradan bir müddet geçtikten sonra adamcağız kalkıp evine gitmek üzere çıkar­ken arkasından Hazreti Peygamber çağırdığı ve sordu:

«Kur'andan ne biliyorsun?» Adam, falan sûreyi, falan sûreyi ve falan sûreyi biliyorum, diyerek saydı. Peygamber, «bunları ezberden okuyabilirmisin?» diye sordu. Adam, evet! dedi. Resûl-i Ekrem buyur­du ki: «O halde Kur'an'dan bildiğin (sûreleri ona öğretmen) karşılı­ğında o kadını sana nikahladım.»

Mütercim:

Hanefî mezhebine göre bu hadîsin manası şu: Ezberinde bulunan Kur'anm hürmetine veya onun sebebiyle bu hanımı, emsaline tanı­nan nıihir bedeli ile (nikâh bedeli ile) sana nikahladım.

Şafiî mezhebinde manası şu: Ezberinizde olan sûreleri bu hanıma öğretmek mihir karşılığı olmak üzere onu sana nikahladım. Şafii mezhebinde Kur'an öğretmek, geçer para ve mal hükmündedir. Hal­buki Hanefî mezhebinde mihrin aynî mal veya para olması şarttır. Yine Hanefi mezhebinde «temlik» sözü ile nikâh akdi sahih olur. Şa­fiî'de ise akıd ancak nikâh ve tezviç sözleriyle olur.» Nikahladım, aevce aldım» gibi sözlerle nikâh akdi olur, mülk edindim sözü ile olmaz. Şafiilerce her ne kadar bu hadîs-i şerifte «Temlik» sözü ile nikâh akdi yapıldığı görülüyorsa da, daha önce Hazreti Peygamberin nikâh sözünü kullanması vardır. «Temlik» sözünü sonradan tekid için kullanmışlardır, denilmektedir. Nitekim bazı rivayetlerde «tem­lik» sözü yerine, «nikâh» sözü geçmektedir.

 

1217- Sehl bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der ki; Bir kadın gelip: Ya Resûlallah, ben kendimi   sana hibe etmek üzere geldim, dedi. Hazreti Peygamber onun bu teklifi    karşısına mübarek başını eğdi ve bir şey söylemiyerek durdu. Sonra ashab-dan bir adam ayağa kalkıp o kadını kendisine istedi. Hazreti Pey­gamber adama sordu:

«(Mihir bedeli olacak) bir şeyin var mı?» Adanı, bir şeyim yok­tur, dedi. Hazreti Peygamber:

«Evine git de bir şey bulabilir misin, bir bak! Demir yüzük bile olsa ara!» buyurdu.

Adam evine gidip döndü ve: Ya Resûlallah, vallahi hiç bir şey bu­lamadım. Yalnız şu belden aşağı giydiğim futam var; bunun 'yansı benim yansı da o kadının olsun, dedi. Hazreti Peygamber:

«O, senin futam ne yapacak? Sen giyince, ona bir şey kalmaya­cak ve o giydiği zaman, sena bir şey kalmayacak.* buyurdu. Adam epeyce oturduktan sonra evine gitmek üzere kalktı. Arkasını dönüp gitmekte olduğunu Hazreti Peygamber görünce onu çağırdı ve sor-du:

Kurandan ne biliyorsun?» Adamcağız; falan sûreyi, falan sûreyi bilirim, diyerek bir kaç sûre saydı. Peygamber, «bunları ezberden biliyor musun?» buyurdu. Adam, evet! dedi. Peygamber, «o halde Kur'an'dan bildiğin (süreleri ona öğretmekliğinJ, karşılığında o ka­dını sana temlik ettik (nikahladık).» buyurdu.

Mütercim:

Bu hadîs-i şerif, geçen hadisin tekrarı ise de birbirinden   biraz farklı olduğundan yine tahric edilmiştir.

 

1218- Ebû Hüreyre (Radıyallahu AnhVden rivayet edilmiştin

«Dul bir kadın, açık olarak rızası alınmadıkça nikâh edilmez. Bakire kız da izni alınmadıkça nikâh edilmez.» Ashabı kiram sordu­lar: Ya Resûlallah! Bakire olan bir kızdan nasıl izin alınır? (Ekseriya utangaç olur ve konuşmaz.) Buna cevab olarak:

«Onun izni (rızası) susmasıdır» buyurdular.

Mütercim:

Bulûğ çağına ermiş akıllı dul kadın, hanefî mezhebinde açık ola­rak söylemedikçe, kabul ve rızasını beyan etmedikçe evlendirilemez.

Bulûğ çağma ermemiş çocuğun izni alınmaksızın evlendirilmesi itti­fakla caizdir.

Şafiî mezhebinde bulûğa ermiş olan bakire bir kızı, kızın izni olmaksızın babası cebren, evlendirebüir. Fakat izin alması müstahab-âır. Halbuki Hanefî mezhebinde bu caiz değildir. Ancak bir baba kızını evlendirir de kız bu evlenmeyi duyunca susarsa, bu izin kabul edilerek nikâh sahih olur. Eğer evlenme akdini duyduğu zaman is­temez ve red ederse, nikâh sahih olmaz.

 

1219- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anhal'dan rivayet edilmiştir:

«Kızın rızası susmasıdır!»

Hazreti Aişe'nin: Ya Resûlallah! Kızlar utangaç olurlar, (rıza­ları nasıl anlaşılacak?) demesi üzerine, Hazreti Peygamber bu ha­disi buyurdular.

Mütercim:

Bakire olan bulûğ çağındaki kızın gülmesi, sessiz olarak ağla­ması yine rıza;sayılır. Fakat sesli olarak ağlaması veya feryad et­mesi red ve kabul etmemektir.

 

1220- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir*

Resûl-i Ekrem:

«Kötü zandan sakınınız; çünkü kötü zan, sözün ve hatırdan ge­çen şeyin en yalanıdır. Siz insanların ayıblarını araştırmayınız, dedi­kodularını dinlemeyiniz ve birbirinize kiri tutmayınız. Birer kardeş (gibi) olunuz. Hiç kimse, kardeşinin talib olduğu kadına, nikahlan­masın! veya bırakmasını beklemeden talip olmasın.» buyurdu.

 

1221- Ebû Hüreyre (Radiyallahu Anh)'dan rivayet edilmiştin

«Hiçbir kadına, (dinde veya insanlıkta) bacısının kabındakini kendi kabına aktarmak için onun boşanmasını dilemesi caiz değil­dir. Nitekim o kadının alacağı, kendisine ne takdir edilmiş ise odur.»

(îyi varlıklı bir kocaya sahip olan bir kadının elindeki nimete kon­mak istemek, günah olmakla beraber mukadderatın ötesinde bir ya-rar~sağlaması da imkânsızdır.)

 

1222- Hazreti Aişe (Radıyallahu AnhaVden rivayet edilmiştir:

Hazreti Aişe, kendisine ait bir hizmetçi kadını, Ensar'dan biri­ne nikahlayarak onun gerekli ihtiylaçlannı hazırladı ve evlenmesin­de bulundu, Eivne döndüğü zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu:

«Ey Aişe! Sizin düğününüzde eğlence yok muydu? Enşar (Medi-neli müminler) oyun ve eğlenceden hoşlanırlar.»

(Bunun manası, nikâh ve düğün toplantılarında dinen meşru olan def çalma gibi eğlencelere yer veriniz, demektir. Şerkavî şerhin­de: «Keşke def çalıp oynayacak bir cariye göndereydin» diye rivayet vardır. Hazreti Aişe: Ya ResûTallah! Biz nasıl bir şarkı söylemeliydik? diye sorunca Hazreti Peygamber, şöyle diyebilirdiniz, buyurdu:

«Geldik size, geldik size.

«Allah kerem kılsın bize.

«Esmer buğday olmayaydı, semirmezdi kızlarınız,

«Sarı altın olmayaydı, şenlenmezdi yurtlarınız.»

 

1223- İbni Abbas (Radıyallahu Anhtima) "dan rivayet edilmiş­tir:

«Dikkat ediniz! Bir kimse zevcesine yaklaşırken: Bismillah, Al-lahım, beni şeytandan uzaklaştır ve şeytanı da bize vereceğin çocuk­tan uzaklaştır! der ve sonra da karı-koca arasında bu yaklaşmadan bir çocuk meydana gelirse, o çocuğa hiç bir zaman şeytan zarar ve­remez.»

 

1224- İbni Ömer (Radıyallahu Anhünıa) 'den rivayet edilmiştir: «Sizden biriniz düğön ziyafetine çağrıldığı zaman,  oraya var­sın.»

Mütercim:

Herhangi haklı bir özür olmadıkça veya düğün cemiyetinde ha­ram işler işlenmedikçe düğün toplantılarına gitmek gereklidir. Çün­kü düğün sünnettir, ona icabet etmemek günah olur. Diğer davetle­re katılmak ise müstahabdır.

 

1125- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir: «Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Kadınlara iyi davranilması hakkındaki öğütlere uyunuz. Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmışlardır. Eğe kemiğinin en eğ­ri yanı yukarısıdır. Eğer onu doğrultmaya kalkışırsan kırarsın ve de olduğu gibi bırakırsan öylece eğri kalır. Siz kadınlara iyi davran­mayı birbirinize tavsiye ediniz.»

Mütercim:

Kadınların bazı eksiklik ve aksaklıklarını görürseniz onları ba­ğışlayınız. Onları oldukları gibi kabul ederek   idare ediniz.   Onların yaratılışlarından gelen birtakım zaafları vardır. Bu itibarla onların dünyasında daha çok duygular hakimdir ve bu da onların idare edil­meye muhtaç oldukları gerçeğini isbat eder.

 

1226- Hazreti Aişe Radıyallahu Anha) der ki.-

Bir gün, onbir kadın, kocalarının gizli yönlerini olduğunu gibi anlatmak üzere sözleşerek aralarında bir toplantı düzenlediler. On­lardan birinci kadın kocasını şöyle tanıttı: «Benim kocam, sivri da­ğın tepesinde arık deve etine benzer. Yassı değil ki çıkıîabilsin ve et de semiz değil ki, taşınmaya değsin.

(Benim kocam çok zayıftır; hiç bir kadının rağbet edeceği bir er­kek değildir.)

İkincisi: Kocamın durumunu yayamani; çünkü saymakla bitire1 memekten korkarım, onu (ne zaman ve nerede) ansam hep kusur­larını anarım.

Üçüncüsü: Benim kocam patavazsızın biridir. Konuşsam boşanı­rım ve sussam askıda bırakılırım (ne boşar beni, ne de kocalık eder bana).

Dördüncüsü : Benim kocam çöl gecesi gibi mutedildir. Ne sıcak, ne de soğuktur. Ne korku var, ne de usanmak.

Beşincisi : Kocam eve girince parslaşır (pars gibi yatar uyur) ve evden çıkınca arslanlaşır. Verdiğinin nereye harcandığını sormaz. Pars gibi yuvasına bağlı, aslan gibi güçlü ve aynı zamanda cömert­tir.)

Altıncısı: Kocam yemek yeyince ne var, ne yok kaldırır su içince su kabını kurutur. Yatağa yatınca elbisesine bürünür yatar ve elini uzatmaz ki, derdimi bilebilsin.

Yedincisi : Benim kocam başarısız veya iktidarsız ve salaktır. Her ne dert varsa onda mevcuttur. Ya başını yarar, ya bir yerini kırar, ya da sana hepsini birden yapar.

Sekizincisi i Kocamın bana dokunması tavşan dokunması gibi yu­muşaktır. Vücudunun kokusu da turunç kokusu gibi hoştur.

Dokuzuncusu: Kocamın evi yüksek direkli (olup misafir kabulüne her yönden elverişli) dir. Kılıcının bağı uzun (kendi de uzun boylu) dur. Ocağının külü boldur (ateşi daima yanar ve kazanı da misafirler için her zaman kaynar). Evi de toplantı yerinin yakınındadır.

Onuncusu: Kocam mülk sahibidir. Onun mülkünden daha iyisine sahip olan yoktur. Damları çok ve fakat yayılma yerleri az olan deve­leri vardır ki, ud sesini işittikleri zaman yaşamaktan ümitlerini keser­ler (kesilip misafirlere ikram edileceklerini bilirler).

Onbirincisi: Kocam Ebû Zer öyle bir adamdır ki, iki kulağımı mü­cevherat ile süsledi. Pazılarımı yağla doldurdu ve beni şişmanlattı; ben de kendime geldim. Kocam beni güç şartlar altında yaşayan bir­kaç davar sahibi (fakir) bir ailede bularak atları, develeri ve ekinleri bol olan bir yuvaya koydu. Onun yanında ne söylesem azarlanmam, uyurum ve gün üzerime doğar (kimse beni iş için uyandırmaz). İçti­ğim zaman da kanıncaya kadar içerim. Ebû Zer'in annesi öyle bir kadın ki, sandıklan ağzına kadar dolu ve evi geniştir. Ebû Zer'in oğlu öyle bir oğul ki, onun yattığı yer kılıç kını gibidir ve kuzu budu ile doyar. Ebu Zer'in kızı öyle bir kız ki, babasının ve annesinin emrin­dedir. Giysilerini doldurur. Komşu kızları (endamı ve güzelliği ile) küplere bindirir. Ebûzer'in cariyesi öyle bir cariyedir ki, (mahrem) konuşmalarımızı asla yaymaz. Aşımıza kem gözle bakmaz. Evimizi çerçöple doldurmaz.

Ümmü Zer sözlerine şöyle devam etti:

Kocam Ebû Zer, sütlerin yayıklandığı bir gün çarşıya çıktı ve ora­da bir kadınla karşılaştı. Kadının pars yavrusu gibi iki çocuğu vardı. Bu çocuklar, kadının koltuklarının altından memeleri ile oynuyor­lardı. Kocam hemen beni boşayarak onu kendisine nikahladı. Ben de daha sonra hatırı sayılan bir adamla evlendim. Atma bindi, eline Hat yapısı mızrağını aldı, akşamleyin yanıma bol bol av hayvanları ile geldi ve her çeşidinden bana bir çift vererek dedi ki: Ey Ümmü Zer! Yiyebildiğin kadar ye ve yakınlarına da ver. Bununla beraber onun bana verdiği şeyleri bir yere toplasam, ilk kocam Ebû Zer'in, en küçük kabını dolduramazdı.  '

Bu hadiseyi anlatan Hazreti Aişe Radıyallahu Anha, Peygamber Salİallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı: «Senin için ben, Ümmü Zer, için Ebû Zer gibiyim.»

Mütercim ;

İyi geçinmede, ihsan ve ikramda, ben de sana Ümmü Zer hakkın­da Ebû Zer nasıl idiyse öyleyim. Bazı rivayetlerde şu ilâve vardır:

«Fakat Ebû Zer zevcesi Ümmü Zer'ı boşamış, ben ise seni boşamayaca-ğım.»

 

1227- Ebû Hüreyre  CRadıyallahu AnbJ'den rivayet edilmiştin

«Kocası yanında iken, hiç bir kadına, kocasının izni olmaksızın* (nafile) oruç tutmak helâl olmaz. Yine kocasının izni olmaksızın hiç kimseyi evine alamaz. Kocasının emri olmadan kadın herhangi bir harcamada bulunur (sadaka verir) ise onun (sevabının) yarısı koca­sına verilir.»

 

1228- Üsame (Radıyallahu Anh)'dan rivayet edilmiştir:

«Cennet kapısında dikildim ve cennete girenlerin genellikle yok­sullar olduğunu gördüm. Makam sahipleri ise bekletilmekte idiler. An­cak cehennemliklerin cehenneme atılmaları emredilmişti. Cehennem kapısında da dikildim ve cehenneme girenlerin genellikle kadınlar ol dr ğ unu gördüm.»

 

1229- Hazret! Esma (Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordum: — Ya Resûlal-lah! Benim bir ortağım (kumam) var. Ona nisbet ve gösteriş yapmak niyetiyle, kocam Zübeyir, bana şunu ve bunu verdi desem bunun ba­na bir günahı var' mıdır? Hazreti Peygamber şu cevabı verdiler:

«Kendisine verilmedik şeyi verilmiş gibi gösteren, yalandan, iki elbise giyen gibidir.»

 

1230- Mugîre (RadıyallahuAnh)den rivayet etmiştin

Sa'd in kıskançlığına mı şaşıyorsunuz? Ben ondan daha kıskancım. Allah da benden daha kıskançtır.»

Mütercim:

Hazreti Sa'd : Vallahi ben zevcemle bir kimseyi görmüş olsam ona kılıcımın arkası ile değil, keskin tarafı ile vururum, dediğinde herkes onun kıskançlığına şaştı. Onların bu hayretini sezen Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem, işte bu hadîs-i şerifi buyurdu.

 

1231- Ebû Hüreyre  (Radıyallahu AnbJ'den rivayet edilmiştir!

«Allah Tealâ kıskançtır. Allah'ın kıskanması ise, haram kıldığı şeyi, müminin yapmasmdandır.»

 

1232- Hazret! Esma (Radıyallahu Anha) der ki: Zübeyr bin Avvam, beni kendisine nikahladı. Zübeyr'in dünya ma­lı olarak su taşımak için bir deve ve binmek için de bir attan başka hiç bir şeyi yoktu. Bu atın yem ve otunu ben temin ederdim. Her iki hayvanın suyunu da ben verirdim. Devenin su tulumu sökülürse, onu ben dikerdim. Ekmek hamurunu da ben yogururdum. Ekmek pişirme­sini iyi beceremediğimden çok kere bu işi Medirie'li sadik komşularım yaparlardı.

Hazreti Peygamber, Nad'roğullan arazisinden bir hurma bahçesi­ni Zübeyr'e vermişti. Ben o bahçeden deveye yem olmak üzere hurma çekirdeği toplar ve başımda taşıyarak getirirdim. Hurmalık da Mediyne'ye altı km. kadar uzakta idi. Birgün bir kap içinde başımda hurma çekirdeği taşıyarak evime dönerken yolda Hazreti Peygambere rastladım. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in beraberinde En-\ sar'dan bazı kimseler de vardı.

Hazreti Peygamber berii kendi devesinin arkasına bindirmek i;in, «Ih ıh» deyerek devesini çökertti. Fakat benim erkeklerle beraber yürümekten utandığım ve kocamın da kıskanç olduğunu düşün­düğümden deveye binmek istemediğimi anlayan Hazreti Peygamber beni bırakıp geçti. Sonra eve dönünce karşılaştığım bu hadiseyi oldu­ğu gibi kocam Zübeyir'e anlattım. Kocam bana şu cevabı verdi:

— Senin hurma çekirdeği taşıman, Peygamberin devesinin arka­sına binmenden daha ağır geldi.

Yine ben eski işime ve hizmetime aynen devam ettim. Sonra ba­bam Hazreti Ebû Bekir Es-Sıddîk (Radıyallahu Anh), işimi görmek ve atımıza bakmak üzere bana bir hizmetçi gönderdi. Böylece babam beni hizmetçilikten azad etmiş gibi oldu.

 

1233- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Birgün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem pak zevcelerin­den birinin evinde iken, diğer bir zevcesi hizmetçisinin eline bir tar bak içinde yiyecek tutuşturarak Hazreti Peygambere gönderdi Ev sa­hibesi olan zevcesi kıskanarak hizmetçinin eline vurup tabağı yere düşürdü. Tabak kırıldı ve içinde' bulunan yiyecek dağıldı. Hazreti Peygamber çanağın kırıklarını ve dağılan yiyecekleri (hurmaları) toplamağa başladı. Bunu yaparken de misafirlere:

«Anneniz kıskandı» buyurdu. Sonra Hazreti Peygamber o hiz+ metçiyi alakoydu ve tabağı kıran zevcenin ev eşyasından bir tabak alarak ona verip tabak sahibine yolladı.

 

1234- Hazreti Aişe {Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem    bana şöyle ^

«Senin  benden hoşnud veya dargın  olduğunu kesinlikle bilirim^

SonTben sordum: Ya Resûlallah! bunu nerden bilirsiniz? Şu ce-

«Sen benden hoşnud iken, bir şey için yemin ettiğin zaman, Mu-hammed'in Rabbi hakk* için, diyerek yemin edersin. Fakat dargın olduğun zaman İbrahim'in Rabbi hakkı içm, diye yemin edersin,» Ben doğrudur dedim. Ne var ki, vallahi ya Resûlallah yalnız adınızı anmam (fakat kalbim sevginizle doludur).

 

1235- Ukbe bin Âmir'den (Radıyallahu Anh) 'den rivayet edil­miştir:

«Nikâh düşen kadınların yanına varmaktan sakınınız.» Ensar'-dan bir adam sordu: Ya Resûlallah! Bir kadının kayın biraderi hakkın­da ne buyurursunuz? Buna cevab olarak Hazreti Peygamber şöyle bu­yurdu-.

«Kayın biraderiyle kadının yalnız kalması ölümdür (tehlikeli ve

caiz değildir).»

 

1236- İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh)'den rivayfet edilmiş­tir:

«Kadın kadına, tenleri birbirine değecek şekilde yaklaşıp da sonra

o kadını, kocasının gözü önüne getirircesine ona anlatmasın.»

Mütercim:

Burada Hazreti Cabir'den rivayet edilen bir hadis-i şerif unutul­muştur. Qda şudur: «Sizden biriniz evinden uzun zaman uzak kalırsa gece ansızın evine gelmesin.» Diğer bir rivayette de: «Yolculuktan dö­nüp kasabana girdiğin zaman hemen karının yanına varma; tâ ki, zevcen başını tarayıp süslensin» buyurulmuştur. Gurbet, hac ve gaza gibi uzak bir yolculuktan evine dönecek olan kimse, evine varmadan önce, gelişinden evini haberdar etmelidir. Kocasının döndüğünü öğ­renen zevce, bazı temizlik ve süslenme işleri için zaman bulacağından aralarındaki muhabbet çoğalmış olur. Aralarında nefreti gerektire­cek bir durum olmasın.

Eve ansızın gelmeler, ev halkına kötü   bir zan  beslemeğe sebeb olabileceğinden bunu yapmamak uygun olur.[45]



[45] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:833-852

ceren
Fri 1 December 2017, 07:20 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri onun istediği şekilde hayırla hakkiyla nikah kıyıp evlenen ve allahın rahmetini kazanan kullardan eylesin inşallah. ..

Sevgi.
Tue 1 May 2018, 02:26 am GMT +0200
Aleykümüsselam evlenecek iki kişi muhakkak nikah yapmalıdır nikah olmazsa Allah korusun zina yapmış olurlar

Bilal2009
Tue 1 May 2018, 12:11 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun Rabbim bizleri doğru işler yapanlardan eylesin