GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 12:45 pm GMT +0200
Allah-u Zülcelal bize herşeyi inceden inceye bildirmiştir. Biraz Allah-u Zülcelal’e yaklaşmanın yollarını aramamız lazımdır. Bu da ancak nefsimizi tanımakla mümkündür. Onun için daima bir nöbetçi gibi nefsimizi gözetlememiz lazımdır. Nitekim Hz. Ali radıyallahu anh şöyle demiştir
“Ben daima bir bekçi gibi nefsimi bekliyordum. Nasıl bir koyun sürüsü aç olduğunda, çevrede bulunan yeşilliklere yönelirse, benim nefsimde günahlara meyledip yönelir korkusuyla, onun başında nöbetçi gibi bekliyordum.”
Onun bu sözü bizim için ne güzel bir ilaçtır. Onlar Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini ince ince yerine getirdikleri halde böyle davranıyorlardı.
Onlar böyle yaptıkları halde, bizim hiçbir şey yapmadan, sürekli olarak nefsin arzu ve isteklerinin peşinden gidip, sonra da Allah-u Zülcelal’in cennetini istememiz çok büyük bir hatadır. Her kim nefsini sever, onunla mücadele etmez ve ona güvenirse, bu o kimsenin dinini bilmediğinin, nefsinin ne kadar büyük bir düşman olduğunun farkında olmamasının alametidir. Onun içindir ki, Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O mü’minlerin çoğu (nefsin günaha meyilli olarak yaratıldığını) bilmiyorlar.” Yunus; 13)
Bu ayet-i kerimenin ışığında, nefsimizin bize düşman olduğunu, şayet onunla mücadele etmezsek, bizi doğruca ateşe götüreceğini bilmemiz lazımdır.
Bu dünyada Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini terkedip, uyarılarına rağmen, hesap gününü unutarak nefislerinin arzularına uyup, Allah-u Zülcelal’in dosdoğru ve saadete götüren yolundan ayrılanlara, kıyamet gününde büyük ve çetin bir azap vardır. Allah-u Zülcelal nefsimize uymamamız ve ölünceye kadar onunla mücadele edip terbiye etmemiz için bizi uyararak şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.” Sa’d; 26)
Bütün kötülüklerin başı, nefsin isteklerine uymaktır. Onun için İmam-ı Şafii şöyle demiştir:
“Önünüze gelen iki işten hangisi doğru hangisi yanlış diye karar veremediğiniz zaman, nefsinizin meyletmiş olduğu işin tersini yapın. Çünkü nefis, insanı daima kötülüğe teşvik eder.”
Çakmak taşında ateş nasıl gizli ise, nefsin istekleri de kalbte öyle gizlidir. Kim ki dünyaya nefsinin gözüyle bakarsa, daha dünyadayken kendi ateşini kendi eliyle tutuşturmuş demektir. Onun için nefsimiz bizden bir şey istediği zaman ona şöyle seslenmemiz gerekmektedir:
“Ey nefsim! Sen başka insanların küçük kusurlarına bakarak, güya daha fazla azmasınlar diye, onları azarlıyorsun ama kendini unutuyorsun. Oysa ıslah olmak ve Allah-u Zülcelal’in rızasına giden yolda bir mesafe katedebilmek için çaba göstermen lazımdır.
Çünkü yaptığın hata ve günahlar ahiretini mahvediyor, gittiğin yoldan seni geri bırakıyor. Böyle düşünürsen, baki olan ahiret nimetlerini, kaybetmenin, geçici olan dünya hayatında kısa bir süre rahat etmekten daha tehlikeli olduğunu görürsün.”
“Ben daima bir bekçi gibi nefsimi bekliyordum. Nasıl bir koyun sürüsü aç olduğunda, çevrede bulunan yeşilliklere yönelirse, benim nefsimde günahlara meyledip yönelir korkusuyla, onun başında nöbetçi gibi bekliyordum.”
Onun bu sözü bizim için ne güzel bir ilaçtır. Onlar Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini ince ince yerine getirdikleri halde böyle davranıyorlardı.
Onlar böyle yaptıkları halde, bizim hiçbir şey yapmadan, sürekli olarak nefsin arzu ve isteklerinin peşinden gidip, sonra da Allah-u Zülcelal’in cennetini istememiz çok büyük bir hatadır. Her kim nefsini sever, onunla mücadele etmez ve ona güvenirse, bu o kimsenin dinini bilmediğinin, nefsinin ne kadar büyük bir düşman olduğunun farkında olmamasının alametidir. Onun içindir ki, Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O mü’minlerin çoğu (nefsin günaha meyilli olarak yaratıldığını) bilmiyorlar.” Yunus; 13)
Bu ayet-i kerimenin ışığında, nefsimizin bize düşman olduğunu, şayet onunla mücadele etmezsek, bizi doğruca ateşe götüreceğini bilmemiz lazımdır.
Bu dünyada Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini terkedip, uyarılarına rağmen, hesap gününü unutarak nefislerinin arzularına uyup, Allah-u Zülcelal’in dosdoğru ve saadete götüren yolundan ayrılanlara, kıyamet gününde büyük ve çetin bir azap vardır. Allah-u Zülcelal nefsimize uymamamız ve ölünceye kadar onunla mücadele edip terbiye etmemiz için bizi uyararak şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.” Sa’d; 26)
Bütün kötülüklerin başı, nefsin isteklerine uymaktır. Onun için İmam-ı Şafii şöyle demiştir:
“Önünüze gelen iki işten hangisi doğru hangisi yanlış diye karar veremediğiniz zaman, nefsinizin meyletmiş olduğu işin tersini yapın. Çünkü nefis, insanı daima kötülüğe teşvik eder.”
Çakmak taşında ateş nasıl gizli ise, nefsin istekleri de kalbte öyle gizlidir. Kim ki dünyaya nefsinin gözüyle bakarsa, daha dünyadayken kendi ateşini kendi eliyle tutuşturmuş demektir. Onun için nefsimiz bizden bir şey istediği zaman ona şöyle seslenmemiz gerekmektedir:
“Ey nefsim! Sen başka insanların küçük kusurlarına bakarak, güya daha fazla azmasınlar diye, onları azarlıyorsun ama kendini unutuyorsun. Oysa ıslah olmak ve Allah-u Zülcelal’in rızasına giden yolda bir mesafe katedebilmek için çaba göstermen lazımdır.
Çünkü yaptığın hata ve günahlar ahiretini mahvediyor, gittiğin yoldan seni geri bırakıyor. Böyle düşünürsen, baki olan ahiret nimetlerini, kaybetmenin, geçici olan dünya hayatında kısa bir süre rahat etmekten daha tehlikeli olduğunu görürsün.”