hafiza aise
Mon 25 April 2011, 10:41 am GMT +0200
Namazsız Şehit
Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de o gün iki kat zırh giymiş, başına da miğferini takmıştı. Zarib isimli atının üstünde ve elinde de ok ile yayı duruyordu! Bir aralık yanına, Yesar adında siyahi birisi geldi. Kendisinin Amir'in çobanı olduğunu söylüyor:
- Ya Muhammed, diye sesleniyordu. Meğer efendisi Amir ve arkadaşları savaşa hazırlanırken o da kulak misafiri olmuş; "Şu peygamber olduğunu iddia eden kişi ile çarpışacağız." ifadelerini duyunca Efendimiz' e karşı kalbinde bir alaka meydana gelmişti. Bunun üzerine koyunlanyla birlikte buraya kadar gelmişti ve işin gerçek boyutunu bizzat öğrenmek istiyordu:
- Sen, neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun, diye soruyordu.
Efendimiz de:
- İslamiyet'e; Allah'tan başka ilah bulunmadığına inanıp O'na kullukta bulunmaya ve benim de O'nun Resülü olduğuma şehadete davet ediyorum, buyurdu.
Yesar sordu:
- Peki, ben böyle bir şehadette bulunur ve Allah'a iman edersem, bana ne var?
- Bu iman ve şehadet üzerine ölürsen sana cennet var, diye cevapladı Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Bunun üzerine Yesar: - Ya Resülullah, dedi. 'Bana İslamiyet'i ve nasıl Müslüman olunacağını anlat! Samimi bir yönelişti ve bu yönelişteki samirniyete
Allah Resülii de karşılık veriyordu. Netice itibariyle, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlı bir iş gerçekleşmek üzereydi; bir insan daha Müslüman oluyordu! Hayber önünde kıyasıya bir mücadele yaşanırken Yesar gelmiş şimdi de, gönlünden gele gele kelime-i tevhidi söylüyordu.
Ardmdan yeniden Efendimiz'e döndü:
- Ya Resülullah! Ben, siyah tenli, çirkin yüzlü, kokusu hoş olmayan ve varlıksız bir adamım; bugün şu Yahudilerle çarpışır ve öldürülürsem cennete girer miyim, diye sordu.
- Evet, diye cevapladı Allah Resülü. Anlaşılan Yesar, gözünü cennete dikmiş, oraya ulaştıracak bir vesile arıyordu! Efendimiz'e bir kez daha döndü; yeniden:
- Ya Resülullahl Şu koyun ve davarlar, benim yanımda emanettir; ben onların sahibinin işçisiyim. Şimdi bunları ben ne yapayım?
Maksadmı anlamıştı Allah Resfıliı (sallallahu aleyhi ve sellem) ve:
- Onları önce karargahtan çıkar! Sonra da onlara bağır ve küçük taşlar at; Yüce Allah (celle celaluhü), sana emanetini eda ettirecek ve onlar da sahiplerinin yanma döneceklerdir, buyurdu.
Efendimiz'in tarif ettiği şekilde hemen yerden küçük taşlar toplamaya başlayan Yesar, onları koyun ve davarlarm üzerine atıyor ve:
- Ben artık sizinle ilgilenmeyeceğim; hemen sahibinizin yanına geri dönün, diye bağırıyordu. Gerçekten de koyun ve davarlar, sahiplerine doğru gitmeye başladılar. Artık Yesar, sadece kendisinden sorumlu bir kuldu ve Hz. Ali'nin askerleri arasma katılarak savaşmaya başladı.
Çok geçmeden, kaleden mancmıkla atılan taşlardan birisi Hz.
Yesar'a isabet etmiş ve o da şehit olmuştu; bir vakit namaz bile kılamadan huzur-u ilahiye gidiyordu! Sonra, onun bedeni Efendimiz'in huzuruna getirildi; Hayberlilerin adam yerine bile koymadıkları siyahi köle, Resülullah'ın huzurunda uzanmış olanca heybetiyle yatıyordu. Uzun uzun baktı ona Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Belki de bu bakışlarda, Hakka kulluk adma hanesinde hiç sevabı olmadığı halde vuslata önceden eren garip bir kula duyulan sevgi vardı! Resülullah'ın bakışları ashabm da dikkatini çekmiş, onlar da
Yesar'a bakıyorlardı.v" Onun için Resfı.lullah'ın şöyle dua ettiği duyuldu:
- Allah (celle celaluhü) senin kokunu ve yüzünü güzelleştirsin; varlığını da çoğaltsın!