reyyan
Mon 23 August 2010, 03:47 pm GMT +0200
Namaz, Tavaf Ve Mushafa El Sürmek İçin Abdestin Lüzumu
Namaz mü'minin mi'racıdır. Bir bakıma Allah ile mükalemede bulunma makamı, ilâhî huzura kabul edilme vaktidir. O bakımdan iç ve dış temizliğiyle birlikte kalb huzuru, edep ve terbiye tavrı ister. İç ve dış temizliği abdest ile sağlanır. Edep ve terbiye ise bu temizliğin gereği ve tabii neticesidir. Temizliğe riâyet etmiyenin imânı noksandır; edep ve terbiyesi olmayanın gerçek anlamda dini ve dindarlığı yoktur.
Tavaf, yeryüzünde Allah'a ibâdet için konulan ilk mâbed Kabe'nin etrafında yedi defa dönmek suretiyle durmadan Hakk'ı teşsbih ve tenzih eden eşyanın hareketine uymak, kâinatın Hakk'ın irâdesi doğrultusunda hareket halinde olduğuna kalben ve fiilen katılmaktır. Başka bir deyimle, nefsin mertebelerini aşıp Hakk'a teslimiyeti isbatlamak, ruhen O'na yükselmeyi arzulamaktır. Böylesine ulvi ve kutsal bir makamda abdestli bulunmak elbette gereklidir. İçin dışa vuran bir mahviyet ve arınmak şuuruyla kulluğun gereğini yerine getirmek kadar normal ne olabilir?
Mushaf, konuşan bir öğüt, kalbe ışık tutan bir lamba, ruhu cilayan bir yaldız; kulu Allah ile konuşturan manevî bir cihazdır. İnsan hayatını ilâhî düzen doğrultusunda tanzim eden bir rehber; isanlığa medeniyeti öğreten bir kitabtır. Kudret kalemiyle yazılmış, Levh-i mahfuz'a konulmuş, oradan Dünya semasına indirilmiş ve oradan da Melek Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed'in (a.s.) kalbine ilka edilmiştir. Ona kemal-i edeple el sürmek, saygının bütün inceliklerine dikkat ederek okumak lâzımdır. Böyle bir kitaba abdestsiz el sürmek saygısızlık sayılır.
Onun için İslâm, namaz ve tavaf için abdestli olmayı nasıl şart kılmışsa, Mushaf'a el sürmek için de abdestli bulunmayı ya vâcib, ya da sünnet kılmıştır. Bu fark, ilim adamlarının ictihad farkından doğmaktadır.
İlgili hadîsler:
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, Resûlülah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
"Allah abdestsiz (kılınan) namazı ve bir de hıyanet ve sirkat hırsızlık yoluyla elde edilen (bir maldan verilen) sadakayı kabul etmez."[130]
Resûlüllah (a.s.) Efendimizin Yemen'de bulunan Amr b. Hazm'e yazdığı mektubda şöyle buyurmuştu: "Kur'ân'a ancak temiz (abdestli) olan dokunabilir."[131]
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Mushafa ancak taharet üzere (abdestli iken) el dokundurulur."[132]
Tavus'dan o da Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e (onun saadet günlerine) yetişen bir adamdan yapılan rivayette, Peygamber (a.s.)’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"Beytullahı tavaf etmek de bir namazdır (ibâdettir). O halde tavaf yaptığınız zaman konuşmayı azaltınız."[133]
Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- Abdestsiz namaz caiz değildir. Abdest namazın şartlarından biridir.
2- Hile, hıyanet, gasb ve hırsızlık yoluyla elde edilen bir maldan verilen zekât ve sadaka Allah katında makbul değildir.
3- Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir.
4- Kabe'yi tavaf da (bir bakıma) namazdır ve o bakımdan abdestsiz tavaf sahih değildir.
Hadislerin ışığında müctehid imamların ve diğer ilim adamlarının görüş, tesbit, ihticac ve istidlalleri:
a) Hanefîlere göre:
Hades (abdestsizlik ve cenabettik) in bir takım hükümleri vardır: Namaz ancak abdestli bir halde kılınır. Mushafa -üzerinde kılıfı yoksa- el sürülmez. Şafiî'ye göre, abdestsiz bir halde Mushafa el sürmekte bir sakınca yoktur. Çünkü ona göre, Kur'ân'ı abdestsiz bir halde nasıl okumak caizse, ona el sürmek de caizdir.[134] Ne var ki, Kâsânî'nin Şafiilerle ilgili bu tesbiti ana kaynaklara uymamaktadır.
Hanefîler bu konuda, el-Esrem ve Dârekutni'nin rivayet ettikleri 739 nolu hadîsle istidlal etmişlerdir. Ayrıca Kur'ân'da, "Ona ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir." mealindeki âyette geçen muttahhar'ı, abdestli olan kimse olarak yorumlamışlardır.[135]
Kur'ân'a tazîm vâcibdir. Üzerine abdestsizlik vaki olan bir elle ona dokunmak ta'zîmi zedeler. Muhafa el sürmeyi onu abdestsiz okumanın cevazına kıyas doğru değildir, çünkü abdestte elleri yıkamak farzdır, ağzı yıkamak farz değildir. Aynı zamanda üzerinde âyet yazılı olan dirheme de el sürülmez. Çünkü Mushafa hürmet, ondan yazılı bulunan âyetlere hürmeti gerektirir. O bakımdan hanefilerden çoğuna göre, tefsir kitabına da abdetsiz el sürmek câiz değildir. Çünkü o da bir bakıma Mushaf sayılır. Fıkıh kitaplarına abdestsiz el sürmekte ise bir sakınca yoktur.
Abdestsiz bir vaziyette Kabe'yi tavaf sahih değildir. Şayet bu vaziyette tavaf ederse noksanlıkla beraber caiz sayılır. Çünkü Kabe'yi tavaf namaza benzetilmiştir.[136] Şöyle ki tavaf hakikî anlamda namaz değildir, o bakımdan abdestsiz yapılmasında kerahet vardır.
b) Şâfiilere göre:
Abdestsiz bir vaziyette namaz kılmak haramdır. Cünüp olma hali de böyledir. Bunda icma' vardır. Nitekim Sahîhayn'de "Allah sizden birinin namazını -abdestsiz olduğu zaman, abdest almadıkça- kabul etmez," mealinde Resûlüllah'ın hadîsi rivayet edilmiştir. Cuma hutbesi, tilâvet secdesi, şükür secdesi de namaz mânasına yorumlanır ve onlar da abdestsiz bir vaziyette yerine getirilmez.
Abdestsiz bir halde Kabe'yi tavaf etmek de haramdır. Çünkü Peygamber (a.s.) Efendimiz tavaf için abdest almış ve "hacc menâsikîni benden alıp öğrenin!" buyurmuştur. Hem "tavaf namaz mesabesindedir" diye hadîs rivayet edilmiştir. Ancak ne var ki, Allah Teâlâ, tavaf esnasında konuşmayı helâl kılmıştır. Artık kim tavaf esnasında konuşmak isterse ancak hayr üzerine konuşsun.[137]
Mushafa abdestsiz bir halde el sürmek veya yapraklarına dokunmak da haramdır. Allah Teâlâ, "Ona ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir," buyurmuştur. Bu, nehiy mânasında bir haberdir. Onu abdestsiz bir halde taşımak da haramdır. Ancak yanmasından, sele kapılmasından veya bir kâfirin tecavüzüne uğramasından endişe edildiği zamanlarda hemen abdest alma imkânı yoksa abdestsiz taşınabilir. Hatta bu vaziyette onu taşıyıp kurtarmak vâcibdir. Tevrat ve İncil hakkındaki hüküm böyle değildir, yani onları abdestsiz taşımakta bir sakınca yoktur. Çünkü insan eli dokunup tahrifata uğramış, çoğu yerleri ilâhî vasfını kaybetmiştir.
Mushafın bitişik cildine abdestsiz dokunulmaz. Çünkü cildi de ondan bir parça sayılır. Bitişik değilse, el sürmekte bir sakınca yoktur.[138]
Kur'ân tefsîrine, gelince, tefsir kısmı Kur'ân metninden çoksa, hüküm eksere göre olduğundan onu abdestsiz bir vaziyette tutup, açıp okumakta bir sakınca yoktur. Ama Kur'ân metni tefsire eşit veya ondan fazla ise, o takdirde abdestsiz el sürmek haramdır.
Kur'ân'ı eşya arasında, sandıkta, kutuda abdestsiz bir vaziyette taşımak helâldir.[139]
c) Hanbelîlere göre:
Abdestsizlik ve cenabetten temizlenen kimse ancak Mushafa el sürebilir. Bu husus, İbn Ömer, el-Hasan, Atâ, Tavus, Şa'bî ve Kasım b. Muhammed'den rivayet edilmiştir. (Allah hepsinden razı olsun). Aynı zamanda bu, İmam Mâlik, İmam Şafiî ve rey tarafdarlarının kavlidir. Onlara Davud ez-Zahîrî'den başka muhalif olan bir kimse bilmiyoruz. Davud'a gelince, o Mushafa abdestsiz bir vaziyette el sürmeyi mübah saymıştır. O, bu hususta Peygamber (a.s.) Efendimizin Kayser'e yazdığı mektubla ihticac etmiştir. Çünkü mektubta Kur'ân'dan âyet yazılı bulunuyordu. Hammad ise, elinin arkasıyla Mushafa dokunur, bunda bir sakınca görmezdi. Çünkü ona göre, "mess" tabiri, elin içiyle dokunmak veya sürmektir, dışıyla değil.[140]
Hanbelîler hem Vakı'â sûresi 79. âyetle, hem de Hz. Peygamber'in (a.s.) Amr b. Hazm'e yazdığı mektupta "Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir" mealindeki el-Esrem'in rivayet ettiği hadîsle ihticac etmişlerdir.
Resûlüllah'ın (a.s.) Kayser ve diğer ülkelere gönderdiği mektupta âyet yazması, mektup kasdıyla yazılmıştır. O bakımdan mektupta, fıkıh ve benzeri kitaplarda yazılı olarak âyetler bulunabilir ve bunlara abdestsiz dokunulabilir. Çünkü içindeki âyetten dolayı onlar mushaf hüviyetini almaz, o bakımdan mushaf hürmetini de taşımaz. Aksini iddia etmek, Kur'ân'ı ezber bilenlerin bedeninin de abdestsiz dokunulmasının sakıncalı olduğu sonucunu doğurabilir. Oysa fıkıhta böyle bir iddia veya kaide söz konusu değildir.
Kur'ân'ı kılıfının sapından abdestsiz bir vaziyette tutup kaldırmakta bir sakınca yoktur. Ebû Hanife'nin de ictihadı böyledir. İmam Mâlik buna muhaliftir. Ona göre, mushafı kılıfıyla veya kılıfının kulpuyla tutmak da helâl olmaz.
İçinde âyet yazılı bulunan tefsir, fıkıh ve benzeri kitaplara abdestsiz dokunmak caizdir.[141]
Konuyla ilgili diğer rivayetler, tesbitler ve tahliller:
Her namaz için abdest almak şart mıdır? Daha önce abdestli bulunan kimsenin o abdestle bir kaç namaz kılmasında bir sakınca var mıdır? İlim adamları Kur'ân'da abdestle ilgili âyete dayanarak ve hadîslerin ışığı altında farklı görüşler ortaya koymuşlardır:
a) Seleften bazısı, her namaz için yeniden abdest almak vâcibdir, demiştir
b) Diğer bazısı ise, önceleri hüküm böyle idi, sonra bu hüküm kaldırıldı şeklinde bir görüş belirtmişlerdir.
c) Bazısına göre, ise âyetteki emir nedb üzerine hamledilir, öyleki, abdestli bulunan bir kimsenin başka bir namaz kılmak istediğinde yeniden abdest alması menduptur.
d) Diğer bir kısmına göre ise, abdest ancak abdesti olmayana meşru' kılınmıştır; ne var ki her namaz için yeniden abdest almak müstehab sayılmış ve bunun nur üstüne nur olduğu ifâde edilmiştir.
Bu son görüş ağırlık kazanmıştır. Fetva ona göredir. Nitekim Abdullah b. Hanzele'den (r.a.) yapılan rivayette, demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz önceleri her namaz için ayrı bir abdest alınmasını emretmişti. Namaz kılmak isteyen kimse ister abdestli olsun, ister olmasın, herhalde yeniden abdest alması gerekirdi. Bu meşakkat doğurunca kaldırıldı, sadece abdesti olmayan kimsenin namaz için abdest alması vâcib olarak kaldı."[142]
Hz. Büreyde'den (r.a.) yapılan rivayette, demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz önceleri her namaz için bir abdest alırdı. Fetih günü (Mekke'nin fethedildiği gün) birkaç namazı bir abdestle kıldı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) Ona dedi ki: "Daha önce yapmadığın bir şeyi yaptın?..." Resûlüllah (a.s.) ona: "Bile bile yaptım (cevazını belirtmek için)" diye cevap verdi.[143]
Ayrıca Daremî, "Abdest ancak hadesden dolayı gerekir" mealindeki hadîsle istidlal ederek, her namaz için yeni bir abdest almanın müstehab olduğunu söylemiştir.
"Ümmetime meşşakkat vermiyeceğini bilseydim, her namaz için yeni bir abdest ile emrederdim ve her abdestle beraber (dişleri) misvaklamayı vâcib kılardım."[144]
Mealindeki hadîs, her namaz için abdestli bulunduğu halde yeni bir abdest almanın gerekli olmadığına çok açık şekilde delâlet etmektedir. Nitekim müctehid imamların hemen hepsi bu sahih rivayetlerle ihticac etmişlerdir.
"Peygamber (a.s.) her namaz için bir abdest alırdı..." mealindeki hadîs, yukarıdaki hadîslerle açıklanmakta ve bunun vâcib olmadığı neticesi ağırlık kazanmaktadır. Hem koyun ve keçi etinden dolayı abdest alıp almayacağını soran adam, "arzu edersen al, arzu edersen alma..." buyurması, daha önceki abdestle namaz kılmakta bir sakınca olmadığına delâlet etmektedir.
738 nolu hadîsle her ne kadar ihticac edilmişse de, isnadında Süveyd b. Ebî Hatim bulunuyor ki bu zat zayıftır. Nevevî de onun zayıf olduğunu söylemiştir. O bakımdan müctehid imamların hepsi onunla ihticac etmemiştir.
Hem hadîste geçen tahir sıfatı, mü'min hakkında kullanıldığı gibi, büyük ve küçük hadesten temizlenen kimse hakkında da kullanılır. Aynı zamanda bedeninde necaset bulunmayan kimseye de delâlet eder. Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz "Mü'min necis olmaz..." buyurmuştur. O bakımdan tahir tabiri mutlaka abdestli olan kimse demek değildir.
739 nolu Tavus tarikiyle rivayet edilen hadîsi İbn Hüzeyme ve İbn Hibban sahihi emişler. Tirmizî, "bu hadîs merfu' ve mevkuf rivâyet edilmiş; merfu' oluşu sadece Atâ' hadîsinden bilinmektedir." demiştir. Atâ'ın bunu merfu' mu, mevkuf mu rivayet ettiğinde ihtilâf edilmiştir. Nesâî, Beyhakî, İbn Salah, Münzirî ve Nevevî mevkuf olduğuna kail olmuşlar. Ref, rivayeti ise zayıftır.
Hafız İbn Hacer ise, Ata' b. Sâib'in sadûk olduğunu, ondan bazan merfu', bazan da mevkuf rivayetler vardır. Ama kendisi sıka (güvenilir)'dır, demiştir.
Resûlüllah (a.s.) Efendimizin Yemen'de Amr b. Hazm'e yazdığı mektupta: "Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir..." mealindeki hadîsi Zeylâî kendi kitabında naklederek bunun ayrıca İbn Ömer'den, Hakim b. Huzam'dan ve Osman b, Ebî As'dan da rivâyet edildiğini kaydetmektedir.
Amr b. Hazım'dan rivayet edilene Nesâi Kendi Sünen'inde Kitabü'ddiyat bölümünde; Ebu Dâvud Merasil'de Muhammed b. Bekâr b. Bilâl'dan o da Yahya b. Hamza'dan, o da Süleyman b. Erkam'dan, o da Zührî'den, o da Ebubekir b. Muhammed b. Muhammed b. Amr b. Hazım'den rivayet etmiştir.
Bu konudaki İbn Ömer (r.a.) hadîsini Taberâni kendi Mu'cem'inde, Darekutnî ve Beyhakî kendi Sünenlerinden rivayet etmişlerdir. Râvileri arasında Süleyman b. Musa bulunuyor ki, bu zat hakkında farklı tesbitler yapılmıştır: Buhari, onun münkerlere yer verdiğini söyler. Bazı hadîsçiler ise onu sıka kabul eder. Nesâî ise, "o kaviy değildir," demiştir.
Bu konuda Osman b. Ebû As hadîsini ise, Taberânî kendi Mu'cem'in de rivayet etmiştir. Bu rivayet üzerine farklı tesbit söz konusu değildir. İsnadında bir aksaklık görülmemiştir.[145]
Çıkarılan Hükümler:
1- Namaz ancak abdestli bir halde kılınabilir. Abdestsiz namaz sahih değildir, kabul olunmaz.
2- Her namaz için bir abdest şart değildir. Bir abdestle birkaç vakit namaz kılmakta bir sakınca yoktur.
3- Abdest üzerine abdest almak, yani her namaz için yeni bir abdest almak müstehabdır.
4- Abdestsiz bir halde Mushafa el sürmek caiz değildir. Ancak Davud ez-Zahirî'ye göre, caizdir.
5- Tavaf bir bakıma namaz demektir, abdestsiz yapılması mekruhtur. (Bu daha çok Hanefîlerin ictihadıdır. Şafiî ve diğer imamlara göre, abdestsiz bir vaziyette Kabe'yi tavaf etmek haramdır.)
Namaz mü'minin mi'racıdır. Bir bakıma Allah ile mükalemede bulunma makamı, ilâhî huzura kabul edilme vaktidir. O bakımdan iç ve dış temizliğiyle birlikte kalb huzuru, edep ve terbiye tavrı ister. İç ve dış temizliği abdest ile sağlanır. Edep ve terbiye ise bu temizliğin gereği ve tabii neticesidir. Temizliğe riâyet etmiyenin imânı noksandır; edep ve terbiyesi olmayanın gerçek anlamda dini ve dindarlığı yoktur.
Tavaf, yeryüzünde Allah'a ibâdet için konulan ilk mâbed Kabe'nin etrafında yedi defa dönmek suretiyle durmadan Hakk'ı teşsbih ve tenzih eden eşyanın hareketine uymak, kâinatın Hakk'ın irâdesi doğrultusunda hareket halinde olduğuna kalben ve fiilen katılmaktır. Başka bir deyimle, nefsin mertebelerini aşıp Hakk'a teslimiyeti isbatlamak, ruhen O'na yükselmeyi arzulamaktır. Böylesine ulvi ve kutsal bir makamda abdestli bulunmak elbette gereklidir. İçin dışa vuran bir mahviyet ve arınmak şuuruyla kulluğun gereğini yerine getirmek kadar normal ne olabilir?
Mushaf, konuşan bir öğüt, kalbe ışık tutan bir lamba, ruhu cilayan bir yaldız; kulu Allah ile konuşturan manevî bir cihazdır. İnsan hayatını ilâhî düzen doğrultusunda tanzim eden bir rehber; isanlığa medeniyeti öğreten bir kitabtır. Kudret kalemiyle yazılmış, Levh-i mahfuz'a konulmuş, oradan Dünya semasına indirilmiş ve oradan da Melek Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed'in (a.s.) kalbine ilka edilmiştir. Ona kemal-i edeple el sürmek, saygının bütün inceliklerine dikkat ederek okumak lâzımdır. Böyle bir kitaba abdestsiz el sürmek saygısızlık sayılır.
Onun için İslâm, namaz ve tavaf için abdestli olmayı nasıl şart kılmışsa, Mushaf'a el sürmek için de abdestli bulunmayı ya vâcib, ya da sünnet kılmıştır. Bu fark, ilim adamlarının ictihad farkından doğmaktadır.
İlgili hadîsler:
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, Resûlülah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
"Allah abdestsiz (kılınan) namazı ve bir de hıyanet ve sirkat hırsızlık yoluyla elde edilen (bir maldan verilen) sadakayı kabul etmez."[130]
Resûlüllah (a.s.) Efendimizin Yemen'de bulunan Amr b. Hazm'e yazdığı mektubda şöyle buyurmuştu: "Kur'ân'a ancak temiz (abdestli) olan dokunabilir."[131]
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Mushafa ancak taharet üzere (abdestli iken) el dokundurulur."[132]
Tavus'dan o da Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e (onun saadet günlerine) yetişen bir adamdan yapılan rivayette, Peygamber (a.s.)’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"Beytullahı tavaf etmek de bir namazdır (ibâdettir). O halde tavaf yaptığınız zaman konuşmayı azaltınız."[133]
Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- Abdestsiz namaz caiz değildir. Abdest namazın şartlarından biridir.
2- Hile, hıyanet, gasb ve hırsızlık yoluyla elde edilen bir maldan verilen zekât ve sadaka Allah katında makbul değildir.
3- Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir.
4- Kabe'yi tavaf da (bir bakıma) namazdır ve o bakımdan abdestsiz tavaf sahih değildir.
Hadislerin ışığında müctehid imamların ve diğer ilim adamlarının görüş, tesbit, ihticac ve istidlalleri:
a) Hanefîlere göre:
Hades (abdestsizlik ve cenabettik) in bir takım hükümleri vardır: Namaz ancak abdestli bir halde kılınır. Mushafa -üzerinde kılıfı yoksa- el sürülmez. Şafiî'ye göre, abdestsiz bir halde Mushafa el sürmekte bir sakınca yoktur. Çünkü ona göre, Kur'ân'ı abdestsiz bir halde nasıl okumak caizse, ona el sürmek de caizdir.[134] Ne var ki, Kâsânî'nin Şafiilerle ilgili bu tesbiti ana kaynaklara uymamaktadır.
Hanefîler bu konuda, el-Esrem ve Dârekutni'nin rivayet ettikleri 739 nolu hadîsle istidlal etmişlerdir. Ayrıca Kur'ân'da, "Ona ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir." mealindeki âyette geçen muttahhar'ı, abdestli olan kimse olarak yorumlamışlardır.[135]
Kur'ân'a tazîm vâcibdir. Üzerine abdestsizlik vaki olan bir elle ona dokunmak ta'zîmi zedeler. Muhafa el sürmeyi onu abdestsiz okumanın cevazına kıyas doğru değildir, çünkü abdestte elleri yıkamak farzdır, ağzı yıkamak farz değildir. Aynı zamanda üzerinde âyet yazılı olan dirheme de el sürülmez. Çünkü Mushafa hürmet, ondan yazılı bulunan âyetlere hürmeti gerektirir. O bakımdan hanefilerden çoğuna göre, tefsir kitabına da abdetsiz el sürmek câiz değildir. Çünkü o da bir bakıma Mushaf sayılır. Fıkıh kitaplarına abdestsiz el sürmekte ise bir sakınca yoktur.
Abdestsiz bir vaziyette Kabe'yi tavaf sahih değildir. Şayet bu vaziyette tavaf ederse noksanlıkla beraber caiz sayılır. Çünkü Kabe'yi tavaf namaza benzetilmiştir.[136] Şöyle ki tavaf hakikî anlamda namaz değildir, o bakımdan abdestsiz yapılmasında kerahet vardır.
b) Şâfiilere göre:
Abdestsiz bir vaziyette namaz kılmak haramdır. Cünüp olma hali de böyledir. Bunda icma' vardır. Nitekim Sahîhayn'de "Allah sizden birinin namazını -abdestsiz olduğu zaman, abdest almadıkça- kabul etmez," mealinde Resûlüllah'ın hadîsi rivayet edilmiştir. Cuma hutbesi, tilâvet secdesi, şükür secdesi de namaz mânasına yorumlanır ve onlar da abdestsiz bir vaziyette yerine getirilmez.
Abdestsiz bir halde Kabe'yi tavaf etmek de haramdır. Çünkü Peygamber (a.s.) Efendimiz tavaf için abdest almış ve "hacc menâsikîni benden alıp öğrenin!" buyurmuştur. Hem "tavaf namaz mesabesindedir" diye hadîs rivayet edilmiştir. Ancak ne var ki, Allah Teâlâ, tavaf esnasında konuşmayı helâl kılmıştır. Artık kim tavaf esnasında konuşmak isterse ancak hayr üzerine konuşsun.[137]
Mushafa abdestsiz bir halde el sürmek veya yapraklarına dokunmak da haramdır. Allah Teâlâ, "Ona ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir," buyurmuştur. Bu, nehiy mânasında bir haberdir. Onu abdestsiz bir halde taşımak da haramdır. Ancak yanmasından, sele kapılmasından veya bir kâfirin tecavüzüne uğramasından endişe edildiği zamanlarda hemen abdest alma imkânı yoksa abdestsiz taşınabilir. Hatta bu vaziyette onu taşıyıp kurtarmak vâcibdir. Tevrat ve İncil hakkındaki hüküm böyle değildir, yani onları abdestsiz taşımakta bir sakınca yoktur. Çünkü insan eli dokunup tahrifata uğramış, çoğu yerleri ilâhî vasfını kaybetmiştir.
Mushafın bitişik cildine abdestsiz dokunulmaz. Çünkü cildi de ondan bir parça sayılır. Bitişik değilse, el sürmekte bir sakınca yoktur.[138]
Kur'ân tefsîrine, gelince, tefsir kısmı Kur'ân metninden çoksa, hüküm eksere göre olduğundan onu abdestsiz bir vaziyette tutup, açıp okumakta bir sakınca yoktur. Ama Kur'ân metni tefsire eşit veya ondan fazla ise, o takdirde abdestsiz el sürmek haramdır.
Kur'ân'ı eşya arasında, sandıkta, kutuda abdestsiz bir vaziyette taşımak helâldir.[139]
c) Hanbelîlere göre:
Abdestsizlik ve cenabetten temizlenen kimse ancak Mushafa el sürebilir. Bu husus, İbn Ömer, el-Hasan, Atâ, Tavus, Şa'bî ve Kasım b. Muhammed'den rivayet edilmiştir. (Allah hepsinden razı olsun). Aynı zamanda bu, İmam Mâlik, İmam Şafiî ve rey tarafdarlarının kavlidir. Onlara Davud ez-Zahîrî'den başka muhalif olan bir kimse bilmiyoruz. Davud'a gelince, o Mushafa abdestsiz bir vaziyette el sürmeyi mübah saymıştır. O, bu hususta Peygamber (a.s.) Efendimizin Kayser'e yazdığı mektubla ihticac etmiştir. Çünkü mektubta Kur'ân'dan âyet yazılı bulunuyordu. Hammad ise, elinin arkasıyla Mushafa dokunur, bunda bir sakınca görmezdi. Çünkü ona göre, "mess" tabiri, elin içiyle dokunmak veya sürmektir, dışıyla değil.[140]
Hanbelîler hem Vakı'â sûresi 79. âyetle, hem de Hz. Peygamber'in (a.s.) Amr b. Hazm'e yazdığı mektupta "Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir" mealindeki el-Esrem'in rivayet ettiği hadîsle ihticac etmişlerdir.
Resûlüllah'ın (a.s.) Kayser ve diğer ülkelere gönderdiği mektupta âyet yazması, mektup kasdıyla yazılmıştır. O bakımdan mektupta, fıkıh ve benzeri kitaplarda yazılı olarak âyetler bulunabilir ve bunlara abdestsiz dokunulabilir. Çünkü içindeki âyetten dolayı onlar mushaf hüviyetini almaz, o bakımdan mushaf hürmetini de taşımaz. Aksini iddia etmek, Kur'ân'ı ezber bilenlerin bedeninin de abdestsiz dokunulmasının sakıncalı olduğu sonucunu doğurabilir. Oysa fıkıhta böyle bir iddia veya kaide söz konusu değildir.
Kur'ân'ı kılıfının sapından abdestsiz bir vaziyette tutup kaldırmakta bir sakınca yoktur. Ebû Hanife'nin de ictihadı böyledir. İmam Mâlik buna muhaliftir. Ona göre, mushafı kılıfıyla veya kılıfının kulpuyla tutmak da helâl olmaz.
İçinde âyet yazılı bulunan tefsir, fıkıh ve benzeri kitaplara abdestsiz dokunmak caizdir.[141]
Konuyla ilgili diğer rivayetler, tesbitler ve tahliller:
Her namaz için abdest almak şart mıdır? Daha önce abdestli bulunan kimsenin o abdestle bir kaç namaz kılmasında bir sakınca var mıdır? İlim adamları Kur'ân'da abdestle ilgili âyete dayanarak ve hadîslerin ışığı altında farklı görüşler ortaya koymuşlardır:
a) Seleften bazısı, her namaz için yeniden abdest almak vâcibdir, demiştir
b) Diğer bazısı ise, önceleri hüküm böyle idi, sonra bu hüküm kaldırıldı şeklinde bir görüş belirtmişlerdir.
c) Bazısına göre, ise âyetteki emir nedb üzerine hamledilir, öyleki, abdestli bulunan bir kimsenin başka bir namaz kılmak istediğinde yeniden abdest alması menduptur.
d) Diğer bir kısmına göre ise, abdest ancak abdesti olmayana meşru' kılınmıştır; ne var ki her namaz için yeniden abdest almak müstehab sayılmış ve bunun nur üstüne nur olduğu ifâde edilmiştir.
Bu son görüş ağırlık kazanmıştır. Fetva ona göredir. Nitekim Abdullah b. Hanzele'den (r.a.) yapılan rivayette, demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz önceleri her namaz için ayrı bir abdest alınmasını emretmişti. Namaz kılmak isteyen kimse ister abdestli olsun, ister olmasın, herhalde yeniden abdest alması gerekirdi. Bu meşakkat doğurunca kaldırıldı, sadece abdesti olmayan kimsenin namaz için abdest alması vâcib olarak kaldı."[142]
Hz. Büreyde'den (r.a.) yapılan rivayette, demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz önceleri her namaz için bir abdest alırdı. Fetih günü (Mekke'nin fethedildiği gün) birkaç namazı bir abdestle kıldı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) Ona dedi ki: "Daha önce yapmadığın bir şeyi yaptın?..." Resûlüllah (a.s.) ona: "Bile bile yaptım (cevazını belirtmek için)" diye cevap verdi.[143]
Ayrıca Daremî, "Abdest ancak hadesden dolayı gerekir" mealindeki hadîsle istidlal ederek, her namaz için yeni bir abdest almanın müstehab olduğunu söylemiştir.
"Ümmetime meşşakkat vermiyeceğini bilseydim, her namaz için yeni bir abdest ile emrederdim ve her abdestle beraber (dişleri) misvaklamayı vâcib kılardım."[144]
Mealindeki hadîs, her namaz için abdestli bulunduğu halde yeni bir abdest almanın gerekli olmadığına çok açık şekilde delâlet etmektedir. Nitekim müctehid imamların hemen hepsi bu sahih rivayetlerle ihticac etmişlerdir.
"Peygamber (a.s.) her namaz için bir abdest alırdı..." mealindeki hadîs, yukarıdaki hadîslerle açıklanmakta ve bunun vâcib olmadığı neticesi ağırlık kazanmaktadır. Hem koyun ve keçi etinden dolayı abdest alıp almayacağını soran adam, "arzu edersen al, arzu edersen alma..." buyurması, daha önceki abdestle namaz kılmakta bir sakınca olmadığına delâlet etmektedir.
738 nolu hadîsle her ne kadar ihticac edilmişse de, isnadında Süveyd b. Ebî Hatim bulunuyor ki bu zat zayıftır. Nevevî de onun zayıf olduğunu söylemiştir. O bakımdan müctehid imamların hepsi onunla ihticac etmemiştir.
Hem hadîste geçen tahir sıfatı, mü'min hakkında kullanıldığı gibi, büyük ve küçük hadesten temizlenen kimse hakkında da kullanılır. Aynı zamanda bedeninde necaset bulunmayan kimseye de delâlet eder. Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz "Mü'min necis olmaz..." buyurmuştur. O bakımdan tahir tabiri mutlaka abdestli olan kimse demek değildir.
739 nolu Tavus tarikiyle rivayet edilen hadîsi İbn Hüzeyme ve İbn Hibban sahihi emişler. Tirmizî, "bu hadîs merfu' ve mevkuf rivâyet edilmiş; merfu' oluşu sadece Atâ' hadîsinden bilinmektedir." demiştir. Atâ'ın bunu merfu' mu, mevkuf mu rivayet ettiğinde ihtilâf edilmiştir. Nesâî, Beyhakî, İbn Salah, Münzirî ve Nevevî mevkuf olduğuna kail olmuşlar. Ref, rivayeti ise zayıftır.
Hafız İbn Hacer ise, Ata' b. Sâib'in sadûk olduğunu, ondan bazan merfu', bazan da mevkuf rivayetler vardır. Ama kendisi sıka (güvenilir)'dır, demiştir.
Resûlüllah (a.s.) Efendimizin Yemen'de Amr b. Hazm'e yazdığı mektupta: "Kur'ân'a ancak tahir olan el sürebilir..." mealindeki hadîsi Zeylâî kendi kitabında naklederek bunun ayrıca İbn Ömer'den, Hakim b. Huzam'dan ve Osman b, Ebî As'dan da rivâyet edildiğini kaydetmektedir.
Amr b. Hazım'dan rivayet edilene Nesâi Kendi Sünen'inde Kitabü'ddiyat bölümünde; Ebu Dâvud Merasil'de Muhammed b. Bekâr b. Bilâl'dan o da Yahya b. Hamza'dan, o da Süleyman b. Erkam'dan, o da Zührî'den, o da Ebubekir b. Muhammed b. Muhammed b. Amr b. Hazım'den rivayet etmiştir.
Bu konudaki İbn Ömer (r.a.) hadîsini Taberâni kendi Mu'cem'inde, Darekutnî ve Beyhakî kendi Sünenlerinden rivayet etmişlerdir. Râvileri arasında Süleyman b. Musa bulunuyor ki, bu zat hakkında farklı tesbitler yapılmıştır: Buhari, onun münkerlere yer verdiğini söyler. Bazı hadîsçiler ise onu sıka kabul eder. Nesâî ise, "o kaviy değildir," demiştir.
Bu konuda Osman b. Ebû As hadîsini ise, Taberânî kendi Mu'cem'in de rivayet etmiştir. Bu rivayet üzerine farklı tesbit söz konusu değildir. İsnadında bir aksaklık görülmemiştir.[145]
Çıkarılan Hükümler:
1- Namaz ancak abdestli bir halde kılınabilir. Abdestsiz namaz sahih değildir, kabul olunmaz.
2- Her namaz için bir abdest şart değildir. Bir abdestle birkaç vakit namaz kılmakta bir sakınca yoktur.
3- Abdest üzerine abdest almak, yani her namaz için yeni bir abdest almak müstehabdır.
4- Abdestsiz bir halde Mushafa el sürmek caiz değildir. Ancak Davud ez-Zahirî'ye göre, caizdir.
5- Tavaf bir bakıma namaz demektir, abdestsiz yapılması mekruhtur. (Bu daha çok Hanefîlerin ictihadıdır. Şafiî ve diğer imamlara göre, abdestsiz bir vaziyette Kabe'yi tavaf etmek haramdır.)