- Namaz Bölümü

Adsense kodları


Namaz Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Mon 10 October 2011, 07:06 pm GMT +0200
4-) Namaz Bölümü
(Kitâbu's-Saiât)


221-) İbni Ömer (r.a,) şöyle derdi: "Müslümanlar Medine'ye geldiklerinde toplanır namaz zamanını gözetirlerdi, (bu donemde) namaz için bir çağırma yoktu. Bir gün bu konu hakkında konuştular birisi: "Hıristi-yanfarın çanı gibi çan kullanınız" dedi. Diğer birisi de; "Hayır, Yahudiler gibi boru kullanınız." dedi. Ömer de: "Bir adam gönderseniz de halkı namaza çağırsa" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey Bilal kalk, namaza "buyurdu." [252]


222-) Enes (r.a.): "Bilal'e ezanda iki tekrar yapması kamette de "Kad Kameti's-Salâh" dışında bir defa okuması emredildi." demiştir. [253]

 

223-) Ebû Said el-Hudri (r.a.)'dan. Ra&ülüllah (s.a.v.):   "Ezanı  duyduğunuzda müezzinin söylediği gibi siz de söyleyiniz." buyurmuştur. [254]

 

224-) Ebû Hureyre (r,a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Namaza çağn yapıldığında şeytan yellenerek ezanı duyamayacağı kadar uzağa çekilir. Çağrı bittiğinde geri gelir. Namaza kamet getirildiğinde tekrar dönüp çekilir. Kamet bitti­ğinde tekrar gelir sonunda kişi ile kalbi arasına girer ve; "Şunu hatırla, bunu hatırla" diyerek aklında olmayanları söyler, nihayet bu kimse kaç rekat namaz kıldığını bilemez olur." (Efendimiz (a.s.)'ın bu tür hadisleri, ezandan kaçan şeytanın durumunu güzel

bir benzetme ile ortaya koymaktadır. Onun ezandan kaçtığı sıradaki hali, anstzın büyük bir korku ve dehşete düşen insanın haline benzetilmiştir. Böyle bir kimse, ne yapacağını bilemez, dizlerinin bağı çözülür, mafsalları gevşer, iradesi ait üst olur. Deyim yerindeyse altına işer. Ezanı duyan şeytan da böyle bir korkuya kapıldığı için ne yapacağını bilemez. Bu haliyle o, uğradığı felâketten dolayı ne yapacağını bile­meyen insana benzer. Şeytanın yellenmesi, onun bu durumdaki endişesinin şiddetini bildirmektedir. Şeytanın yellenmesi, mecazi bir ifade midir yoksa gerçekten yellenme midir, şeklindeki somya farklı açıklamalar yapılmıştır. Bazı âlimlere göre onun yellenmesi, ezanın sesini duymamak ve bastırmak için çıkardığı çirkin sesidir.

Şeytanın ezanı duymamak için kaçması da çeşitti şekilde açıklanmıştır: Bir son-gelecek olan hadiste, müezzinin sesini duyanların kıyamet günü şahitlik edeceği anlatılmıştır. Buna göre o, bu şahitlikten kurtulmak için yahut Allah'a kulluğa çağrıyı duymuş olmamak için kaçar. Bir başka açıklamaya göre ise ezanın önemi ve yüceli­ğinden dolayı kaçar.) [255]

 

225-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v,) namaza başlangıç tekbiri aldığında İki elini iki omuz hizasına kaldırırdı. Rukûa giderken tekbir aldığında, yine başını rukûdan kaldırıp "Semiallahu fimen Hamiden" dediğinde de ellerini kaldırırdı, ama bunu secdelerde yapmazdı." demiştir. [256]

 

226-) Ebû Kılâbe'den. Kendisi, Malik b. Huveyris (r.a.)'ı, namaz kı­larken tekbir aldığını sonra ellerini kaldırdığını, rukûya gitmek istedi­ğinde de ellerini kaldırdığını, başını rukûdan kaldırdığında da ellerini kaldırdığını görmüş, Malik b. Huveyris (r.a.)'ın, Rasûlüllah (s.a.v.)'in de böyle yapıyor olduğunu bildirdiğini söylemiştir.

Diğer bir rivayet ise "Ellerini iki kulağının hizasına kadar kaldırdı"şeklindedir.

(Bu hadiste üzerinde durulması gereken iki husus vardır, elleri omuz hizasına kadar kaldırma İle rukûya gidiş-gelişlerde el kaldırma meselesidir.

Hadiste tekbir alırken ellerin omuz hizasına kadar kaldırıldığı bildirilmiştir. As­lında bu konuda çeşitli uygulamalar vardır (Müslim, Salât: 26, Ebû Dâvûd, Salât: ııs, Nessi, iftitâh: s, Nasbu'r-Râye i. 3io-3ii} bu yerlerde ellerin kulak hizasına veya başparmağın kulak yumuşağına kadar kaldırıldığı belirtilir. Mesele üzerinde mezhebler çeşitli gö­rüşler sürmüşlerdir.

Buhârî Sarihi Aynî namazda el kaldırmanın İslâm'ın ilk yıllarındaki bir uygulama olduğunu sonunda bunun kaldırıldığını belirterek bu konuda Tahavî'den deliller geti­rir. (Umdetu'l-Kârî, v. 9) Ancak şunu da belirtelim ki karşı görüşte olanlar Hanefilerin ile­ri sürdüğü rivayetlere çoğunluğu sened konusunda olan çeşitli tenkitler yapmıştır.

Konuyu Şah Veliyyullah'ın şu tespitiyle bitirelim: "Bu, Rasûlüllah (s.a.v.) tara­fından bazen yapılıp bazen terkedilen fiillerdendir. Dolayısıyla hepsi sünnettir. Herbirini sahabeden bir cemaat almış, tabiîn ve daha sonraki nesiller boyunca du­rum aynı şekilde devam edegelmiştir. Bu konu Medine ve Küfe ekollerinin ihtilaf et­tikleri konulardan biridir. Her bir ekolün sağlam delilleri ve dayanakları vardır. Kana­atimce bunların hepsi sünnettir.) [257]

 

227-) Ebû Seleme!den, o da Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Ebû Hureyre (r-a.)7 kendilerine namaz kıldırır, eğildiğinde de doğrulduğunda da tekbir alır, namazı bitirdiğinde: "Namaz kılma biçimince Rasûlüllah (s.a.v.)'e i-çinizden en çok benzeyen benim." derdi. [258]

 

228-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v,) namaza durduğunda, ayakta iken tekbir alırdı, arkasından rukûya gittiğinde yine tekbir alır, son­ra belini rukûdan kaldırdığı sırada "Semiallahulimen hamiden" der, tam doğrulduğunda da: "Rabbena leke'l-hamd" derdi. Sonra secdeye indiği sırada tekbir alır, secdeden başını kaldırdığı sırada tekbir alır, sonra (ikinci) secdeye giderken tekbir alır, sonra başını secdeden kaldırdığı sıra­da tekbir alır, sonra tamamlayana kadar namazın tümünde bunu yapar, i-kinci rekattaki oturuştan sonra kalktığı sırada da tekbir alırdı" demiştir. [259]

 

229-) İmrân b. Husayn (r.a.)'dan. Kendisi Basra'da Ali (r.a.) ile namaz kılmış ve arkasından: "Bu zat bize Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte kılageldiğimiz namazı hatırlattı" demiştir. Onun her kalktığında ve eğil­diğinde tekbir getirdiğini de söylemiştir. [260]

 

230-) Ubâde b. es-Sâmit (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Fatiha'yı okumayanın namazı yoktur." buyurmuştur.

(Hadiste "Fatiha Suresi'ni okumayanın namazının olmadığı" belirtilirken bu hüküm, "Kur'ân 'dan yanında bulunan kolayına geleni oku" (bu 232. hadistir,

Bubârî, Ezan: 9S Müslim, Saiât: 45, Tırmizi, Salât: 110, Neseî, İftitâh: 7, İbni Mâce, İkâme: 72) HadİSİ ve

«Kur'ân'dan kolayına geleni oku» (Müzzemmü: 20) ayeti i!e uyuşmamaktadır. Bu iki yerde ne okunacağı serbest bırakılmıştır. Buradan hareketle "Fatihasiz olmayacağı" ifade­si, namazın kabul olmaması anlamına değii de Kur'ân'ın temeli sayılan ve Ümmül-Kur'ân (=Kur'ân'ın anası) diye ifade edilen Fatiha Suresi gibi önernii bir surenin terkedilmesinin uygun olmayacağının bildirilmesi için böyle söylenmiş olabileceği belirtil­miştir. Tıpkı: "Yemek hazırlanıp konulduğunda namaz olmaz."'(Müslim, Mesâcid: 67, Ebû Dâvüd, Taharet: 43) hadisinde olduğu gibi vurgulanmak istenilen namazın geçersizliği de­ğil, böyle bir ortamda uygun düşmeyeceği anlatılmaktadır. Açıklamasını yaptığımız hadis­teki maksadın namaz kılan kimseyi Fatiha Suresi'ni mutlaka okumaya özendirip teşvik etme olduğu belirtilmiştir.

Diğer taraftan cemaatle namaz kılınırken imamın okumasının cemaatin de 0-kuması yerine geçeceğini belirten ve bu hususta hadisler getiren Hanefî âlimleri na­mazda Fatiha'nın önemi ve bu konudaki hadislerin çok kuvvetli olması nedeniyle belki biraz da "İmamın okuması cemaatin okuması yerine geçer" şeklindeki hadislerin bunun kadar kuvvetli olmamasından bazı Hanefi âlimler de ihtiyaten ima­mın arkasındaki cemaatin de kıraat yapmasını güzel görmüşlerdir. Bu âlimlerin bir kısmı bunun, kıraati gizli olan namazlarda olabileceğini söylerken diğer bir kısmı, bütün namazlarda olabilir demiş, bir başkası da imam hatalı okuyan birisi olursa, de­miştir {Bedruddîn Aynî, Umdetü'l-Kâri, v. 67) İmam Muhammed'in de kıraati gizli olan na­mazlarda cemaatin Fatiha'yı okumasını güzel karşıladığı rivayet edilmiştir, (umdedu'r-Riâye Hâşiyetu Şerhi'l-Vİkâye'den naklen Mübârekpûrî, Tuhfetu'l-Ahvezi, ÎI. 195) [261]

 

231-) Ebû Hureyre (r.a.): "Her namazda kıraat yapılır, Rasûlüllah (s.a.v.)'in bize duyurduğunu biz de size duyurduk, bize gizli yaptığını da Sİze gİZİİ yaptık. (Fatlha'dan sonra ek bir kıraati soran kimseye de) Fatiha Üzerine ilave etmezsen yeterli olur, ama ilave edersen bu daha iyidir." demiştir, [262]

 

232-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) mescide gir­mişti, arkasından bir adam da girip namaz kıldı, sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)'e selâm verdi, selâmını aldı ve: "Haydi dön git, yeniden namaz kıl, namazın olmadı" buyurdu. O da dönüp önceki kıldığı gi­bi namaz kılıp geldi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e selâm verdi: "Haydi dön git, yeniden namaz kıl, namazın olmadı" buyurdu. Böyle üç defa olunca adam: "Seni hak üzere gönderene yemin olsun ki, bunun dışında daha güzelini yapamıyorum, bana nasıl olacağını öğretsen" de­di. Peygamber (s.a.v.): "Namaza kalktığında önce tekbir al, son­ra Kur'ân'dan yanında bulunan (ezberindeki) kolayına geleni oku, sonra da azaların rukûda yerli yerinde durana değin rükû yap, arkasından dimdik durana değin vücudunu rukûdan kal­dır, sonra da azaların secdede yerli yerinde durana değin sec­de yap, sonra azaların oturarak yerli yerinde durana değin vü­cudunu secdeden kaldın Namazındaki diğer rek'atların tü­münde de işte böyle yap. "buyurdu." [263]

 

233-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir (r.a.), Ömer (r.a.)'ın namaza: nel-hâmdulillâhi Rabbi'I-Âlemin" ile başla­dığı rivayet edilmiştir. [264]

 

234-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in arka­sında namaz kıldığımızda: "es-Selâmu alallah, Es-Selâmu ala Cibrîle ve Mikârle, es-Selâmu alâ fulânîn ve fulânîn (=Selâm Allah'a olsun, Selâm Cebrail ve Mikâll'e olsun falan ve falan Meleklere de selâm olsun)" derdik. Rasûlüliah (s.a.v.) bize döndü ve: "Şüphesiz Allah, Selâm'm kendisidir. Biriniz namaz kıldığında "et-Tehiyyâtü litlâhi, ve's-Salevâtü ve't-Tayyibâtü es-Selâmü aleyke eyyühe'n-Nebiyyü ve Rahmetullâhi ve berekâtuhû es-Selâmu aleynâ ve a/â ıbâdillâhi's-Sâlihîn (=Saygi!ar, dualar ve güzellikler Allah'a mahsus­tur. Ey Peygamber! Selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi Senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm o\sun.J" desin Şu var ki, siz "Allah Un salih kulları" derseniz Allah'ın yerdeki ve gök­teki bütün salih kullarını içine alır ye devamla: "Eşhedü enlâ i-İâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Rasûlühü (=Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muham-med Onun kulu ve Rasûlüdür) buyurmuştur.

Diğer bir rivayette şu ilave vardır: "Eşhedü enlâ ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Rasûlühü"deyip sonra da kendisinin beğendiği duayıseçerek dua eder,''buyurdu. [265]

 

235-) Ka'b b. Ücra (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Ey Allah­'ın Rasûlü, sana selâm vermeyi öğrendik ama salâtı nasıl getireceğiz?" denildi. O da şöyle deyiniz, buyurdu: "Allahümme salli ala Muham-medin ve alâ Âli Muhammedi'n kemâ Salleyte alâ İbrahîme inneke Hamîdün Mecîdün. Allahümme Bâr/k alâ Muhammedi'n ve alâ Âli Muhammedin Kemâ Bârekte alâ Âli İbrahîme inneke Hamîdün Mecîdün (=Allah'ım, Muhammed'e, Muhammed'in hanesine, İbrahim hanesine saiât ettiğin gibi salât et. Allah'ım, Muhammed'i, Muham­med'in hanesini, İbrahim'in hanesini bereketlendirdiğin gibi bereket­lendir. Şüphesiz sen çok övülensin)"

(Yukarıdaki hadislerde Hz. Peygamber'e nasıl selâm getirileceği öğretilmişti. Ashap Hz. Peygamber'e nasıl selâm getirileceğini biliyor ona göre hareket ediyordu. Daha sonra Hz. Peygamber'e salât getirmeyi emreden yukarıdaki Ahzâb: 56. ayeti inince sahabe, salâtın nasıl getirileceğini sordu, o da yukarıdaki salâtı okumalarını bildirdi. Hadisin diğer rivayetlerinde (Müslim, Salât; 65, Ebû Dâvûd, Salât: Vi, Tirmizi, Tefsir Ahzâb: 56, Neseî, Sehv: 49) verilen bilgiye göre Efendimiz bu soru biraz sükût buyurmuş­tur. Hatta ashap bu sükun uzaması nedeniyle keşke sormasaydı, demiştir.

Hz. Peygamber'in cevap vermeden önce böyle uzun bir süre sükût buyurması, ya nasıl cevap vereceği hususunda vahiy beklemesinden ya da nasıl salât getirilece­ğini kararlaştırmak için düşünmesinden dolayı olabilir.) [266]

 

236-) Ebû Humeyd es-Sâidî (r.a.) anlatır: "Ey Allah'ın Rasûlü, sana asıl saiâtü selâm getirelim?" dedik: "Allahümme sallı alâ Muham­medin ve Ezvâcihî ve Zürriyetİhî. Kemâ salleyte alâ İbrahime ye Bârik alâ Muhammedin ve Ezvâcihî ve Zürriyetihi. Kemâ Bârekte alâ Âli İbrahime inneke hamîdün mecîdün," (=Allah'ım, Muhammed'e, hanımlarına ve soyuna İbrahim'in ailesine salât ettiğin qibi salât et. Muhammed'i, hanımlarını ve soyunu İbrahim'in ailesini bereketlendirdiğin gibi bereketlendir. Şüphesiz sen çok övülensin, çok şereflisin) deyiniz"buyurdu. [267]

 

237-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "İmam "Semi-allahü limen hamideh" dediğinde, "Allahümme Rabbena leke'l-Hamd" deyiniz, Şu biline ki, kimin sözü meleklerin sözüne rast gelirse kendisinin geçmiş günahları bağışlanır, "buyurmuştur. [268]

 

238-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: "İmam "Âmin" dediğinde siz de "Âmin" deyiniz. Şu biline ki, kimin "Âmin" demesi meleklerin "Âmin" demesine rastlarsa ken­disinin geçmişgünahları bağışlanır.''buyurduğu rivayet edilmiştir.

(Meleklerin Âmin, dedikleri vakti tespit etmek güç hatta mümkün değildir. Do­layısıyla Âmin demeyi meleklerin Âmin demelerine rast getirmek mümkün gö­zükmemektedir. Burada vurgulanmak istenen, melekler Âmin diyecek diye Âmin demeye özen göstermektir. İmamın Âmin demesini gözetlemeye ve uyanık dur­maya, bu süre içerisinde gafil kalmamaya Özendirme vardır. Gerçekten, bu hal içeri­sinde bulunan bir kimse namazda gafil durmaz, sürekli uyanık bir vaziyette imamın okuyuşunu dinler aklına başka şeyleri getirmez.) [269]

 

239-) Yine Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.)'in: "Biriniz "Amin" dediğinde semadaki melekler de "Âmin" derler, eğer ikisinden biri diğerine rastlarsa kendisinin geçmiş günahları bağışlanır."diye buyurduğu rivayet edilmiştir. [270]

 

240-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), attan düştüğünde sağ tarafı yüzülmüştü. Geçmiş olsun diye kendisini ziyarete gelmiştik. Bu sırada namaz vakti girdi. Kendisi oturarak bize namaz kıldırdı, biz de gerisinde oturarak namaz kıldık. Namazı bitirdiğinde: "Şüphesiz ki imam ancak kendisine uyulsun diye imam yapılır. Bu nedenle o, Tekbir getirdiğinde siz de tekbir getiriniz, secdeye vardığında siz de secdeye varınız, başını kaldırdığında siz de kaldırınız: "Semiallahü limen hamiden" dediğinde: "Rebbenâ lekelhamd" deyiniz, secdeye vardığında siz de secdeye varınız. Oturarak namaz kıldığında siz de hep birlikte oturarak namaz kılınız"'buyurdu"[271]

 

241-) Yine Hz. Aişe (r.a.) kendisinden gelen bir diğer rivayette ise demiştir: (S.a.V.)'İn (Attan düşüp de vücudunun incinmesi sonucu has­talandığı) rahatsızlığı sırasında evinde namaz kıldı. Kendisi oturarak namaz kıldı, arkasında bulunan cemaat ise ayakta namaz kıldı. Bunun üzerine on­lara: "Oturun"öiye işaret etti. Namazı bitirdiğinde: "İmam ancak ken­disine uyulsun diye imam yapılır. Bu nedenle o, rukûya vardığın­da siz de rukûya varınız, başını kaldırdığında siz de kaldırınız, o-turarak namaz kıldığında siz de oturunuz"'buyurdu." [272]

 

242-) Ebû Hureyre (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu, demiştir: "Şüphesiz ki imam ancak kendisine uyulsun diye i-mam yapılır. Bu nedenle o, Tekbir getirdiğinde siz de tekbir getiririz, rukûya vardığında siz de rukûya varınız: "Semiallahü limen hamideh" dediğinde: "Rebbenâ lekelhamd" deyiniz, secdeye vardığında siz de secdeye varınız. Oturarak namaz kıldığında siz de hep birlikte oturarak namaz kılınız"

(İmam Buhârî bu hadisin arkasından hocası el-Humeydî'nin şöyle bir açık­lamasını getirir: "İmam oturarak kıldığında siz de oturarak kılınız" sözü Peygamber'in eskiden olan hastalığı sırasında idi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bundan sonraları arka­sındaki cemaat ayakta iken kendisi oturarak namaz kılmış, onlara oturmalarını em-retmemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uygularının en son olanı esas alınır."

Bu konuda Şah Veliyyullah Dihlevî şöyle demiştir: "Hadisteki: "İmam otura­rak namaz kıldı mı, siz de hep beraber oturarak kılın" kısmı mensuhtur. Rasulüllah (s.a.v.) ömrünün sonunda cemaat ayakta iken oturarak kıldırması bunun delilidir. Neshin sırtı şudur, cemaat ayakta iken imamın oturması, Acemlerin hüküm­darlarına karşı gösterdikleri aşırı tazime benzemektedir. Nitekim bu durum bazı ha­dislerde tasrih edilmiştir. İslâmî esaslar yerleşip şeriatın pek çok hükmünde onlara muhalefet iyice yer edince, bir başka asıl ağır basmaya başladı ki o da, kıyamın olması ve özür olmadan terkinin caiz olmamasıdır. Cemaatin ise kıyamı T'irnelerini gerektirecek bir özürleri yoktur." (şah veiiyyuliah Dihlevî, Hüccetuiiâhn-Bâfiğâ, Tere. Dr. Mehmet Erdoğan, II, 79) [273]

 

243-) Aişe (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in rahatsızlığı ağırlaştığı zaman: "Halk namaz kıldı mı?"buyurdu: "Hayır, oniar seni bekliyorlar." dedik: "Bana leğene su koyun" buyurdu. Biz de söylediğini yaptık, yıkandı ve arkasından ayağa kalkmaya çalıştı, ama hemen kendisinden geçti, sonra ayıldı ve: "Halk namaz kıldı mı?" buyurdu: "Hayır, onlar seni bekliyorlar Ey Allah'ın Rasûlü" dedik: "Bana leğene su koyun?" buyurdu ve oturup yıkandı, arkasından ayağa kalkmaya çalıştı ama hemen kendisinden geçti. Sonra ayıtdı ve: "Halk namaz kıldı mı?" buyurdu: "Hayır, onlar seni bekliyorlar Ey Allah'ın Rasûlü" dedik: "Bana leğene su koyun" buyutğu ve oturup yıkandı, arkasından ayağa kalkmaya çalıştı ama hemen kendinden geçti, sonra ayıldı ve: "Halk namaz kıldı mı?"buyurdu: "Hayır seni bekliyorlar Ey Allah'ın Rasûlü" dedik. Halk mescidde toplanmış o günün en son namazı olan yatsı namazı için Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bekliyor­lardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) halka namaz kıldırması için Ebû Bekir'e haber gönderdi. Haberci kendisine geldi ve: "Rasûlüllah (s.a.v.) halka namaz kıldırmanı emrediyor?" dedi. Ebû Bekir yufka yürekli idi: "Ey Ömer, halka sen namaz kıldır?" dedi. Ömer de kendisine: "Sen bu işe daha layıksın." dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir o günlerde namaz kıldırdı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinde biraz rahatlık hissetti ve birisi Abbâs olan iki kişinin arasında öğle namazı için mescide çıktı. Bu sırada Ebû Bekir halka namaz kıldırıyordu. Ebû Bekir kendisini görünce geri çekilmeye davrandı, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Geriye çekilme"diye işaret etti: "Beniyanına oturtun?" dedi. Onlar da Ebû Bekir'in yanına oturttular. Ebû Bekir Hz. Peygamber (s.a.v.)'in namazına uyarak namaz kılıyor, halk da Ebû Bekir'in namazına uyuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) de oturuyordu." [274]

 

244-) Yine Hz. Aişe (r.a.)'dan gelen bir başka rivayet: "Hz. Pey­gamber (s.a.v.) ağırlaşıp ağrısı arttığında benim evimde tedavi görmesi için hanımlarından İzin istedi, bunun üzerine kendisine izin verildi." şeklinde oiup hadisin devamı yukarıda geçtiği gibidir. [275]

 

245-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Bu konuda beni Rasûfüüah'a çokça müracaat ettim. Benf buna sevk eden neden, ondan sonra sü­rekli onun yerine geçen birisini insanların sevebileceğine dair kalbimde bir hissin oluşmaması ve onun yerine geçen birisinin insanlarca uğur­suz sayılacağını düşünmemdi. Bu nedenle Rasûlüilah'tan Ebû Bekir'den vazgeçmesini istemiştim." [276]

 

246-) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) vefat ettiği hastalığına tutulduğunda namaz vakti gelmiş ve ezan okunmuştu: "Ebû Bekir'e söy­leyin halka namazı kıldırsın." buyurdu. Kendisine: "Ebû Bekir çok üz­gündür, yufka yüreklidir. Senin yerine geçtiğinde halka namaz kfldıramaz." denildi. Rasûlüllah (s.a.v.) sözünü tekrar etti, yanındakiler de cevabi tekrar ettiler. Üçüncüde: "Sizler Yusuf devrindeki kadınlar gibisiniz (fçinizdekıni dşa vurmuyorsunuz) Ebû Bekir'e söyleyin, halka namaz kıldırsın, "buyurdu. Ebû Bekir çıkü, namaz kıldırdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinde bir hafiflik hissetti ve iki kişiye dayanarak namaza çıkü. Sanki ben şimdi kendisinin has­talıktan dolayı yerde sürüdüğü ayaklannı görür gibiyim. Ebû Bekir geriye çe­kilmek İstedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yerinde kal'1'diye işaret etti. Sonra Ebû Bekir'in yanına götürüldü, nihayet yanına oturdu,  Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kıldınyor, Ebû Bekir (r.a.) onun namazına uyuyor, cemaat de Ebû Bekir (r.a.)'ın namazına uyuyordu."

(Hadisin ifadelerinden değişik anlamlar çıkarılmıştır. Ebû Bekir (r.a.)'m namazda geri çekilmesi, imam olan bir kimsenin namazda geri çekilip başka birisine uyabileceği ve bunun namaz; bozmayacağı, namazda iki imamın bulunabileceği gibi görüşler vardır. An­cak Buhârî'nin diğer rivayetinde (Ezan; 67) Ebû Bekir (r.a.)'ın imamlığının Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sesini cemaate duyurma şeklinde olduğu anlaşılmakladır. Bu hadisin ifâdelerin­den çıkarılan değişik görüşler için bakınız, Umdetü'i-Kârî, IV. 366)

Hz. Aişe (r.a.)'m: "Ebû Bekir senin yerine geçtiğinde ağlamaktan dolayı halka sesini duyuramaz." diyerek namazı babasının kıldırmasını istememesinin nedeni, aşağıda gele­cek olan rivayette de kendisinin beliröği gibi aslında bu değildi. Efendimiz (a.s.) bunu bil­diğinden dolayı: "Siz/er Yusuf devrindeki kadınlar gibisiniz (ignizdekini dışa vurmuyorsunuz) Ebû Bekir'e söyleyin, halka namaz kıldırsın, "buyurmuştur.) [277]

 

247-) Diğer bir rivayette ise: "Ebû Bekirin soluna varıp oturdu. Ebû Bekir ayakta namaz kılıyor, Rasûlüllah (s.a.v.) ise oturarak namaz kılıyordu. Ebû Bekir Rasûlüliah (s.a.v.)'in namazına uyuyor cemaat de Ebû Bekir'in namazına uyuyordu" şeklindedir. [278]

 

248-) Enes b. Mâlik (r.a,) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefat ettiği hastalığında Ebû Bekir (r.a.) halka namaz kıldırırdı. Pazartesi gü­nü olduğunda Müslümanlar namazda saf durdukları sırada Hz. Pey­gamber (s.a.v.) odanın perdesini araladı. Ayakta bize bakıyordu. Yüzü sanki mushaf yaprağı gibiydi (yani sevinçli idî, parlıyordu) sonra gülerek te­bessüm etti. Hz. Peygamber (s.a.v.)'i görme sevincinden az kalsın na­mazdan çikıyorduk. Ebû Bekir Hz. Peygamber (s.a.v.)'in namaza çıka­cağını zannedip arkasındaki safa geri geri çekildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) bize: "Namazınızı tamamlayın"diye işaret etti, Perdeyi indirdi. O gün kendisi de vefat etti." [279]

 

249-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) üç gün mescide çıkamadı ve bu nedenle Ebû Bekir imamlığa geçmeye dur­muştu. Hz. Peygamber eliyle perdeyi tutup kaldırdı. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yüzü göründü. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yüzü göründüğünde gör­düğümüz manzara kadar hoşumuza giden bir manzara görmemiştik. Hz. Peygamber (s.a.v,), imamlığa geç diye eliyle Ebû Bekir'e işaret etti. Sonra perdeyi indirdi bizim yanımıza gkamadı sonunda vefat etti." [280]

 

250-) Ebû Musa (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), rahatsızlandı ve rahatsızlığı arttı ve: "Ebû Bekir'e söyleyin halka namaz kıl­dırsın" buyurdu. Âişe de: "O, ince kalpli birisidir, senin yerine durduğunda halka namaz kıldıramaz" dedi: "Ebû Bekir'e söyleyin halka namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe de sözünü tekrar etti. O da: "Ebû Bekir'e söyleyin halka namaz kıldırsın. Sizler Yusuf devrindeki kadınlar gibisiniz (içinizdeki™ dışınıza vurmuyorsunuz)" buyurdu. Görevli, Ebû Bekir'e geldi, o da Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'in sağlığında halka namaz kıldırdı"[281]

 

251-) Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) aralarını düzeltmek için Amr b. Avfoğullanna gitmişti ki bu sırada namaz vakti girdi, müezzin de Ebû Bekir'e gelip: "Ben kamet getireyim de sen halka namaz kıldırsan?" dedi. O da: "Olur" dedi, bunun üzerine Ebû Bekir namazı kıl­dırdı. Bu sırada halk namazda iken Rasûlüllah (s.a.v.) gkageldi ve safları yanp ön safta durdu. Halk el grptı ama Ebû Bekir namazda iken başını geriye çevirmezdi. Halk iyice el çırpınca geriye baktı ve Rasûlüllah (s.a.v.)'i gördü. Rasûlüllah (s.a.v.): "Yerinde dur" diye kendisine işaret etti. Ebû Bekir (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)'in kendisine böyle emretmesinden dolayı el­lerini kaldinp Allah'a hamdetti. Sonra da arkasındaki safa varana değin ge­ri geri çekildi. Rasûlüllah (s.a.v.) de öne geçip namazı kıldırdı. Namazı bi­tirdikten sonra: "Ey Ebû Bekir, sana emrettiğim halde yerinde dur­mana engel olan nedir?"'buyurdu. Ebû Bekir: "Ebû Kuhâfe'nin oğluna Rasûiüllah (s.a.v.)'in önünde namaz kıldırması uygun düşmez." dedi. Aka­binde Rasûlüilah cemaate: "Sizde gördüğüm çokça el çırpma da ne­yin nesi? Kime namazında bir şey belirirse "Subhânellah " desin. Bilin ki "Subhânellah" dediğinde imam ona döner. El çırpma ka­dınlara mahsustur, "buyurdu. [282]

 

252-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Teşbih, erkekle­re; el çırpma kadınlara aittir, "buyurmuştur.

(Namazda yanılan imamı erkekler sesli olarak "Subhânellah" diye uyarırlar. Ka­dınlar ise el çırparak uyarırlar.) [283]

 

253-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Benim sadece şu önümdeki kıblemi gördüğümümü zannediyorsunuz? Allah'a yemin olsun ki sizin ne rukûnuz ne de huşunuz bana kapalı de­ğildir. Şüphesiz ben sizi arkamdan da görürüm, "buyurmuştur. [284]

 

254-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Rükû ve secdeleri düzgün yapınız. Allah 'a yemin olsun ki, rüku ve secdeye vardığınızda ben sizi arkamdan da görüyorum, "buyurmuştur. [285]

 

255-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden biriniz, başını imamdan önce kaldırdığında Allah'ın, onun ba­sını eşek başına çevirmesinden veya şeklini eşek şekline koy­masından korkmaz mı "buyurmuştur.

(Namaz kılarken, yerin ve göklerin sahibi, kâinatın hakimi olan Yüce Rabb'in huzu­runda olduğumuzu unutmamalıyız. Nasıl ki dünyanın geçici krallannın bile karşısında kı­pırdamadan pür dikkat el pençe durulur saygıda hiçbir kusur işlenmezse, her şeyin ha­kimi hakimler hakimi Yüce Allah'ın karşısînda sonderece saygıyla pür dikkat durmamız gerekir. Bu saygıda kusur edilirse sonunda pişman olacağımız bir duruma düşeriz.

İbadetlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. Gereksiz hareketlerden ka­çınmalı, aceleci tavırlarla ibadetin nizamını bozmamalıyız.

Namaz kılarken gözlerimizi ve başımızı sağa sola çevirerek dikkatimizi dağıt-mamalıyız. Saflarımızı sık ve düzgün tutarak araya şeytanı sokmamalı, şeytanın iba­detlerimizden bir şeyler götürmesine İzin vermemeliyiz.) [286]

 

256-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Saflarınızı düzgün tutunuz. Çünkü safları düzgün tutmak namazın tam olmasındandır, "buyurmuştur. [287]

 

257-) Enes (r.a.)'dan, Rasûlüllah (s.a.v.): "Saflarınızı düzgün tutunuz, birbirinize sımsıkı olunuz. Şu bir gerçektir ki ben siz­leri arkamdan görmekteyim." buyurmuştur. [288]

 

258-) Numan b. Beşîr (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Saflarını­zı kesinlikle dümdüz tutunuz. Yoksa, Allah aranıza anlaşmaz­lıklar koyar, "buyurdu" demiştir. [289]

 

259-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.)'in: "Eğer insan­lar ezan okumadaki ve birinci saftaki (sevspan)bilselerdi bunu (ei-de etmek için) sonunda kur'a çekmekten başka bir yol bulmasalar, sinlikle kur'a çekerlerdi. Eğer namazı önce kılmadaki (sevabı) bilselerdi mutlaka bunun için yarış yaparlardı. Eğer yatsı ve sabah namazmdaki (sevabı) bilselerdi bu ikisine emekleyerek de °!sagelirlerdi."buyurduğu rivayet edilmiştir. [290]

 

260-) Sehl (r.a.): "Birtakım erkekler bellerindeki (zarlarını çocukla-rınki gibi boyunlarına bağlayarak Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kılarlardı. Kadınlara: "Erkekler oturup doğruluncaya kadar başı­nızı (secdeden) kaldırmayın" denilirdi." demiştir. [291]

 

261-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kadınları­nız geceleyin mescide gitmek istediklerinde kendilerine izin veriniz, "buyurmuştur. [292]

 

262-) Abdullah b. Ömer (r.a.), şöyle demiştir: "Ömer'in bir hanımı sabah ve yatsı namazlarında mescide cemaate gelirdi. Kendisine: "Ö-mer'in kıskançlığını ve bu vakitlerde dışarı çıkmanı istemediğini bildiğin halde neye çıkıyorsun?" denildi. O da: "Peki bana bunu yasaklamasına engel olan nedir?" dedi- Abdullah b. Ömer (r.a.), devamla şöyle demiş­tir: "Ona engel olan Rasûlüllah (s,a.v.)'in: "Allah'ın hanım kullarını, Allah'ın mescidlerinden alıkoymayınız"şeklindeki sözüdür"[293]

 

263-) Hz. Âişe (r.a.): "Eğer Rasûlüllah (s.a.v.), kadınların sonra­dan ortaya koydukları şeyleri görseydi, İsrailoğullannın kadınlarının alı­konulduğu gibi onları mescide gitmekten alıkordu." demiştir. [294]

 

264-) İbni Abbâs (r.a.): «Namazda fazla yüksek sesle oku­ma...» (isrâ: no) ayeti hakkında: "Bu ayet, Rasûîüllah (s.a.v.) Mekke'de (isfâm'ı) gizli yaşarken indi. Kendisi ashabına namaz kıldırırken Kur'ân okuduğunda sesini yükseltirdi. Müşrikler bunu duyduklarında Kur'ân'a, Kur'ân'ı indirene ve getirene sövüyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah, Peygamberi (s.a.v.)'e: «Namazında fazla yüksek sesle okuma!» (kıraatini açıktan yüksek sesle yapma) SOnra müşrikler kıraatini duyarlar (da Kur'ân'a söverler.) Ashabına: «Sesini pek de kısma!» Kur'ân'ı onlara duyur ama fazla yüksek sesle okuma «Bunun ikisi arası bir yol tut!» buyurdu. Yani yüksek tonla okuma ile sessiz okuma arasında" demiştir. [295]

 

765-) İbni Abbâs (r.a.): «Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için dilini onunla ccebraiı üe) hareket ettirme» (Kıyâme: ıe) ayeti hakkında şöyle de­miştir: "Rasûlüllah (s.a.v.) inen ayetleri (kaybetmemek için) çok zorluk çekiyor, h dan dolayı da dudaklarını Cebrail ile hareket ettiriyordu. -Bak, ben Rasûlüllah (s.a.v.)'in dudaklannı hareket ettirdiği gibi öyle hareket ettiriyo­rum- Bunun üzerine Allah: «Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için dilini onunla (Cebrail ile) hareket ettirme. Şüphesiz Kur'ân'in toplanıp bira raya getirilmesi ve okunması bize aittir.» (Kıyâme: Yani se­nin göğsüne toplanması ve okuman bize aittir. - «Biz onu okuduğu­muzda okunmasına uy!" Yani sus ve dinle! - «Sonra şüphesiz onun açıklanması da bize aittir.» (Kıyâme:i9) -Yani onu tebiiğ için okuman da bize aittir.- Şeklindeki ayetlerini indirdi. Bundan sonra Rasûiüllah (s.a.v.) Cebrail kendisine geldiğinde susup dinler, Cebrail gittiğinde onun okuduğu gibi inen vahyi okurdu." [296]

 

266-) İbni Abbâs (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.), ashabın­dan bir topluluk ile birlikte Ukâz Panayırı'na gitmek için yola çıkmıştı. Bu sırada şeytanlarla gök haberi arasına engel girdi, (haber toplayamaz oidu-iar) üzerlerine ateş kitleleri gönderildi, Bunun üzerine şeytanlar kavimle­rine döndüler, Onlar: "Size neler oldu?" dediler: "Gök haberi ile aramı­za engel girdi ve üzerlerimize ateş kitleleri gönderildi," dediler'.' Onlar da: "Sizinle gök haberi arasına giren olsa olsa yeni meydana gelen bir hadisedir, haydi yeryüzünün doğularına ve batılarına gidin. Sizinle gök haberi arasına giren şeyin ne olduğuna bakın." dediler. (Arabistan'ın bir böl­gesi) Tihârne tarafına yönelmiş olan takımı, Ukâz Panayırı'na gitmek ü-zere (Mekke civarmda bir vadi olan) Nahle'de bulunduğu sırada Hz, Peygamber (s.a.v.)'e vardılar. Kendisi ashabına sabah namazını kıldırıyordu. Kur'ân'ı duyduklarında kulak verdiler ve: "Vallahi sizinle gök haberi a-rasına giren budur." dediler. Oradan kavimlerine döndüklerinde: «Ey kavmimiz, "Biz gerçekten doğru yola ileten harikulade ve acaıp, okunan bir şey duyduk ve bunun üzerine ona iman et­tik/ artık asla Rabb'imize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.» de­diler, can: 1-2) Bunun arkasından Allah, Peygamberine (s.a.v.)'e "Kulileyye" Suresi'ni (an suresi) indirdi. Kendisine bu surede cinlerin konuşmalarını böyle bildirdi." [297]

 

267-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'a: "Cinlerin Kur'ân dinlediği gece­de Kur'ân dinlediklerini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kim bildirdi?" diye so­rulmuştu, o da: "Onları, bir ağaç bildirdi" demiştir.

(Hz. Peygamber (s.a.v.)'e birkaç kez cin heyeti gelmiştir. Mekke'de, Medine'de ve diğer yerlerde. Bunlardan dördünde Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) hazır bulunmuş, bazen Efendimiz bir çizgi çizerek bunun ötesine Abdullah b. Mes'ûd'un geçmemesini söylemiştir. Bazen de ashab Peygamber'i görememişler, kayboldu zannetmişlerdir. İlk gelen heyeti Peygamber de görememiş, onlar kendisinin sabah namazında oku­duğu Kur'ân'ı dinleyip beğenerek kavimlerine haber vermek için ayrılmışlardır. Cin Suresi'nde, cinlerin Kur'ân dinledikleri bildirildikten sonra, Efendi­miz onları görüp konuşmuştur. Aynî'nin belirttiğine göre cin heyeti, altı defa gelmiş­tir. (Umdetu'l-Kârî, XIII. 391)) [298]

 

268-) Ebû Katâde (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) öğle namazının ilk iki rekatında Fatiha ile birlikte birinci rekatta uzun, ikincide kısa tut­tuğu iki sure okurdu. Bazen bize ayetleri duyururdu. İkindi namazında Fatiha ile birlikte iki sure okurdu birinci rekatta uzun tutardı. Sabah namazının birinci rekatında uzun ikincide ise kısa tutardı." demiştir. [299]

 

269-) Câbir b. Semure (r.a.) anlatır: "Kûfeliler Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ı Ömer (r.a.)'a şikayet ettiler. O da bunun üzerine kendisini gö­revden alıp yerine Ammar b. Yasir (r.a.)'ı atadı. Kûfeliler o kadar şika­yet ettiler ki, kendisinin namazı düzgün bir şekilde kıldırmadığına bile söylediler. Bunun üzerine (Ömer) haber salarak yanına çağırttı ve: "Ey Ebû İshak, bu kimseler senin namazı da düzgün kıldırmadığını iddia e-diyorlar." dedi. Sa'd b. Ebi Vakkas: "Vallahi, ben onlara Rasûlüllah (s.a.v.)'ln namazını kıldırır ve hiçbir şeyi eksik bırakmazdım. Yatsı namazını kıldırır, farzda ilk iki rekatı uzatır, son iki rekatı hafif tutardım." dedi. O da: "Senin hakkındaki kanaatimiz de bu idi Ey Ebû İshak" dedi ve kendisi ile birlikte bir ya da birkaç adamı Kûfe'ye gönde­rip Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Kûfeliler'e sordu. Soruşturma yapmadığı hiçbir mescid bırakmadı. Hepsi onu övgülerle anlattılar, sonunda Absoğ-ulları'na ait bir mescide girdi. Onlardan kendisine Üsâme b. Katâde ve Ebû Sa'de diye anılan bir adam kalktı: "Madem bizden Allah adına söz aldınız söyleyeyim ki Sa'd, askerin başına geçip savaşa ditmez, eşit taksimat yapmaz, hükmünde de adaletli davranmaz." dedi. Bunun üzerine Sa'd b. Ebi Vakkas: "Madem öyle diyorsun Allah'a yemin olsun ki, ben de: "Allah'ım, Senin şu kulun yalancı ise gösteriş ve riya için kalkmış ise ömrünü uzat, fakirliğini çoğalt, belalara duçar kıl" diye üç dua edeceğim." dedi. Sonraları bu adama kim olduğu soruldu­ğunda: "Belaya uğramış kocatmış bir ihtiyarım, bana Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bedduası değdi." derdi. Hadisi rivayet eden- Abdulmelik b. Umeyr: "Sonraları ben kendisini gördüm, yaşlılıktan kaşları gözlerine sarkmıştı, yollarda kız çocuklarının önüne geçer, onları çimdiklerdi  on­lara kaş göz işareti yapardı." demiştir. [300]

270-) Ebû Berze el-Eslemî (r.a.) anlatir: "Hz. Peygamber (s.a.v,) sa­bah namazını birimiz yanındakini tanıyacak hale geldiğinde kıldırır ve na­mazda altmış ile yüz ayet arası okurdu. Öğle namazını da Güneş meylet­tiğinde kıldırırdı. İkindi namazını da kıldırır, birimiz Medine'nin en uzak ye­rine gider (evine) dönerdi. Bu sırada Güneş hâlâ canlı olurdu. (Hady bize aktaran ravi Ebû Minhai) akşam namazı hakkındaki söylediğini unuttum, demiştir. Pey­gamber (s.a.v,) yatsıyı gecenin üçte birine kadar geciktirmede bir sakınca görmezdi. Gecenin yansına kadar da" demiştir. [301]

 

271-) Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan. Ümmü Fadl (ibrn Abbâs'm Annesi) kendisini "Ve'l-Mürselât..." Suresi'ni okurken işitmiş ve: "Ey Oğulcu­ğum, vallahi sen bu sureyi okuyuşunla benim hafızamı tazeledin. Bu sure, Rasûlüllah (s.a.v.)'i akşam namazında okurken son kez İşittiğimdir." demiştir. [302]

 

272-) Cübeyr b. Mut'im (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i akşam nama­zında "Tûrn Suresi'ni okurken dinledim." demiştir. (Cübeyr b. Muf im, çok halim selim bir kimse idi. Mekke'nin Fethi'nde Müslüman. Bundan önce müşrik iken Bedir Savaşı esirlerinin fidyelerini vermek İçin Mediye gelmiş, bu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.)'i akşam namazında Tur Suresi'ni okurken sandan duymuş ve kalbinde büyük bir etki uyandırmıştır. (Ayni, xn. ııs> Rasûlüllah (s.a.v.) ile konuştuğunda kendisine, babasını kastederek: "Mut'im b. Adiyy eğer hayatta olsaydı ve şu pis herifler konusunda benimle konuşup &ıaa oba idi) onun hatırına bun/an (fidyesiz) bırakırdın? buyurmuştur. Buhârî, Meğâzî:) [303]

 

273-) Bera (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir yolculukta iken yatsı namazında iki rekattan birinde "Ve't-Tînİ Ve'z-Zeytûni..." su-resi'ni okumuştur. [304]

 

274-) Başka bir rivayette ise kendisi: "Ses bakımından veya okuyuş bakımından kendisinden daha güzel olan birisini dinlemedim." demiştir. [305]

 

275-) Câbir (r.a.) şöyle demiştir: "Muâz b. Cebel Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kılar sonra da dönüp halkına imamlık yapardı. Bir defasında yatsı namazını kıldırdı ve Bakara Suresi'ni okudu. Bunun üzerine bîr adam namazdan ayrıldı. Herhalde Muâz da bu kişiye uygun olmayan sözler söyledi. Bu durum Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ulaştı. O da üç defa: "Sen cemaatten soğutuyorsun"'buyurdu ve kendisine

(Hucurat Suresinden başlayan sureler olan) Mufassal Surelerin Ortalarındaki (Amme-Duhâ sureleri arasındaki) surelerden iki sure okumasını emir buyurdu." (Mufassal sureler için 491. hadisin açıklamasına bakınız.) [306]

 

276-) Ebû Mes'ûd (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Bir adam: "Ey Allah­'ın Rasûiü, falanca kimsenin kıraati uzun tuttuğundan dolayı ben sabah namazına gelemiyorum." dedi. Rasûlüllah (s.a.v.)'i vaaz verirken bu günkü kadar çok kızdığını görmedim. Kendisi sonra şöyie buyurdu: "Sizden nefret ettirenler vardır. Herhangi biriniz halka namaz kıldınrsa biraz hafif tutsun. Çünkü içlerinde zayıf, yaşlı ve ha­ceti olanlar var!..." [307]

 

277-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Biriniz halka imam olduğunda kıraati hafif tutsun. Çünkü cemaatin içerisinde küçük, yaşlı ve hasta olur. Ancak, kendi başına na­maz kıldığında dilediğikadar kism"'buyurmuştur. [308]

 

278-) Enes (r.a.); "Hz. Peygamber (s.s.v.) namazı uzun tutmazdı ama gereklerini de tam yapardı." demiştir. [309]

 

279-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber , v yden ne namazı daha hafif ne de daha tam, namaz kıldıran bir imam arkasında asla namaz kılmadım. Kendisi çocuk ağlaması duyar, çocuğun annesinin tedirgin olacağı endişesiyle namazını hafif tutardı." [310]

 

280-) Enes b, Malik (r.a.ydan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Kıraati uzun tutmak isteyerek namaza başlarım, derken çocuk sesi duyarım da annesinin o çocuğa duyduğu üzüntü nedeniyle kıraati hafif tutarım " buyurmuştur. [311]

 

281-) Berâ b. Âzib (r.a.): "Hz, Peygamber (s,a.v.)'in kıyam ve tahiyyattakî oturuşu hariç rükû ile secdeleri, iki secde arasr ile rukûdan kalktığındaki durma süresi birbirine yakındı." demiştir. [312]

 

282-) Enes (r.a.)'dan, kendisi şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bize nasıl namaz kıldırdığını gördüğüm gibi, size namaz kıldı­racağıma yemin ederim." Hadisi rivayet eden ravi Sabit: "Enes b. Malik, si­zin yaptığınızı görmediğim birtakım şeyler yapardı, rukûdan başını kaldırdı­ğında bir kimse herhalde unuttu diyecek kadar uzun dururdu, iki secde a-rastnda da herhalde unuttu diyecek kadar uzun otururdu" demiştir. [313]

 

283-) Berâ b. Âzib (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.):  "Semialiahu limen hamiden (=Allah hamdeden kimseyi işitmiştir)" dediğinde bizden hiçbir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.) secdeye varana kadar betini bükmezdi. 0-nun secdeye varmasından sonra biz de secdeye vanrdık." demiştir. [314]

 

284-) Hz. Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) rükû ve secdelerin­de "Sübhânekellahümme Rabbena vebi Hamdike Allahümme'ğfirff (Allah'ım Sen yücesin Rabb'imiz hamdînle... Beni bağışla Allah'ım)"' derdi. Kur'ân'ı yorumlayıp uyguluyordu" demiştir.

(Yani Nasr Suresi'ndeki teşbih ve istiğfar emrini böylece uygulayarak açıklıyordu.) [315]

 

285-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Elbise ve saçı (takılmasın diye namaz esnasında) toplamamak ve yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alin -bu sırada eliyle burnunu da işaret etti- İki el, iki diz kapağı, iki ayağın uçları"buyurdu" demiştir, [316]

 

286-) Abdullah b. Mâlik b. Buhayne (r.a.)'dan, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in namaz kıldığında (secdede) koltuk altındaki pazulannın beyazlığı gö­rülecek derecede ellerinin arasını açtığı (koitukianm kaldığı) rivayet edilmiştir. [317]

 

287-) İbni Ömer (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Bayram günü (namaz tçîn açık alana) çıktığında (sötre için) mızrak getirilmesini emrederdi. Bu mızrak önüne konur ve arkasındaki cemaatle mızrağa doğru namaz kı­lardı. Kendisi bunu yolculukta da yapardı. İdarecilerin (agk alanda) namaz kıldırırken önlerine mızrak koymaları bundan dolayıdır. [318]

 

288-) Ubeydullah, Nafî'den o da İbni Ömer (r.a.)'dan o da Hz. Peygamber (s.a.v.)'in devesini enine getirip deveye karşı namaz kıldı­ğını rivayet etmiştir, (ubeydullah) Nafî'ye: "Develer hareket ederse ne dersin?" dedim: "Şu deve semerini alıp diker ve arkasına doğru namaz kılardı. İbni Ömer (r.a.) da böyle yapardı." dedi. [319]

 

289-) Ebû Cuhayfe (r.a.), Bilal (r.a.)'ı ezan okurken görmüşve: "Ezan ile birlikte ağzını şuraya (sağma) şuraya (soluna dönerken) takip ittim" demiştir. [320]

 

290-) Ebû Cuhayfe (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i deriden yapıl­mış yayvan çadınn içinde gördüm. Bilal'i de Rasûlüllah (s.a.v.)'in abdest suyunu eline almış gördüm. İnsanların bu abdest suyuna koşarlarken gör­düm. Kimisi bu sudan bir miktar almış sürünüyor, kimisi de alamamış ar­kadaşının elindeki ıslaklığı alıyordu. Sonra Bilal'ı gördüm bir mızrak alıp ye­re dikti. Hz. Peygamber (s.a.v.) de paçalannı sıvamış kırmızı takım içinde dışarı gkö. Mızrağa doğru halka iki rekat namaz kıldırdı. İnsan ve hayvan-lan mızrağın önünden geçerken de gördüm." demiştir. [321]

 

291-) Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan: "Rasûlüllah (s.a.v.) Mina'da kıldırıyordu. Karşılarında duvar yoktu. (Açık alanda Miier.) Ben bir eşeğe binerek yanlarına geldim. O günlerde buluğ çağına girmek üzere dim Safların birinin önünden geçtim, eşeği yayılması için salıverdim ve bir safa girdim. Bu yaptığıma kimse bir şey demedi." demiştir. [322]

 

292-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'dan. Kendisi Cuma günü insanlara sütre yaptığı bir şeye karşı namaz kılıyordu. Bu sırada Ebû Muaytoğullan'ndan bir genç Önünden geçmek istedi. Ebû Said (r.a.) göğsünden iteledi. Genç baktı ama onun önünden başka geçecek bir yer bulamadı, önünden geçmek için tekrar döndü. Bu sefer Ebû Said (r.a.) birinciden daha sert bir şekilde iteledi. Bunun üzerine genç, Ebû Said (r.a.)'a Çirkin sözler söyledi. Sonra (Medine valisi) Mervan b. Hakem'in huzu­runa girdi ve ona Ebû Said (r.a.)'dan gördüğü muameleyi şikayet etti. Arkasından Ebû Said (r.a.) da Mervan'ın yanına girdi. Mervan: "Ey Ebû Said, kardeşinin oğlu ile aranda ne var?" dedi. O da: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Sizden biriniz insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kıldığında birisi önünden geçmek isterse onu ite­lesin, eğer karşı gelir dayatırsa onunla dövüşsün. Çünkü o an­cak bir şeytandır." 6\y e buyururken işittim." demiştir. [323]

 

293-) Ebû Cuheym (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Namaz kılanın ö-nünden geçen bir kimse kendisine ne gibi günah olduğunu bil­seydi, önünden geçmektense kırk şu kadar zaman beklemesi o-nun için daha hayırlı olurdu"buyurdu" demiştir." Hadisi rivayet eden ravi: "Kırk gün mü, kırk ay mı, kırk yıl mı?" dedi. "Bilemiyorum" demiştir. [324]

 

294-) Sehl (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'in namaz kıldığı yer ile duvar arasında bir koyun geçebilecek kadar mesafe vardı." demiştir. [325]

 

295-) Seleme b. Ekva' (r.a.): "Mescidin kıble duvarı minberin ya-ır|da bulunuyordu ve arası neredeyse bir koyun geçemeyecek kadar mesafede idi." demiştir. [326]

 

296-) Seleme b. Ekva' (r.a.) Mushaf-ı Şerifin yanında bulunan di­reğin yanıbaşında namaz kılardı. Kendisine: "Ey Ebû Müslim, senin bu direğin yanıbaşında namaz kılmaya gayret ettiğini görüyoruz?" denildi. 0 da: "Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bunun yanıbaşında namaz kılmaya gayret ederken gördüm" demiştir. [327]

 

297-) Aişe (r.a.)'dan, Aişe (r.a.) eşinin döşeğinde kendisi ile kıble arasında cenazenin yattığı gibi uzandığı halde iken Rasulüllah (s.a,v,)'in namaz kildığı rivayet edilmiştir. [328]

 

298-) Hz. Aişe (r.a.): "Ben kendisinin yatağında önünde uzanmış uyurken Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kılardı. Vitir kılmak istediğinde beni uyandırır, ben de vitir kılardım" demiştir. [329]

 

299-) Mesrûk, Âişe (r.a.)'dan anlaür, Âişe (r.a.)'ın yanında; köpek, eşek ve kadın, namaz kılanın önünden geçerse namazı bozar denildi. Bunun üze­rine: "Bizi, eşek ve köpeklerle bir tuttunuz. Vallahi, ben, kendisi ile kıblesi arasındaki yatağın üzerinde iken Hz. Peygamber (s.a.v.)'i namaz kılarken gördüm. Hacetim gelirdi, karşısında oturuma gelip de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sıkıntı vermemek için ayakiannın yanından sıynlıp geçerdim" dedi. [330]

 

300-) "Namazı kadın, köpek ve eşek keser" denildiğinde Hz. Aişe (r.a.): "Bizi köpek ve eşekle bir mi tuttunuz? Ben yatakta uzanmış ya­tarken Hz. Peygamber (s.a.v.) gelir yatağı ortalayıp namaz kılardı. Ben kendisinin kıblesine gelmeyeyim diye yatağın ayak tarafından yorga­nımdan sıyrılıp çıkardım." demiştir. [331]

 

301-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Aişe (r.a.): "Ben Rasulüllah (s.a.v.)'in önünde ayaklarım kıblesinde iken uyurdum da secdeye var­dığında bana dürter, ben de ayaklarımı toplardım, ayağa kalkınca tek­rar uzatırdım. O zamanlar evlerde ışıklar yoktu" demiştir. [332]

 

302) Hz   peygamber (s.a.v.)'in hanımı Meymûne (r.a.) anlatır. de namaz kılmadığı zamanlarda  Rasulüllah Kendisinin hasır üzerinde namaz kılarken secde ettiği yer hizasında uzan secde ederken Peygamber (s.a.v.)'in elbisesinin bazı yerlerinin kendisine dokunduğunu bildirmiştir. [333]

 

303-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden biri­niz iki omzunda bir şey yok iken bir elbise içerisinde namaz kılmasın demiştir. [334]

 

304-) Ömer b, Ebî Seleme (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in iki ucunu çaprazlama örtündüğü bir tek elbise içerisinde namaz kıldığı ri­vayet edilmiştir. (Bir tek elbiseden maksat, o dönemin giyim biçimi olan ve büyükçe bir kumaş bezdir. Bu dönemde giyilen elbise çeşitlerinden birisi de izar ve ridadan oluşan iki parça kumaş bezle bürünme şeklidir. Bu tür elbisenin belden yukarısına bürünülen parçaya rida, belden aşağıya peştemal gibi bürünülen parçaya da izar denilirdi. Tek elbise derken uzun bir kumaş parçası kastolunmaktadır.. Bu hadisler bir yönden namaz kılarken giyim kuşamın ne şekilde olabileceğine ışık tutmaktadır. Bu nedenle namaz bölümünde getirilmiştir.) [335]


305-) Cabir (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bir tek elbiseye bü­rünmüş olarak namaz kılarken gördüm." demiştir. [336]


[252] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 96.

[253] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 96.

[254] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 96.

[255] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 96-97.

[256] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 97.

[257] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 97.

[258] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 97-98.

[259] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 98.

[260] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 98.

[261] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 98-99.

[262] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 99.

[263] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 99.

[264] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 99.

[265] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 99-100.

[266] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 100.

[267] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 101.

[268] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 101.

[269] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 101.

[270] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 101.

[271] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 101-102.

[272] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 102.

[273] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 102-103.

[274] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 103.

[275] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 103-104.

[276] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 104.

[277] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 104.

[278] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 105.

[279] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 105.

[280] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 105.

[281] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 105.

[282] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 106.

[283] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 106.

[284] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 106.

[285] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 106.

[286] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 107.

[287] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 107.

[288] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 107

[289] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 107.

[290] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 107.

[291] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 108.

[292] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 108.

[293] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 108.

[294] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 108.

[295] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 180.

[296] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 109.

[297] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 109-110.

[298] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 110.

[299] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 110.

[300] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 110-111.

[301] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 111.

[302] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 111.

[303] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 111-112.

[304] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 112.

[305] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 112.

[306] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 112.

[307] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 112.

[308] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 112.

[309] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[310] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113

[311] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[312] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[313] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[314] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[315] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 113.

[316] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[317] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[318] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[319] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[320] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[321] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 114.

[322] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 115.

[323] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 115.

[324] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 115.

[325] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 115.

[326] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 115.

[327] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[328] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[329] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[330] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[331] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[332] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 116.

[333] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 117.

[334] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 117.

[335] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 117.

[336] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 117.