- Nahl Suresinden

Adsense kodları


Nahl Suresinden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Thu 16 September 2010, 02:19 pm GMT +0200
Nahl Suresinden


Meali


“Allah´ın yoluna insanları hikmetle, güzel güzel nasihatle davet et, bîr de onlarla mubahase ederken en iyi yo! hangisi ise onu tut; senin Rabbin yok mu, işte O, yolundan sapanı da bilir, hidayeti kabul edenleri de bilir.” [92]


Tefsîrî



Ayeti kerime surei Nahlin son sahifasındadır. Şüphe yoktur ki, Aleyhisselatü vesselam Efendimize teveccüh eden bu hitabı süphani o Peygamberi güzinin ümmetine de te­veccüh eder. Ayetteki (Sebi =Yol) dan maksat bütün hakikatleri, bütün faziletleri toplayan müslümanlıktır.

Gayet fıtri bir din olan; daha doğrusu fıtratın kendisinden başka bir şey olmayan islâmı kabul etmiyenler, ya o dini ilâhinin ruhundaki sırrı mübini ve sırımdaki ruhu güzini göremiyorlar; yahut gördükleri halde, nefsani bir yığın sebeplerin tesiri altında kalarak görmek istemiyorlar.

îmdi ,islâmın asıl esasmı, yahut füruundan bir kısmım kabul etmiyenlere karşı bu Emri İlâhiye tevfiki hareket olunmaz da ber mutad şiddetli davranılırsa, bu şiddetle, pek ma´kûs, pek menhus tesirler husule getirilmiş olur. Evet, dini anlayamadıkları için fikirlerine mülayim bulamıyanlar böyle bir harekete karşı islâmın büsbütün düşmanı kesilirler. Hakayiki diniyeden, inatları sebebiyle yüz çevirenler ise, o haşin muameleleri görür görmez, dine de, erbabı dine de ilanı harbe kalkışırlar.

Zaten hiddetler, şiddetler, tazyikler, cebirler hep aczin meşimesinden düşen bir sürü mahluklardır ki, beşeriyet mustar kalmadıkça bunları ağuşu kabulüne alamaz; alsa da, mümkün değil, sevemez. İnsanlar rifk ister, mülayimet ister.

iknaiyatta getirilecek delâilin hem hakim, hem halim bir ağızdan çıkmasını bekler.

Resulü muhterem Efendimiz Hazretleri mucizelerin en bahirini, şiddetlerin en kahirini göstermek iktidarında iken, bakınız insanları Allah yoluna getirmek için hangi tariki ihtiyar etmekle memur.

Kemalin dediği gibi (Fikre galebe yine fikrin şanındandır.) Aykırı hayut zıt fikirleri devirecek kudreti kendilerinde göremiyenler; sebili hakkı bulabilmek için bir hayli mücahede geçirmiş olmıyanlar mevkii irşada çıkıp da ibadullahı [93] izlale kalkışma­malıdır. Vaizlik, nasihlik, mürşitlik gayet müşkil vazifelerdendir.

Sözlerini dinletebilip de efkârı arkalarından getiremiyenler cemaati kabili hitap olmamakla töhmetliyerek’in içinden sıyrılıveriyorlar; asıl kabiliyetsizlik ile, aczin kendilerinde olduğunu hiç hatırlarına getirmiyorlar.

Ömründe medrese, mektep görmemiş; üç beş uydurma hadis ile sekiz on şeni masaldan başka sermayei marifet edinememiş ümumî vaizlar kürsilere tasarruf edelidenberi milleti merhume dini umacı hey´etinde, hazreti Peygamberi de - Haşa - yeniçeri ağası fıtratında tahayyül etmeğe başladı! Islâmm o pâk, o nezih, o ilâhi si­ması bir çoğumuzun hayalinden silindi gitti!

Hiç, esasen imanı olmıyanları cehennemle korkutmak; yahut, o pek acip bir kılığa soktukları cennetle avutmak mümkün olur mu?

Ne gariptir ki, derse çıkacak hoca efendiden icazetnameden başka sıkı bir imtihan geçirmiş olmasını isteriz de vaiz kürsisine tırmanacak mürşidi kâmilden hiçte ehliyetname sormayız! Halbuki iş aksine olmak lâzımıgelirdi. Öyleya, okutacağı dersi hakkiyle bilmiyen müderris esasen ders vermeye kalkışamaz. Zira karşısındaki talebe temyiz iktidarında olduğu için hocasının aczine yarım saat bile dayanamaz. Vaizlerin mevkii ise böyle müşkil değil; çünkü cemaatin bir kısmı din namına söylenen her sözü dinlemek itiyadındadır!.

Übedayı ulemadan Ziya Paşa merhum “Bizde gayet mühim iki vazife vardır ki, bile bile en ehliyetsiz ellere tevdi olunur: Biri Nahiye Müdürlüğü, diğeri çocuk lalalığı.” diyor ki, biz buna bir de vaizliği ilâve etmek iğin hiç düşünmeğe hacet görmüyoruz.

Vaizlik, mürşitlik edecek adamın yalnız sebili hakkı [94] tanıması kâfi değildir; o caddeye çıkan yolların nerelerden sapmak ihtimali olduğunu da iyice bilmelidir. Bir de yanlış yol tutanlara (dalâlettesin!) demekle iş bitmez. Oraya nasıl düşmüş; kurtuluş sahasına nasıl çıkacak, buralarını tamamiyle tayin etmeli, sonra biçarelerin eline yapışmalıdır Hele tekfir, tehdit makamında ele alınacak silâhlardan değildir. Zira bunun ika edeceği mevti maneviyi duyacak hisler pek azaldı. Onun için (Sus! kâfir oldun...) nidası top gibi patlasa yine kuru sıkı telakki olunacak! [95]