neslinur
Sun 11 July 2010, 02:08 am GMT +0200
7. Mûbahalede Çocuk
Mübâhale, iddialı bir mes'elede iki tarafın "Hangi taraf yalancı ise ona Allah lanet etsin" diye beraberce lânetleşmelerine denir. Hz. Peygamber'in (a.s.m.) sağlığında Necrân'dan gelen Hıristiyan bir hey'etle Hz. İsa'nın şahsiyeti ve İslâm'ın hakkaniyeti üzerine yapılan müzâkere ve münâkaşalarda, bu heyetin kendi inançları hususunda delilsiz direnmeleri üzerine en son olarak[469] onları mübâhaleye davet eden şu âyet inmiştir ki, burada sâde şahıslar değil, evlâtlar da me-dâr-i bahs edilmektedir:
Meâlen: "Sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle münâkaşaya kalkarsa şöyle de: 'Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim."[470]
Bu vazıh teklif karşısında, istişare için izin alan hey'et aralarında: "Görüyorsunuz, Muhammed hak peygamberdir... Biliyorsunuz, bir peygamberle lânetleş-meye cür'et eden hiçbir kavim yoktur ki büyükler sağ kalmış, küçükleri de büyümüş olsun. Bu durumda mübâhaleyi kabul, sonunuzun gelmesi demektir" diye müzakerede bulunarak, buna katılmayıp Hz. Peygamberle (a.s.m.) antlaşma yapmaya karar verirler.[471]
Bu da düşünelim diye
Evlâd-ebeveyn arasına, yaratılışta konmuş bulunan ve Risâlet-i Muhammediye'nin ana mes'elelerîni tavzih ve tesbitte, görüldüğü üzere, geniş çapta istifâde edilen fıtrî sevgi bağı, elbette onların sâdece dünyevî istikballerini değil, uhrevî istikballerini de düşünmek için verilmiştir:
Meâlen: "Hanginiz, kendisi ihtiyarlamış ve çocukları da güçsüzken altlarından ırmaklar akan, üzüm ve her çeşit meyveleri bulunan bahçesinin ateşle bir kasırganın kopmasıyla yanmasını ister? Düşünesiniz diye Allah âyetlerini böyle açıklar."[472]
Mübâhale, iddialı bir mes'elede iki tarafın "Hangi taraf yalancı ise ona Allah lanet etsin" diye beraberce lânetleşmelerine denir. Hz. Peygamber'in (a.s.m.) sağlığında Necrân'dan gelen Hıristiyan bir hey'etle Hz. İsa'nın şahsiyeti ve İslâm'ın hakkaniyeti üzerine yapılan müzâkere ve münâkaşalarda, bu heyetin kendi inançları hususunda delilsiz direnmeleri üzerine en son olarak[469] onları mübâhaleye davet eden şu âyet inmiştir ki, burada sâde şahıslar değil, evlâtlar da me-dâr-i bahs edilmektedir:
Meâlen: "Sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle münâkaşaya kalkarsa şöyle de: 'Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim."[470]
Bu vazıh teklif karşısında, istişare için izin alan hey'et aralarında: "Görüyorsunuz, Muhammed hak peygamberdir... Biliyorsunuz, bir peygamberle lânetleş-meye cür'et eden hiçbir kavim yoktur ki büyükler sağ kalmış, küçükleri de büyümüş olsun. Bu durumda mübâhaleyi kabul, sonunuzun gelmesi demektir" diye müzakerede bulunarak, buna katılmayıp Hz. Peygamberle (a.s.m.) antlaşma yapmaya karar verirler.[471]
Bu da düşünelim diye
Evlâd-ebeveyn arasına, yaratılışta konmuş bulunan ve Risâlet-i Muhammediye'nin ana mes'elelerîni tavzih ve tesbitte, görüldüğü üzere, geniş çapta istifâde edilen fıtrî sevgi bağı, elbette onların sâdece dünyevî istikballerini değil, uhrevî istikballerini de düşünmek için verilmiştir:
Meâlen: "Hanginiz, kendisi ihtiyarlamış ve çocukları da güçsüzken altlarından ırmaklar akan, üzüm ve her çeşit meyveleri bulunan bahçesinin ateşle bir kasırganın kopmasıyla yanmasını ister? Düşünesiniz diye Allah âyetlerini böyle açıklar."[472]