saniyenur
Wed 25 January 2012, 11:12 am GMT +0200
Müzminlere Vaadler
Kur'an'ı Kerim'de beyan edildiği gibi şan. yüce Rabbimizin mü'minlere birçok vaadleri bulunmaktadır Müslümanlara yönelik bu vaadler dünyevi ve uhrevi olup Kuranı Kerim'in birçok yerlerinde zikredilmektedir. Uhrevi vaad, hepimizin bildiği gibi Allah (c.c.)ın hoşnutluğu ve cennettir. Dünyevi vaadlerin bize göre en önemlisi ise hidayet yardım ve nusrettir.Tabiki bu İlahi vaatlere İman edenler korkup sakınanlar, tevbe edenler, Allah (cc.) ve Resulünü ve mü'minleri dost edinenler, Allah'a tevekkül edip, tevekkül ettikleri Allah (c.c.)'ın rızası için cihad edenler mazhar olacaklardır.
Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah herşeyi bilendir. Tegabün ll
Hiç şüphesiz ki Allah . iman edenleri dosdoğru yola iletir. Hacc 54
Yine de Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa ki Allah (cc.) bağışlayandır, esirgeyendir. Maide 74
Kim Allah'tan korkup sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür. Talak 5
Ey iman edenler, siz Allah’ın rızası için peygambere ve müslümanlara yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sabit kılar. Muhammed 7
Bizim uğrumuzda mücahede edenlere, biz elbetteki onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir. Ankebut 69
Sünnetullah gerçeği ile doğrulan, kavimlerini İlahi hükümlerle Allah'a kulluğa davet eden, daveti kabul etmezlerse onları dünyevi helak ve ahiret azabı ile tehdit eden peygamberlerin birçoğu cahiliye mensupları tarafından sürgüne gönderilmişlerdir. "Rabbimiz Allah" dedikleri için sürgüne mahkum olan bu mü'minler, Rab kabul ettikleri ve teslim oldukları Allah (c.c.)'ın vaadine mazhar olmaktadırlar. Bu İlahi vaad, sürgüne gönderilen mü'minlerin, sürülüp çıkarıldıkları ülkelere varis olmalarıdır.
Küfre sapanlar, peygamberlerine dediler ki: "Elbetteki sizi kendi toprağımızdan süreceğiz ya da dinimize mutlaka döneceksiniz." Bunun üzerine Rableri kendilerine: "Hiç şüphesiz o zalimleri helak edeceğiz ve onlardan sonra sizi o yurda mutlaka yerleştireceğiz, îşte bu, makamımdan ve uyarmamdan korkan içindir."
İbrahim 13-14
Yakında seni neredeyse bu yerden çıkarmak için tedirgin edecekler. O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalacaklardır. İsra 76
Seni sürüp-çıkaran memleketinden kuvvet bakımından daha güçlü nice memleketler vardı ki, biz onlan yıkıma uğrattık da onlara hiçbir yardımcı da yoktu. Muhammed 13
Dünya müslümanlarının çeşitli yayın organlarında sık sık gündeme getirdikleri bir hüküm vardır. Bu hüküm Kur'an'ı Kerim'in Kasas suresinde zikredilmektedir.
Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere (mustazaflara) lutufta bulunmak, onları önderler yapmak ve
varisler kılmak istiyoruz. Kasas 5
Peki bu nasıl olacaktır?
Daha açık bir ifade ile bu İlahi vaadi gerçekleştiren sebep nedir?
Mustazafları muhatap alan bu İlahi vaadin kilit noktası ve anahtarı, zikredilen ayet-i kerimenin devamında bulunmaktadır.
Ve onları o yerde -kuvvet ve güç sahibi olarak-yerleşik kılalım. Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakınmakta oldukları şeyi gösterelim. Kasas 6
Ayet-i kerimede beyan edildiği gibi Firavun, Haman ve askerleri bilmedikleri, gafil oldukları bir akibetle değil, kendilerine apaçık ayetlerle bildirilen ve bu nedenle kuşku ile korkup-sakındıkları bir akibetle karşılaşmışlardır. Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki müstekbirlerin helak edilmesi ve mustazafların söz konusu İlahi vaade mazhar olabilmeleri için müstekbirlerin sakınır duruma getirilmeleri, daha açık bir deyişle bu müstekbirlerin Sünnetullah gerçeği ile uyarılıp-tehdit edilmeleri gerekmektedir.
"Gafil haldeler iken helak edilmeyecekleri" bölümünde açıkladığımız gibi bu müstekbirlerin İlahi daveti kabul ederek felah bulmaları veya daveti reddederek helak olmaları için, Sünnetullah'a uygun tebliğ ile yüz yüze getirilmeleri gerekmektedir. Kasas suresinde zikredilen İlahi vaade mazhar olmayı umud eden dünya müslümanlarının da öncelikle bulundukları ülkelere bakmaları ve bu ülkelerde yaşayan çağdaş firavunların, Allah (c.c.)'ın azabından sakınıp-sakınmadıklarını tesbit etmeleri gerekir. Tabi ki bu tesbiti yapabilmeleri zor olmayacaktır. Çünkü dünyadaki birçok müstekbir, Firavun ve taraftarlarının Kızıldeniz'de helak olduklarını bilmekte, ne var ki kendilerinin de birer firavun konumunda olduklarını idrak etmemektedirler. Şeytani vesveseler ve bel'amların cennet vaadleriyle avunan, avutulan bu insanlar kendilerini seçkin kimseler kabul etmekte ve zevk-ü sefa içerisinde yaşamaktadırlar. Allah (c.c.)'ı gök tanrısı olarak kabul eden ve yeryüzündeki tahakkümlerini kendi çıkar ve menfaatlerine uygun olarak sürdürmek isteyen bu müstekbirler, yerlerin, göklerin ve bütün alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ı kendilerinden ve yaptıkları zulümlerden gafil zannetmektedirler. Allah (c.c.)'ı kendilerinden gafil zanneden bu insanların kendileri gafildir. Bu gaflet nedeniyledir ki firavunculara özgü eylemleri yaparlarken, kendilerini birer Musa zannedebilmektedirler. Aralarında bazı istisnalar olsa da bu insanlar gafildir, İlahi hükümlerle Allah'a kulluğa davet edilip Sünnetullah gerçeği ile uyarılıp-ikaz edilmeleri gerekmektedir.
Mısır firavununun cesedi bozulmamış ve çürümemiş bir şekilde Nil vadisinde bulunduğu zaman bazı müslüman grupların gündemine girmiş ve Allah (c.c.)'ın kudretine işaret eden bir mucize olarak dile getirilmiştir. Peki, Rabbimizin muradı bu muydu? Yerler, gökler ve her ikisi arasındakiler Rabbimizin kuvvet ve kudretini gözler önüne sermekteyken ve Kur'an'ı Kerim ayetleriyle bunlara işaret edilmekteyken, Firavun'un necis cesedi Allah (c.c.)'ın kudretine işaret olsun diye mi, sadece bunun için mi binlerce yıl çürümeden tutulup, yaşadığımız çağda ortaya çıkarıldı! Dünya müslümanları bu olayı düşünmelidir. Neden çürümeden muhafaza edildi? Neden bir başkası degil de Firavun'un cesedi? Neden yüz yıl, bin yıl önce değil de zamanımızda ortaya çıkarıldı?
Bu bir örnek, temiz akıl sahipleri için bir ibrettir. Öncü müslümanlar bu örnek ile çağdaş firavunların necis cesedine işaret ederek; "Allah (c.c.)'ın ayetlerini yalanlarsanız, davet edildiğiniz Allah (c.c.)'ın hükmüne karşı gelirseniz İŞTE AKİBETİNİZ!" diyeceklerdir. Allah (c.c.)'ın firavunlara va'dettiği akibeti, çağdaş firavunlara ve firavunlukta ısrar eden çağdaş müstekbirlere müşahhas bir şekilde göstereceklerdir.
Onlardan korkmadan, onlardan çekinmeden ve onlara taviz vermeden net ve açık tebliği gündeme getirecekler, firavunların yolunu izleyen çağdaş müstekbirleri Sünnetullah gerçeği ile uyarıp-ikaz edeceklerdir.
Mü'minleri muhatap alan ve Sünnetullahın tecellisiyle ilgili olan İlahi vaadlerden birisi de, zalimler helak edilirken mü'milerin kurtarılmasıdır. Bu İlahi vaadi ise, ayrı ve müstakil bir başlıkta değerlendireceğiz.