hafız_32
Mon 27 September 2010, 08:14 pm GMT +0200
1- Muvalat Ve İyilikle Muamele Arasındaki Fark
Biraz önce demiştik ki, Velâ yani yetki vererek dostluk kurmak ayrı bir şeydir, fakat bunlarla muamelede bulunmak yine ayrı bir şeydir. Bu konudaki dayanağımız ise, Rabbimizin şu âyetidir:
"ALLAH, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü ALLAH, adaletli olanları sever." (Mümtehine, 60/8)
Bu âyetin tefsiri ile ilgili olarak ilim ehli ihtilâf etmişlerdir. Kimileri demişler ki, bu âyette kasdolunan, Mekke'de iman edip ancak orada kalıp hicret etmeyenlerdir. ALLAH (c.c), müminlere, onlara iyilik yapmaları ve güzellikle davranmaları için izin vermektedir Bu görüşü ileri süren Mücahid'dir.
Başkaları ise, bu âyette kasdolunan Mekke'li olmayıp, hicret etmeyenlerdir, demişlerdir.
Bir diğer görüşü ileri sürenler de diyorlar ki: Müminlerle savaşmayan ve müminleri yurtlarından çıkarmayan Mekke'li müşriklerdir. Daha sonra ALLAH (c.c), onlarla savaşmayı emrederek bu hükmü neshetmiş yani yürürlükten kaldırmıştır. Bu görüş de Katade'den rivayet olunmaktadır.[188]
İbn Cerîr'in tercihine göre bu konuda en uygun ve doğru görüş şöyle diyenlerin görüşüdür:
"ALLAH sizinle din uğrunda savaşmayanlara iyilikten sizi menetmez" hükmünden maksat, tüm milletler ve dinlerdir. Bunlara iyilik yapılmasında, ziyaretlerinde ve kendilerine adaletle davranılmasında herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü Rabbim bunlar için şöyle buyurmaktadır; bu hüküm bu manada geneldir. "Onlar ki din hususunda sizinle savaşmıyorlar ve sizi ülkenizden çıkarmıyorlar."
O halde kim bu nitelikleri taşıyorsa, bu hükme dahildir. Herhangi bir toplumun "tahsis" edildiği sözkonusu değildir. Ayrıca "bu hüküm men-suhtur, yürürlükten kaldırılmıştır" diyenlerin sözünün de bir anlamı kalmaz. Çünkü mümin, Ehl-i Harpten olan birine iyiliği, ya aralarındaki bir nesep sebebiyledir, veya aralarında haram olmayan bir nesep yakınlığı yoktur ama yine bir iyilik yapılmaktadır. Ya da bundan nehyedilmemiştir. Ancak bu hususta şayet buna delâlet edecek bir şey varsa, veya harb ehlinir müslümanların avretine (sırlarına) ilişkin bir şey varsa, yahut silâh veya bir durumu takviye etmek içinse bunlara iyilik yapılmasında sakınca yoktur.
İşin bu yönünü Hz. Esma (r.a.)'nın annesi ile ilgili kıssa, Hz. Zübeyir (r.a.) tarafından geien rivayet açıklamaktadır.[189]
İşte İslâm bu fiili itibariyle -hatta düşmanlık halinde bile de olsa- gidişatın temiz ve iyi olması, iyi niyet taşınması kaydıyla sevgi sebeplerin: baki kılmıştır. Muamelelerde de adaletli davranıldığı sürece, kişi kendisine karşı husumet besleyen kimsenin ikna olacağı günü beklemelidir. Çünkü hayır ve iyilik bunun en yüce bayrağı altında bitkin hale gelir.[190]
Nitekim bu konunun başında bir hadis geçmişti. Bu hadiste ALLAH (cc)'ın kâfir ve müşrik olan akraba ile de ilginin kesilmemesini emrettiğini Öğrenmiştik. Ancak bu, onlara karşı bir muvalat değildir. Bununla onların sırdaş edinileceği, her konuda itimat olunacağı hususu anlaşılmış olur.
Biz bu konuyu daha anlaşılır bir şekilde açıklamak isteriz. Bunu da bize Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma'nın annesi ile ilgili olan kıssası açıklığa kavuşturacaktır.
Buharı ve Müslim'in Hz. Esma (r.a.)'dan rivayetlerine göre Hz. Esh mâ şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) henüz hayatta iken müşrik olan annem yanıma, Medine'ye gelmişti. Bunun için Rasûlüllah (s.a.v.)'den sof-rarak dedim ki: "Annem buraya yanıma gelmiş, beni arzulamaktadır, annemi görebilir, onu ziyaret edebilir miyim?" Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Evet, anneni ziyaret edip görebilirsin."[191]
Hattabî bu hadisle ilgili olarak der ki: "Kâfir olan bir kadının akrabalık bağı, mal ve benzen şeyler itibariyledir ki, onu müslüman olan yakınına bağlamaktadır. Bundan çıkan hüküm şüdür:
"Baba veya anne kâfir de olsalar, müslüman olan çocuğu onların nafakalarını temin etmek zorundadır, bu vaciptir."[192]
İbn Hacer der ki: Birr (iyilik), akraba ile ilgiyi kesmek, ihsanda bulunmak gibi hususlar, Rabbimizin aşağıdaki âyette yasaklanmış bulunaiı sevgi ve dostluğu içermektedir. Rabbim şöyle buyuruyor:
"ALLAH'a ve ah i ret gününe inanan bir toplumun, ALLAH'a ve Rasûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin." (Mücadele, 58/22)
Bu ayet ifade ettiği hüküm itibariyle (âmm) geneldir. Kişi ister bizzat savaşa katılsın, ister katılmasın, farketmez.[193]
İbn Kayyım der ki: Burada hakkında delil ikame edilen nokta, müs-lüman olmayan ebeveyne infakın vacip olduğudur. Dinleri farklı da olsa, kişi bakmakla yükümlüdür. Zira Rabbim şöyle buyurmuştur:
"Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. İşte bunun için önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin.”(Lokman, 31/14-15)
Bir müslümanın gerçekten durumu müsait ve zengin iken, anne ve babasını sıkıntı ve zorluk içinde kıvranır vaziyette bırakması, bir iyilik ve ihsan sayılmaz. ALLAH (c.c), akraba ile ilgisini keseni kötülemiş, bunun haklarına riayet etmeyenin büyük günah işlediğini bildirmiş, yakınları kâfir de olsalar, ALLAH (tc), bunların haklarını yakınlarına vacip kılmıştır. Rabbim buyuruyor ki:
"Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz ALLAH'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının." (Nisa, 4/1)
Rasülüllah (s.a.v.) de hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Akraba ile ilgi ve alâkayı kesen cennete giremez.”[194]
y Akraba ile ilgiyi sürdürmek ve münasebeti kesmemek vaciptir. Akraf
ba kâfir de olsa durum böyledir. Onun dini ona aittir. Münasebetini kes| meyip sürdüren kimsenin de dini kendisinindir. Burada nafakayı miras olayı ile kıyaslamak, fasit bir kıyaslamadır. Çünkü mirasta asıl nokta yardımj ve muvalâta, yakın ilgiye dayanmaktadır. Halbuki nafaka böyle değildir! Çünkü bunda akrabalık ilgisini kesmeme vardır, akrabalık hukukundaki eşitlik yatmaktadır.
Kâfir de olsalar ALLAH (c.c), akrabalar için bir hak öngörmüştür. Zifra küfür dünyada gerekli olan hakkı düşürmez. Rabbim şöyle buyurmuştur!
"ALLAH'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya (eş-dost ve arkadaşa), uzak komşuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; ALLAH kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa, 4/36)
Bu âyette adı geçen tüm sınıfların, kâfir de olsalar haklan vardır ve bu hak vaciptir. O zaman, ALLAH'ın kendilerine ihsanda bulunmayı ve iyilik yapmayı emrettiği kimseler içerisinden akrabaları çıkarmanın anlam) nedir, günahı ne ki akrabalar bu sayılanlar arasından çıkarılmaktadır?[195]
Buradan biz, şu gerçeği anlamış bulunmaktayız. İş burada açıklanmış bulunmakladır. Sevgi ve yardımda temsil olunan muvalât başka bîi şeydir, kâfir akrabaya nafaka temin etmek, onları ziyaret etmek, onlara ihsanda bulunmak ise daha başka bir şeydir, tslâmın müsamahasını isd, esirlere, yaşlılara, kadın ve çocuklara savaşta nasıl davranıldığı açıkça gösterebilir. Bu tarihin parlak sayfaları arasında her zaman görülecek bir gerçektir.
[188] Taberî tefsiri, 28/66.
[189] Taberî Tefsiri, 28/66.
[190] Fî Zılâl, 6/3544.
[191] Buharî, Hibe, H.2620, Müslim, Zekat, H.1003.
[192] Fethu'l-Barî, 5/234.
[193] Fethu'l-Bari 5/233.
[194] Buharı, Edeb, H.5984, Müslim, Birr, H.2556.
[195] Ahkamu Ehli'z-Zimme", 2/417-418.