hafız_32
Tue 26 October 2010, 10:14 am GMT +0200
B- Muttakilerin Belirgin Özellikleri:
Kur'an takva sahipleri hakkında şöyle buyuruyor:
"Rabbinizden olan mağfirete ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.
Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlardan dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları üzerinde bildikleri hâlde ısrarla durmayanlardır.
İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) yapıp edenlere ne güzel bir ecir (karşılık var).”[654]
Şimdi bu âyette ve diğerlerinde yer alan muttakilerin sıfatlarından bazılarını sıralayalım:
1- Muttakiler, insan için hatalara, şeytana, aldatıcı her şeye karşı en güzel koruyucu elbisenin 'takva elbisesi' olduğunun bilincindedirler.[655]
2- Muttakiler, inanılması gereken bütün iman esaslarına şüphesiz iman ederler. İmanları sapasağlamdır.
"Elif. Lâm. Mîm. Bu, kendisinde şüphe olamayan, muttakiler için de hidayet rehberi olan (doğru yolu gösteren) bir kitaptır.
O muttakiler ki, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah yolunda harcarlar).
Ve (yine) onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar."[656]
Kur'an, Allah'ın rızasını isteyip O'ndan hakkıyla korkup çekinenler için kesin bir hidayettir. Allah'tan ittika eden muttakiler, kendilerine gaybdan gelen gerçekleri tereddütsüz kabul ederler. O gerçekleri duygularıyla hissetmeseler, maddî âlemden delil getirmeseler bile. Çünkü onlar, Kur'an'ın Allah (cc) katından geldiğini kabul etmektedirler.
Bu âyetler, aynı zamanda salih bir Müslümanda olması gereken özellikleri ortaya koymakta ve mü'minlere âdeta 'İşte böyle olun' demektedir.[657]
"Eğer küfredecek olursanız, çocukların saçlarını ağartacak bir günde, siz kendinizi nasıl koruyacaksınız (vikaye edeceksiniz)?"[658]
"Biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan) verdik.
Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlar'dır."[659]
3- Muttakiler, mallarını Allah yolunda çekinmeden 'infak' ederler.
İnfak, malı gerektiği kadar, gerektiği yerlere Allah (cc) rızası için vermektir, bağışlamaktır. Çünkü insanın elindeki şeyler zaten Allah'a aittir ve o, onları geçici olarak kullanma izninine sahiptir. İman eden ve takva bilinci ile hareket edenler, Allah'ın kendilerine emanet olarak verdiklerini diğer insanlarla paylaşırlar. Böylece hem Allah'ın emrine uymuş olurlar, hem içlerindeki mala karşı aşırı tutkuyu sınırlamış olurlar, hem de muhtaç durumda olanları faydalandırırlar.
İnfak, vacip (zorunlu) ve nafile (mendup) olmak üzere iki çeşittir. Muttaki, zorunlu olan zekât, fitre, yakınların nafakası, Allah yolunda cihad için harcama gibi infakları yapar. Bundan sonra da takvasının gereği olarak, Allah yolunda yeri ve zamanı gelince infakta bulunur. Fakire, yetime, felâkate uğrayana, kısaca muhtaç olanlara ve hayır yollarına sadaka-i cariye (devam eden sadaka) olarak yardım eder.
Kur'an şöyle diyor:
"Muttakiler, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
O (takva sahipleri), bollukta ve darlıkta Allah için infak ederler..."[660]
Genişliği göklerle yer arası kadar olan, içerisinde insan hayalinin çok ötesinde nimetler ve güzellikler bulunan cennet, muttakiler (Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile hareket edenler) için hazırlanmıştır. Burada görüyoruz ki takva, yalnızca şirkten korunma değildir. Onunla beraber, gayba inanmak, Allah (cc) yolunda infak etmek, öfkeyi yenmek, namazı hakkıyla kılmak gibi amelleri de işlemektir.
Onlar geniş zamanlarında da, darlık ve sıkıntı zamanlarında da Allah'ın rızasını gözeterek hem kendi yakınlarına, hem de diğer muhtaçlara yardım ederler, el uzatırlar. Bilirler ki Allah'ın kendilerine nasip ettiği mallarda isteyenlerin veya iffetinden dolayı isteyemeyen yoksulların bir hakkı vardır. O hakkı zekât ve sadaka vererek, hayır yaparak ve diğer infak yollarıyla yerine getirirler.[661]
4- Namazı gereği gibi ikame ederler (kılarlar), namazın mü'minin hayatındaki yerini bilirler ve onu yerine getirmenin çabasındadırlar.
"Bir de namazı dosdoğru kılın ve O'ndan ittika edin (diye emrolunduk). Huzuruna (götürülüp) toplanacağımız O’dur.”[662]
"Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan ittika edin; namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın."[663]
5- Muttakiler görmedikleri, kendileri için gayb olan Rablerinden ittika ederler, O'na karşı sorumluluk bilinci taşırlar.[664] Zaten imanın önemi 'gaybî' olmasındandır. Değilse 'buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerin gelmesini, görünmesini beklemek'[665] ancak müşriklerin işidir. Müslümanın böyle birşeye ihtiyacı yoktur.
İman, ancak insanın duyularından gizli (yani gayb) iken ve insanın aklı ile muhakeme edip hiçbir zorlama olmaksızın onu kabul etmesi ile değerli olur. Yoksa Allah'ı, meselâ istiva ettiği arşta görüp, yerde ve gökte görevli melekleri açıkça gözledikten sonra ve kendini tamamen O'nun kudreti altında hissettikten sonra iman ve itaat etmenin hiçbir kıymeti olmaz. Öyle bir durumda, inatçı kafirlerin ve en azılı günakârların bile inanmama seçenekleri olmayacaktı.[666]
6- Onlar, gerek Allah'a, gerekse insanlara söz vermişlerse, sözlerinde dururlar (ahidlerini yerine getirirler).
"Hayır, kim ahdine vefa gösterir ve ittika ederse şüphesiz Allah muttakileri sever."[667]
Bu bir ahlâk kuralıdır. Bu kurala uyanı ve Allah'a verdiği sözde durup takva bilincine ulaşan kimseyi Allah (cc), hem sever, hem de ona ikram eder. Ancak Allah'ın adıyla söz verip de sözünü tutmayanlar ile, bu gibi sözleri az bir dünyalık karşılığı satanların bir değeri olmaz. Allah (cc) onları temize çıkarmaz, onların ahirette de nasipleri olmaz.
Ahde vefa (verilen sözde durmak), takva bilinci ile yakından ilgilidir. Sözün kime verildiği, anlaşmanın kiminle yapıldığı önemli değildir. Müslüman, -ister Allah'a, ister insanlara verilmiş olsun- verdiği sözde durur, ahdini yerine getirir. Çünkü insan, verdiği sözden önce Allah'a karşı sorumludur. Dolayısıyla takva sahibi bir kimse, Allah'ın gazabına sebep olacak işlerden uzak durmaya çalışır. Zamanlar ve mekânlar değişse bile bu ahlâkî ilke değişmez. Zira bu davranış takvalı olmanın gereğidir.
7- Allah'ın yolunda yürüme, günahlardan kaçınma, Allah'ın dinine yardım etme konularında sabırlıdırlar. Takva bir ifadeyle, dikenli yolda yürürken kendini korumak gibidir. Bu da sabır ve dikkatle olur.
"Sabret; senin sabrın ancak Allah'ın (yardımı) iledir. Onlar için üzülme ve kurmakta oldukları hileli düzenlerden dolayı da sıkıntıya düşme.
Şüphe yok Allah, ittika edenlerle ve muhsinlerle (iyilik edenlerle) beraberdir."[668]
"Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince de onunla sevinirler. Eğer siz sabreder ve ittika ederseniz, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir şeyle zarar veremez. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarını kuşatır."[669]
"Ey iman edenler, sabredin, sabır etmekte yarışın, (İslâm'ın sınırlarında) nöbetleşin ve ittika edin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz."[670]
8- Öfkelendikleri zaman öfkelerine hâkim olurlar, intikam peşine düşmezler.
"Onlar, bollukta da darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlardaki (haklarından) bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah muhsinleri sever."[671]
Öfkeyi yenebilme özelliği, bir başka âyette Rablerine tevekkül ve iman edenlerin bir özelliği olarak geçiyor.[672]
İbni Mes'ud (r.a) anlatıyor: Peygamber (s.a.v) birgün;
"Siz aranızda kimi pehlivan sayarsınız?" dedi. Orada olanlar;
"Erkeklerin yenemediği kimseyi pehlivan sayarız." dediler. Bunun üzerine buyurdu ki:
“Hayır, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilendir."[673]
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:
"İntikam almaya gücü yettiği hâlde öfkesini tutan kimsenin kalbini Allah (cc), güven ve iman duygusu ile doldurur."[674] Bu hadisin bir başka rivayetinde, öfkesini tutan kimseye kıyamet günü istediği hizmetçinin verileceği söyleniyor.[675]
"Allah (cc) yanında, kulun yuttuğu en sevaplı yudum, Allah rızası için kendini tutup yuttuğu öfke yudumudur."[676]
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: Adamm biri Peygamberimiz (s.a.v)'e gelerek;
"Ey Allah'ın elçisi, bana kısa bir öğüt ver, pek uzun söyleme ki onu unutmayayım." dedi ve bunu birkaç kere tekrar etti. Peygamberimiz (s.a.v);
"Öfkelenme!" cevabını verdi.[677]
Hz. Ömer (r.a), kızgınlık anında "Affı esas tut, ma'ruf olanı emret ve cahillerden yüz çevir."[678] âyeti okununca olduğu yerde kalıp kızdığı adama hiçbir şey yapmadı.[679]
9- Kendilerine karşı yapılan hataları bağışlarlar.
Muttakiler, insanlardaki haklarından onları bağışlayarak vazgeçerler. İntikam peşine düşmezler. Affedici ve merhametlidirler.[680]
10- Günah işledikleri zaman, hemen tevbe edip Allah'tan bağışlanma (mağfiret) dilerler.
"Ki onlar, 'Rabbimiz, şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru' diyenler, sabredenler, doğru (sadık) olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir."[681]
"İttika edenlere şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir."[682]
11- Günahta ve hatada ısrar etmezler.
"Muttakiler, 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları üzerinde bildikleri hâlde ısrarla durmayanlardır."[683]
12- Her konuda Allah'a, Rasûlüne ve Kitab'a itaat ederler.
"Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır. Şu hâlde ona uyun ve ittika edin (korkup sakının). Umulur ki merhamet olunursunuz."[684]
"Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma.
Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiçbir şeye karşı kesin olarak seni bağımsız kılamazlar. Hiç şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise muttakilerin velisidir.”
"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa ve O'ndan korkarsa, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır."[685]
"Bu, Allah'ın size emridir. Kim Allah'tan korkup sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür."[686]
"Buna göre eğer mü'min iseniz, Allah'tan korkup sakının ve aranızı düzeltip (kardeşçe davranıp) Allah'a ve Rasûlüne itaat edin."[687]
"Peygamber size ne getirdiyse onu alın, sizi neyden sakındırırsa ondan da sakının ve Allah'tan ittika edin..."[688]
13- Onlar, dünyada da ahirette de birbirlerinin dostudurlar.
"Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır."[689]
14- Muttakiler, herkese karşı adaletle davranırlar, kimsenin hakkına tecavüz etmezler.
"Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın, adil olun. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan ittika edin. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır."[690]
15- Onlar, bütün işlerinin salih amel olmasını isterler. Allah'tan hakkıyla korkup sakınarak güzel davranışlarda bulunurlar. Bilirler ki Allah (cc), kendini görüyor gibi bilinçli ibadet edenleri ve güzellik üretenleri sever.[691]
16- Onlar, Allah'ın dini uğruna çalışan, çaba gösteren ve cihad eden kimselerdir.
"Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir."[692]
17- Gece ibadetine devam ederler.
"(Muttakiler), gece boyunca da pek az uyurlardı. Onlar seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi."[693]
Muğira (r.a)'nın rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.v), geceleri ayakları veya bacakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Bu durum kendisine söylendiği zaman; "Şükreden bir kul olmayayım mı?" dedi.[694]
18- Onlar sadık kimselerdir. İmanlarında sadıktırlar. İşlerinde ve sözlerinde, insanların en doğrusu onlardır.
"Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince, işte onlar muttaki olanlardır."[695]
Buradaki 'doğrulayanlar' sözü, Hz. Muhammed (s.a.v)’le gelen vahyi kabul eden bütün Müslümanları kapsar. Çünkü Müslümanlar hakkı ikrar ederler ve onu bilirler. Onlar aynı zamanda şirkin bütün unsurlarından sakınan müttakilerdir.
Daha önce geçtiği gibi Kur'an, yüzleri doğuya veya batıya çevirmenin birr olmadığını söyledikten sonra, bazı davranışları sayıyor ve işte birr, bu gibi amelleri yapanların davranışlarıdır, diyor. Arkasından da; "...İşte böyle yapanlar sadık olanlardır, takva sahibi olanlar da bunlardır." diye ekliyor.[696]
Onlar, imanlarını kalplerinde söz ve amelle kökleştirirler. Onu duruma göre değiştirip bozmazlar. İmanlarını küfürden ve benzeri rezilliklerden korurlar.
19- Allah'ın huzurunda saygıyla boyun bükerler (kunut yaparlar).[697] Onlar, yerde ve göklerde ne varsa hepsinin Rabbinin yüceliği karşısında boyun bükerek, O'nun emrine teslim olduklarının farkındadırlar.[698] Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden inanarak kunut yaparlar, Allah'ın makamının önünde saygıyla divan dururlar.[699]
20- Onlar samimiyetle Allah'a yönelirler.
"Cennet de muttakiler için, uzakta olmaksızın (o gün) yakınlaştırılmıştır.
Bu, bize va'dolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip dönen, (İslâm'ın hükümlerini) koruyan, görmediği hâlde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş kalb' ile gelenler içindir.
Ona esenlik ve barışla (selâmla) girin. Bu, ebedîlik günüdür.
Orada diledikleri her şey onlarındır; katımızda daha fazlası da var."[700]
Zaten o gün selim (içten Allah'a teslim olup yönelmiş) bir kalbin dışında, mal ve çocukların çokluğu hiçbir fayda vermeyecektir.”[701]
Bunlar gibi daha başka üstün özellikleri olan muttakiler için, genişliği gökler ve yer arası kadar olan cennet, sonsuz nimetler, sayısız mükâfatlar hazırlanmıştır.[702]
Kendileri için cennetler ve sayısız mükâfatlar hazırlanan muttakiler, dünya hayatında küfürden, şirkten, ilhaddan (doğru yoldan sapmalardan) ve münafıklıktan sakınırlar. Allah'tan ittika etme bilinciyle yürürler ve Allah'ın rızasını isterler. Allah'ın haramlarından yüz çevirirler, ma'siyetlerden (günah işlerden] dikkatle kaçınırlar. Böylece insanların temizlerinden, inananlardan, sadıklardan olurlar. Dünyalıklara iltifat etmezler, onun rahatının ve süsünün bağlısı olmazlar. Dünyanın mücevheri onları cezbetmez. Onlar yalnızca Allah'ın rızasına yönelirler. İyi niyet sahibirler, güzel amel işlerler. Dolayısıyla cenneti kazanmak onların hakkı olur. Bu da çok büyük bir kurtuluştur.[703]
Hz. Ali (r.a), muttakiler hakkında şöyle diyor: "Muttakiler üstünlüklere sahiptirler. Sözleri gerçektir onların. Elbiseleri orta hâllidir; ne fazla özentili, ne de pek bayağı. Yürüyüşleri gönül alçaklığıyladır onların. Gözlerini, Allah'ın onlara haram ettiği şeylere yumarlar. Kulaklarını, onlara fayda verecek bilgiye verirler.
Onların gözlerinde en yüce olan yalnızca Allah'tır; başka şeyler küçüktür. Sanki cenneti görmekteler, orada nimetler elde etmekteler. Sanki cehennemi görmekteler, orada azaba uğramaktalar. Kalpleri mahzundur, şerlerinden herkes emindir. Hasetleri zayıftır; yoktur. Dilekleri önemsiz, nefisleri ise tertemiz... Dünya onları ister, ama onlar dünyayı istemezler.
Gece oldu mu, ayaklarına basarlar, saflar kurarlar, ibadete koyulurlar. Kur'an âyetlerini, harfleri sayılacak kadar ağır, anlamını düşünerek okurlar; kendilerini bu suretle hüzünlere atarlar, dertlerinin devasını Kur'an'da bulurlar. Kur'an'dan sevaba, mükâfata dair bir âyet okuyunca o sevabı elde etmeyi umarlar, gönüllerini özlemle ona verirler. Sanırlar ki o mükâfat gözlerinin önüne gelmiş, serilmiştir. Korkutucu bir âyet geçti mi, kulaklarını ona verirler. Sanırlar ki cehennemin alevlenmesi, alevi yücelirken çıkardığı ses, kulaklarına gelmektedir. Rükû' ederek iki kat olmuşlardır. Alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yerlere döşemişlerdir; secdeye kapanmışlardır. Yüce Allah'tan, azaptan, zincire vurulmaktan kurtulmayı dilemeye koyulmuşlardır.
Gündüzlere gelince, yumuşak huyludur onlar. Bilgindirler, iyi kişilerdir, çekingendirler. Korku (takva) bilinci onları zayıflatmıştır. Onları gören hasta sanır; oysa onlar hasta değillerdir. Onlara bakan akıllarını yitirmiş sanır; oysa onların akıllarında büyük bir zamanın (ahiretin) korkusu vardır. Birisi onları överse, 'Ben kendimi başkalarından iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir. Allah'ım, söyledikleri yüzünden beni suçlu sayma. Beni onların zanlarından daha üstün et' derler.
Onlar dinde güçlü, davranışta yumuşak, kullukla dikkatli, ilimde hırslı, ibadette özü doğru olanlardır. Rableri karşısında tevazu gösterirler. Yoklukta sabırlı, çetin zamanlarda dirençlidirler. Helâl rızık elde etmeye çalışırlar. Hidayette neşeli, güzel ve temiz işlere koyulmuşlardır ve tamahtan uzaktırlar."[704]
İmam Malik anlatıyor: Bana ulaştığına göre, bir adam Abdullah b. Zübeyr'e şöyle yazdı: "Haberiniz olsun, takva ehlinin birtakım belirtileri vardır ki, bunlar sayesinde kendileri bilinebilir, onlar da bunları bilirler. Şöyle ki: Muttaki, (ihtilaf hâlinde) verilen hükme razı olur, nimetlere şükreder, belâya sabreder, dilinden doğru söz çıkar, verdiği sözde durur, anlaştığı zaman onu yerine getirir, Kur'an'ın hükümlerini kendine yol yapar..."[705]
Muttakiler, Allah'a yönelip dönen ve İslâm'ın hükümlerini hakkıyla koruyan kimselerdir. Onlar, görmedikleri hâlde Allah'tan içleri titreyerek haşyet duyarlar (korkarlar) ve içten Allah'a yönelmiş selim bir kalp ile yaşarlar. İşte böyleleri için cennet hazırlanmıştır. Muttakiler o cennet'e selâmla girerler. Orada her şey onlarındır. Hatta Allah katında daha da fazlası vardır.[706]
Muttakiler, Allah'ın âyetleri kendilerine hatırlatıldığı zaman onlarla alay eden zalimler gibi değillerdir. Onlar, âyetlere kulak verirler, ne söylendiğini anlamaya çalışırlar. Âyetlerin hükümlerine uygun olarak yaşama çabası içerisinde olurlar. Bilirler ki bir hatırlatma ve öğüt olan Allah'ın âyetleri, insanların Allah'tan hakkıyla korkup sakınmaları içindir.[707]
[654] Özetle, S. Kutub, Tefsir, 5/258180.
[655] Mevdudî, Tefhim, İst. Trh. 3/607.
[656] Al-i İmran: 3/133-136.
[657] A'raf: 7/26.
[658] Bakara: 2/1-4.
[659] İ. Derveze, et-Tefsiru'l Hadis, Kahire/1383-1963, 7/157.
[660] Enbiya: 21/48-49.
[661] Bakara: 2/4.
[662] Âl-i İmran: 3/133-134.
[663] Zariyât: 51/19.
[664] En'am: 6/71.
[665] Rum: 30/30-31.
[666] Enbiya: 21/49.
[667] Bakara: 2/210.
[668] E. Sağıroğlu, Kur'an ve Toplum, s. 243.
[669] Âl-i İmran: 3/76. Ayrıca bak. Bakara: 2/177, Tevbe: 7/7, Maide: 5/7.
[670] Nahl: 16/126-127. Ayrıca bak. Âl-i İmran: 3/17.
[671] Al-i İmran: 3/120.
[672] Âl-i İmran: 3/200.
[673] Âl-i İmran: 3/134.
[674] Şûra: 42/37.
[675] Müslim, Bin/106, Hadis no: 2608, 4/2014, Ebu Davud, Edeb/3 Hadis no: 4779, 4/248. Bir benzeri için bak. Buhari, Edeb/76, 8/34.
[676] Ebu Davud, Edeb/3, Hadis no: 4777, 4/248.
[677] Ebu Davud, Edeb/3, Hadis no: 4777, 4/248, İbni Mace, Zühd/18, Hadis no: 4186, 2/1400, Tirmizî, Bin/74, Hadis no: 2021, 4/372.
[678] İbni Mace, Zühd/18, Hadis no: 4189, 2/1401.
[679] Buharî, Edeb/76, 8/35, Tirmizî, Birr/73, Hadis no: 2020, 4/371.
[680] A'raf: 7/199.
[681] Buharî, Tefsir, A'raf: 7/5, 6/76.
[682] Bak. Âl-i İmran: 3/134.
[683] Âl-i İmran: 3/16-17.
[684] A'raf: 7/201.
[685] Âl-î İmran: 3/135.
[686] En'am: 6/155.
[687] Âl-i İmran: 3/16-17.
[688] Casiye: 45/18-19.
[689] Nûr: 24/52. Ayrıca bak. Âl-i İmran: 3/172, A'raf: 7/156, 157, Haşr: 59/7.
[690] Talâk: 65/5.
[691] Enfal: 8/1.
[692] Haşr: 59/7.
[693] Zuhruf: 43/67.
[694] Maide: 5/8.
[695] Maide: 5/93.
[696] Tevbe: 9/44. Ayrıca bak. Tevbe: 9/123.
[697] Zariyât: 51/17-18. Ayrıca bak. Âl-i İmran: 3/17 ve 113.
[698] Buharî,Teheccüd/6, 2/63, Müslim, S.Munâfikîn/18, Hadis no: 2820, 4/2172.
[699] Zümer: 39/33.
[700] İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/220.
[701] Bakara: 2/177. Ayrıca bak. Âl-i İmran: 3/17.
[702] Âl-i İmran: 3/17.
[703] Bakara: 2/l16, Rûm: 30/26.
[704] Ahzâb: 33/35.
[705] Kâf: 50/31-33.
[706] Şuarâ: 26/89.
[707] Âl-i İmran: 3/133, Kasas: 28/83, Sâd: 38/49-52, Duhan: 44/5-57. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 226-240.