- Mütevâtir hadîs

Adsense kodları


Mütevâtir hadîs

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Sun 12 June 2011, 04:58 pm GMT +0200
Mütevâtir Hadîs:



Aldın ve âdetin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği sahîh hadîstir. [511] Mütevâtirin tarifinde: aklın ve âdetin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluk dedik. Bunu, açık bir delîle dayanmayarak tamamen keyfî bir şekilde bu topluluğun sayısını tahdîd etmeye çalışan gö­rüşlerden kaçınmak için söyledik. Bunların bir kısmı, bir hadîsin mütevâtir olabilmesi için en az dört kişinin bulunması lâzımdır, der. Kendilerine göre delilleri de,  zinanın sabit olabilmesi için aranan şahit sayısını ifâde  eden şu  âyettir:

Buna dört şahit getirselerdi ya!.[512]

Kimi beş kişinin bulunması lâzımdır, der. Delilleri de mülâ'ane âyetidir. [513]

Kimi on kişinin bulunmasını şart koşar; zîrâ on'dan aşağıda bu­lunan sayılar cemi' sayılmaz. Cemi' olabilmesi İçin on veya on'dan yukarı olması lâzımdır.

Kimi oniki kişinin bulunmasını şart koşar. Delilleri de şu âyet-i kerîmedir: İçlerinden oniki kefîl bulundurmuştuk. [514]

Kimi yirmi kişinin bulunmasını şart koşar. Delilleri de şu âyet-i kerîmedir:

İçinizden sabır ve sebat edecek yirmi kişi bulunursa, onlar iki yüz kişiye galip gelirler. [515]

Kimi kırk  kişinin bulunmasını şart koşar.  Delilleri şu  âyet-i Kerîmedir.

Ey Peygamber, sana da, mü'minlerden senin izince gidenlere de Allah yeter. [516]Bu âyet-i kerîme nazil olduğu zaman müslüman-larm sayısı, Hz. Ömer'in müslümân olmasıyle kırk'ı bulmuştu.

Kimi yetmiş kişi olması lâzımdır, der. Delîl olarak da şu âyet-i kerîmeyi ileri sürerler: Mûsâ tâyin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam   ayırdı.[517]

Kimi de üçyüzonüç erkek ve iki kadın bulunmasını şart koşmuştur; çünkü bu adet Ehl-i Bedr'in sayısını ifâde, etmektedir.

Bütün bu istidlaller -isfcerse Kur'ân-ı Kerîm'den istinbât edilmiş olsun- açık ve net değildir; zîrâ bütün bu âyet-i kerîmeler, orada bahsedilen husûsî bir hâdise ile alâkalıdır.

Mütevâtiri tarif ederken yapılacak en doğru hareket, adedini tâyin etmeye kalkmaksizm sâdece yalan üzere birleşmesini aklın kabul etmediği bir topluluğun rivayet ettiğini göz önünde bulundurmaktır. Ibnu Hacer der ki: "Gerçekten de adet tesbît etmenin bir fay­dası yoktur. [518]

Mütevâtir hadis, lafzı ve manevî olmak üzere ikiye ayrılır:

Lafzı mütevâtir: Adı geçen topluluğun, senedin başından so­nuna kadar, metnini aynı lâfızla ve aynı şekilde rivayet ettiği hadîstir. Böyle bir hadîs ise, Îbnu's-Salâh'm da dediği gibi: "Hakîkaten bulun­mayacak kadar nâdirdir. Bunun bir misâlini göstermesi istenen bir kimse çok müşkil durumda kalır. [519]

Âlimlerin çoğu - mütevâtir hadîste her bakımdan lâfzî mutaba­katın bulunması şart koşulduğu takdirde - Kur'ân-ı Kerîm'den başka bir yerde bu şarta uyan bir naklin bulunmasını muhal görmektedir. Bâzı âlimler de bizzat hadîs-i nebevide bir hayli lâfzî mütevâtirin bulunduğunu teyît ederler ve buna delîl olarak da: ayın yarılması,

şefaat,   kütüğün inlemesi, mest üzerine mesh, isrâ ve mi(râc, Rasûlullâh (s.a.v,) in parmaklarından su fışkırması, Katâde'nin gözünü tekrar yerine yer­leştirmesi ve az yiyeceği   birçok  askere   yetiştirmesi   hadîslerini   ve benzeri hadîsleri ileri sürerler.[520] Suyûti [521]'nin, el-Ezhâru'l-mütenâsira i fi'l-ahbâri'l-mütevâtira adlı kitabında bu görüşe katıldığı anlaşıl maktadır. [522] Kâdî 'Iyâz da eş-Şifâ'sında aynı görüşü ifâde eder. Hafız îbnu   Hacer'in   de   aynı   kanâatte   olduğu   görülmektedir.   Nitekim Nuhbe şerhi'nde şöyle der:

"Mütevâtir hadîsin bol miktarda mevcut olduğunu gösteren en güzel delîl şudur: Dünyânın dört-bir yanında bulunan âlimlerin ellerinde dolaşan ve yazarlarına ait olduğu  kesinlikle bilinen meşhur kitaplarda bir hadîs müştereken  tahric edilmişse,  hadîsin muhtelif]! tarîkleri de bütün şartları hâiz olarak adeten yalan üzere birleşmeleri imkânsız olan bir cemaat tarafından rivayet edilmişse, bu rivayetini söyleyenine âit olduğu hususunda  ilm-i yakînî hâsıl olur.   [523]

Hacer, Buhârî şerhinde: hadîsini kırktan fazla sahâbinin rivayet ettiğini ve aralarında aşere-i mübeşşere'nin! de bulunduğunu söylemektedir. [524]

Mânevi mütevâtir hadîsin rivayetinde lâfzı bir mutabakat! aranmadığım söylemeye lüzum yoktur. Râvîleri ihtilâf etse de. aklen! ve adeten yalan üzere birleşmelerine imkân olmayan bir topluluğun,! hadîsin mânâsını edâ etmeleri kâfidir.

Mânevi mütevâtir, kimsenin inkâr edemeyeceği kadar çoktur.! Bunun misâli:  "Duada elleri kaldırmak" hakkındaki hadîs-i şerif lerdir. Rasûlullâh (s.a.v.)'dan rivayet edilen yüz kadar hadîs-i şerifte, onun duâ ederken  ellerini   kaldırdığı   zikredilmektedir.   Suyûti   bu! hadîsleri bir cüz'de toplamıştır. Fakat bunların herbiri ayrı ayrı mese­leler hakkındadır. Bu meselelerin hepsi de mütevâtir değildir. Bunların müşterek tarafı ise," duada ellerin kaldırılması meselesinde tevatürün mevcut oluşudur.[525]

Bâzıları da diyor ki: âlimlerin bir kısmının lafzî mütevâtire misâl olarak İleri sürdükleri bu hadîsler, gerçekte manen mütevâtir olan hadîslerdir; fakat muhtevasının şöhret bulup yayılması, bâzı lâfızlarındaki rivayet ihtilâflarını kapamıştır.

Mânevi mütevâtir hadîsin daha önce âhad hadîs[526] olup birinci tabakadan sonra meşhur olmasında bir beis görmeyen hadîs âlimleri vardır. hadîsini manen mütevâtir olan ha­dîsler arasında sayarlar; halbuki onu yalnız Ömer b. el-Hattâb, ondan yalnız 'Alkame, ondan yalnız Muhammed b. îbrâhîm et-Teymî, ondan da yalnız Yahya b. Sa(id el-Ensârî rivayet etmiş ve hadîs ancak Yahya ile meşhur olmuştu. [527]

Muhaddisler, mütevâtiri kelime olarak taşıdığı mânâsıyle değil de, fıkıhcılann ve usûlcülerin kullandıkları mânâda kullanırlar. Bun­lara göre: "Tevatür, isnâd ilminin şümulüne girmez. Zîrâ isnâd il­minde hadîs râvîlerinin sıfatları ve edâ sığaları göz önünde bulundu­rularak hadîsle amel etmek veya etmemek bakımından hadîsin sahîh veya zayıf oluşu incelenir. Mütevâtir hadîsin râvîleri araştırılmaz, hatta böyle bir araştırma yapmaksızın onunla amel etmek îcâb eder. [528] Hem lafzîj hem de manevî mütevâtir hadîsin kesin ve yakînî bilgi ifâde ettiğinde bütün muhaddisler müttefiktir. Onların ihtilâfı, haber-İ vâhid olan sahîh hadîsin zan mı, yoksa kat'iyet mi ifâde ettiği husû-sundadır. Nevevî et-Takrîb'de onun sübûtunun zannî olduğu görü­şünü   benimsemektedir.Muhaddislerin   çoğu  ise, sahîh   hadîsin kat'iyet ifâde edebilmesi için şeyhân (Buhârî ve Müslim)  tarafmdan tahrîc edilmiş olması lâzımdır, derler. Bir kısım muhaddisler de, sahîh olan haber-i vahidin - ister şeyhân, isterse başkaları tarafından tahrîc edilmiş olsun-lafzî ve manevî mütevâtir hadîs gibi kat ve yakînî ilim ifâde ettiğini kabul ederler. îbnu Hazm[529] der ki:

"Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e varıncaya kadar hep adalet sahibi râvîler tarafından rivayet edilen haber-i vâhid hem ilim, hem de amel ifâde eder. [530]

Kabule şayan görüş, İbnu Hazm'in görüşüdür; zîrâ sâdece Sahîheyn hadîslerinin katiyet ifâde ettiğini söylemenin hiçbir mânâsı yoktur. Bu İki kitabın dışında kalan kitaplardan sıhhati kesin surette bilinenleri de aynı şekilde kabul etmek gerekir. Bunların mü'min-lerce büyük bir değeri hâiz olması, diğer kkaplardaki sahîh hadîslerin değerini küçümsemeyi gerektirmez. Aynı şekilde, sıhhati sâbît ol­duktan sonra haber-i vahidin zan ifâde ettiğini söylemenin de bir mânâsı yoktur; zîrâ hadîsin sahîh olabilmesi için aranan şartlar, ondaki zan mânâlarım ortadan kaldırır ve onun hakkında ilm-İ yakîn hâsıl olmasını gerektirir. [531]

Sahîh hadîsin rivayetinde sika bir râvî teferrüd ederse, o hadîse garîb denir. Garabet bâzan metinde, bâzan da senedde bulunur. [532]

Sahîh hadîsi sika râvîlerden meydana gelen bir topluluk rivayet erse o hadîse meşhur denir. [533]

Muhaddislerin garîb İşlerinden bîrî de, sahîh hadîsi tarif edern bâzılarının onun azîz olmasını şart koşmalarıdır. [534]  Hâkim .bu Abdillâh'm 'Ulûmu'l-hadîs'teki şu sözü de bunu göstermektedir:

"Sahîh hadîsin özelliği, Rasûlullâh (s.a.v.)'dan meçhul olmayan ir sahâbî, ondan da iki tabii rivayet etmek suretiyle ve hadîseiler .rafından makbul addedilerek birinin şahadet etme ehliyetini hâiz olduğuna şahadet etmek gibi - günümüze kadar rivayet cdilegelme-sİdir.[535] Yukarıda da açıkladığımız üzere ulemânın râvîyi ta'dîl ile şahidi tezkiye etmenin farklı olduğunu söylemelerinden sonra böyle husûsî bir ıstılaha lüzum yoktur.

Mürscl, munkatı ve "belâğ" sözü[536] ile rivayet edilen hadîslere yer vermeden sâdece sahîh hadîsleri ilk defa toplayan îmâm Buhârî'dir. Buhârî Gâmi' inden aldığı ta'lîkleri âdece misâl ve .şâhirî olmak üzere almıştır.  Bu  tarîklerin bulunuşu  eserinin  hususiyetini değiştirmez. [537]

İmâm Mâlik, sahîh hadîsleri toplayanların ilki sayılmaz; zîrâ o sâdece sahîh hadîsleri toplamamış, - metodu gereğince - eserine mürsel, munkatı ve "belâğ" sözü ile rivayet edilen hadîsleri de almıştır.

Sahîh hadîsleri toplama mevzuunda Buhârî'yi, talebesi îmâm Müslim takip etmiştir. [538] Daha sonra "Belli-başh rivayet kitapları" bölümünde incelediğimiz üzere - sahih ve benzeri hadîsler hakkında birçok kitaplar yazılmaya başlanmıştır.

Şu da var ki, sahîh adını alan ve sahîh hadîsleri ihtiva eden bütün kitaplardakî hadîslerin sıhhat derecesi aynı değildir. Muhaddisler -ileride göreceğimiz üzere- bütün mertebelerİyle zayıf hadîsleri bil­dikleri gibi derece derece bütün sahîh hadîsleri de bilirler. Sıhhatini gerektiren vasıfların farklı olması sebebiyle, sahîh hadîslerin kuvvet itibariyle de farklı olacağını kabul ederler. [539] Bu farklhîk karşısında Nevevî, sahih hadîsleri yedi muhtelif sınıfa ayırmıştır:

1- Buharı ve Müslim'in ittifak ettiği hadis.

2 -Sâdece Buhârî'nin rivayet ettiği hadîs.

3 - Sâdece Müslim'in rivayet ettiği hadîs.

4 -Buhârî ve Müslim kitaplarına almadıkları hâlde  onların şartlarına uyan hadîs.

5 - Buhârî'nin şartlarına uygun olduğu hâlde kitabına almadığı hadîs.

6 - Müslim'in şartlarına uygun olduğu hâlde kitabına almadığı hadîs.

7 - Buhârî ve Müslim dışındaki diğer imamlar tarafından sahîh olarak kabul edilen hadîs.[540]

Sahîh hadîsleri rivayet eden şehirlerin değişmesiyle onların dere­celeri de farklılık arzeder. Hemen hemen ulemânın ekserisi, en sahîh hadîslerin Dâru's-sünne olan Medine halkı tarafından rivayet edilen­ler olduğunu kesinlikle belirtirler. îbnu Teymiye[541] diyor ki:

"Hadis âlimleri en sahîh hadîslerin Medîneliler, sonra Basrahlar, daha sonra da Şamlılar tarafından rivayet edilen hadîsler olduğunda müttefiktirler".

Hatîbu'l-Bağdâdî de şöyle demektedir:

"Tarîkleri en sahîh olan hadîsler, Mekke ve Medîneliler tarafın­dan rivayet edilenlerdir; zîrâ onlarda tedlîs az, kizb ve hadîs vaz ise pek nâdirdir. Yemenlilerin pek az olmakla beraber ceyyid riva­yetleri ve sahîh tarîkleri vardır. Onların kaynakları da yine Hicazlı-lardır. Basrahlar çok hadîs rivayet etmelerine rağmen gayet açık ve başkalarında bulunmayan senedlerle rivayet edilen hadîslere sahip­tirler. Kûfeliler de Basrahlar gibi çok hadîs rivayet ederler; fakat rivayetlerinde çok kusur bulunur; illetten salim olanları ise azdır. Şamlıların rivayet ettiği hadîslerin çoğu mürsel ve maktû'dur. Bun­lardan sika râvîleri tarafından muttasıl olarak rivayet edilenler ise iyidir. Fakat bunların çoğu mevâ'izla ilgilidir. [542]

Hadîs imamları esahhu'î-esânîd'de (en mükemmel isnadın hangisi olduğunda) ihtilâf etmişlerdir. Herbiri kendi gayreti netice­sinde elde ettiği bir esahhu'l-esânîd vermektedir. Her sahâbînin tâbi'înden râvîleri, onların da çoğu sika olan etbâ'u't-tâbi'înden râvîleri vardır. Bu sebeple kesin olarak bir sahâbînin esahhu'l-esânîd'ini söylemek mümkün olmamaktadır. [543]

Hadîs münekkidleri, metinde şaz ve illetlerin bulunabileceğini he­saba katarak ve metnin değil, senedin sıhhatini kastederek bir hadîs hakkında lâdesini değil de tâbirini kullanırlar" Hem senedin, hem de metnin sahîh olduğunu göstermek istediklerinde de mutlak bir ifâdeyle derler. şeklindeki mukayyet ifâdeden daha üstündür. Bu sebeple Suyûtî, Elfiyye'sinde şöyle der:

Münekkidlerin, metnin değil de isnadın sahîh ve hasen olduğuna hükmetmeleri, metinde bâzı şâz ve illetlerin bulunması ihtimâline binâendir. Hıfzı kuvvetli olan râvîlerin rivayet ettiği metin içm de aynı hükmü ver[544]

Muhaddislcrin Bu bâbta en sahîh olan hadîs falan hadîstir demeleri o hadîsin sahîh olmasını icâb ettirmez; zîrâ o hadîs zayıf olsa bile onlar yine aynı sözü söylerler. Muhaddislerin bu sözden maksatları, bu bâbta en makbul olan veya en az zayıf olan hadîsin o olduğunu göstermektedir. [545]



[511] Şerhu'n-nuhbe, s. 3.

[512] Nûr sûresi, âyet 13.

[513] Bu da Nûr sûresinin 69.   âyetleridir: Karılarına zina isnâd eden ve kendilerinden   başka şâhidieri de

bulunmayan kimselerin herbiri dört defa şöyle şâhidlik etmelidir: "Allah şâhidtir ki, zevcesine isnâd ettiği sözde muhakkak doğru söyleyenlerdendir". Beşinci defa şöyle demelidir: "Eğer yalancılardan ise, Allah'ın lâ'neti muhakkak üzerine olsun". Kadından azabı, dört defa şöyle şahitlik etmesi defeder: "Allah şâhidtir ki, o (koca) muhakkak yalancılardandır." Beşinci defa kadın şöyle der: "Eğer o doğru söyle­yenlerden ise muhakkak Allah'ın gazabı kendinin üzerine olsun.

[514] el-Mâ'ide sûresi, âyet 11.

[515] el-Enfâl sûresi, âyet 65

[516] Aynı sûre, âyet 64..

[517] cl-A'râf sûresi, âyet 155.

[518] Şcrhu'n-nuhbe, s. 3.

[519] İbnu's-Salâh   bu   hükümden hadîsini İstisna eder ve onun râvîlerinden   altmışiki   sahâbînin ismini sayar; krş. Tedrihu'r-râvî" s.  190.

[520] Geniş bilgi almak için bk. Tedrîbu'r-râvî, s. 190.

[521] Allâme Celâluddin Abdurrahman es-Suyûtî (v. 911), tefsir hadis ve edebi-| yatta birçok eserler yazmış, bir âlimdir. Hadîs ıstılahları hakkında da Elfiyve veî Tedrîbu'r-râvî adlı kitapları vardır.

[522] Tedribu'r-râvîj s,  190.

[523] Şerhu'n-nuhbe, s,  4-5,

[524] Aşere-i mübeşşere şu zevattır: "Dört halife. Sa'd b, Ebi Vakkâs, Sa'id b.| Zeyd b. 'Amr b. Nubeyl, Talha b. 'Ubeydillâh, Zübeyr b. 'Avvâm, Abdurralımânİ b. 'Avf ve Ebû "Ubeyde 'Amir b. el-Cerrâh". Bâzı âlimler de bu hadîsi yüzden fazla! râvînin rivayet ettiğini söylemektedir. Nevevî de Müslim şerhi'nde: Bu hadîsi iki-| yüz kadar râvî rivayet etmiştir, der. 'îrâkî de şöyle demektedir: "İttifak bu hadisini metninde değil, mutlak kizb hakkındadır. İçlerinde aşerc-i mübeşşere'nin de bulun-! duğu yetmiş kadar sahâbî tarafından rivayet edilmek hususiyeti bu hadise mah­sûstur." Suyûtî aşere-i mübeşşere'nin isimlerini Tedrîbu'r-râvî. s. 190'da saymak-| tadır.

[525] Tedrîbu'r-râvî. s.   191.

[526] Âhad hadîs, -ıstılahta- mütevâtirin şartlarını hâiz olmayan hadîstir. Riva­yetinde bir râvî teferrüd ederse garîb adını alır; iki veya daha fazla râvî tarafından rivayet edilirse, azîz adını alır. Şayet şöhret bulursa meşhur  adım alır. Hadîsin âhad vasfım taşıması, onun dâima haber-i vâhid olduğunu göstermez; kış. Şerhu'nuhbe, s. 6.

[527] Tedrîbu'r*râvî, s. 189; krş. Tavzîhu'l-efkâr, C. I, s. 24.

[528] Şerhu'n-nuhbe, s. 4.

[529] Asrının Endüiüs âlimi olan Alî b. Ahmed b. Sa'îd b. Hazm ez-Zâhirî'dir. En meşhur eserleri: el-Muhallâ, el-Fasl fi'1-milel ve'1-ehvâ ve'n-nihal'dir, 456 tarihinde vefat etmiştir,

[530] el-İhkâm, c. I, s. 119-137. Orada bu nıevzû hakkında değerli bilgiler vardır. Bkz. Îbnu'l-Kayyim, îğâsetu'l-lehfân, s. 160  (el-Meymeniyye matbaası, Kahire.)

[531] Krş. el-Bâ'isu'1-hasîs, s. 39.

[532] Garîb hadîs hakkında geniş bilgi, "sahîh-hasen-zayıf hadîsler arasında müş­terek olan ıstılahlar" bahsinde verilecektir.

[533] Meşhur hadîs hakkında geniş bilgi, "sahîh-hasen-zayıf hadîsler arasında müşterek olan ıstılahlar" bahsinde verilecektir.

[534] Azîz hadîs, - ileride de göreceğimiz üzere - en az iki râvî tarafından rivayet edilen hadîstir. Bu adı alışının sebebi, ya az oluşu veya diğer bir tarîkle takviye edilmek suretiyle değerinin artmasıdır.

[535] Ma'rifetu 'ulûmi'l-hadîs, s. fo: krş. Şerhu'n-nuhbe, s. 5.

[536] Senedinde gibi ifâdelerin bulunduğu hadîsler kastedilmektedir, sîgasıylc rivayet edilen hadisler, bilhassa İmâm Mâlik'in Muvatta'ında görülmek­tedir (Mütercim).

[537] Tedrîbu'r-râvî, s. 24-vjj.

[538] TedrîbuV-râvî, s. 25.

[539] JjL-rhu'n-nuhbe, s.  y.

[540] Kavâ'idu't-tahdîs, s. 5g. Kâsimî bunu, Tedrîbu'r-râvî, s. 37'den nakletmiştir.

[541] Büyük ve değerli eserİerin müellifi olan şeyhu'l-îslâm Takıyyuddîn Ahmed b, | İTeymiye el-Harrânî'dir. H. 728 târihinde vefat etmiştir. Fransız müsteşriki Herini &.aoust, onun hayatı, siyâsî ve içtimaî düşünceleri hakkında değerli bir kitap yaz-| j|nıştır (Henri Laoust Essai sur les doctrines sociales et politiques d'Ibn Taimiya).

[542] Kâsimî, Kavâ'idu't-tahdîs, s. 58.

[543] Ma'rifetu 'ulûmil'-hadîs, s. 54-55; krş. Tavzîhu'l-efkâr, c. 1, s. 33. Bununla eraber bâzı esânîd zikretmişlerdir ki, Ahmed Muhammed Şâkir bunları toplamış e bir miktar da ilâve yapmıştır (Bk. el-Bâ'isu*l-hasîs. s. 22725).

[544] Suyûtî, Elfiyye, s. 55 (104 ve 105. beyitler), notlara da bk

[545] Nevevî'den naklen. Kavâ'idu't-tahtÜs, s. 59.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 120-128.