hafiza aise
Tue 21 December 2010, 04:53 pm GMT +0200
Mürteci’min Önsözü
İslam Ümmetinin İslamiyet’in temel kaynağı olan Kitap ve sünneti gerçek mânâda yaşadığı ve hayatın beraberinde getirdiği yeni problemleri sadece bunlara arz edip ikisinin ekseninde çözdüğü saadet asrı olduğundan kimsenin şüphesi yoktur.
Resulullah (s.a.v.)'în hayriyet ve faziletle vasıfladıgı saadet asrında yaşayan Müslümanlar, sonraki Müslümanlar'a her hususta özellikle de Kur'an ve sünnetle amel etmek bunları her şeyden üstün tutmak, her kim olursa olsun, hiç kimsenin sözlerini rey ve içtihadlarını bunlara tercih etmemek, bilakis muhalif olduğu takdirde reddetmek hususlarında örnek olmuşlardır. Adeta Kitap ve sünnet için bir kalkan mesabesinde olan dine sokulmak üzere olan Saadet asrı Müslümanları dine sokulmak üzere olan bid'atlara karşı koyup uzaklaştırdıkları gibi dinin gövdesi olan Kur'an ve sünneti teslim aldıkları şekilde korumuşlardır. Ve böylelikle dinin tecdidiyetini muhafaza etmişlerdir.
Doğrusu dinde tecdid kavramı bu olsa gerek. Yoksa bazı cahil insanların sandıkları gibi dine sokulmak üzere dinde yeni şeyleri üretmek, eklemek, yeni hükümler ilave etmek değildir. Hülasa dinde tecdit, yemlik ve tazeliğini mastarı olan Allah ve Resulünden tebliğ edildiği şekilde muhafaza etmek bİd'atlardan arındırmaktır.
İşte elimizde olan bu kitabın yazan Şeyh Muhammed b. Ali es-Senûsî (1787-1859) selefleri olan İbn Teymiye (1263-1328), İbn Kayyim el-Cevziyye (1292-1350) İzz bin Abdusselam ve İmam Şevkanî ekolünün bir devamı olarak yapmak istediği budur.
Geçmiş asırlardan günümüze kadar bazı tutucu mutaassıp insanların ya da cahil bazı otorite sahibi yöneticilerin İslâm toplumunda yaydıkları, hatta bazen zorunlu kıldıkları belirli imam ve mezhepleri taklid olayı ve o imamları âdeta bir peygamber konumunda göstermeleri, her sözlerini körü körüne din olarak kabul etmeleri, Kitab ve sünnetten yüz çevirip tutarsız reye yönelme ve bunun aksini yapanlara işkence, baskı, görevden alma, görev vermemeye kadar giden baskı olaylarına bir sed koymak ve bu yapılanın dinle tamamen zıtlaştığını insanlara açıklamayı hedeflemektedir bu kitab.
İslâm ümmetine fikrî, itikadi, siyasî, içtimaî ve kültürel alanlarda birlik ve beraberliği sağlamada büyük katkıda bulunan, hatta en büyük rol oynayan mezhep imamların günümüzde bazı insanlar tarafından ve tutarsız fikir ve düşünceden kaynaklanan İslâm ümmetinin arasında tefrika ve bölme unsuru haline dönüştürüldüklerini anlatan Şeyh Senûsî, bu yegane imamlardan naklettiği sözleriyle bu garazlı insanların ve tutarsız düşüncelerin yaygaralarını çürüttüğü gibi, varsa bu imamların kasıtsız olarak yaptıkları hatalardan dolayı onları mazur göstermiştir. Ümmete ve dine sağladıkları yararlardan dolayı da onlara olan takdir borcunu ifade etmiştir. Bazı meselelerde Kitab ve sünnete muhalefet ettikleri gözüken hatalarının muhtemel bütün mazeretilerini ilmî bir şekilde okuyucuya sergileyen yazar Şeyh Senûsî, onlara hakaret yapan insanları da gösterdiği delil ve sergilediği burhanlarla uyarmış ve sakıdırmıştır.
Şeyh Senûsî, bu kitabında dinî muhafaza ve tecdidiyetini korumakta, en büyük etken olan içtihadın doğru mânâsını ve gerçeğini şer'î ölçülerle beyan etmiş, şartlarını sıralamıştır. İctihad kapısının kapandığını söyleyenlere karşı geçmişten, yakın tarihden günümüze kadar örnekler sergileyerek bunun aksini ve kıyamete kadar içtihadın devam edeceğini savunmuştur. Ayrıca, alimler arasında ihtilafın sözkonusu olduğu içtihadın bölünüp bölünmeme olayına geniş yer vererek, bu meselenin mahiyetini açıkladıktan sonra içtihadın bölünmesini söyleyen görüşü kabul etmiştir.
İçtihadın ardından ümmetin Kitab ve Sünnetten uzaklaşmasında, en büyük sebep görülen taklid olayının gerçeğini de açıklayarak körükörüne taklit etmenin dinle hiç bağdaşmadığını ve asla ilim sayılmayan taklidin dinde yeri olmadığını ileri sürmüştür. Hele hele dinî bilgisi olan ve doğrudan Kitab ve sünnete müracaat edebilen, ancak halen başkasını taklid etmekte ve delilleri terketmekte olan alimlere bir hayli yüklenmiştir.
Başından beri, tutarsız olan taklidi sadece dört mezhebe indirgeyenlerin görüşlerini çürüttükten sonra dinde asıl olan ittibayı savunarak, ittibâ ile taklid arasındaki farkı şöyle özetlemiştir. Taklid, şer'î bir delile dayanmayan kimsenin sözlerine din diye uymaktır. İttibâ ise şer'î delil olan Kitab ve sünnete uymaktır. Netice olarak dinde ittibâ caiz taklid ise yasaktır görüşünü ileri sürmüştür.
Daha sonra Şeyh Senûsî, kitabının en ilginç ve günümüzde daha fazla tasavvuf çevrelerinde ve tasavvufi akımlar arasında bariz bir konu olarak gözüken Allah'a ulaşmanın yolları ve Allah dostlarının mertebelerini konu eden kitabının son bölümünde yer vermiştir. Bu meselenin gerçeğini ve şer'î ölçülerini okuyucuya aklî ve şer'î burhanlarla açıklayıvermiştir.
Bu konuda keşif ve fetih olayının mahiyetine de değinen Şeyh Senûsî, bunun takva mücahede ve şeriata bağlı kalmanın neticesinde Allah (c.c.) tarafından bazı kullarına olan bir bağış olduğunu söylemiştir. Keşif ve fethin vahiy, peygamberlik ve yeni bir şeriat mânâsına gelmediğini de ileri süren yazar, keşif ve fetih sahibi olanların Hz. peygamberin şeriatıyla mükellef olduklarını ve ondan asla kaymadıklarını bize delil ve örnekleriyle açıklamıştır. Ehl-i tarikatın ehl-i hadîs metodunu izlediklerini ileri süren Şeyh Senûsî, sofinin taklid etmediğini ancak ehl-i hadis gibi sünnete uyduğunu açıklamıştır.
Başarı ancak Allah'tandır.
Bİsmillahirrahmanirrahîm
Ehl-i sülukun dayanağı, âlimlerden ehl-i tahkikin sonuncusu, ehl-i hakkın kutbu, arifi billah, önderimiz Seyyid Muhammed bin Ali es-Senûsî, el-Hattabî, el-İdrisî, el-Hasanî şöyle diyor:
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
Deliller güneşinin hakkın uruğunda yayıldığı, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışanların başarısız kaldıkları, bid'atlarin alevli ateş gibi keskin delillere hedef olduğu, bâtılın ordusunun Hakk'ın ordusuna kitap ve sünnet kılıçları ile yenildiği sürece, insanlara en doğru yolu gösteren Allah'a hamd olsun.
Allah'ın selam ve rahmeti Kur'ân-ı Kerim'i açıklayan Hz. Muhammed'in temiz ailesinin ve hak-hidayet üzere olan, peygamberle mücadele veren, her çeşit problemlerini sadece Kitap-Sünnete arzeden ashab-ı kiramın üzerine olsun.
Rabbim! Bize Hz. Peygamber'in yolunu takib etmeyi nasib eyle ve hak yolunda yürüyebilmek için bize bir nur ve aydınlık bahşet.
Çok kıymetli bir inci ve parlak bir elmas değerinde olan bu kitaba "İkazu'l-Vesenân fi'l-ameli bi'l-hadîsi ve'l-Kur'an" adını verdik. Kitap, üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş, içerik, sonuç.
Giriş: Âlimlerin değerleri.
İçerik: Kitap ve Sünnetle Amel Etmenin Gerekliliği
a- Kitab ve sünnetin delaleti birdir.
b- Kitab ve sünnete uymanın gerekliliğine dair deliller
c- Günümüze kadar hadîsle amel etme hususundaki tartışmalar
1 - Usûlcülerin tartışması,
2- Hadîsçilerin tartışması,
3- Fukahanın tartışması.
İçtihad:
a- İctihadın tarifi ve mahiyeti
b- Müctehidde bulunması gereken şartlar
c- Nassın bulunduğu bir meselede ictihad edilmez
d- İctihad kapısının kapandığını ve bu hususta icma bulunduğunu söyleyenlere bir cevap.
Taklit:
a- Hoş görülmeyen taklit
b- Bir kısım âlimlerin taklidi dört imama indirgemeleri
c- İttiba ile taklid arasındaki fark
Sonuç: Allah erlerinin Allah'a kavuşmak için takıp ettiği yollar. [2]
Giriş
Biz Bu Girişte Âlimlerin değerlerini ve her konumda kitab ve sünnete sarıldıklarını açıklamakla birlikte, bazı meselelerde kitap ve sünnete muhalefet etmelerindeki gerekçelerini de beyan edeceğiz; ve kitap ve sünnete aykırı düşen görüşleri karşısında taraftarlarına verdikleri buyruklarına geniş yer vereceğiz.
"Rafu'l-melâm ani'l-eimmeti'l-alam" kitabı konuyu şöyle açıklıyor: "Bil ki: Her Müslüman Allah'ı, Resulü Hz. Muhammed'i ve mü'minleri dost edinmelidir. Özellikle de ümmetin itibar ettiği, ortalığı zulmet bürüdüğünde insanlar için birer hidayet meş'alesİ mesabesinde olan, peygamberlere varis olma şerefine ulaşan, kitab ve sünnetle amel eden âlimleri dost edinmelidir.
Çünkü Hz. Muhammed'in peygamber oluşundan bu yana, İslâm ümmeti hariç diğer ümmetlerin en şerlileri âlimleridir, İslâm ümmetinin ise âlimleri en seçkinleridir. Çünkü onlar Hz. Peygamberin ümmetine bıraktıkları halifeleridir. Sünnet onlarla ihya edilir. Kitab onlarla muhafaza edilir ve hakim kılınır. Kur'an onlarla, onlar Kur'an'ın esrarıyla konuşur.
Bu yüzden hiç kimse ümmetçe kabul gören âlimler hakkında, Hz. Muhammed'in sünnetine isteyerek muhalefet ettikleri iddiasında bulunamaz. Çünkü sünnet bu âlimler tarafında muhafaza ve ihya edilmiştir. Sünnete uymanın gerekliliği hususunda ümmet bazında fikir birliğini onlar oluşturmuştur. Hz. Muhammed hariç herkesin sözü alınır ve gereğinde reddedillir. Öğüdünü ümmete onlar vermişken, isteyerek sünnete muhalefet edip kendi görüşlerine göre hareket etmeleri mümkün müdür? [3]
Görüşleri Sahih Hadîs İle Çelişen Alimlerin Gerekçeleri
Bu mesele anlaşıldıktan sonra, bu vasıfları taşıyan âlimlerden birisinin sahih bir hadîsle çelişen bir görüşü olduğu takdirde, mutlaka onun bir gerekçesi vardır.
Sözleri sahih hadîs ile çelişen âlimlerin gerekçeleri şu on sebepte toplanmaktadır:
1. Hadîsin âlime ulaşmaması,
2. Hadîsin âlime göre sabit olmaması,
3. Hadîsin âlime göre zayıf olması,
4. Âlimin hadîsi unutması,
5. Âlimin hadîsin mânâsını anlamaması,
6. Âlimce hadîsin muteber bir mânâda olmaması,
7. Hadîsin, delalet ettiği düşünülen mânâsının, bunun kast edilmediğini gösteren başka bir nassla çelişmesi,
8. Hadîsin sıhhati için, başkasının şart koşmadığını şart koşması,
9. Hadîsin zafiyetini veya nesh edildiğini gösteren başka bir hadîsle çelişmesi,
10. Hadîsin müevvel olduğunu gösteren bir nassla çelişmesi. [4]
[2] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 7-12.
[3] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 13-14.
[4] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 14.