- Müşterek ve Delaleti

Adsense kodları


Müşterek ve Delaleti

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Thu 25 February 2010, 09:49 pm GMT +0200
Müşterek ve Delaleti




Bu kaide "müşterek", bundan sonra gelen iki kaide de "âmm" ve "hâs" hakkında olup şer´î naslarda bu lafızların ne manaya geldiğini açıklamaktadır.

Müşterek lafız, dilde aslen vaz´ olunurken müteaddid olarak iki veya daha fazla mana için vaz olunan lafızdır. Vaz olunduğu manaya bedel yoluyle delâlet eder. Bir lafzın müşterek olması için vaz´ında ve manasında taaddüd şarttır[1] Meselâ " lafzı dilde gören göz, su gözesi, casus, güneş ve altın manala­rında vaz´ edilmiştir. lafzı da dilde temizlik ve hayız manalarında vaz´ olunmuştur. " lafzı da sol ve sağ el, kelimesi hicrî ve milâdî sene için vaz´ olunmuştur.

Hanefîlere göre müşterekten ancak bir mana murad edilmesi sahih olur.

İştirak bulunmasının sebepleri:


Dilde müşterek lafızların bulunmasının pek çok sebepleri vardır, en önemlileri şunlardır.

1 - Dilin vaz´ında kabilelerin farklılığı: Çeşitli manaları ifade için lafızla­rın kullanılmasında her kabile diğerinden farklılık göstermiş, sonra da bu lafız farklı vaz edildiğine dair bir delil bulunmaksızın kullanılagelen fark manala-rıyle bize intikal etmiştir. Meselâ "kelimesi bazı kabilelerde kolun dirseğe kadar olan kısmı için, bir başkasında bilek ve el için, bir diğerinde ise sadece el için kullanılmıştır.

2- Kullanımın değişmesi veya iştirak-i menevî: Bazen lafız iki ayrı manaya şâmil olacak şekilde umumi bir mana için konulmuş olup, ortak özellikleri sebebiyle her iki manaya da uygun olabilir. -İşte iştiraki manevî budur- Daha sonra insanlar asıl manayı unutur ve onların nazarında kelime

müşterek lafız haline gelir. Meselâ Mevlâ lafzı, asıl manada yardımcı demektir. Sonra köleye ve efendiye de mevla denilmiştir kelimesi de lügatta "belirli şeylerin yapılmasının âdet haline getirildiği zaman dilimi" manasına gelir. Meselâ "hummanın kur´u" demek onun "belirli zamanlardaki nöbeti" demektir. Kadının kur´u demek onun "hayız olduğu ve temizlendiği mutad vakitler" demektir. Süreyya yıldızının kur´u demek onun görülmesiyle beraber yağan yağmurunn mutad vakti demektir. Daha sonra bu kelime

Kur´an-ı Kerim´de boşanan kadının evlenmeden bekleyip doldurması lazım gelen vakit (iddet) manasına kullanılmıştır. Meselâ "Nikah" lafzının asıl manası "birleştirmek ilave etmek" manasına gelir. Bu manasıyla iki sözü birbirine birleştirdiği için akde nikah denildiği gibi bir bedeni birleştirdiği için cinsî münâsebete de "nikah" denilmiştir. Bu lugavî müşterektir. Daha sonra dinî ıstılahlarda "akid" manasında yerleşmiştir.

3- Lafzın hakikat ve mecaz arasında kullanılması: Lafız önce aslolarak hakiki mana için vaz olunup sonra mecazî manada istimali yaygınlaşır ve bunun mecazî manâda olduğu da unutularak sanki her iki manada da hakikatmış gibi bize intikal edebilir. Meselâ seyyare = araba, derrâce = bisiklet lafızları böyledir.

4- Hakiki ve örfî mana arasında kullanılması: Bazan lafız aslî manasın­dan örfî bir manaya nakledilir ve birinci manada hakiki-lugavî ikincsinde de örfî olur ve kelime iki manada müşterek lafız haline gelir. Namaz veya def ve talak lafzı gibi önce dilde bir mana için vaz olunup da daha sonra şer´î ıstılahta başka bir manaya kullanılan lafızlar bu cümledendir. Zira salat = namaz lafzı dilde dua manası için vaz olunduğu halde dinde malum ibadet için kullanılır. "Na­mazı kılın." (Bakara, 2/43) ayetindeki "salat" dua manasına değil "namaz" manasınadır. "Talak" lafzı lügatte her hangi bir bağı çözmek demek olduğu halde şer´î manası sahih olan evlilik bağını çözmek demektir. "Talak iki keredir" (Bakara, 2/229) ayet-i kerimesinde de lügat manası değil şer´î manası murad edilmiştir. "Sen (kötülüğü) en güzel (haslet ne ise) onunla önle " (Fusılet: 41/34) ayetindeki def lafzı lügatte konuşmada veya yürümedeki sürat için vaz olunduğu halde şer´î ıstılahta vermek veya borç ödemek manasınadır.



Hükmü


Müşterek manalardan birini, lafzî veya murad olunan manayı tercih ettire­cek hâlî karinelerle tercih etmek müctehidin üzerine vacibtir. Lafzî karineden maksad lafızdaki karinedir. Hâlî karineden maksad ise nass vârid olduğu sırada Arapların içinde bulunduğu durumdur. Meselâ şer´î nasslarda bir kaç lugavî manası olan müşterek bir lafız geldiği zaman bundan murad olunan manayı ta­yin etmek için ictihad vacib olur. Çünkü sâri´ bu lafzın manalarından sadece birini murad etmiştir. Müctehide vacib olan bu manayı tayin etmek için karine ve emarelerden istidlal etmektir.

Meselâ: Salât (namaz), zekat, oruç, hac ve talak lafızlarında lugavî mana değil şer´î mana murad edilmiştir. Ancak maksadın lugavî mana olduğuna de­lâlet eden bir karine bulunursa o murad edilmiş demektir.

Lafzî bir karine sebebiyle lugavî mananın tercih edildiğine misal "Şüphe­siz Allah ve melekleri peygamberlere salât getirirler." (Ahzab: 33/56) ayetindeki "salat" lafzıdır. Bundan maksad kelimenin lugavî manası olan duadır. Lafzî karine ise "salat" in meleklere nisbet edilmesidir, zira meleklerin peygambere salat getirmeleri istiğfar etmeleridir, şer´î manasıyle bilinen namaz ibadeti de­ğildir.

Lafzî karine yardımıyle müşterek lafzın iki manasından birinin tercih edi­lişine misal lafzıdır. Malikî ve Şafiîler karine ile bulunan "temizlik" ma­nasını tercih etmişlerdir.Lafzî karineleri ise daki dir. Zira "aded" müzekker olması ma´dudun müzekker olduğuna delâlet eder ki o da (kelimesi değil kelimesidir.

Hanefî ve Hanbelîler de başka bir karine ile bunun "hayız" manasını ter­cih etmişlerdir. Karine " " lafzıdır. Bu lafız hastır. Has iddetin eksiksiz ve fazlasız tam üç kuru´ olduğuna kat´î şekilde delâlet eder. Bu da ancak " lafzı hayız manasına alınırsa tahakkuk eder.

Müşterek lafızda karine-i haliyye ile tercih yapıldığına misal: "Sana ka­dınlardan ay halini sorarlar. De ki: o bir ezadır. Ay halinde olan kadınlardan uzak durun, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın." (Bakara: 2/222) ayet-i kelimesindeki ay hali hem zaman hem de mekan için kullanılır, dola-yısıyle müşterek bir lafızdır. Ancak karine-i haliyye gösteriyor ki maksad za­man değil mekandır. Çünkü Arablar ay halinde kadınlardan uzak durmazlar cinsî temasta bulunurlardı.

Şunlar da lafzî karineye ait misallerdendir:


"Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin." (Maide: 5/38)
ayatinde yed kelimesi hem kol, hem bilek ve el, hem de sağ ve sol el manalarına geldiğinden müşterektir. Burada maksadın sağ ve el olduğunu sünnet amelî olarak tayin etmiştir o da lafzî bir karinedir.

"Eğer bir erkek veya kadının malı kelâle olarak mirasçılarına kalırsa" (Nisa: 4/12)
ayetindeki lafzı geride ne çocuk ne de baba bırakmadan ölen murise denildiği gibi geriye kalanlardan çocuk ve baba olmayanlara ve ço­cuk ve babanın dışındaki akrabaya da denir. Miras ayetlerinin taranması neti­cesinde müctehidler ilk manayı tercih etmişlerdir.

"Üzerine Allah´ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek günahtır." (En´am: 6/121) ayetinde´daki vav harfi "hâliye" ve "atıf" olma arasında müşterektir. Şafiîler hâliye olmasını tercih et­mişlerdir. Buna göre mana "Kesilirken Allah´tan başkasının ismi zikredilip Al­lah´ın ismi zikredilmemiş olanları yemeyiniz" şeklinde olur. Yani Allah´ın adı­nın anılmamasının yanında Allah´tan başkasının adına kesilmiş olmasını şart koşmuşlardır. Hanefîlere göre ise bu atıf içindir. Buna göre nehiy mutlaktır. Allah´tan başkasının adı zikredilip edilmemesi aranmaz, Allah´ın adının ter-kedilmesi kesilenin yenmemesi için kâfidir.

Müşterekin manalarından birini tercih için bir karine bulunmazsa Hanefî­lere göre manalardan birinin tayinine dair delil buluncaya kadar tavakkuf etmek vacib olur. Müşterek manalardan sadece birinin alınması sahih olur.

Malikî ve Şafiîlere göre manalarından herbirinin kastedilmesi caizdir.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Keşfü´l-Esrâr. 1/37.