sumeyye
Thu 13 January 2011, 04:16 pm GMT +0200
Müslümanları Aldatan Ateştedir
272. Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
"Kim Müslümanların bir işini üzerine alır da onları aldatırsa, ateştedir."[883]
Zikrin Fazileti
273. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Kim "Lâilâhe illalllah=Allah'tan başka ilâh yoktur" derse, kendisine azap dokunduktan sonra da olsa bu ona ömrünün bir kısmında fayda verir."[884]
Ölümünden Sonra Kişiye Fayda Temin Eden Şeyler Nelerdir?
274. Abdullah bin Ebî Katâde babasından rivayet ediyor:
Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
"Kişi ölümünden sonra kendisine duâ eden sâlih evlattan, sevabı kendisine ulaşan varlığı devam eden ve istifade edilen bir eserden, kendisinden sonra amel edilen ilimden daha hayırlı birşey bırakmamıştır."[885]
İzah
Bir ölü kabre konulur konulmaz amelleriyle baş başadır. Dünyadaki yaşayışına göre ya mükâfat veya ceza görür.
Bir de günah cihetiyle ölen mü'mini sevap cihetinde yaşatan ameller vardır. Mü'min bir kul öldüğünde artık günah işlemeyeceğinden günah defteri kapanır. Fakat bâzı ameller vardır ki, bunu işleyen kimseler ölmüş olmalarına rağmen devamlı olarak sevap kazanırlar.
İşte Peygamberimiz (s.a.v.) yukarıdaki hadislerinde bu amelleri saymaktadır. Zikrettiğimiz kaynaklarda hadis,
"Kişi öldüğünde şu üç şeyden gelenler hariç ameli kesilir...." şeklinde gelmiştir.
Sevgili Peygamberimiz bir başka hadislerinde Allah yolunda hizmet ederken ölenlerin de amel defterlerinin kapanmayacağını bildirmiştir.[886]
Bu ameller ölüye vefatından sonra da fayda temin edip amel defterindeki sevap hanesini yükselttiği gibi; kötü bir çığır açan kimseye açtığı o kötü çığırda günah işlenmeye devam edildiği müddetçe günah yazılır. Peygamberimiz bununla ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
"Her insan öldürüldüğünde onun günahından Âdem'in oğlu Kabil'e bir hisse yazılır. Çünkü öldürmeyi ilk başlatan o olmuştur."[887]
Öyle ise her mü'min günah cihetiyle ölüp, sevap cihetiyle yaşayabilmenin yollarını araştırmalı; sayılan amellere sahip olmaya gayret göstermelidir.[888]
Hâmile Ve Emzikli Kadın Oruç Tutmayabilir
275. Enes bin Mâîik (r.a.) rivayet ediyor:
"Sıhhatine zarar gelmesinden korkan hâmile kadın ile, çocuğuna zarar gelmesinden korkan emzikli kadının oruç tutmama izni vardır."[889]
İzah
Bütün ibâdetlerde olduğu gibi, oruçta da dinimizin getirdiği bâzı kolaylıklar ve ruhsatlar vardır. Bâzı kimselere durumlarına göre oruç tutmama ruhsatı verilmiştir. Bunlardan bâzıları yolcular, hastalar, âdet ve nifaz halindeki kadınlardır.
Peygamberimiz bu hadislerinde de hâmile ve emzikli kadınlara da oruç tutmama hususunda ruhsat verildiğini bildirmektedir. Hamile veya emzikli kadın oruç tuttuğu takdirde kendisinin veya çocuğunun halsiz düşeceğinden, hastalanacağından endişe ederse, oruç tutmayabilir. Tutamadığı oruçları sonradan kaza eder. Fakat fazla rahatsızlık duymayan hâmile kadının mecbur olmamakla beraber oruç tutması uygun olur. Çocuğu mama veya benzeri bir şeyle doyurabilen emzikli kadın da orucunu tutarsa daha iyi olur. Zaten ruhsat çocuğa zarar gelme endişe için verilmiştir.[890]
A'lâ Bin Hadramî'nin (r.a.) Fazileti
276. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Resûlullah (s.a.v.) A'la bin Hadremî'yi Bahreyn'e göndermişti. Ben de onunla beraber gittim. Kendisinde birbirinden garip üç hadise gördüm. Deniz kıyısına vardığımız zaman bize:
"Besmele çekin ve kendinizi denize bırakın" dedi. Besmele çekerek kendimizi suya bıraktık. Denizin öbür kıyısına geçtiğimiz halde ayakkabılarımızın altı bile ıslanmadı.
Döndüğümüz zaman da bir çölde yürürken suyumuz kalmadı. Susuzluktan ona yakındık. "İki rekât namaz kılın" dedi. Sonra dua etti. O esnada kalkan gibi bir bulut göründü ve oluklarının ağzını açtı. Kana kana su içtik ve hayvanlarımızı da suladık.
"Yolda vefat etti, onu gömdük. Fakat bir müddet sonra canavarlar çıkarıp onu yemesin diye endişe ederek kabrini kazdığımızda onu orada bulamadık."[891]
İzah
Hadiste de ifâde edildiği gibi, Resûlullah A'la bin Hadramî'yi elçi olarak Bahreyn'e göndermiş, Ebû Hüreyre'yi de (r.a.) kendisine yol arkadaşı olarak vermişti.
Ebû Hüreyre'nin (r.a.) Hz. A'lâ'da gördüğünü söylediği üç hal, Bahreyn yolculuğunda olmamıştır. Bunlar onunla olan daha sonraki beraberliklerinde meydana gelmiş kerametlerdir. Çünkü Hz. A'la Peygamberimizden çok sonraları vefat etmiş bir Sahabîdir. Hz. Ömer Alâ bin Hadramî'yi de bu birliğe kumandan tayin ederek onu fetihle vazifelendirmiş, ayrıca bir mektup yazarak kendisine şu hatırlatmada bulunmuştur:
"Cenâb-ı Hak, insanları ve bu varlığı hangi gaye ile yarattığını bize bildirmiştir. Sen de ne için yaratılmış isen o şeye çalış ve başka şeylerden vazgeç. Çünkü dünya geçicidir, âhiret ise ebedîdir. Dünyanın geçici lezzetleri seni ebedî olan âhiret lezzetlerini görmekten alıkoymasın. Allah'ın yasak kıldığı şeyleri işlemekten sakın. İstediği kimseye ilim ve hikmetiyle üstünlük veren Cenâb-ı Haktır. Allah bizi de, seni de kendisine itaat etmeye ve azabından kurtulmaya muvaffak eylesin."[892]
Bahreyn'e ulaşan Hz. A'la, Peygamberimizin mektubunu hükümdara takdim etti. Hükümdar mektubu okuduktan sonra da hatip bir Sahabî olan Hz. A'la onu şu sözlerle İslâmiyete davet etti:
"Ey Münzir! Şüphesiz sen dünya işlerinde büyük bir akla sahipsin. Bak, iyi düşün! Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi tasdik etmemek, verdiği sözden hiç caymayan kimseye itimad etmemek, inanmamak sana yakışır mı? İşte böyle olan o ümmî Peygamberdir ki, vallahi aklı başında olan hiç kimse, hiçbir zaman onun emrettiği bir şeyin yasaklanması; onun yasakladığı şeyin de aslında emredilmesi gerektiğini söyleyemez."
Gerek Resülullahın mektubunun, gerekse Hz. A'lâ'nın sözlerinden etkilenen hükümdar Münzir, biraz düşündükten sonra Müslüman olmaya karar verdi ve bunu şu sözlerle ilân etti:
"Elimdeki saltanata baktım; onu, âhiret dışında, sadece dünyaya yarayacak şekilde buldum. Sizin dininize baktım; onun dünyayı da, âhireti de birlikte mütalaa ettiğini gördüm. Kendisinde dünyada rahat bir şekilde yaşama ve âhirette de ebedî bir hayat bulunan böyle bir dini kabul etmeme ne mâni var?"[893]
Bundan sonra A'lâ bin Hadramî (r.a.) bir mektup yazarak bu durumu Resülullaha (s.a.v.) müjdeledi.
Bu haberi alan Peygamberimiz çok sevindi ve Hz. Bahreyn'e vali olarak tayin etti.[894]
Oruçlunun Sürme Çekmesi
277. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah oruçlu iken sürme sürmüştür. [895]
İzah
Araplar gözlerine sürme çekerlerdi. Fakat bu, günümüzde kadınların gözlerine çektikleri sürmeden farklıydı. Resûlullah ve Sahabîler bahsi geçen sürmeyi süslenmek için değil, tedâvî maksadıyla kullanırlardı. Nitekim Peygamberimiz bir hadislerinde sürmenin bu özelliğini şöyle bildirmiştir:
"Sürmelerinizin en iyisi ismid denilenidir. Çünkü o gözü temizler, görmeyi artırır, kirpikleri gürleştirir."
Başka bir hadiste de Peygamberimizin bir sürmeliği olduğu, her gece gözüne üçer defa sürme çektiği bildirilir.[896]
Peygamberimizin sürmeyi yatarken kullanması da bunun süslenme maksadıyla olmadığını gösteren bir başka husustur.
Türbüştî, hadiste geçen ismidle ilgili olarak şöyle der:
"Bu, madenî bir taştır. Gözdeki yaşı ve yaraları emer, gözün sıhhatini korur, bilhassa yaşlılarda ve çocuklarda gözün damarlarını kuvvetlendirir."[897]
Borç Vermenin Fazileti
278. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
"Her borç bir sadakadır."[898]
İzah
Müşterek hayatın vaz geçilmez unsurlarından biri olan borçlanma, insanın en küçük ihtiyaçlarını dahi tanzim eden Kur'ân ve sünnette elbetteki ihmal edilmemiştir. Cemiyet hayatının huzur ve ahenk içerisinde devam etmesi için faizi haram kılan Rabbimiz, yine aynı hikmete binâen zekât, sadaka gibi, karşılıksız borç vermek gibi müesseseleri emretmiştir. Kur'ân-ı Kerimde ehemmiyetine işaret edilerek mü'minlerin ihtiyaç sahiplerine karşılıksız borç para vermeleri şöyle teşvik edilir:
"Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah rızâsı için bağışta bulunmak suretiyle Allah'a güzel bir borç verenlere bunların karşılığını Allah kat kat verecektir. Onlar için pek değerli bir mükâfat da vardır."[899]
Karşılıksız olarak, sırf Allah rızâsı için, feragat ve kardeşlik duyguları içerisinde verilen borca "karz-ı hasen" "güzel borç" denilmesi, güçsüzleri sömürme ve onların sırtından para kazanma esâsına dayalı faizin kötü bir borç olduğunu ifâde eder. Zaten karz-ı hasen, faize alternatiftir.
Peygamberimiz de pekçok hadislerinde mü'minin bir sıkıntısını gidermenin ebedî saadete vesile olduğunu açıklamıştır. İşte yukarıdaki hadislerinde de borcu bir sadaka olarak değerlendirmiş, ümmetini borç vermeye teşvik etmiştir.
Resûlullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde de borç isteyenin mutlaka ihtiyacından dolayı istemiş olacağından dolayı karz-ı hasenin sadaka vermekten daha sevap olduğunu ifâde etmiştir.[900]
Burada dinimizin ne zarara uğrama, ne de zarara uğratma şeklindeki bir prensibinden de bahsetmek isteriz. Dinimizde bir yandan borç vermeyi tavsiye ederken, diğer taraftan da borçluya borcunu iyilikle ve zamanında ödemesi tavsiyesinde bulunulmuştur. İmkânı olduğu halde borcu ödememek zulüm olarak telâkki edilmek suretiyle denge temin edilmiş, borç verenin hakkı ve hukuku korunmuştur.
"En seçkinleriniz, borcunu en güzel şekilde ödeyendir"[901]
müjdesiyle de borcu zamanında ödemenin faziletine dikkat çekilmiştir.
Konu ile ilgili geniş bilgi için Faiz Ticâret isimli eserimizin 33-47. sayfalarına bakılabilir.[902]
Allah'ın İsmine Hürmet
279. Ali bin Ebî Tâlib (r.a.) rivayet ediyor:
"Üzeri yazılı hiçbir kağıt yoktur ki, yere atılsın da, Allah meleklerini gönderip onu onların kanatları altına almasın. Bu durum Allah'ın velî kullarından birini göndermesine kadar devam eder. O kul kağıdı alır, kaldırır. Melekler onu kuşatırlar.
Kim Allah'ın isimlerinden birisinin yazılı olduğu bir kağıdı yerden kaldırırsa, Allah da onun ismini illiyyîne yükseltir. Ve anne babası kâfir de olsa onlardan azap hafiletilir."[903]
Fitnelerden Uzak Kalmak
280. Muhammed bin Mesleme (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ey Muhammed [bin Mesleme], insanların dünya için birbirleri ile çarpıştıklarını gördüğün zaman kılıcını al ve kırılıncaya kadar Harem'de en büyük bir kaya parçasına vur. Sonra hatâ ile öldürülünceye veya takdir edilmiş bir ölüm gelinceye kadar evinde otur."
Muhammed bin Mesleme diyor ki: "Ben Resûlullahm bana emrettiğini aynen yaptım."[904]
İzah
Hadiste ismi geçen Muhammed bin Mesleme (r.a.) Resûlullahın sevdiği bir Sahabe idi. Peygamberimiz kendisine zaman zaman mühim görevler verirdi. Burada da ona tavsiyede bulunuyor. Muhammed bin Mesleme de (r.a.) bu tavsiyeyi aynen yerine getirdiğini ifâde ediyor.
Hz. Ömer devrinde de pek mühim hizmetlerde bulunan bu büyük Sahabî, Hz. Osman devrindeki fitnelere karışmadığı gibi, Hz. Ali ile birlikte yatıştırıcı rol oynadı.[905]
Resûlullahın Hususiyetleri
281. Abdullah bin Ebî Evfâ (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) çok zikreder, lüzumsuz konuşmaz, namazı uzatır, hutbeyi kısaltır, ihtiyaçlarını görmek üzere, dul kadınlarla ve fakirlerle beraber yürümekten çekinmezdi.[906] Fakir ve kimsesizlerin ihtiyaçlarını görürdü.[907]
Cehenneme Karşı Kalkan
282. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah yanımıza geldi ve,
"Kalkanınızı alın" buyurdu.
Biz, "Gelen bir düşman sebebiyle mi?" dedik. Şöyle buyurdu:
"Cehenneme karşı kalkanınızı alın. 'Sübhanallah, elhamdülillah, lâilâhe illallah ve Allâhü ekber' deyin. Çünkü bunlar, kıyamet günü söyleyenin önünden, ardından yürümek ve onu korumak üzere gelirler. Bunlar, Kur'ân'ın belirttiği 'Baki kalan sâlih ameller'dir."[908]
İzah
Kur'ân'da, "Baki kalan sâlih ameller"in fazileti şöyle bildirilir:
"Doğru yolu kabul edenlerin Allah hidâyetini artırır. Baki kalan salih ameller ise, Rabbinin katında mükâfat bakımından da daha hayırlıdır, akıbetçe de daha hayırlıdır."[909]
[883] Mu'cemü'l-Evsat, 4:285 (3505.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/363.
[884] Mu'cemü'l-Evsat, 4:287, (3510.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/363-364.
[885] Müslim, Vasiyyet: 3, 14; Ebû Dâvud, Vesayâ: 14; Tirmizî, Ahkâm: 36; Müsned, 2:490 (8819.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/364.
[886] Ebû Dâvud, Cihad: 15; Tirmizî, Fedailü'l-Cihad: 2; Dârimî, Cihad: 32.
[887] Buhari, Enbiyâ: 1.
[888] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/364-365.
[889] Mu'cemü'l-Evsat, 4:290, (3514.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/365-366.
[890] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/366.
[891] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/366-367.
[892] Tabakât, 4:362.
[893] Halebî, İnsânü'l-Uyûn, 3:300.
[894] Tabakât, 1:276; 4:363. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/367-369.
[895] İbni Mâce, Sıyâm: 17. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/369.
[896] Tirmizî, Libas: 23; Tıbb: 9; Nesâî, Zînet: 28; İbni Mâce, Tıb: 25.
[897] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 11:281. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/369.
[898] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/369-370.
[899] Hadid: 57/18.
[900] İbni Mâce, Sadaka: 19.
[901] Buhârî, İstikraz: 12; Müslim, Müsakât: 33.
[902] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/370-371.
[903] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/371-372.
[904] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/372.
[905] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/372-373.
[906] Araplar kadınlarla ve fakirlerle yürümeyi gururlarına yediremezlerdi.
[907] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/373.
[908] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/373-374.
[909] Meryem: 19/76. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/374.