hafız_32
Mon 27 September 2010, 08:48 pm GMT +0200
5. BÖLÜM
MÜSLÜMAN İLE KÂFİR ARASINDA MİRAS VE EVLENME GEÇERLİ DEĞİLDİR
İslâm şu hususa gereğince dikkat gösterir: Müslümanın üstünlüğünü ister. Allah'ın istemediği tüm şeylerden ilgi ve alâkanın kesilmesini murad eder. Müslüman için Allah'ın dilediğinin dışında bir şey yoktur. Bu bakımdan müslüman ile onun kâfir olan akrabası arasında miras geçerli değildir. Zira bu yükümlülük de, İslâm düşüncesine göre, Velâ ve Berâ'mn, yani dostu dost bilme ve düşmanı da düşman tanımanın bir gereğidir.
Ancak bütün bunlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e cihad emri geldikten sonra söz konusudur. İbn Kayyım'ın da belirttiği gibi, cihad farz kılınmadan önce insanların, önceki nikâhları, evlilik akidleri geçerliydi. Bunlardan İslâm dinini kabul edenlerden, meselâ kadın müslüman, kocası kâfir olabiliyordu. Buna rağmen aralan tefrik edilmiyordu, birbirinden ayrılmaları sözkonusu değildi. Bu durum Hudeybiye Barış antlaşmasına kadar böylece devam etti. Bu barış antlaşmasından sonra, müslüman kadının kâfir erkeklere haram olduğuna dair hüküm indi.[121]
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Bu (kadınlar) onlara helâl değildir, o kâfirler de bu (müslüman kadınlara) helâl olmazlar." (Mümtehine, 60/10)
Yine Rabbim şöyle buyuruyor:
"Kâfir kadınlarınızı nikâhınızda tutmayın." (Mümtehine, 60/10)
Artık böylece tam ayrılışın zamanı gelmiş oldu. Bu durum hem inanan erkeklerin hem de kadınların kalblerinde ve vicdanlarında gerçekleşmek üzere geldi. Nitekim bu, onların pratik hayatlarında da gerçekleşmiş olan bir şeydir: İman bağından başka bir bağ tanınmıyor, akide bağının ötesinde de bir bağ aranmıyor. İrtibat ve bağlılık, ancak Allah'a istenilen manada bağlı olanlar arasında olacaktır."[122]
Bu haramlık konusu aynı zamanda Bakara sûresinde de yer almaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de kızlarınızla evlendirmeyin. Beğense-niz bile putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar cehenneme çağırır. Allah ise, izni ve yardımı ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar." (Bakara, 2/221)
Şeyh Abdurrahman b. Sadî (rh), Rabbimizin: "Putperest kadınlarla evlenmeyin" âyetiyle ilgili olmak üzere şunları söylemektedir:
"Bu âyet, tüm müşrik ve putperest kadınlar hakkında geçerlidir. Ancak Maide suresinin beşinci âyeti bunu tahsis etmiştir. Çünkü burada Ehl-i Kitap olanların kadınlarıyla evlenebileceği hükmü açıklanmıştır. Rabbim şöyle buyurmaktadır:
"Kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da size helâldir.” (Maide, 5/5)
"İman etmedikçe müşrik (putperest) kadınlarla evlenmeyin" âyeti âmm yani geneldir. Bunda bir tahsis söz konusu değildir.
Bu arada Allah (c.c), müslüman erkekle kadının kendilerine muhalif olanlarla evlenmelerinin haram oluş sebebi ve hikmetini de açıklamaktadır. Rabbim şöyle buyuruyor:
"Onlar cehenneme çağırır."
Yani onlar sözleriyle, davranışlarıyla ve fiilleriyle cehennem ateşine fçağınrlar. Kendileriyle birlikte'bulunulduğu takdirde tehlike durumu söz İkonusudur. Hatta daha da ötesi, ebedi şakavet sebebi olabilirler."[123]
Müslüman erkeğin, ehl-i kitaptan kadınlarla evlenmesi ise, icma vardır. Nitekim Şeyhu't-İslâm İbn Teymiye, selef ve haleften bu görüşü belirtenler olduğunu söylemiştir. Ancak, Abdullah b. Ömer'den rivayet edildiğine göre bu sahabî, hıristiyanlarla evlenmeyi uygun görmemiş, bu hususta şöyle demiştir. "Benim Rabbim, Meryemoğlu İsa'dır diyen bir kadının şirk koşmasından daha büyük bir şirk bilmiyorum."[124]
Ancak buna üç bakımdan cevap verilmektedir:
1- Rabbimizin aşağıda mealini sunacağımız âyetine göre, Kitap ehli müşriklere dahil edilmemektedir. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz (bütün) iman edenler, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiîlerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır da..." (Bakara, 2/62)
Şayet bunlar şirkle tavsif olunmuşlardır, denilecek olursa, ki âyet şöyledir:
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarım); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek ilâha kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı.. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır." (Tev-be, 9/31)
Denilmiştir ki: Kitap ehlinin dinlerinin temelinde şirk yoktur. Çünkü Allah (cc.) peygamberleri tevhid ile göndermiştir. Fakat hıristiyanlar şirk icad ettiler. Mademki, O, onları müşriklerden ayırmaktadır. Çünkü bunların dinlerinin temelinde, Allah tarafından indirilen kitaplara tabi olmak vardır.
2- Bakara süresindeki âyet umumidir. Maide süresindeki âyet ise hususidir. Zira hususi olan, umumi olana takdim edilir.
3- Maide süresindeki âyet nesh edici yani hükmü yürürlükten kaldırandır. Bakara süresindeki âyeti neshetmiştir. Çünkü Maide sûresi Bakara sûresinden sonra nazil olmuştur. Bu, âlimlerin ittifakıyla böyledir.[125]
Gerçi en iyisini bilen Rabbimdir. Burada kanaatim odur ki, yukarıda sunulan üç cevaptan ilki, pek doğru gibi görülmemektedir. Gerçi bunu Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye ileri sürmektedir. Biz burada şunu da dile getirmek isteriz. Evet, hıristiyanhğm temeli tevhide dayanır. Fakat onlar bunu sonradan değiştirip bozmuşlardır. Buna rağmen yine itibar sonuçlara göredir. İkinci ve üçüncü olarak verilen cevaplara gelince, işte bu iki görüşü, ilim erbabından birçokları kabul etmişlerdir."[126]
Diğer taraftan müslüman ile kâfir arasında mirasın geçersizliği meselesi ise, bu da aynı şekilde getirilen yükümlülük ve sorumluluklardandır.' Velâ ve Berâ konusunun da önemli meselelerinden birini oluşturur. Bunun delili ise Hz. Peygamber (s.a.v.)'in aşağıdaki şu hadisleridir. Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadırlar:
"Müslüman kâfire mirasçı olamayacağı gibi kafir de müslümana mirasçı olamaz."[127]
Bunun sebebi ise, tevarüs yani birbirlerine miras olma durumu, aynı zamanda velayet yetkisini de beraberinde getirir. Aşağıdaki âyete göre müslüman ile kâfir arasında velayet sözkonusu değildir.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin (velayet sahibi kılmayın). Çünkü onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar)." (Maide, 5/5l)[128]
İmam Begavî der ki: "Sahabe'den alim olanların bir çoğu ve onlardan sonra gelenlerin görüşleri ve amelleri buna göredir. Kâfir müslümana mirasçı olamaz, müslüman da kâfire mirasçı olamaz. Zira aralarında velayet bağı sona ermiştir.
Bir de Hz. Muaz ile Muaviye tarafından gelen bir görüş vardır. Bu ikisi demişlerdir ki: "Müslüman kâfire mirasçı olabilir, fakat bir kâfir müslümana mirasçı olamaz." Bunu ise İbrahim en-Nehaî anlatıyor. Bu, tıpkı şunun gibidir. Müslüman erkek ehl-i kitaptan bir kadınla evlenebilir, bu caizdir, fakat kâfir bir erkek ile müslüman bir kadın evlenemez. Bu görüşü, aynı zamanda İshak b. Ruhûye de benimsemektedir.[129]
Mürted ise hiç birisine mirasçı olamaz. Mürted bir kimse ne bir müslümana, ne bir kâfire ve ne de bir mürtede mirasçı olamaz. Ancak mürted olan bir kimsenin bıraktığı miras konusunda ihtilâf bulunmaktadır.
Bir grup cemaatin görüşüne göre, onun malı miras olarak kalmaz. Aksine ondan kalan mal, bir fey, yani ganimettir. Bu görüşü İmam Malik ve Şafiî beyan etmektedirler.
Bir grup alime göre de, ondan kalan miras, onun müslüman akrabasına aittir. Bu görüşü destekleyenler ise, Hasan, Şa'bî, Ömer b. Abdula-zîz, Evzaî, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'dir. Mürted olan kimsenin, irtidadından sonraki kazancına gelince, bu kazanç, ganimettir. Bu görüşü.de Süfyan es-Sevrî ve Ebû Hanife ileri sürmektedirler.[130]
İslâm izzet, iffet ve kuvvet dinidir. Bu itibarla müslümanın kısır dünyevî menfaatlerle aşağılanmasını istemez, her yönüyle müslümanın üstünlüğünü diler. Çünkü kısır menfaatlerin peşinden gitmek bu dinin esas ve prensipleriyle, seçkinliğiyle ve şeriatının yüceliğiyle uyuşamaz. Aksine İslâm, müslümanı sıkıntıya sokacak, onu bu gibi yollarla veya nifak yoluyla dininden uzaklaştıracak şeylerden ilgi ve bağını koparır. Bu bakımdan kâfirle nikahlanmak haram kılındı, kâfirin müslüman kadın üzerinde bir hakimiyeti ve sultası olmasın istendi. Zira İslâm en yücedir ve onun üzerine bir başka şey yüceltilemez. Kâfir ve putperest, müşrik kadınla evlenmek de kesinlikle haram kılınmıştır. Çünkü böyle bir kadınla evlilik, kocasının dinini yok etmede büyük bir tehlike arzetmektedir. Zira doğacak olan çocuklar, küfür ve şirk esaslarına dayalı olarak yetişeceklerdir. Müslüman ile kâfir arasında aynı zamanda mirasçılık durumu da yoktur. Böylece müslüman haram olarak gelebilecek maldan korunmuş bulunmaktadır. Zira onun yani müslümanın kâfir arkadaşı (yakını) harama rıza gösteren, Allah'ın dosdoğru olan helâl şeriatini, İslâm şeriatini inkâr ile terkediyor.
Mademki bu durum müslüman üe kâfir arasında yardımlaşmayı ye iman noktasından olan veiâyeti ve dostluğu ortadan kaldırmaktadır. Durum böyle olunca, evlilik ve miras hadisesi de daha evleviyet ve öncelikle yasaklanmış bulunmaktadır. Böylece müslüman olan kimse, âlemlerin Rab-bi olan Allah'a tam bir teslimiyetle, her şeyden arınarak teslim olabilsin. Müslümanın yaşaması da ölümü de Allah'ın her bakımdan sağlam olan metodu ve hikmetlerle dolu olan şeriatı üzerinde olabilsin.
Bu sayede müslümanın hayatında tam anlamıyla bir seçkinlik ve üstünlük gerçekleştirilmiş olunur. Müslüman anık Allah'dan başkasına ibadet etmeyecek, boyun eğmeyecektir. Allah'dan başka bundan böyle bir şey istemeyecektir. Umudu, isteği, rızık açısından arzulan sadece ve sadece Allah'dan olacaktır. İster kolay ve ister büyük bir iş olsun, bütün bunlarda Allah'ın iradesinin dışında bir şey düşünmeyecek ve istemeyecektir. İşte Allah'a gereğince teslim olmanın manası budur. İtaat etmenin ve boyun eğmenin anlamı bundan başkası değildir.
[121] Bak. Ahkamu Ehli'z-Zimme, 1/69.
[122] Fi Zılal,6/3546.
[123] İbn Sadî, Tefsiru Kelami'l-Mennân, 1/274.
[124] Hadis Buharî'de Talak bahsinde, "İman etmedikçe müşrik (putperest) kadınlarla evlenmeyin" ayeti bölümünde ele alınmıştır. Nafi'den rivayete göre, Abdullah b. Ömer (r.a.)'den, Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenmek hakkında sorulduğunda, şöyle demiştir: "Gerçekten Allah (cc.) müminlere müşrike (putperest kadınlarla) evlenmeyi haram kılmıştır. Hz. Isa Allah'ın kullarından bir kul olduğu halde, bir kadının Rabbinin isa olduğunu söylemesinden daha büyük bir şirk görmemekteyim." 9/416, H.5385.
[125] İbn Teymiyye, Dekaiku't-Tefsir, 1/258-260.
[126] İbn Kudame, 7/129 = eI-Muğnî.
[127] Buharı,Veraiz, H. 6764. Müslim, Feraiz, H.16I4.
[128] Fethu'l-Barî, 12/50.
[129] Şerhu's-Sünne, 8/364.
[130] Agk 8/365.