GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 09:15 pm GMT +0200
Gavs-ı Hizani zamanında geçen şu olayı nakledelim:
Ali Can ve Said isminde Gavs-ı Hizani'nin iki sofisi vardı.
Sofi Said, Gavs'ın müridi olduğu halde, Gavs'ın mürşidi olan Seyyid Taha Nehri'ye daha çok muhabbet besliyordu. Bu durum, zamanla onun terakkisinde ikilik meydana getirmeye başladı.
Ali Can ise Gavs-i Hizani’ye çok büyük muhabbet duyuyuyordu. Hatta mürşidi Gavs-i Hizani ile beraber Seyyid Taha'nın ziyaretine gittiği zaman, onun Teveccüh halkasına girmiyordu.
Gavs-i Hizani neden girmediğini sorduğu zaman: "Sen buraya menfaat elde etmeye geliyorsun. Benimse muhabbetim sanadır. Burada bir menfaatim yok!" dedi. Bu olay sofi Ali Can'a terakki kaydettirdi ve kamillerden oldu.
Sadatı kiram şöyle buyurmuşlardır:
"Şeyhini kendi menziline (evine) götür; ancak sen seyhinin menziline gitme."
Bundan anlaşıldığı üzere; mürid, mürşidini bütün ahvalleri üzerine muttali (haberdar) etmelidir. Ancak mürşidinin ahvali üzerine muttali olmaya çalışmamalıdır.
Nisbet ve feyzden en üst seviyede istifade edebilmenin yolu, mürşidi taklid ederek tam bir mutabaat yapmaktır. Ancak mürşidinde şeriate muhalif bir hareket gördüğü zaman, itiraz etmemeli, fakat mürşidini taklit etmeden, şeriate göre amel yapmalıdır. Mürşidin yapmış olduğu hareketi kendisine bırakmalıdır.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh kendi yapmış olduklarıyla değil, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i taklit ve mutabaat yapmak sureti ile bu ümmetin en eftali olmuştur. Bundan dolayı mürid, mürşidini tam manası ile taklit etmeli ve mutabaat yapmalıdır. Bu mutabaattan maksat Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini yerine getirmektir. Mürid, amelinde gevşek olmadığı sürece, bu yolda terakkisi çok fazla olur. Akan bir suyun önüne herhangi bir engel geldiği zaman, nasıl bu engeli aşıp akmasını sürdürürse, mürid de kendisine tembellik, gevşeklik geldiği zaman, bunları önemsemeyip ameline devam etmelidir.
Sadatın hazineleri doludur. Onlar doğru ve sadık vekillerdir. Yalnız, bunları sadece çalışana ve hak edene verirler. Mürid, amelini ne kadar fazla yaparsa, sadatın da o müride nazarı ve iltifatı o ölçüde fazla olur. Mürid, virdini özürsüz olarak herhangi birgün terkederse, sadat'ın feyzi de o gün müridin üzerinden kesilir
Ali Can ve Said isminde Gavs-ı Hizani'nin iki sofisi vardı.
Sofi Said, Gavs'ın müridi olduğu halde, Gavs'ın mürşidi olan Seyyid Taha Nehri'ye daha çok muhabbet besliyordu. Bu durum, zamanla onun terakkisinde ikilik meydana getirmeye başladı.
Ali Can ise Gavs-i Hizani’ye çok büyük muhabbet duyuyuyordu. Hatta mürşidi Gavs-i Hizani ile beraber Seyyid Taha'nın ziyaretine gittiği zaman, onun Teveccüh halkasına girmiyordu.
Gavs-i Hizani neden girmediğini sorduğu zaman: "Sen buraya menfaat elde etmeye geliyorsun. Benimse muhabbetim sanadır. Burada bir menfaatim yok!" dedi. Bu olay sofi Ali Can'a terakki kaydettirdi ve kamillerden oldu.
Sadatı kiram şöyle buyurmuşlardır:
"Şeyhini kendi menziline (evine) götür; ancak sen seyhinin menziline gitme."
Bundan anlaşıldığı üzere; mürid, mürşidini bütün ahvalleri üzerine muttali (haberdar) etmelidir. Ancak mürşidinin ahvali üzerine muttali olmaya çalışmamalıdır.
Nisbet ve feyzden en üst seviyede istifade edebilmenin yolu, mürşidi taklid ederek tam bir mutabaat yapmaktır. Ancak mürşidinde şeriate muhalif bir hareket gördüğü zaman, itiraz etmemeli, fakat mürşidini taklit etmeden, şeriate göre amel yapmalıdır. Mürşidin yapmış olduğu hareketi kendisine bırakmalıdır.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh kendi yapmış olduklarıyla değil, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i taklit ve mutabaat yapmak sureti ile bu ümmetin en eftali olmuştur. Bundan dolayı mürid, mürşidini tam manası ile taklit etmeli ve mutabaat yapmalıdır. Bu mutabaattan maksat Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini yerine getirmektir. Mürid, amelinde gevşek olmadığı sürece, bu yolda terakkisi çok fazla olur. Akan bir suyun önüne herhangi bir engel geldiği zaman, nasıl bu engeli aşıp akmasını sürdürürse, mürid de kendisine tembellik, gevşeklik geldiği zaman, bunları önemsemeyip ameline devam etmelidir.
Sadatın hazineleri doludur. Onlar doğru ve sadık vekillerdir. Yalnız, bunları sadece çalışana ve hak edene verirler. Mürid, amelini ne kadar fazla yaparsa, sadatın da o müride nazarı ve iltifatı o ölçüde fazla olur. Mürid, virdini özürsüz olarak herhangi birgün terkederse, sadat'ın feyzi de o gün müridin üzerinden kesilir