bengisu
Tue 11 December 2007, 03:36 pm GMT +0200
Sadat-ı Kiram'dan Şeyh Fethullah Verkanisî (K.S) "Adâb" risalesinde, râbıtanın çeşitlerini ve açıklamasmı yaparken şöyle buyurmuştur:
"Mürid, üstadının huzurunda, kürsi üzerine oturmuş bir hükümdarın önünde duran bir fakir gibi bulunmalıdır."
Veya mürid, kalbini bir keşkül (dilenci torbası) gibi açarak bizzat hükümdarın huzuruna arzeder. Bu hal, hayal ile değildir. Çünkü orada üstad hazırdır, hayale yer yoktur. Üstadının vereceği şeyi beklemelidir.
Eğer müridde mahv ve şuhuddan bir nevi hal ve kalp ızdırabı veya ondan başka birşey hasıl olursa, kendisinde bir sarsıntı olacağından içine bir korku gelmezse, bu halin ziyadeleşmesini ister. Eğer korku gelirse bu halini gizlemelidir. Mürid kendinde bir hal zuhur etmezse bilmelidir ki, meded istemek en büyük faydanın ta kendisidir. Lakin herşeyin bir vakti vardır. Bu sebepten dolayı, büyüklerin ve faziletlerinin şanından olan muhabbet ateşini alevlendirmek için ancak onlardan yardım talep etmek gerekir.
Eğer müridin nefsi, muhabbet ateşinin hakikatına kani olmaz ise, bunun bir mahrumiyet ve avarelik (başıboşluk) olduğu kanaatine varırsa, bilsin ki kusur nefsindendir. Öyle ise nefsinden ve nefsin kötü amellerinden uzaklaşmalıdır.
Hakkındaki ezeli inayeti beklemeli ve o zaman istediği olgunluğu, kabiliyetine bakmadan ve kemâlin husulünden ümidini kesmeden, Allah-u Zülcelal'in kereminden talep etmeli ve üstadının himmetini istemelidir. Çünkü üstad, Allah ile mürid arasında tavassuta (aracılığa) layıktır. Böyle olunca yeis mahrumiyet ve avarelik nerede kalır? Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Bizim yolumuzda cihad edenlere elbette yolumuzu açarız." (Ankebut; 69)
Mürşidin Gıyabında Yapılan (Hayali) Râbıta
Şekli Râbıta
Mürid, şeyhini dolunay gibi parlak bir şekilde karşısında canlandırmalıdır. Şeyhinden çıkan ışık hüzmesi şeklindeki feyizlerin, kalbine girdiğini ve oradan bütün vücuduna yayıldığını farzetmelidir.
Bazı müridler için şekli râbıta, şu şekilde faydalı olur. Mürid şeyhini, baş üzerine konmuş ve vücudunu, kendi vücudu üzerine sarkmış olarak canlandırmalıdır. Bu durumda da şeyhinin alnından çıkan ışınların, önce kalbine ve ardından bütün letaiflerine vurduktan sonra vücudunun tümüne yayıldığını farzetmelidir.
Şekli râbıtanın bu biçimi, kalbi rahatsız eden herhangi bir sıkıntı veya vesvese anında veya şeyhinin azameti gözden kaybolduğu zaman faydalıdır. Bazen de şekli râbıta, sızma şeklinde kurulur. Bu durumda mürid şeyhini, tüm vücuduna sızmış, kendisini de şeyhine zarf ve mekân olarak canlandırmalıdır. Bazen mürid, kendini yok olarak, şeyhinin suretine dönüşmüş ve böylece şeyhi ile bütünleşmiş, kaynaşmış olarak görebilir. Bu son iki şekil, aşırı muhabetin varlığı halinde meydana gelebilir.
"Mürid, üstadının huzurunda, kürsi üzerine oturmuş bir hükümdarın önünde duran bir fakir gibi bulunmalıdır."
Veya mürid, kalbini bir keşkül (dilenci torbası) gibi açarak bizzat hükümdarın huzuruna arzeder. Bu hal, hayal ile değildir. Çünkü orada üstad hazırdır, hayale yer yoktur. Üstadının vereceği şeyi beklemelidir.
Eğer müridde mahv ve şuhuddan bir nevi hal ve kalp ızdırabı veya ondan başka birşey hasıl olursa, kendisinde bir sarsıntı olacağından içine bir korku gelmezse, bu halin ziyadeleşmesini ister. Eğer korku gelirse bu halini gizlemelidir. Mürid kendinde bir hal zuhur etmezse bilmelidir ki, meded istemek en büyük faydanın ta kendisidir. Lakin herşeyin bir vakti vardır. Bu sebepten dolayı, büyüklerin ve faziletlerinin şanından olan muhabbet ateşini alevlendirmek için ancak onlardan yardım talep etmek gerekir.
Eğer müridin nefsi, muhabbet ateşinin hakikatına kani olmaz ise, bunun bir mahrumiyet ve avarelik (başıboşluk) olduğu kanaatine varırsa, bilsin ki kusur nefsindendir. Öyle ise nefsinden ve nefsin kötü amellerinden uzaklaşmalıdır.
Hakkındaki ezeli inayeti beklemeli ve o zaman istediği olgunluğu, kabiliyetine bakmadan ve kemâlin husulünden ümidini kesmeden, Allah-u Zülcelal'in kereminden talep etmeli ve üstadının himmetini istemelidir. Çünkü üstad, Allah ile mürid arasında tavassuta (aracılığa) layıktır. Böyle olunca yeis mahrumiyet ve avarelik nerede kalır? Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Bizim yolumuzda cihad edenlere elbette yolumuzu açarız." (Ankebut; 69)
Mürşidin Gıyabında Yapılan (Hayali) Râbıta
Şekli Râbıta
Mürid, şeyhini dolunay gibi parlak bir şekilde karşısında canlandırmalıdır. Şeyhinden çıkan ışık hüzmesi şeklindeki feyizlerin, kalbine girdiğini ve oradan bütün vücuduna yayıldığını farzetmelidir.
Bazı müridler için şekli râbıta, şu şekilde faydalı olur. Mürid şeyhini, baş üzerine konmuş ve vücudunu, kendi vücudu üzerine sarkmış olarak canlandırmalıdır. Bu durumda da şeyhinin alnından çıkan ışınların, önce kalbine ve ardından bütün letaiflerine vurduktan sonra vücudunun tümüne yayıldığını farzetmelidir.
Şekli râbıtanın bu biçimi, kalbi rahatsız eden herhangi bir sıkıntı veya vesvese anında veya şeyhinin azameti gözden kaybolduğu zaman faydalıdır. Bazen de şekli râbıta, sızma şeklinde kurulur. Bu durumda mürid şeyhini, tüm vücuduna sızmış, kendisini de şeyhine zarf ve mekân olarak canlandırmalıdır. Bazen mürid, kendini yok olarak, şeyhinin suretine dönüşmüş ve böylece şeyhi ile bütünleşmiş, kaynaşmış olarak görebilir. Bu son iki şekil, aşırı muhabetin varlığı halinde meydana gelebilir.