saniyenur
Tue 2 August 2011, 11:55 pm GMT +0200
Mürid ve Şeyh
Bir mürid, hizmet maksadıyla bir şeyhin tekkesine gitti. Şeyhin huzuruna çıktığında, onun ağladığını gördü. Mürid de dayanamadı, ağlamaya başladı. Bir hayli ağladıktan sonra, saygıda kusur etmeden şeyhten izin istedi. Tekkenin hizmetini görmek için dışarı çıktı. O mecliste bulunan has bir sûfî de onu takip edip yanına geldi. Tekkeye yeni gelen müride nasihatte bulundu: ''Şimdi içinde bulunduğun hal, şeyhimizin mânevî feyzinin yansımasıdır. Bu feyizin senden değil, şeyhten gelmekte olduğunu unutma. Ey vefalı mürid! Şeyhin ağlamasına uyarak bulut gibi göz yaşı dökmenin, onu taklit etmenin sana faydası vardır, fakat aradaki farkı bilmek şartıyla. Sakın ola, o mâna padişahı ve hidayet rehberi gibi ben de ağladım, deme. Bu münkirlik olur. Gerçekten onun gibi ağlamak için, önünde uzun bir yol olduğunu bilmelisin. Ona göre hareket etmelisin. Onun gibi ağlayabilmek için, belki otuz yıl gösterişsiz riyâzet çekeceksin. Timsahlarla dolu denizleri, yırtıcı hayvanlarla dolu dağları geçtikten sonra, şeyhin ağladığı gibi ağlamanın, ne demek olduğunu anlayacaksın. Bütün bu zahmetlere, zorluklara katlanıp da o ağlayışı elde edememek de var. O makama erişirsen, ‘Yeryüzü bana gösterildi' diye, Cenâb-ı Hakk'a çok şükretmen gerekir.''