GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 04:09 am GMT +0200
Murakabenin hakikatı; Allah-u Zülcelal'i düşünerek devamlı O'nunla meşgul olmaktır. Murakabe, marifetin kalpte uyandırdığı bir haldir. Bu hal insanın âzâlarında ve kalbinde amele sebep olur.
Hal: Kalbin devamlı olarak Allah-u Zülcelal'i düşünmesi, O'na yönelip O'nunla meşgul olmasıdır.
Marifet ise; içinden geçenlere ve bütün gizliliklere, Allah-u Zülcelal'in muttali olduğunu (bildiğini), kullarının amellerini görüp gözettiğini ve herkese yaptığına göre, muamelede bulunacağını bilmektir.
Marifet genişleyerek, kalbi istila edip hakimiyeti altına aldığı zaman, kalp Allah-u Zülcelal'e yönelip, bütün gayretini O'nun yolunda harcar.
Bu şekilde murakabe sahibi olanların kalbi, tamamen Allah-u Zülcelal'in celalini düşünmeye dalar, başka hiçbir şeye iltifat etmeyip, O'nun kudret ve azameti karşısında eğilir.
Böyle kimseler şüpheli olan şeylerden kaçınmak bir tarafa, mübahlara dahi yaklaşmazlar. İbadete başladığı zaman sanki o ibadete öteden beri alışkınmış gibi, tam gereğini yerine getirerek yapar. Bu şekilde masivayı arkasına atıp, yalnız Allah-u Zülcelal ile beraber olan kimselerin diğer ihtiyaçlarına Allah-u Zülcelal kefildir.
Bu dereceye yükselenler insanları öyle unutur ki, gözü açık olduğu halde yanındakileri görmez, sağır olmadığı halde söylenenleri duymaz.
Ey Nefsim!
“Bu hal ve ibadetleri kendine uzak bir şey olarak görme. Bir hükümdarın huzurunda bulunanlar, onun korkusundan etraflarında olup bitenden haberdar olmaz.
Alelâde bir düşünceye dalan bir insan, gideceği yeri geçtiği halde farkına varmazken, sana ne olu-yorda bir an bile nazarını senden ayırmayan, yaptığın gizli ve aşikare şeyleri bilen ve kalbinden geçenleri gören kudret ve azamet sahibi Allah-u Zülcelal'den gafil kalıp, dünyaya ve keyfü-sefaya dalıyorsun.
Eğer ebedül ebed olan ahiret hayatında hüsrana uğramak istemiyorsan, Allah-u Zülcelal'e kavuşabilmenin yollarını ara. Sana Allah-u Zülcelal'i hatırlatan kişilerle beraber ol. Şunu unutma senin kurtuluşun Allah-u Zülcelal'in yolundadır."
Aşırı derecede dünyayı seven ve onun hırsı ile kararan kalpler, Allah-u Zülcelal'in nurundan mahrumdurlar. Allah-u Zülcelal'den yüz çevirip, düşmanının peşine düşen kalp, Allah-u Zülcelal'in nuru ile nasıl parlayabilir ki?
Murakabe eden insan bir iş yaparken ilk düşüncesi: Bu işi nefsim için mi, yoksa Allah rızası için mi yapıyorum diye kendine sormak olmalıdır.
Murakabe eden insanın ikinci düşüncesi; amel yapmaya başlayacağı zaman; Allah-u Zülcelal'e nasıl layık bir şekilde amel yapacağını düşünmektir.
Bu şekilde düşünürse, ibadetlerin adabını yerine getirerek en mükemmel biçimde yapmaya gayret eder.
Ey Nefsim!
"Sen insanların düşüncelerini ve sana ne diyeceklerini bir tarafa bırakarak, amellerinde ve işlerinde daima Allah rızasını gözetmeye çalış.
Çünkü insanların senin ameline veya işine güzel yada kötü demelerinin Allah-u Zülcelal'in o amelden razı olup olmamasının yanında ne hükmü ve değeri olabilirki.
Unutma ki, sevaplara mükafaat, günahlara azap verecek olan Allah-u Zülcelal'dir. Sen her işinde ve amelinde Allah-u Zülcelal'in emirlerini dikkate alır ve O'nu razı etmeye çalışırsan kurtulmuşlardan olabilirsin ancak."
Hal: Kalbin devamlı olarak Allah-u Zülcelal'i düşünmesi, O'na yönelip O'nunla meşgul olmasıdır.
Marifet ise; içinden geçenlere ve bütün gizliliklere, Allah-u Zülcelal'in muttali olduğunu (bildiğini), kullarının amellerini görüp gözettiğini ve herkese yaptığına göre, muamelede bulunacağını bilmektir.
Marifet genişleyerek, kalbi istila edip hakimiyeti altına aldığı zaman, kalp Allah-u Zülcelal'e yönelip, bütün gayretini O'nun yolunda harcar.
Bu şekilde murakabe sahibi olanların kalbi, tamamen Allah-u Zülcelal'in celalini düşünmeye dalar, başka hiçbir şeye iltifat etmeyip, O'nun kudret ve azameti karşısında eğilir.
Böyle kimseler şüpheli olan şeylerden kaçınmak bir tarafa, mübahlara dahi yaklaşmazlar. İbadete başladığı zaman sanki o ibadete öteden beri alışkınmış gibi, tam gereğini yerine getirerek yapar. Bu şekilde masivayı arkasına atıp, yalnız Allah-u Zülcelal ile beraber olan kimselerin diğer ihtiyaçlarına Allah-u Zülcelal kefildir.
Bu dereceye yükselenler insanları öyle unutur ki, gözü açık olduğu halde yanındakileri görmez, sağır olmadığı halde söylenenleri duymaz.
Ey Nefsim!
“Bu hal ve ibadetleri kendine uzak bir şey olarak görme. Bir hükümdarın huzurunda bulunanlar, onun korkusundan etraflarında olup bitenden haberdar olmaz.
Alelâde bir düşünceye dalan bir insan, gideceği yeri geçtiği halde farkına varmazken, sana ne olu-yorda bir an bile nazarını senden ayırmayan, yaptığın gizli ve aşikare şeyleri bilen ve kalbinden geçenleri gören kudret ve azamet sahibi Allah-u Zülcelal'den gafil kalıp, dünyaya ve keyfü-sefaya dalıyorsun.
Eğer ebedül ebed olan ahiret hayatında hüsrana uğramak istemiyorsan, Allah-u Zülcelal'e kavuşabilmenin yollarını ara. Sana Allah-u Zülcelal'i hatırlatan kişilerle beraber ol. Şunu unutma senin kurtuluşun Allah-u Zülcelal'in yolundadır."
Aşırı derecede dünyayı seven ve onun hırsı ile kararan kalpler, Allah-u Zülcelal'in nurundan mahrumdurlar. Allah-u Zülcelal'den yüz çevirip, düşmanının peşine düşen kalp, Allah-u Zülcelal'in nuru ile nasıl parlayabilir ki?
Murakabe eden insan bir iş yaparken ilk düşüncesi: Bu işi nefsim için mi, yoksa Allah rızası için mi yapıyorum diye kendine sormak olmalıdır.
Murakabe eden insanın ikinci düşüncesi; amel yapmaya başlayacağı zaman; Allah-u Zülcelal'e nasıl layık bir şekilde amel yapacağını düşünmektir.
Bu şekilde düşünürse, ibadetlerin adabını yerine getirerek en mükemmel biçimde yapmaya gayret eder.
Ey Nefsim!
"Sen insanların düşüncelerini ve sana ne diyeceklerini bir tarafa bırakarak, amellerinde ve işlerinde daima Allah rızasını gözetmeye çalış.
Çünkü insanların senin ameline veya işine güzel yada kötü demelerinin Allah-u Zülcelal'in o amelden razı olup olmamasının yanında ne hükmü ve değeri olabilirki.
Unutma ki, sevaplara mükafaat, günahlara azap verecek olan Allah-u Zülcelal'dir. Sen her işinde ve amelinde Allah-u Zülcelal'in emirlerini dikkate alır ve O'nu razı etmeye çalışırsan kurtulmuşlardan olabilirsin ancak."