- Münakız Olduğunu İleri Sürdükleri İki Hadis

Adsense kodları


Münakız Olduğunu İleri Sürdükleri İki Hadis

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 24 October 2010, 06:39 pm GMT +0200
11-Mütenâkız  Olduğunu İleri Sürdükleri İki Hadis

İddia:Siz,Habbâb b.el-Eretten rivayet ettiniz ki (Habbâb şöyle) demiştir:RasûIuIIaha (S.A.V) sıcağın şiddetinden şikâyette bulunduk,bizim şikâyetimi­zi dinlemedi.".

Yani:Onlar sıcağın fazlalığından ve kendilerinin bundan mutazarrır olduğundan yakındılar ve Rasû-lullahtan namazı.sıcağın şiddeti geçince kıldırmasını istediler. Rasûlullah onların şikâyetlerin kabul etmedi (yani namazın tehir edilmesine evet demedi).

Sonra Rasûlullahtan (S.A.V) bir de :"Namazı ha­va serinleyince kılınız.Çünkü sıcağın şiddeti,Ce­hennemin galeyana gelmesîndendir.[473] hadisini rivayet ettiniz.

İşte bu,apaçık bir ihtilâf ve tenakuzdur.

Cevap:Biz deriz ki-hamdolsun-burada ne ih­tilâf vardir.ne de tenakuz...Çünkü vakitlerin evvelinde Allanın rızası,sonunda da afvı vardır.Affetmek ise.an-cak bir kusurdan dolayı mevzuubahs olabilir.Vakitle­rin evvelinde (namazların kılınması)te'kidli bir emir­dir. Vakitlerin sonlarında kılınması ise bir ruhsat­tır. Rasûlullahın kendi şahsı için ise.işlerin en âlî (yü­ce) si ve Allaha yakını İle amel etmekten başkası caiz olmaz.O,herhangi bir şeyin caiz olduğunu insanlara göstermek için bir veya iki kere ruhsatla amel edebi lir.Fakat Rasûlullahın, düşük ve ehemmiyetsiz olana devam edib de ,müekked ve efdal (daha üstün ve kıymetli)olanı terketmesi caiz olmayacak birşeydir.

Sıcağın şiddetli olduğu bir zamanda,kendisi ile beraber namazı kılan ashabı, sıcağın şiddetinden şikâ­yet edip.sıcak azalıncaya kadar namazın tehir edilme­sini istediklerinde onların bu isteklerini kabul etme­di.Çünkü ashâb o anda kendisiyle beraber bulunu-yordu.Sonra,orada hazır bulunmayanlara,sünnetin-de genişlik ve kolaylık olsun diye namazın hava serin­leyince kılınmasını emretti.Sabah namazının alaca karanlıkta kılınmasını emrettiği halde[474]"Sabah na­mazını ortalık aydınlanınca kılın! [475] buyurması da böyledir.

Rasûlullahın öğle namazını zeval vakti kıldığına namazı (hava serinleyinceye kadar) tehir etmediğine delâlet eden şeylerden birisi de İsmail b.Uleyye'nin Avf dan, onun da el-Minhâl'den,onun da Ebû Ber-ze'den (R.A) rivayet ettiği şu hadistir:

Rasûlullah,ûlâ dedikleri öğle namazını,gü­neş batıya meylettiği vakit,yani zeval vakti kılar­dı. [476]

 
12-Mütenakız Olduğunu Söyledikleri İki  Hadis

İddia:Rasûluilahm:MAslâ hiçbir Peygamber Allahı İnkâr etmemiştir."buyurduğunu ve bir de "Küçük yaşta

iken kendisine iki melek geldiği­ni,kalbinden bir kan pıhtısı çıkardıklarını,sonra kalbini yıkadıklarını ve yerine koyduklarıni[477]rivayet ettiniz.

Sonra da Rasûlullahın kırk sene kavminin dini üzre olduğımu,iki kızını,ikisi de kâfir olan Utbe b.ebî Leheb ve Ebu'l-As b.er-Rabî'e nikahladığını rivayet et­tiniz.

Bunda ise ihtilâf ve tenakuz vardır .Ve bu Rasû-lullah için bir nakısa (eksiklik) dir.

Cevap:Biz deriz ki,manası anlaşılmca,bunda hiç kimsenin - Allaha hamd olsun-bunu tenkid etmesi veya buna dil uzatması meavzûbahis değildir.

Çünkü Yemenliler hariç bütün araplar İbrahim (A.S) oğlu İsmail'in (A.S) neslidir ve dâima İbrahim (A.S) dininden kalma bazı esasları muhafaza edegel-mişlerdir.

Ka'be'yi haccetmek ve ziyaret etmek,hıtan (sünnet olmak),nikâhlanmaktüç kere boşayınca (kat'î) aynhğm vuku bulması.bir veya iki boşamada erkeğin tekrar hanımına dönme hakkının bulunması,öldürü-lenin diyeti olarak yüz deve verilmesi[478] cünüb olunca boy abdesti alınması,hunsâ'nın kadın mı erkek mi sa­yılacağı hususunda bevletme uzvuna bakılması.akra-balık sıhriyet ve soy cihetinden mahrem olanların ni­kahlarının haram kılınması bu kabil esaslardandır ve araplann bunlara uydukları herkes tarafından bilinen bir husustur.

Üstelik onlar (günah ve sevabları) yazan iki me­leğin varlığına da inanıyorlardı.

Cahiliyye şairlerinden el-A'şâ:

"Senin nimetini inkar ettiğimi sanma, şahidim üzre ey Allahın şahidi.şahid ol.." demiştir.

Yani:Dilim üzre ey Allahın meleği,dediklerime şahid ol.."demektir.

Arapların bir kısmı ba's(diriliş)ye hesâb'a da inanırdı.Zuheyr b.ebî Sulmâ Cahilidir,İslama erişme­miştir- Muallakât-ı Seb'a'dan addedilen meşhur kasi­desinde şöyle demektedir:

"...ya geri bırakıhr.bir kitaba (yazılıp) konulur ve hesap gününe saklanır veya geri bırakılmaz,hemen cezalandırılır."

Sahibinin kabri başında ayakları bağlananan ve ölesiye kadar ne yem ne su verilen deve hakkında da"Kıyamet günü sahibi o deveye binerek gelir.Eğer yakınları,kendisi öldükten sonra bunu yapmazlar-sa,çıplak ayakla,yaya olarak gelir."derler.

Ebû Zubeyd de bunu anlatarak şöyle demiştir:

"Başları velâyâ içersinde olan develer gibi,

Yanaklarının pembeliğini sam yeline veren (sev­gili) ler"

el-velâyâ,devenin hamutunun (semerinin) altına konulan örtüye denir.Araplar bunun ortasını oyarlar ve devenin boynuna geçirirlerdi. en-Nâbiğa da şöyle demiştir:

"Mahalleleri İlâh' in canibidir, dinleri de tam­dır. Mükafattan başka birşey de beklemezler,"

en-Nâbiğâ'nm mükâfattan kasdı,amellerin kar­şılığıdır. Mahalleleri de Şam (Suriye) dir[479]

Rasûlullah kavminin dini üzre idi,dendiği zaman kasdedilen,RasûlulIahın,kavmi gibi Allaha iman et mesi;sünnet olmak,boy abdesti almak.haccet-mek, tekrar diriliş e, kıyamet ve amellerin karşılığının görüleceğine inanmak gibi hususlarda onların şeriat-lanyla amel etmesidir.Bununla beraber Rasûlul-lah,putlara yaklaşmaz,onlan ayıplamaz ve "Bana sev­dirilmedi" derdi.

Şu kadar ki Rasûlullah,kendisine vahyolunana kadar,Allahm farz (olan emir)lerini ve kullan için (da­ha sonra} kendisi vasıtasıyla koymuş olduğu hüküm­leri bilmiyordu.

Allahu taâlâ da:"O (Rabbin).sen bir yetim iken (seni) barındırmadı mı?Seni (şeriat hükümlerini) bilmezken (nübüvvet nimeti ile şer'ı) yola koyma-dımi?" (93.ed-Duhâ:6-7) buyurmuştur.Cenâb-ı Hak­kın âyetteki "dâl" lafzından muradı,îman,İslâm ve onun esaslarının tafsilatını bümiyordun,Allah da sa­na yol gösterdi,demektir.

Yine Cenâb-ı Hakkın:" Sen kitap nedir.iman ne-dir,biliniyordun." (42.eş-Şûrâ: 52) ayeti de böyle-dir.Yani:Sen Kur'an nedir,imanm esasları neler dir.bilmezdin, demektir.

Allah bu ayette.ikrar manasına olan imanı kas-detmemiştir.Çünkü Rasûlullahın küfür ve şirk üzre ölen ecdadı Allahı bilirler.O'na inanırlar.O'nun (rızası) için haccederler, (fakat) Allaha yaklaşmak için O'ndan başka ilahlar edinirler ve söylediklerine göre bu ilah­lar onları Allaha yaklaşünrdı.Kezâ zulümden sakınır-lar.zulmün neticelerinden kaçınırlar,ve, "Hiç kimseye karşı haddi aşmayalım ve zulmetmeyelim" diye anlaş­ma yaparlardı.

Habeş meliki (Ebrehe) Abdulmuttalib'e ne istedi­ğini sorduğu zaman,onun"Kaçan develerimi..."deme­sine, Ebrehe, "Nasıl olur da Ka'beyi yıkmamamı istemi­yorsun da (kalkmış develerini istiyorsun)" deyince,Ab-dulmuttaîib:

"Bu evin (Ka*be) yıkılmasına mani olacak bir (sa-hib)i var" demiş veya buna benzer birşey söylemiş­tir.

Onlar Allanın varlığını kabul ederler,O'na inarur-lardı.Böyle olunca,tertemiz ve pâk olan Rasûlullah -vahiyden önce - nasıl olur da Allaha iman etmez?

Bu (bizim anlattığımız) husus,herkese aşikâ-rdır.Hiç kimse Allanın "Sen kitap nedir.iman nedir bilmiyordun"ayetindeki îmân'dan kasdedilenin,ima-nın esasları olduğunu hatırdan uzak tutamaz.

EBÛ MUHAMMED:Bu hadisin mânâsı şu­dur iRasûîullah İbrahim ve İsmâil£A.M.S) dinleri üzre idi.Rasûlullahın kavmi bunlardır yoksa Ebû Cehil ve diğer kâfirler değildir. Çünkü Allah İbrahim'in (A.S)"Kim bana tâbi olur, izimden giderse, iş t e o ben-dendir.Kim de bana isyan ederse,tevbe ettiği tak­dirde muhakkak ki sen çok bağışlayıcı,çok merha­met edicisin" fl4.İbrâhim:36) dediğini Kur'an'da hi­kaye etmiştir.

Cenab-ı. Hak Nûh 'a (A.S)"O senin ailenden de-ğildir."(l l.Hûd: 46) demiş tir. Yani Nuh'un oğlu,baba-sının dininden ayn olduğu için (onun ailesinden değil­dir)

Rasûlullahın iki kızını.iki kâfire nikahlamasına gelince :Bu da Rasûlullahın bilmediği dini hükümler­den idi.Birşey,haram kılınmakla kabin ve çirkin olur,mübah ve helal kılınmakla da güzel olur.Rasûlul-lahın,Allahın kafirlerle nikahlanmayı haram kılma­sından ve bu hususta âyet inzal etmesinden önce kız­larını iki kâfire nikahlamasında, onu Allaha küfretme­ğe götürecek herhangi birşey yoktur. [480]

 
13-Mütenakız Olduğunu Söyledikleri İki Hadis

İddia:Rasûlullahm "Ümmetim yağmura ben-zer.başı mı hayırhdır.yokşa sonu mu.bilinmez" [481]

buyurduğunu ,sonra da"İslâm başlangıçta garip idi.Sonra tekrar garip olacaktır." [482] ve"Ümmeti-min hayırlısı benim peygamber gönderildiğim asır­dır. [483] hadislerini rivayet ettiniz.Bu bir ihtilaf ve tenakuzdur.

Cevap:Biz deriz ki,bunda ne tenakuz vardır ,ne de ihtilaf. Çünkü Rasûlullah "İslâm başlangıçta garip idi.Sonra tekrar garip olacaktır."sözü ile İslâmın zu­huru esnasında müslümanlann az olduğunu,âhir za­manda da az olacağmı,şu kadar ki,bu az olanların ha­yırlı olanlar olduğunu kasdetmiştir.

Bu dediğimizin şahidi de Muâviye b.Amr'ın.Ebû İshak'dan,onun el-Evzâî'den,onun Yahya'dan veya Urve b.Ruvevm'den rivayet ettiği şu hadistir:Rasûlul-lah (S.A.V)"Ümmetimin hayırlıları başı ve sonu­dur .Bu ikisinin arası ise çoğunluğu teşkil edip eğri büğrüdürler. Onlar senden değildir.sen de onlardan degilsin."buyurmuştur.

Bu hususta daha birçok hadis varid olmuş-tur.Bunlardan bazılan:

Rasûlullah (S.A.V) âhir zamandan bahsederek şöyle dedi:"O zaman dinine sanlan.kor ateşi avuç-layen kimse gibi olacaktır. [484]

Başka bir hadiste,o zamanın şehidlerinin Be­dir şehidleri gibi olacağını İfade buyurmuştur. [485]

Bir başka hadiste de,ngaripler"in kim olduğu sorulmuş,"insanların (terketmek suretiyle) öldür dükleri sünnetimi,ihya eden (dirilten)lerdir. [486]buyurmuştur.

"Ümmetimin en hayırlısı,benim Peygamber gön­derildiğim asırdır." hadisine gelince:Onun ashâbı-nın.âhir zamandaki müslümanlardan daha hayırlı ol­duğundan ve insanların hiçbirisine, onlara verilen üs­tünlüğün verilmediğinden şüphe ediyor değiliz.

"Ümmetim yağmura benzer.başı mı hayırlı-dır.yoksa sonu mu,bilinmez" hadisini,onlann derece­sinin Ashabına yakın olduğunu ifade etmek için söyle-miştir.Nitekim,'Bu elbisenin önü mü daha güzel arka­sı mı?" denilir.Önü daha güzeldir,ancak sen bununla (güzellik bakımından) elbisenin önü ile arkasını birbi­rine yaklaştırmayı kasdetmiş olursun.Keza,"Bu kadı­nın yüzü mü güzel,yoksa ensesi mi?" demen de buna benzer.Yüzü daha güzeldir, fakat sen güzellikte yüz ile enseyi birbirine yaklaştırmak istiyorsun.

Rasûlullahın Tihâme hakkında[Tihâme) bal-tulumuha benzer,başı mı daha iyidir.yokşa sonu mu büinmez.[487] buyurması da bunun gibidir.

Bal,tulumda;şütün kapta kesilip bozulduğu gibi bozulmaz ki.başı sonundan iyi olsun.Başı da sonu da hemen hemen birdir.Başının sonundan pek fazla bir üstünlüğü yoktur... [488]

 
14-Mütenâkız Dedikleri İki Hadis

İddia:Rasûlullahm,"Beni Yûnus b. Met tâ (A.S) dan üstün tutmayın.Peygamberler arasında da (bi­rini diğerinden üstün tutarak) tercih yapmayın. [489] buyurduğunu sonra da"Ben Âdem oğullarının efendisiyim-ögünmüyorum ve ben kendisi için yer yarılıp parçalanacak (ve kabirden çıkacak olan) ilk kimseyim-öğünmüyorum[490]  dediğini rivayet ettiniz.Bu ise tenakuz ve ihtilaftır.

Cevap:Biz deriz ki:Burada ne ihtilaf vardır.ne de çelişki.

Peygamberimiz sadece kıyamet günü Âdem oğullarının seyyidi (efendisi) olduğunu kasdetmiş-tir.Çünkü o gün,şâfi'( şefaat edici) ve şehîd (şâhid) olan odur.livâu'l-hamd'ın[491] ve Havz (-i Kevser) in sahibidir[492]O kendisi için yer yarılacak (ve kabirden çı­kacak) olan ilk kimsedir.

Rasûlullâh,"Beni Yûnus'dan (A.S) üstün tutma­yın." sözünü tevazu yoluyla söylemiştir.Nitekim Hz.Ebûbekr'in (R.A)" En hayırlınız olmadığım hal-de,başınıza halife oldum" sözü de böyledir (tevazu yo­luyla söylenmiştir)

Rasûlullah,İbrâhim,Mûsâ ve İsâ (A.M.S) gibi peygamberleri değil de derecesi onlardan aşağı olan Yûnus'u zikretmiştir.Bu suretle Rasûlullah "Ben Yûnus'tan bile üstün tutulmamı sevmezken,nasıl olur da Yûnus'dan daha faziletli olan (ulu'l-azm)peygam-berlerden üstün tutulmamı isteyebilirim..!" demek is­temiştir.

Zira Cenâb-ı Hak "Rabbinin hükmüne sabret d e, Yûnus Peygamber gibi olma" (68.el-Kalem:48) buyurmakla,Yûnus'un (A.S) diğer peygamberlerin sabrı gibi bir sabra sahip olmadığını kasdetmiştir.Bu âyette aynca,RasûluUahın Yûnus'dan (A.S) daha üs­tün olduğuna delâlet vardır.Çünkü Allah ona 'Yûnus gibi olmamasını" söylemiştir.

Demek ki Rasûlullah, "Beni ondan üstün tutma­yın." sözünü tevazu yoluyla söylemiştir.

"Beni ondan üstün tutmayın" sözü ile, "Beni amel bakımından ondan üstün tutmayın. Onun amelinin

benden çok olması mümkündür .Beni belâ ve imtihan cihetinden de üstün tutmayın.Şüphesiz o,benden da­ha çok belâ ve musibetlere maruz kalmıştır." demek is­temiş olması da mümkündür.

Allahu taâlânın kıyamet günü Peygamberimizi bütün diğer peygamberlerden daha yüce ve faziletli bir mevkiye çıkarması, onun işlemiş olduğu amellerinden dolayı değildir.Bilakis Allahın ona olan fazl-u ihsanın­dan ve bunu ona has kılmasından dolayıdır.Keza onun ümmeti de mihnet (belâ,sıkıntı) bakımından ümmetlerin en kolay (rahat) olanıdır.

Allah,Rasûlünü bu ümmete,kolay olan hanîf di­ni (el-hanefiyyetu's-sehle) ile gönderdi ve İsrail oğulla-rındaki farzlardaki ağırlık ve boyundurukları bu üm­metten kaldırdı. Bununla beraber bu ümmet, -Allanın lütfü ile- insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet­tir.[493]

 
15-Çelişik Dedikleri İki Hadis

İddia :Rasûlullahın,MKalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan Cennete giremez.Yine kalbin­de hardal tohumu kadar iman olan da Cehenneme girmez. [494] buyurduğunu,sonra da,"Zinâ etse de.hırsızlık etse de," La ilahe illallah" diyen Cenne­te girer. [495] dediğini rivayet ettiniz.Zinâ ve hırsızlık ise Allah nazarında hardal tohumu kadar kibirden daha büyük günahtır.

İşte bu,bir tutarsızlıktır.

Cevap:Biz deriz ki:Burada herhangi bir tutar­sızlık mevzuubahis değildir .Ve bu hadisler sadece, (sözü edilenlerin) hükmünm ne olduğunu ifade etmek için söylemiştir.

Hadiste kasdedilen, "Kalbinde hardal tohumu kadar imân olan kimsenin hükmü Cehenneme girmek değildir .Ve kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulu­nan kimsenin de hükmü Cennete girmek değii-dir.Çünkü kibriyâ (ululukjAllahındır.başkasmın ola­maz." demektir.

Bir kimse ululuk ve büyüklük hususunda Allahu taâlâ ile çekişirse, o kimsenin hükmü Cennete gir­mek olamaz. Fakat Allah bundan sonra ona dilediğini yapar.

Senin,küçük bulduğun bir ev hakkında,"Bu ev­de ümerâ (emirler) kalamaz" demen de buna benzer bir sözdür.Sen bu sözünle o evin ve emsalinin hükmünün "ümerânın orada kalmaması" olduğunu belirtmiş olu­yorsun. Fakat ümerânın o evde kalması da caizdir.

Yine,"Burası,hür bir kimsenin kalamayacağı bir beldedir." sözün ile,o beldenin hükmünün,orada hür insanlann kalmaması olduğunu kasdediyorsun. Fa­kat hür insanların orada kalmaları da caizdir,

Rasûlullahın, "Kim bütün yıl (fasılasız) oruç tutarsa,Cehennem onu sıkıştırır" hadisi de böyle-dir.Çünkü o kimse,Allahm hediyesine ve sadakasına tenezzül etmemiş ve Allanın verdiği ruhsat ve kolaylık­la amel etmemiştir. Ruhsatı terkeden ise azimeti terke-den gibidir.Her ikisi de -şayet Allah cezalandıracak olursa- cezaya müstehakür.

"Kim bir mü'mini kasden öldürürse,onun ce­zası,içinde devamlı kalmak üzere Cehennemdir. " (4.en-Nisâ:93) ayeti de böyledir.Yani:O kimsenin hük­mü Cehennem üe cezalandınlmaktır.Fakat Allah dile­diğini yapar .Allah,-Ebû Hurayra hadisinde de belirtil­diği gibi-kime bir amel karşılığında sevab vâdetmiş-se,onu verir.Kime de bir amel karşılığında onu ceza­landıracağını bildirmişse.bu hususta Allah dilediğini yapar, (ister cezalandırır, isterse affeder) [496]

Bana İshak b. İbrahim eş-Şehîdî tahdis etti (ve) dedi:Bİze Kurayş b. Enes haber verdi (ve) şöyle de-di:Amr b.Ubeyd'i (80-144)[497] şöyle derken işit­tim: "Ben kıyamet günü getirilirim ve Allanın huzurun­da durdurulurum. (Allah) bana: "Niçin katil Cehen­nemdedir, "dedin? der.Ben de:"Ey Rabbim bu (nun böyle olduğu)nu sen söyledin"derim,dedi ve"Kira bir mii'mini kasden öldürürse,onun cezası.içinde de­vamlı kalmak üzere Cehennemdir."ayetini okudu.Ben ona -ki evde benden küçük olan yoktu-;Eğer sana Allah.ben, "Doğrusu Allah kendine eş ko­şulmasını bağışlamaz.Ondan başkasını dilediği kimse İçin bağışlar ve mağfiret buyurur." (4.en-Nisâ;48) dedim.Sen benim,onu (katili) bağışlamak is­temeyeceğimi nereden bildin? derse.ne cevab verirsin dedim.

Kurayş b.Enes (-209) [498]dedi ki:Benim bu su­alim üzerine bana birşey diyemedi..[499]



[473] BUH: 9/ 9,HAN: 2/ 229,266; 3/ 52.

[474] Bkz.BUH: 9/ 21.

[475] el-€âmiu's-Sağir.I/4î.

[476] Bfcz.BUH:  9/11,21. İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 200-201.

[477] BUH: 8/ l.HAN: 3 / 121, 149,288; 4 / 207; 6/ 122, 139.

[478] Diğer bir nüshada: 'Ve hayız (âdet görme) zamanı ya­tağının ayrılması..."

[479] Ebû Muhammedi "mahalleleri mahalletuhum) " yerine" mecelletuhum" olarak da rivayet edilir. Mahalle tŞam (Suriye) dîr.Mecelle ise kitaba denir.(Dimeşk nüshasından]

Bağdad nüshasının hamişinde ise şu ibare vardır:"Ma-halletuhum cim ve hâ İle de rivayet edümiştir.Mecelle olursa içinde hikmetli sözlerbulunan sahife manasına gelir.Çünkü onlar Hristiyan İdiler jncile tabi olan kimselerdi. Mahalle tu-hum olarak rivayet eden (Şam) arazisini kasdeder ki orada Cef-ne oğulları kabilesi vardı.

Cevheri der ki:Bu beytin manası "Onlar haccediyorlar ve mukaddes yerleri ziyaret ediyorlardı" demektir.

Ebû Ubeyd: Araplar nazarında bütün yazılı şeylermecel-ledir .demiştir. -Musahhih-

[480] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 201-205.

[481] TIR: 41/ 91.

[482] HAN:l/398.4/73.

[483] HAN:5/ 357;krş.BUH: 62/1

[484] Krş.HAN:2/ 390.

[485] Krş.EBÛ DÂVUD: 36 / 10

[486] Krş.TIR: 39/ 16.

[487] Lisân: 9/ 353.

[488] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 206-207.

[489] BUH: 65,Sure:6,nu:4,5;HAN:  1/ 205,  242,440;2 /405,45 i ,468.

[490] HAN:1 / 5; 2 / 540; 5/ 388.

[491] DÂRİMM/26.

[492] HAN:1/ 4S3,Bkz.HAN: 5 / 50.

[493] Bkz.Âl-i Imrân: 110 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 207-209.

[494] Krş,BUH: 81 / 51;HAN: 1 / 399,412,451.

[495] Bkz;s.61 ve dipnotu

[496] Bkz.HAN: 5 /325.

[497] Bkz.s. 70 ve dipnotu.

[498] Kurayş b.Enes,el-Ensârî.Hammad b.Seleme.Hami-du't-Tavil ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de Alî b.el-Medînî.Yahyâ b.Maîn rivayette bulunmuştur.Sonradan hafızası bozulduğundan infirad ettiği hadisler kullanıl­maz. 203 senesine kadar aklî muvazenesinin yerinde olduğu­nu Ebû Hatim er-Râzî nakletmektedir.(Tehzîbu't-Tehzib, 8/374) (M)

[499] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 209-211.