meryem
Sun 24 October 2010, 06:12 pm GMT +0200
19-Mütenâkız Dedikleri İki Hadîs
İddia: Rasûlullahın "İmamlar Kureyş kabilesinden olur.[512] buyurduğunu ve Hz.Ebûbekirin de Sakîfetu beni Sâıde (hadisesi) günü.Ensâra karşı bu hadisi delil olarak ileri sürdüğünü rivayet ettiniz. [513]
Sonra da Hz.Ömer'in/vefatı esnasında:"Ebû Hu-zeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı hiç tereddüd etmezdim." dediğini rivayet ettiniz.
Sâlim,Ebû Huzeyie'nin azadlı kölesi değildi.Sa-dece Ansâr'dan bir kadının kölesi idi.Kadm onu azad edip,yetiştirmişti.Ebû Huzeyfe'ye nisbet edilmesi ise aralarındaki anlaşma (hıli) dan dolayıdır.
Siz (Hadis ehli] imameti, Ensâr'in azadh kölelerine layık gördünüz.
Eğer Salim Kureyş'in kölesi olsaydı, mümkündür ki siz.bir kavmin azadlı kölesi onlardan ,o kavimden sayılır diyerek delil getirirdiniz.
Bu ise bir çelişki ve tutarsızlıktır.
Cevap: Biz deriz ki:Bu sözde herhangi bir çelişki yoktur.Şayet Hz.Ömer, "Eğer Salim hayatta olsaydı, onu sizin üzerinize vali ve başınıza emir yapmakta tereddüd etmezdim." demiş olsaydi.o zaman çelişki olurdu.Hz.Ömer'in "...hiç tereddüd etmezdim." sözünün onların anladıklarından başka bir mana ifade etmesi mümkündür.
Zira Hz. Ömer'in .Rasûlullahın kendilerini Cennetle müjdelediği Aşere-i Mübeşşere ve Muhacirlerin seçkinleri varken,halife seçimini onlardan birini seçecek bir şûraya havale etmemesi ve Sâlim'i (R.A) halife seçmekte tereddüt etmemesi hiç düşünülebilir mi?Bu, hatalı bir söz ve kısır bir görüştür.
Lakin Hz.Ömer, halife seçilmesini onların aralarında yapacaklan meşverete havale edince, onlar kendilerinden birini imam seçesiye kadar namaz kıldıracak bir imam tayin etmek istedi. Seçim için onlara üç gün mühlet verdi. Oğlu Abdullaha da onlara (şûra heyetine) biran evvel seçimi yapmalarını söylemesini emretti, ve Sâlim'i hatırlayarak "Eğer hayatta olsaydı, hiç tereddüt etmezdim." dedi. el-Cârud el-AbdTyi de hatırlamış ve "Eğer Abdu'1-Kays oğullarından Uaymiş ( = A'meşcik) hayatta olsaydı, onu öne geçirirdim." demiştir."..onu öne geçirirdim" sözünde Hz.Ömer'in Salim hakkında (el-Cârud gibi) onu namaz kıldırması için imam yapmayı düşündüğüne deiiî vardır.
Sonra Hz.Ömer Suheyb b.Rûmi üzerinde karar kılmış ve Ashab ittifak edip, içlerinden birini seçinceye kadar (namaz için) imamlık yapmasını ona emretmiştir [514]
20-Rivayetlerin ve Aklın Yalanladığını Söyledikleri Hadis
İddia;Rasûluüahm "Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Binaenaleyh, güneş doğarken namaz kılmayınız. [515] buyurduğunu rivayet ettiniz.
Siz, (bu rivayetinizle) şeytanın göklere kadar varan boynuzlan olduğunu,yeryüzünden kat kat büyük olan güneşin de onun iki boynuzu arasında hareket ettiğini kabul etmiş oluyorsunuz.
Siz-bununla beraber- bir de şeytanın,insanın damarlarında dolaştığını[516] kabul ediyorsunuz.Bu iki durumda şeytan,hem herşeyden daha latif (ince) ve hem de herşeyden daha büyük olmuş oluyor.
Güneş doğarken namaz kıhnmamasma sebep olarak da güneşin.şeytanın iki boynuzu arasından doğmasını'gösteriyorsunuz.
Güneşin, şeytanın iki boynuzu arasında hareket etmesiyle Allah için namaz kılmanın ne alakası var?Bunda,Allah için namaz kılmaya mani olacak ne var?
Cevap:Biz deriz ki:Onlann bu hadisi inkar et-meleri,onların, şeytanların ve cinlerin varlığına,Allahın onların terkiblerinde halden hale geçmelerini mümkün kılmasına,cin ve şeytanların bazan bir ihtiyar suretinde.bazan bir genç sûreünde.bazan ateş.ba-zan köpek,bazan bir yılan şeklinde görünmesine,ba-zan göklere ulaşıp.bazan kalplere girdiğine.bazan da insanın damarlarında dolaştığına inanmadıklarından dolayı ise onlar,Kur'ân'ı ve bu hususta Rasûlullahtan ve geçmiş peygamberlerden gelen haberleri,ewelki mukaddes kitapları ve geçmiş ümmetleri inkar ediyorlar demektir.Çünkü Allahu taâlâ Kur'ân'm'da şeytanların gökyüzünde kulak hırsızlığı yapabilecekleri yerlerde oturduğunu ve kendilerine yıldızlar atıl(alarak yakıl)dıklanm haber vermektedir.
Allahu taâlâ şeytanm-bize görünmediği halde-"Onlan (insanları) gerçekten saptıracağım,kendi Ierini uzun emellere düşürüp, olmayacak kuruntularla aldatacağım ve elbette onlara emredeceğim de, davarlann kulaklarını (putlara adamak üzere) kesip yaracaklar. Çaresiz onlara emredeceğim de Allah in yarattığım (puilaştırarak, aslından çıkararak) değiştirecekler. "(4.en-Nisâ: 119) dediğini bize haber vermektedir. Eğer Allahın kendisine verdiği bir kuvvet ile insanın kalbine girmiyorsa- Allahu teâlânın da dediği gibi- bütün bunları şeytan bize nasıl emredebilir, nasıl bize vesvese verebilir, nasıl bizi kuruntulara sevkeder ve bizi uzun emellere düşürebilir?
Hadiste de, şeytanın bir kere Neci d'1 i bir ihtiyar suretinde, bir kere kurbağa, bir kere de yılan şeklinde görüldüğü rivayet edilmektedir.
Allahu taâlâ bizlere rical (= erkekler) dediği gibi cinlere de "erkekler" adını vermiştir. Allahu taâlâ şöyle buyurmuştur:" Doğrusu insanlardan bazı erkekler, Cinlerden bazı erkeklere sığmıyorlardı." (72, el-Cinn: 6).
Hûru'1-ayn (Cennet hurileri) hakkında da Allahu taâlâ: "Bu (Cennetteki) kocalarından önce kendilerine ne bir insan dokunmuştur ne de bir cânn (cin)" (55. er-Rahmân:56) buyurmuştur. Bu ayet, insanların cinsi münasebette bulunması gibi, cinlerin de cinsi münasebette bulunduklarını gösterir.
EBÜ MUHAMMED: Biz bu kitapta zındıklara ve Allahın ayetlerim, Peygamberlerini yalanlayan inkarcılara cevap vermeyi gaye edinmedik. Bizim maksadımız, sadece müslümanlardan olduğunu söyleyip de, hadislerde tutarsızlık, çelişki ve muhal (akıl dışı) şeyler bulunduğunu iddia edenlere cevab vermektir.
Eğer, aklı almadığı, güneşin şeytanın iki boynuzu arasında doğmasından dolayı namazı terketmede bir mana göremediği için bu hadisi inkar ediyorsa, biz-AUahın izniyle-onun aklına yatacak, onun beğeneceği ve onun nazarında akıl dışı olmayacak olan manayı kendisine gösteririz.
(Rasûlullah)güneş doğarken.namaz kümamayı ancak sununun için menetmiştir. Çünkü ateşe tapanlar bu vakitte güneşe secde ederler.
Geçmiş ümmetlerden pekçoğu güneşe ibadet ve secde etmişlerdir.Bu kavimlerden birisini Allah bize Sebe' (Sabâ) melikesinin kıssasını hikaye ederken zik-retmiştir.Bu kıssada Hüdhüd .Süleyman' a (A.S):"Onu (Sabâ melikesini)ve kavmini Allâha değil,güneşe tapıyorlar buldum. Şey tan onların amellerini kendilerine güzel göstermiş."(27.en-Neml:24) der.
Araplar içersinde de güneşe tapan,ona ta'zim eden ve ona "ilahe" diyen bir kısım insanlar vardı.(Me-selâ) el-A'şâ,güneşi kasderek şöyle demiştir:
"Ona yakın bir şekilde İlâhe'nin önünde eğildiğimde duyduğum korku gibi bir korku duymadım."
Kıraat imamlarından kimisi,"Musayı ve kavmini fesadçıhk yapmaları ve Musa'nın hem seni.hem de senin taunlarım terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın. "(7. el-A'raf: 127) ayetindeki ilahlar manasına olan "âlihe" yi, "ilahe" olarak okumuştur.Bu takdirde mana"..hem seni,hem de taptığın güneşi terketmesi..."şeklinde olur.
Rasûlullah da.güneşe tapanların güneşe taptıkları vakitte bizim namaz kılmamızı istememiş ve şeytanların veya iblis'in o vakitte güneşin doğduğu yerde bulunduğunu, onların güneşe secde etmekle iblise (veya şeytana) secde etmekte ve ona uymakta olduklarını bize bildirmiştir.
Rasûlullah karn (=boynuz) sözüyle.onlarm zihinlerinde tasavvur ettikleri sığır veya koyun boynuzu gibi bir boynuz kasdetmemişür.Burada boynuz başın bir tarafıdır. Başın iki tarafi.yanı vardır.
Bana kalırsa başta boynuzun çıktığı yerden çıkan boynuz'a bu ismin verilmesi sadece birşeye.onun bulunduğu yerin isminin verilmesinden ibarettir.Tıpkı bunun gibi arapiar da bir şeyi, onun yerinin ismi ile veya kendisinin sebebi ile isimlendirirler.
{Meselâ Araplar) "fulan kesik bacağını kaldırdı" derler ve bununla "sesini yükseltti" demek isterler. Çünkü adamın birisinin ayağı kesilmiş ve o da kopuk ayağını kaldırıp onunla yardım istemiş. Bu sebeple sesini yükselten kimseye de "..kesik bacağını kaldırdı. demişlerdir. Bu gibi şeyler araplann konuşmalarında pekçoktur.
Maşrık (doğu) ciheti hakkındaki "Şeytanın boynuzu işte buradan çıkar" hadisi de böyledir. Bu sözüyle, bu sözü işitenin aklına gelen sığır boynuzu gibi bir boynuz kas-detmemektedir. Ancak "Şeytanın başı işte buradan çıkar" demek istemektedir.
Vehb b.Munebbih {34- 114) [517] de Zulkarneyn hakkında söyle derdi: "O İskenderiyye halkından biridir. İsmi el-îskenderus'dur. [518] Bir rüya görmüş, rüyasında güneşe yaklaşmış ve onun biri şarkta ve diğeri garbta olan iki boynuzundan tutmuştur. Sonra rüyasını kavmine anlatmış, kavmi de ona "Zulkarneyn = iki boynuzlu" ismini vermiştir. "O, güneşin iki boynuzunu tutmakla, güneşin iki tarafından tuttuğunu söylemek istemiştir.
Aynı şekilde saç örgülerine de karn ( = boynuz) denilir. Saçın her bir örgüsü bir karn (= buynuz)dur. Bundan dolayı Rumlara da "Zâtu'I-kurim (boynuzlular)" denilmiştir. Bununla onların saçlarını uzattıkları kasdedilmiştir.
Rasûlullah da bize, güneşin doğuş vaktinde, güneşe tapanların ona secde ettiği zamanda şeytanın, güneş ile beraber meylettiğini, güneşin şeytanın başının bulunduğu cihetten hareket ettiğini bildirmek istemiş ve güneşe tapanların küfre girdikleri .güneşe ve şeytana taptıkları bu vakitte namaz kılmamamızı emretmiştir.
Bu,bizim bilemiyeceğimiz ve bizim ancak bize bildirildiği kadar bilebileceğimiz bir husustur.
İşte sana anlattığım şeyler, hadisin tevilini mümkün kılan ve onu çirkinlikten uzaklaştıran şeylerdir .Vallâhu alem...
İnkarcıların bu ve benzeri inkarlarını ileri sürmeleri ancak onların,görmedikleri varlıkları, gör dükleri varlıklar gibi zannetmelerinden .(görmedikleri )bu varlıkları kendileri ve canlı ve cansız şeyler gibi tasavvur etmelerinden ve cismi, cüssesi olan varlıklar hakkındaki hükümleri, ruhanî varlıklar hakkında da tatbik etmeğe kalkışmalarından dolayıdır..
Meleklerin, omuzlarında Arşı taşıdıklarını, ayaklarının ise yeryüzünün en aşağısında olduğunu duydukları zaman.görmüş oldukları şeylere aykırı olduğundan bunu yadırgarlar ve "Bu meleklerin bedenle-ri,gökleri ve arasını .yeryüzünü ve onun üzerini.biz herhangi bir İz görmememize rağmen nasıl geçebilirler? Bu büyüklükte bir yaratık nasıl düşünülebilir? Omuzları ve ayakları olan rûhânî varlıklar olur mu? derler.
Cebrail'in Peygamberimize (S.A.V) bazan a'râbî (bedevi) sûretinde,bazan (Ashabdan) Dıhyetul-Kelbî sureünde,bazan genç bir delikanlı suretinde ve bazan da iki kanadı ile şark ile garb arasını kaplamış bir halde geldiğini işitince."(Cebrâil) bir şekilden diğer bir şekle nasıl girebilir? Nasıl olur da cisminde.bedeninde ve sıfatlarında bir artma olmaksızm.bazan son derece küçük.bazan da son derece büyük olabilir?"derler. Çünkü onlar gözleriyle ancak bu şekilde {cisim ve sıfatlarda bir artma ile birlikte büyüyen) şeyleri görmektedirler.
Şeytanın Âdem oğlunun kalbine girdiğini ve ona gizlice vesvese verdiğini işitince de,"(Kalbe] nereden giriyor?Bir cisimde (bedende) iki ruh mu birleşiyor? Damarlarda nasıl dolaşıyor?' derler.
EBÛ MUHAMMED: Eğer onlar görmedikleri şeyleri, Allahın kudretinin eseri olan gördükleri şeylere mukayese etselerdi; yeryüzünü ve yeryüzündeki varlıkları yarattığı andan beri, yeryüzünün sularını denize akıtanın -kî bu sular denizde bir artış veya azalma hasıl etmeksizin denize dökülürler, ve eğer bu yer yüzü sularından Dicle, .Fırat ve Nil gibi bir nehir, bir ay müddetle şehirlere, köylere, mamur ve harab yerlere doğru akıtılsa, buralarda hiçbir hayat izi kalmazdı- işte onların inkar ettikleri şeylerde gücü yeten (Allah) olduğunu anlardı.
Yine, bu büyüklük ve kesafetine (ve ağırlığına) denizlerine yüksek, dağlarına ve nehirlerine rağmen, bu yeryüzünü dağlar parça parça olasıya, sular kuruyasıya, dağlar biryerden bir yere gidesiye (yani kıyamete) kadar- hareket ettirenin takdir ettiği şeylerde lütuf (bağış)ta bulunan (Allah) olduğunu;
Küçük ve zayıf olmasına rağmen, insanın gözüne, büyüklüğüne rağmen gökyüzünün yarısını, doğudaki yıldızı ve onun tam batısındaki yıldızı ve bu ikisinin arasındaki-leri görebilecek ve gözü (bakışı) ile havada beşyüz senelik mesafeyi katedecek genişliği verenin, insanın kulak memesi ile omuzu arasında bir melek yaratan (Allah) olduğunu an-Iarlardu
O halde onun inkar ettiği ile bilip kabul ettiği ve gördüğü ile görmediği arasında ne fark vardır? Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!... [519]
21- Çelişik Dedikleri İki Hadis
İddia: Rasûlullahm, "Her doğan fırat üzre doğar, sonra anası babası onu Yahudi veya Hristiyan yapar. [520]hadisini rivayet ettiniz.
Sonra d a, "Şaki (bedbaht yani cehennemlik) anasının karnında şaki olandır.Saîd (mesud yani cennetlik) da anasının karnında saîd olandır.[521] hadisini;nutfe,çocuğun uzuvları şekillenecek hale gelince Allanın o çocuğun ömrünü,rızkını.bedbaht veya mes'ûd olduğunu yazan iki melek gönderdiğin[522],Allanın Âdemin sırtını sıvazladığını,bir avuç (zürriyet,nesil) aldığını ve "Rahmetimle Cenne-te!",ve bir avuç daha alıp,"Cehenneme- umurumda değil !" dediğini [523] rivayet ettiniz.
Bu (rivayetler) müslümanlan tefrikaya düşüren bir tezad ve çelişkidir .Ve bununla hem kaderi redde-denler,hem de kabul edenler kendilerini savunmuşlardır.
Cevap:Biz deriz ki:Allahın lütfü sayesinde burada ne bir tezad ne de bir çelişki vardır.
Eğer ihtilaf sadece bu hadis yükünden olsay-dı.bu hadisin manasını anladığı takdirde Mutezile,kaderi kabul edenlerden ayrılmazdı.
Fıtrat-burada-başlamak ve yaratmak demektir. "Gökleri ve yeri yaratan Ali ah a hamd olsun"(35.Fâtır: 1) âyetindeki fâtır (= yaratan) kelime-si.yer ve gökleri (n varlığını) başlattıran (yaratan) demektir.
"..insanları onun üzerine yarattığı Allanın fit-rat'ı.."(30.er-Rûm: 30) ayeti de böyledir.Cenab-ı Hak,insanlan onun üzerine yarattığı cibilleti (yaradılışı) kasdetmektedir.
"Her doğan fıtrat üzre doğar"sözü ile de,babalannın sulblerinde iken insanlardan aldığı "...onları ne fişlerine karşı şahid tutarak: -Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye buyurduğu vakit onlar da "-Evet Rabbimizsin" demişlerdi." (7.el-A'râf: 172) misakmın (sözünün) alınmasını kasdetmiştir.
Gördüğüm herkes -O'na başka bir isim verse de, yahut kendi zannına göre onu Allaha yaklaştıracak olan Al-lahtan başka birşeye ibadet etse de, O'nu, O'na yakışmayan bir sıfatla tavsif etse veya Allanın o şeyden çok yüce olduğu bir şeyi O'na izafe etse dahi- mutlaka kendisinin bir sânii (yaratıcısı) ve müdebbiri (tertib ve idare edeni) bulunduğunu kabul etmektedir.
Allah taâlâda "O müşriklere kendilerini: kim yarattı? dîye sorsan, elbette "Allah" derler. (43.ez-Zuruf:87) buyurmuştur.
Bu dünyada bütün doğanlar bu ahd ve ikrar üzeredirler. Bu ahd ve ikrar da yaradılışın başlangıcında vuku bulan ve akılların yaratılması esnasında cereyan eden "hanîflik" (Tek Allaha tapmak) tir. Rasûlullah da, şöyle demiştir: "Allah tebareke ve taâlâ," -Şüphesiz ben kullarımın hepsini hanifler (tek Allaha ibadet edenler) olarak yarattım. Sonra şeytan onları dinlerinden saptırdı. Bundan sonra Yahudiler çocuklarını Yahudileştirdi, mecusi-ler de çocuklarını mecusileştirdi." Yani: Yahudilik ve tnecusiliği çocuklarına öğrettiler, buyurdu."
Birinci ikrar hüküm icabettiren veya karşılığında se-vab olan birşey değildir. Görmüyor musun, müşriklerin çocuklarından bir çocuk, ana babası ile beraber bulunduğu müddetçe, onun ana babasının dininde bulunduğuna hük-molunur. Eğer çocuk ölecek olsa, cenaze namazı kılınmaz... Sonra bu müşrik çocuğu, ana babasının himayesinden çıkar ve müslümanlardan birinin mülkiyetine girer ve çocuğun, sahibinin dini üzre olduğuna hükmolunur. Ve eğer ölürse, cenaze namazı kılınır.
Bunun ötesi (yani işin hakikati) ise Allahm ilmine havale olunur.
Bu hadis hakkında.kaderi reddedenlerle,kabul edenler arasındaki fark şudur:Fıtrat,kaderi reddedenlere göre.İslâm'dır ve onlara göre iki hadis birbirine zıttır.Kaderi kabul edenlere göre ise fıtrat.yaratılırken onlardan alınmış olan ahd (sözJdür.Bu takdirde ise.iki hadis müttefik olup.birbirine muhalif değildir. Ve böylece her iki hadisin de ayn ayrı yeri olmuş olur. [524]
[512] HAN: 3/ 129,183;4 / 421
[513] BÜH: 86 / 31.
[514] HAN: 2/ 13, 19, 24, 106, 210;4/349 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 216-217.
[515] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında şu fazlalık vardır: "Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdillah b. Müslim şöyle demiştir.:" Hz. Ömer'in, Sahabe aralarından birini hatife seçmeye karar verinceye kadar, namaz kıldırması için Suheyb er-Rûmiyi imam seçmesinin sebebi şudur: Zira Hz. Peygamber, "İmamlar Kureyş'ten olur" demiştir. Şayet Hz. Ömer, hatife olmaya da ehil bir KureyşIFyi namaz için imam tayin etseydi Sahabenin "Madem ki bu imam Kureyşlidir, o halde halife de olabilir" demesi mümkündü. Hz. Ömer'in Suheyb'i tayini, sa-. hâbenin böyie dememesi İçindir." (Varak, 57 a)
[516] BUH: 33/ 8,11. 12;5S/11,HAN: 3/156,285;6 /337
[517] S.101 ve dipnotu
[518] Esad Efendi nüshasında: "O Himyer'li bir adamdır. Adı Mus'-ab, lakabı "zü'I-karneyn"dir(M)
[519] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 217-223.
[520] BUH: 23 / 80, 93,HAN:2/ 233.
[521] Krş. BUH: 62/ 1
[522] BUH: 59/ 6;82 / l,HAN:l/374,382
[523] HAN: 5/ 239,krş,HAN: l/272;6/ 441
[524] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 223-226.
İddia: Rasûlullahın "İmamlar Kureyş kabilesinden olur.[512] buyurduğunu ve Hz.Ebûbekirin de Sakîfetu beni Sâıde (hadisesi) günü.Ensâra karşı bu hadisi delil olarak ileri sürdüğünü rivayet ettiniz. [513]
Sonra da Hz.Ömer'in/vefatı esnasında:"Ebû Hu-zeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı hiç tereddüd etmezdim." dediğini rivayet ettiniz.
Sâlim,Ebû Huzeyie'nin azadlı kölesi değildi.Sa-dece Ansâr'dan bir kadının kölesi idi.Kadm onu azad edip,yetiştirmişti.Ebû Huzeyfe'ye nisbet edilmesi ise aralarındaki anlaşma (hıli) dan dolayıdır.
Siz (Hadis ehli] imameti, Ensâr'in azadh kölelerine layık gördünüz.
Eğer Salim Kureyş'in kölesi olsaydı, mümkündür ki siz.bir kavmin azadlı kölesi onlardan ,o kavimden sayılır diyerek delil getirirdiniz.
Bu ise bir çelişki ve tutarsızlıktır.
Cevap: Biz deriz ki:Bu sözde herhangi bir çelişki yoktur.Şayet Hz.Ömer, "Eğer Salim hayatta olsaydı, onu sizin üzerinize vali ve başınıza emir yapmakta tereddüd etmezdim." demiş olsaydi.o zaman çelişki olurdu.Hz.Ömer'in "...hiç tereddüd etmezdim." sözünün onların anladıklarından başka bir mana ifade etmesi mümkündür.
Zira Hz. Ömer'in .Rasûlullahın kendilerini Cennetle müjdelediği Aşere-i Mübeşşere ve Muhacirlerin seçkinleri varken,halife seçimini onlardan birini seçecek bir şûraya havale etmemesi ve Sâlim'i (R.A) halife seçmekte tereddüt etmemesi hiç düşünülebilir mi?Bu, hatalı bir söz ve kısır bir görüştür.
Lakin Hz.Ömer, halife seçilmesini onların aralarında yapacaklan meşverete havale edince, onlar kendilerinden birini imam seçesiye kadar namaz kıldıracak bir imam tayin etmek istedi. Seçim için onlara üç gün mühlet verdi. Oğlu Abdullaha da onlara (şûra heyetine) biran evvel seçimi yapmalarını söylemesini emretti, ve Sâlim'i hatırlayarak "Eğer hayatta olsaydı, hiç tereddüt etmezdim." dedi. el-Cârud el-AbdTyi de hatırlamış ve "Eğer Abdu'1-Kays oğullarından Uaymiş ( = A'meşcik) hayatta olsaydı, onu öne geçirirdim." demiştir."..onu öne geçirirdim" sözünde Hz.Ömer'in Salim hakkında (el-Cârud gibi) onu namaz kıldırması için imam yapmayı düşündüğüne deiiî vardır.
Sonra Hz.Ömer Suheyb b.Rûmi üzerinde karar kılmış ve Ashab ittifak edip, içlerinden birini seçinceye kadar (namaz için) imamlık yapmasını ona emretmiştir [514]
20-Rivayetlerin ve Aklın Yalanladığını Söyledikleri Hadis
İddia;Rasûluüahm "Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Binaenaleyh, güneş doğarken namaz kılmayınız. [515] buyurduğunu rivayet ettiniz.
Siz, (bu rivayetinizle) şeytanın göklere kadar varan boynuzlan olduğunu,yeryüzünden kat kat büyük olan güneşin de onun iki boynuzu arasında hareket ettiğini kabul etmiş oluyorsunuz.
Siz-bununla beraber- bir de şeytanın,insanın damarlarında dolaştığını[516] kabul ediyorsunuz.Bu iki durumda şeytan,hem herşeyden daha latif (ince) ve hem de herşeyden daha büyük olmuş oluyor.
Güneş doğarken namaz kıhnmamasma sebep olarak da güneşin.şeytanın iki boynuzu arasından doğmasını'gösteriyorsunuz.
Güneşin, şeytanın iki boynuzu arasında hareket etmesiyle Allah için namaz kılmanın ne alakası var?Bunda,Allah için namaz kılmaya mani olacak ne var?
Cevap:Biz deriz ki:Onlann bu hadisi inkar et-meleri,onların, şeytanların ve cinlerin varlığına,Allahın onların terkiblerinde halden hale geçmelerini mümkün kılmasına,cin ve şeytanların bazan bir ihtiyar suretinde.bazan bir genç sûreünde.bazan ateş.ba-zan köpek,bazan bir yılan şeklinde görünmesine,ba-zan göklere ulaşıp.bazan kalplere girdiğine.bazan da insanın damarlarında dolaştığına inanmadıklarından dolayı ise onlar,Kur'ân'ı ve bu hususta Rasûlullahtan ve geçmiş peygamberlerden gelen haberleri,ewelki mukaddes kitapları ve geçmiş ümmetleri inkar ediyorlar demektir.Çünkü Allahu taâlâ Kur'ân'm'da şeytanların gökyüzünde kulak hırsızlığı yapabilecekleri yerlerde oturduğunu ve kendilerine yıldızlar atıl(alarak yakıl)dıklanm haber vermektedir.
Allahu taâlâ şeytanm-bize görünmediği halde-"Onlan (insanları) gerçekten saptıracağım,kendi Ierini uzun emellere düşürüp, olmayacak kuruntularla aldatacağım ve elbette onlara emredeceğim de, davarlann kulaklarını (putlara adamak üzere) kesip yaracaklar. Çaresiz onlara emredeceğim de Allah in yarattığım (puilaştırarak, aslından çıkararak) değiştirecekler. "(4.en-Nisâ: 119) dediğini bize haber vermektedir. Eğer Allahın kendisine verdiği bir kuvvet ile insanın kalbine girmiyorsa- Allahu teâlânın da dediği gibi- bütün bunları şeytan bize nasıl emredebilir, nasıl bize vesvese verebilir, nasıl bizi kuruntulara sevkeder ve bizi uzun emellere düşürebilir?
Hadiste de, şeytanın bir kere Neci d'1 i bir ihtiyar suretinde, bir kere kurbağa, bir kere de yılan şeklinde görüldüğü rivayet edilmektedir.
Allahu taâlâ bizlere rical (= erkekler) dediği gibi cinlere de "erkekler" adını vermiştir. Allahu taâlâ şöyle buyurmuştur:" Doğrusu insanlardan bazı erkekler, Cinlerden bazı erkeklere sığmıyorlardı." (72, el-Cinn: 6).
Hûru'1-ayn (Cennet hurileri) hakkında da Allahu taâlâ: "Bu (Cennetteki) kocalarından önce kendilerine ne bir insan dokunmuştur ne de bir cânn (cin)" (55. er-Rahmân:56) buyurmuştur. Bu ayet, insanların cinsi münasebette bulunması gibi, cinlerin de cinsi münasebette bulunduklarını gösterir.
EBÜ MUHAMMED: Biz bu kitapta zındıklara ve Allahın ayetlerim, Peygamberlerini yalanlayan inkarcılara cevap vermeyi gaye edinmedik. Bizim maksadımız, sadece müslümanlardan olduğunu söyleyip de, hadislerde tutarsızlık, çelişki ve muhal (akıl dışı) şeyler bulunduğunu iddia edenlere cevab vermektir.
Eğer, aklı almadığı, güneşin şeytanın iki boynuzu arasında doğmasından dolayı namazı terketmede bir mana göremediği için bu hadisi inkar ediyorsa, biz-AUahın izniyle-onun aklına yatacak, onun beğeneceği ve onun nazarında akıl dışı olmayacak olan manayı kendisine gösteririz.
(Rasûlullah)güneş doğarken.namaz kümamayı ancak sununun için menetmiştir. Çünkü ateşe tapanlar bu vakitte güneşe secde ederler.
Geçmiş ümmetlerden pekçoğu güneşe ibadet ve secde etmişlerdir.Bu kavimlerden birisini Allah bize Sebe' (Sabâ) melikesinin kıssasını hikaye ederken zik-retmiştir.Bu kıssada Hüdhüd .Süleyman' a (A.S):"Onu (Sabâ melikesini)ve kavmini Allâha değil,güneşe tapıyorlar buldum. Şey tan onların amellerini kendilerine güzel göstermiş."(27.en-Neml:24) der.
Araplar içersinde de güneşe tapan,ona ta'zim eden ve ona "ilahe" diyen bir kısım insanlar vardı.(Me-selâ) el-A'şâ,güneşi kasderek şöyle demiştir:
"Ona yakın bir şekilde İlâhe'nin önünde eğildiğimde duyduğum korku gibi bir korku duymadım."
Kıraat imamlarından kimisi,"Musayı ve kavmini fesadçıhk yapmaları ve Musa'nın hem seni.hem de senin taunlarım terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın. "(7. el-A'raf: 127) ayetindeki ilahlar manasına olan "âlihe" yi, "ilahe" olarak okumuştur.Bu takdirde mana"..hem seni,hem de taptığın güneşi terketmesi..."şeklinde olur.
Rasûlullah da.güneşe tapanların güneşe taptıkları vakitte bizim namaz kılmamızı istememiş ve şeytanların veya iblis'in o vakitte güneşin doğduğu yerde bulunduğunu, onların güneşe secde etmekle iblise (veya şeytana) secde etmekte ve ona uymakta olduklarını bize bildirmiştir.
Rasûlullah karn (=boynuz) sözüyle.onlarm zihinlerinde tasavvur ettikleri sığır veya koyun boynuzu gibi bir boynuz kasdetmemişür.Burada boynuz başın bir tarafıdır. Başın iki tarafi.yanı vardır.
Bana kalırsa başta boynuzun çıktığı yerden çıkan boynuz'a bu ismin verilmesi sadece birşeye.onun bulunduğu yerin isminin verilmesinden ibarettir.Tıpkı bunun gibi arapiar da bir şeyi, onun yerinin ismi ile veya kendisinin sebebi ile isimlendirirler.
{Meselâ Araplar) "fulan kesik bacağını kaldırdı" derler ve bununla "sesini yükseltti" demek isterler. Çünkü adamın birisinin ayağı kesilmiş ve o da kopuk ayağını kaldırıp onunla yardım istemiş. Bu sebeple sesini yükselten kimseye de "..kesik bacağını kaldırdı. demişlerdir. Bu gibi şeyler araplann konuşmalarında pekçoktur.
Maşrık (doğu) ciheti hakkındaki "Şeytanın boynuzu işte buradan çıkar" hadisi de böyledir. Bu sözüyle, bu sözü işitenin aklına gelen sığır boynuzu gibi bir boynuz kas-detmemektedir. Ancak "Şeytanın başı işte buradan çıkar" demek istemektedir.
Vehb b.Munebbih {34- 114) [517] de Zulkarneyn hakkında söyle derdi: "O İskenderiyye halkından biridir. İsmi el-îskenderus'dur. [518] Bir rüya görmüş, rüyasında güneşe yaklaşmış ve onun biri şarkta ve diğeri garbta olan iki boynuzundan tutmuştur. Sonra rüyasını kavmine anlatmış, kavmi de ona "Zulkarneyn = iki boynuzlu" ismini vermiştir. "O, güneşin iki boynuzunu tutmakla, güneşin iki tarafından tuttuğunu söylemek istemiştir.
Aynı şekilde saç örgülerine de karn ( = boynuz) denilir. Saçın her bir örgüsü bir karn (= buynuz)dur. Bundan dolayı Rumlara da "Zâtu'I-kurim (boynuzlular)" denilmiştir. Bununla onların saçlarını uzattıkları kasdedilmiştir.
Rasûlullah da bize, güneşin doğuş vaktinde, güneşe tapanların ona secde ettiği zamanda şeytanın, güneş ile beraber meylettiğini, güneşin şeytanın başının bulunduğu cihetten hareket ettiğini bildirmek istemiş ve güneşe tapanların küfre girdikleri .güneşe ve şeytana taptıkları bu vakitte namaz kılmamamızı emretmiştir.
Bu,bizim bilemiyeceğimiz ve bizim ancak bize bildirildiği kadar bilebileceğimiz bir husustur.
İşte sana anlattığım şeyler, hadisin tevilini mümkün kılan ve onu çirkinlikten uzaklaştıran şeylerdir .Vallâhu alem...
İnkarcıların bu ve benzeri inkarlarını ileri sürmeleri ancak onların,görmedikleri varlıkları, gör dükleri varlıklar gibi zannetmelerinden .(görmedikleri )bu varlıkları kendileri ve canlı ve cansız şeyler gibi tasavvur etmelerinden ve cismi, cüssesi olan varlıklar hakkındaki hükümleri, ruhanî varlıklar hakkında da tatbik etmeğe kalkışmalarından dolayıdır..
Meleklerin, omuzlarında Arşı taşıdıklarını, ayaklarının ise yeryüzünün en aşağısında olduğunu duydukları zaman.görmüş oldukları şeylere aykırı olduğundan bunu yadırgarlar ve "Bu meleklerin bedenle-ri,gökleri ve arasını .yeryüzünü ve onun üzerini.biz herhangi bir İz görmememize rağmen nasıl geçebilirler? Bu büyüklükte bir yaratık nasıl düşünülebilir? Omuzları ve ayakları olan rûhânî varlıklar olur mu? derler.
Cebrail'in Peygamberimize (S.A.V) bazan a'râbî (bedevi) sûretinde,bazan (Ashabdan) Dıhyetul-Kelbî sureünde,bazan genç bir delikanlı suretinde ve bazan da iki kanadı ile şark ile garb arasını kaplamış bir halde geldiğini işitince."(Cebrâil) bir şekilden diğer bir şekle nasıl girebilir? Nasıl olur da cisminde.bedeninde ve sıfatlarında bir artma olmaksızm.bazan son derece küçük.bazan da son derece büyük olabilir?"derler. Çünkü onlar gözleriyle ancak bu şekilde {cisim ve sıfatlarda bir artma ile birlikte büyüyen) şeyleri görmektedirler.
Şeytanın Âdem oğlunun kalbine girdiğini ve ona gizlice vesvese verdiğini işitince de,"(Kalbe] nereden giriyor?Bir cisimde (bedende) iki ruh mu birleşiyor? Damarlarda nasıl dolaşıyor?' derler.
EBÛ MUHAMMED: Eğer onlar görmedikleri şeyleri, Allahın kudretinin eseri olan gördükleri şeylere mukayese etselerdi; yeryüzünü ve yeryüzündeki varlıkları yarattığı andan beri, yeryüzünün sularını denize akıtanın -kî bu sular denizde bir artış veya azalma hasıl etmeksizin denize dökülürler, ve eğer bu yer yüzü sularından Dicle, .Fırat ve Nil gibi bir nehir, bir ay müddetle şehirlere, köylere, mamur ve harab yerlere doğru akıtılsa, buralarda hiçbir hayat izi kalmazdı- işte onların inkar ettikleri şeylerde gücü yeten (Allah) olduğunu anlardı.
Yine, bu büyüklük ve kesafetine (ve ağırlığına) denizlerine yüksek, dağlarına ve nehirlerine rağmen, bu yeryüzünü dağlar parça parça olasıya, sular kuruyasıya, dağlar biryerden bir yere gidesiye (yani kıyamete) kadar- hareket ettirenin takdir ettiği şeylerde lütuf (bağış)ta bulunan (Allah) olduğunu;
Küçük ve zayıf olmasına rağmen, insanın gözüne, büyüklüğüne rağmen gökyüzünün yarısını, doğudaki yıldızı ve onun tam batısındaki yıldızı ve bu ikisinin arasındaki-leri görebilecek ve gözü (bakışı) ile havada beşyüz senelik mesafeyi katedecek genişliği verenin, insanın kulak memesi ile omuzu arasında bir melek yaratan (Allah) olduğunu an-Iarlardu
O halde onun inkar ettiği ile bilip kabul ettiği ve gördüğü ile görmediği arasında ne fark vardır? Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!... [519]
21- Çelişik Dedikleri İki Hadis
İddia: Rasûlullahm, "Her doğan fırat üzre doğar, sonra anası babası onu Yahudi veya Hristiyan yapar. [520]hadisini rivayet ettiniz.
Sonra d a, "Şaki (bedbaht yani cehennemlik) anasının karnında şaki olandır.Saîd (mesud yani cennetlik) da anasının karnında saîd olandır.[521] hadisini;nutfe,çocuğun uzuvları şekillenecek hale gelince Allanın o çocuğun ömrünü,rızkını.bedbaht veya mes'ûd olduğunu yazan iki melek gönderdiğin[522],Allanın Âdemin sırtını sıvazladığını,bir avuç (zürriyet,nesil) aldığını ve "Rahmetimle Cenne-te!",ve bir avuç daha alıp,"Cehenneme- umurumda değil !" dediğini [523] rivayet ettiniz.
Bu (rivayetler) müslümanlan tefrikaya düşüren bir tezad ve çelişkidir .Ve bununla hem kaderi redde-denler,hem de kabul edenler kendilerini savunmuşlardır.
Cevap:Biz deriz ki:Allahın lütfü sayesinde burada ne bir tezad ne de bir çelişki vardır.
Eğer ihtilaf sadece bu hadis yükünden olsay-dı.bu hadisin manasını anladığı takdirde Mutezile,kaderi kabul edenlerden ayrılmazdı.
Fıtrat-burada-başlamak ve yaratmak demektir. "Gökleri ve yeri yaratan Ali ah a hamd olsun"(35.Fâtır: 1) âyetindeki fâtır (= yaratan) kelime-si.yer ve gökleri (n varlığını) başlattıran (yaratan) demektir.
"..insanları onun üzerine yarattığı Allanın fit-rat'ı.."(30.er-Rûm: 30) ayeti de böyledir.Cenab-ı Hak,insanlan onun üzerine yarattığı cibilleti (yaradılışı) kasdetmektedir.
"Her doğan fıtrat üzre doğar"sözü ile de,babalannın sulblerinde iken insanlardan aldığı "...onları ne fişlerine karşı şahid tutarak: -Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye buyurduğu vakit onlar da "-Evet Rabbimizsin" demişlerdi." (7.el-A'râf: 172) misakmın (sözünün) alınmasını kasdetmiştir.
Gördüğüm herkes -O'na başka bir isim verse de, yahut kendi zannına göre onu Allaha yaklaştıracak olan Al-lahtan başka birşeye ibadet etse de, O'nu, O'na yakışmayan bir sıfatla tavsif etse veya Allanın o şeyden çok yüce olduğu bir şeyi O'na izafe etse dahi- mutlaka kendisinin bir sânii (yaratıcısı) ve müdebbiri (tertib ve idare edeni) bulunduğunu kabul etmektedir.
Allah taâlâda "O müşriklere kendilerini: kim yarattı? dîye sorsan, elbette "Allah" derler. (43.ez-Zuruf:87) buyurmuştur.
Bu dünyada bütün doğanlar bu ahd ve ikrar üzeredirler. Bu ahd ve ikrar da yaradılışın başlangıcında vuku bulan ve akılların yaratılması esnasında cereyan eden "hanîflik" (Tek Allaha tapmak) tir. Rasûlullah da, şöyle demiştir: "Allah tebareke ve taâlâ," -Şüphesiz ben kullarımın hepsini hanifler (tek Allaha ibadet edenler) olarak yarattım. Sonra şeytan onları dinlerinden saptırdı. Bundan sonra Yahudiler çocuklarını Yahudileştirdi, mecusi-ler de çocuklarını mecusileştirdi." Yani: Yahudilik ve tnecusiliği çocuklarına öğrettiler, buyurdu."
Birinci ikrar hüküm icabettiren veya karşılığında se-vab olan birşey değildir. Görmüyor musun, müşriklerin çocuklarından bir çocuk, ana babası ile beraber bulunduğu müddetçe, onun ana babasının dininde bulunduğuna hük-molunur. Eğer çocuk ölecek olsa, cenaze namazı kılınmaz... Sonra bu müşrik çocuğu, ana babasının himayesinden çıkar ve müslümanlardan birinin mülkiyetine girer ve çocuğun, sahibinin dini üzre olduğuna hükmolunur. Ve eğer ölürse, cenaze namazı kılınır.
Bunun ötesi (yani işin hakikati) ise Allahm ilmine havale olunur.
Bu hadis hakkında.kaderi reddedenlerle,kabul edenler arasındaki fark şudur:Fıtrat,kaderi reddedenlere göre.İslâm'dır ve onlara göre iki hadis birbirine zıttır.Kaderi kabul edenlere göre ise fıtrat.yaratılırken onlardan alınmış olan ahd (sözJdür.Bu takdirde ise.iki hadis müttefik olup.birbirine muhalif değildir. Ve böylece her iki hadisin de ayn ayrı yeri olmuş olur. [524]
[512] HAN: 3/ 129,183;4 / 421
[513] BÜH: 86 / 31.
[514] HAN: 2/ 13, 19, 24, 106, 210;4/349 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 216-217.
[515] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında şu fazlalık vardır: "Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdillah b. Müslim şöyle demiştir.:" Hz. Ömer'in, Sahabe aralarından birini hatife seçmeye karar verinceye kadar, namaz kıldırması için Suheyb er-Rûmiyi imam seçmesinin sebebi şudur: Zira Hz. Peygamber, "İmamlar Kureyş'ten olur" demiştir. Şayet Hz. Ömer, hatife olmaya da ehil bir KureyşIFyi namaz için imam tayin etseydi Sahabenin "Madem ki bu imam Kureyşlidir, o halde halife de olabilir" demesi mümkündü. Hz. Ömer'in Suheyb'i tayini, sa-. hâbenin böyie dememesi İçindir." (Varak, 57 a)
[516] BUH: 33/ 8,11. 12;5S/11,HAN: 3/156,285;6 /337
[517] S.101 ve dipnotu
[518] Esad Efendi nüshasında: "O Himyer'li bir adamdır. Adı Mus'-ab, lakabı "zü'I-karneyn"dir(M)
[519] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 217-223.
[520] BUH: 23 / 80, 93,HAN:2/ 233.
[521] Krş. BUH: 62/ 1
[522] BUH: 59/ 6;82 / l,HAN:l/374,382
[523] HAN: 5/ 239,krş,HAN: l/272;6/ 441
[524] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 223-226.