- Münakız Dedikleri İki Hadis

Adsense kodları


Münakız Dedikleri İki Hadis

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 24 October 2010, 06:12 pm GMT +0200
19-Mütenâkız Dedikleri İki Hadîs

İddia: Rasûlullahın "İmamlar Kureyş kabile­sinden olur.[512] buyurduğunu ve Hz.Ebûbekirin de Sakîfetu beni Sâıde (hadisesi) günü.Ensâra karşı bu hadisi delil olarak ileri sürdüğünü rivayet ettiniz. [513]

Sonra da Hz.Ömer'in/vefatı esnasında:"Ebû Hu-zeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı hiç tereddüd et­mezdim." dediğini rivayet ettiniz.

Sâlim,Ebû Huzeyie'nin azadlı kölesi değildi.Sa-dece Ansâr'dan bir kadının kölesi idi.Kadm onu azad edip,yetiştirmişti.Ebû Huzeyfe'ye nisbet edilmesi ise aralarındaki anlaşma (hıli) dan dolayıdır.

Siz (Hadis ehli] imameti, Ensâr'in azadh köleleri­ne layık gördünüz.

Eğer Salim Kureyş'in kölesi olsaydı, mümkündür ki siz.bir kavmin azadlı kölesi onlardan ,o kavimden sayılır diyerek delil getirirdiniz.

Bu ise bir çelişki ve tutarsızlıktır.

Cevap: Biz deriz ki:Bu sözde herhangi bir çelişki yoktur.Şayet Hz.Ömer, "Eğer Salim hayatta olsay­dı, onu sizin üzerinize vali ve başınıza emir yapmakta tereddüd etmezdim." demiş olsaydi.o zaman çelişki olurdu.Hz.Ömer'in "...hiç tereddüd etmezdim." sözü­nün onların anladıklarından başka bir mana ifade et­mesi mümkündür.

Zira Hz. Ömer'in .Rasûlullahın kendilerini Cen­netle müjdelediği Aşere-i Mübeşşere ve Muhacirlerin seçkinleri varken,halife seçimini onlardan birini seçe­cek bir şûraya havale etmemesi ve Sâlim'i (R.A) halife seçmekte tereddüt etmemesi hiç düşünülebilir mi?Bu, hatalı bir söz ve kısır bir görüştür.

Lakin Hz.Ömer, halife seçilmesini onların araların­da yapacaklan meşverete havale edince, onlar kendilerin­den birini imam seçesiye kadar namaz kıldıracak bir imam tayin etmek istedi. Seçim için onlara üç gün mühlet verdi. Oğlu Abdullaha da onlara (şûra heyetine) biran evvel se­çimi yapmalarını söylemesini emretti, ve Sâlim'i hatırla­yarak "Eğer hayatta olsaydı, hiç tereddüt etmezdim." dedi. el-Cârud el-AbdTyi de hatırlamış ve "Eğer Abdu'1-Kays oğullarından Uaymiş ( = A'meşcik) hayatta olsaydı, onu öne geçirirdim." demiştir."..onu öne geçirirdim" sözün­de Hz.Ömer'in Salim hakkında (el-Cârud gibi) onu namaz kıldırması için imam yapmayı düşündüğüne deiiî vardır.

Sonra Hz.Ömer Suheyb b.Rûmi üzerinde karar kıl­mış ve Ashab ittifak edip, içlerinden birini seçinceye ka­dar (namaz için) imamlık yapmasını ona emretmiştir [514]

 
20-Rivayetlerin ve Aklın Yalanladığını Söyledikleri Hadis

İddia;Rasûluüahm "Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Binaenaleyh, güneş doğarken namaz kılmayınız. [515] buyurduğunu rivayet ettiniz.

Siz, (bu rivayetinizle) şeytanın göklere kadar va­ran boynuzlan olduğunu,yeryüzünden kat kat büyük olan güneşin de onun iki boynuzu arasında hareket ettiğini kabul etmiş oluyorsunuz.

Siz-bununla beraber- bir de şeytanın,insanın damarlarında dolaştığını[516] kabul ediyorsunuz.Bu iki durumda şeytan,hem herşeyden daha latif (ince) ve hem de herşeyden daha büyük olmuş oluyor.

Güneş doğarken namaz kıhnmamasma sebep olarak da güneşin.şeytanın iki boynuzu arasından doğmasını'gösteriyorsunuz.

Güneşin, şeytanın iki boynuzu arasında hareket etmesiyle Allah için namaz kılmanın ne alakası var?Bunda,Allah için namaz kılmaya mani olacak ne var?

Cevap:Biz deriz ki:Onlann bu hadisi inkar et-meleri,onların, şeytanların ve cinlerin varlığına,Allahın onların terkiblerinde halden hale geçmelerini mümkün kılmasına,cin ve şeytanların bazan bir ihti­yar suretinde.bazan bir genç sûreünde.bazan ateş.ba-zan köpek,bazan bir yılan şeklinde görünmesine,ba-zan göklere ulaşıp.bazan kalplere girdiğine.bazan da insanın damarlarında dolaştığına inanmadıklarından dolayı ise onlar,Kur'ân'ı ve bu hususta Rasûlullahtan ve geçmiş peygamberlerden gelen haberleri,ewelki mukaddes kitapları ve geçmiş ümmetleri inkar ediyor­lar demektir.Çünkü Allahu taâlâ Kur'ân'm'da şeytan­ların gökyüzünde kulak hırsızlığı yapabilecekleri yer­lerde oturduğunu ve kendilerine yıldızlar atıl(alarak yakıl)dıklanm haber vermektedir.

Allahu taâlâ şeytanm-bize görünmediği halde-"Onlan (insanları) gerçekten saptıracağım,kendi Ierini uzun emellere düşürüp, olmayacak kuruntu­larla aldatacağım ve elbette onlara emredeceğim de, davarlann kulaklarını (putlara adamak üzere) kesip ya­racaklar. Çaresiz onlara emredeceğim de Allah in yarattı­ğım (puilaştırarak, aslından çıkararak) değiştirecek­ler. "(4.en-Nisâ: 119) dediğini bize haber vermektedir. Eğer Allahın kendisine verdiği bir kuvvet ile insanın kalbine girmiyorsa- Allahu teâlânın da dediği gibi- bütün bunları şeytan bize nasıl emredebilir, nasıl bize vesvese verebilir, nasıl bizi kuruntulara sevkeder ve bizi uzun emellere dü­şürebilir?

Hadiste de, şeytanın bir kere Neci d'1 i bir ihtiyar su­retinde, bir kere kurbağa, bir kere de yılan şeklinde görül­düğü rivayet edilmektedir.

Allahu taâlâ bizlere rical (= erkekler) dediği gibi cin­lere de "erkekler" adını vermiştir. Allahu taâlâ şöyle bu­yurmuştur:" Doğrusu insanlardan bazı erkekler, Cinler­den bazı erkeklere sığmıyorlardı." (72, el-Cinn: 6).

Hûru'1-ayn (Cennet hurileri) hakkında da Allahu ta­âlâ: "Bu (Cennetteki) kocalarından önce kendilerine ne bir insan dokunmuştur ne de bir cânn (cin)" (55. er-Rahmân:56) buyurmuştur. Bu ayet, insanların cinsi mü­nasebette bulunması gibi, cinlerin de cinsi münasebette bu­lunduklarını gösterir.

EBÜ MUHAMMED: Biz bu kitapta zındıklara ve Allahın ayetlerim, Peygamberlerini yalanlayan inkarcıla­ra cevap vermeyi gaye edinmedik. Bizim maksadımız, sa­dece müslümanlardan olduğunu söyleyip de, hadislerde tu­tarsızlık, çelişki ve muhal (akıl dışı) şeyler bulunduğunu iddia edenlere cevab vermektir.

Eğer, aklı almadığı, güneşin şeytanın iki boynuzu ara­sında doğmasından dolayı namazı terketmede bir mana gö­remediği için bu hadisi inkar ediyorsa, biz-AUahın izniyle-onun aklına yatacak, onun beğeneceği ve onun nazarında akıl dışı olmayacak olan manayı kendisine gösteririz.

(Rasûlullah)güneş doğarken.namaz kümamayı ancak sununun için menetmiştir. Çünkü ateşe tapan­lar bu vakitte güneşe secde ederler.

Geçmiş ümmetlerden pekçoğu güneşe ibadet ve secde etmişlerdir.Bu kavimlerden birisini Allah bize Sebe' (Sabâ) melikesinin kıssasını hikaye ederken zik-retmiştir.Bu kıssada Hüdhüd .Süleyman' a (A.S):"Onu (Sabâ melikesini)ve kavmini Allâha değil,güneşe tapıyorlar buldum. Şey tan onların amellerini ken­dilerine güzel göstermiş."(27.en-Neml:24) der.

Araplar içersinde de güneşe tapan,ona ta'zim eden ve ona "ilahe" diyen bir kısım insanlar vardı.(Me-selâ) el-A'şâ,güneşi kasderek şöyle demiştir:

"Ona yakın bir şekilde İlâhe'nin önünde eğildi­ğimde duyduğum korku gibi bir korku duymadım."

Kıraat imamlarından kimisi,"Musayı ve kavmi­ni fesadçıhk yapmaları ve Musa'nın hem seni.hem de senin taunlarım terketmesi için mi bu yerde bı­rakacaksın. "(7. el-A'raf: 127) ayetindeki ilahlar mana­sına olan "âlihe" yi, "ilahe" olarak okumuştur.Bu tak­dirde mana"..hem seni,hem de taptığın güneşi terket­mesi..."şeklinde olur.

Rasûlullah da.güneşe tapanların güneşe taptık­ları vakitte bizim namaz kılmamızı istememiş ve şey­tanların veya iblis'in o vakitte güneşin doğduğu yerde bulunduğunu, onların güneşe secde etmekle iblise (veya şeytana) secde etmekte ve ona uymakta olduk­larını bize bildirmiştir.

Rasûlullah karn (=boynuz) sözüyle.onlarm zi­hinlerinde tasavvur ettikleri sığır veya koyun boynuzu gibi bir boynuz kasdetmemişür.Burada boynuz başın bir tarafıdır. Başın iki tarafi.yanı vardır.

Bana kalırsa başta boynuzun çıktığı yerden çı­kan boynuz'a bu ismin verilmesi sadece birşeye.onun bulunduğu yerin isminin verilmesinden ibarettir.Tıpkı bunun gibi arapiar da bir şeyi, onun yerinin ismi ile ve­ya kendisinin sebebi ile isimlendirirler.

{Meselâ Araplar) "fulan kesik bacağını kaldırdı" der­ler ve bununla "sesini yükseltti" demek isterler. Çünkü adamın birisinin ayağı kesilmiş ve o da kopuk ayağını kal­dırıp onunla yardım istemiş. Bu sebeple sesini yükselten kimseye de "..kesik bacağını kaldırdı. demişlerdir. Bu gibi şeyler araplann konuşmalarında pekçoktur.

Maşrık (doğu) ciheti hakkındaki "Şeytanın boynuzu işte buradan çıkar" hadisi de böyledir. Bu sözüyle, bu sö­zü işitenin aklına gelen sığır boynuzu gibi bir boynuz kas-detmemektedir. Ancak "Şeytanın başı işte buradan çıkar" demek istemektedir.

Vehb b.Munebbih {34- 114) [517] de Zulkarneyn hak­kında söyle derdi: "O İskenderiyye halkından biridir. İs­mi el-îskenderus'dur. [518] Bir rüya görmüş, rüyasında güneşe yaklaşmış ve onun biri şarkta ve diğeri garbta olan iki boy­nuzundan tutmuştur. Sonra rüyasını kavmine anlatmış, kavmi de ona "Zulkarneyn = iki boynuzlu" ismini vermiş­tir. "O, güneşin iki boynuzunu tutmakla, güneşin iki ta­rafından tuttuğunu söylemek istemiştir.

Aynı şekilde saç örgülerine de karn ( = boynuz) deni­lir. Saçın her bir örgüsü bir karn (= buynuz)dur. Bundan dolayı Rumlara da "Zâtu'I-kurim (boynuzlular)" denilmiş­tir. Bununla onların saçlarını uzattıkları kasdedilmiştir.

Rasûlullah da bize, güneşin doğuş vaktinde, güneşe tapan­ların ona secde ettiği zamanda şeytanın, güneş ile beraber mey­lettiğini, güneşin şeytanın başının bulunduğu cihetten hareket ettiğini bildirmek istemiş ve güneşe tapanların küfre girdikleri .güneşe ve şeytana taptıkları bu vakitte namaz kılmamamızı emretmiştir.

Bu,bizim bilemiyeceğimiz ve bizim ancak bize bildirildiği kadar bilebileceğimiz bir husustur.

İşte sana anlattığım şeyler, hadisin tevilini müm­kün kılan ve onu çirkinlikten uzaklaştıran şeyler­dir .Vallâhu alem...

İnkarcıların bu ve benzeri inkarlarını ileri sür­meleri ancak onların,görmedikleri varlıkları, gör dük­leri varlıklar gibi zannetmelerinden .(görmedikleri )bu varlıkları kendileri ve canlı ve cansız şeyler gibi tasav­vur etmelerinden ve cismi, cüssesi olan varlıklar hak­kındaki hükümleri, ruhanî varlıklar hakkında da tat­bik etmeğe kalkışmalarından dolayıdır..

Meleklerin, omuzlarında Arşı taşıdıklarını, ayak­larının ise yeryüzünün en aşağısında olduğunu duy­dukları zaman.görmüş oldukları şeylere aykırı oldu­ğundan bunu yadırgarlar ve "Bu meleklerin bedenle-ri,gökleri ve arasını .yeryüzünü ve onun üzerini.biz herhangi bir İz görmememize rağmen nasıl geçebilir­ler? Bu büyüklükte bir yaratık nasıl düşünülebilir? Omuzları ve ayakları olan rûhânî varlıklar olur mu? derler.

Cebrail'in Peygamberimize (S.A.V) bazan a'râbî (bedevi) sûretinde,bazan (Ashabdan) Dıhyetul-Kelbî sureünde,bazan genç bir delikanlı suretinde ve bazan da iki kanadı ile şark ile garb arasını kaplamış bir hal­de geldiğini işitince."(Cebrâil) bir şekilden diğer bir şekle nasıl girebilir? Nasıl olur da cisminde.bedeninde ve sıfatlarında bir artma olmaksızm.bazan son derece küçük.bazan da son derece büyük olabilir?"der­ler. Çünkü onlar gözleriyle ancak bu şekilde {cisim ve sıfatlarda bir artma ile birlikte büyüyen) şeyleri gör­mektedirler.

Şeytanın Âdem oğlunun kalbine girdiğini ve ona gizlice vesvese verdiğini işitince de,"(Kalbe] nereden giriyor?Bir cisimde (bedende) iki ruh mu birleşiyor? Damarlarda nasıl dolaşıyor?' derler.

EBÛ MUHAMMED: Eğer onlar görmedikleri şeyle­ri, Allahın kudretinin eseri olan gördükleri şeylere muka­yese etselerdi; yeryüzünü ve yeryüzündeki varlıkları yarattığı andan beri, yeryüzünün sularını denize akıtanın -kî bu sular denizde bir artış veya azalma hasıl etmeksizin denize dökülürler, ve eğer bu yer yüzü sularından Dicle, .Fırat ve Nil gibi bir nehir, bir ay müddetle şehirlere, köy­lere, mamur ve harab yerlere doğru akıtılsa, buralarda hiç­bir hayat izi kalmazdı- işte onların inkar ettikleri şeylerde gücü yeten (Allah) olduğunu anlardı.

Yine, bu büyüklük ve kesafetine (ve ağırlığına) deniz­lerine yüksek, dağlarına ve nehirlerine rağmen, bu yeryü­zünü dağlar parça parça olasıya, sular kuruyasıya, dağlar biryerden bir yere gidesiye (yani kıyamete) kadar- hareket ettirenin takdir ettiği şeylerde lütuf (bağış)ta bulunan (Al­lah) olduğunu;

Küçük ve zayıf olmasına rağmen, insanın gözüne, bü­yüklüğüne rağmen gökyüzünün yarısını, doğudaki yıldızı ve onun tam batısındaki yıldızı ve bu ikisinin arasındaki-leri görebilecek ve gözü (bakışı) ile havada beşyüz senelik mesafeyi katedecek genişliği verenin, insanın kulak memesi ile omuzu arasında bir melek yaratan (Allah) olduğunu an-Iarlardu

O halde onun inkar ettiği ile bilip kabul ettiği ve gör­düğü ile görmediği arasında ne fark vardır? Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!... [519]

 
21- Çelişik Dedikleri İki Hadis

İddia: Rasûlullahm, "Her doğan fırat üzre doğar, sonra anası babası onu Yahudi veya Hristiyan yapar. [520]hadisini rivayet ettiniz.   

Sonra d a, "Şaki (bedbaht yani cehennemlik) anasının karnında şaki olandır.Saîd (mesud yani cennetlik) da anasının karnında saîd olandır.[521] hadisini;nutfe,çocuğun uzuvları şekillenecek hale gelince Allanın o çocuğun ömrünü,rızkını.bedbaht veya mes'ûd olduğunu yazan iki melek gönderdiği­n[522],Allanın Âdemin sırtını sıvazladığını,bir avuç (zürriyet,nesil) aldığını ve "Rahmetimle Cenne-te!",ve bir avuç daha alıp,"Cehenneme- umurumda değil !" dediğini [523] rivayet ettiniz.

Bu (rivayetler) müslümanlan tefrikaya düşüren bir tezad ve çelişkidir .Ve bununla hem kaderi redde-denler,hem de kabul edenler kendilerini savunmuş­lardır.

Cevap:Biz deriz ki:Allahın lütfü sayesinde bu­rada ne bir tezad ne de bir çelişki vardır.

Eğer ihtilaf sadece bu hadis yükünden olsay-dı.bu hadisin manasını anladığı takdirde Mutezile,ka­deri kabul edenlerden ayrılmazdı.

Fıtrat-burada-başlamak ve yaratmak demek­tir. "Gökleri ve yeri yaratan Ali ah a hamd olsun"(35.Fâtır: 1) âyetindeki fâtır (= yaratan) kelime-si.yer ve gökleri (n varlığını) başlattıran (yaratan) de­mektir.

"..insanları onun üzerine yarattığı Allanın fit-rat'ı.."(30.er-Rûm: 30) ayeti de böyledir.Cenab-ı Hak,insanlan onun üzerine yarattığı cibilleti (yaradılı­şı) kasdetmektedir.

"Her doğan fıtrat üzre doğar"sözü ile de,babalannın sulblerinde iken insanlardan aldığı "...onları ne fişlerine karşı şahid tutarak: -Ben sizin Rabbiniz değil mi­yim? diye buyurduğu vakit onlar da "-Evet Rabbimizsin" demişlerdi." (7.el-A'râf: 172) misakmın (sözünün) alınma­sını kasdetmiştir.

Gördüğüm herkes -O'na başka bir isim verse de, ya­hut kendi zannına göre onu Allaha yaklaştıracak olan Al-lahtan başka birşeye ibadet etse de, O'nu, O'na yakışmayan bir sıfatla tavsif etse veya Allanın o şeyden çok yüce oldu­ğu bir şeyi O'na izafe etse dahi- mutlaka kendisinin bir sânii (yaratıcısı) ve müdebbiri (tertib ve idare edeni) bulundu­ğunu kabul etmektedir.

Allah taâlâda "O müşriklere kendilerini: kim yarat­tı? dîye sorsan, elbette "Allah" derler. (43.ez-Zuruf:87) buyurmuştur.

Bu dünyada bütün doğanlar bu ahd ve ikrar üzere­dirler. Bu ahd ve ikrar da yaradılışın başlangıcında vuku bulan ve akılların yaratılması esnasında cereyan eden "hanîflik" (Tek Allaha tapmak) tir. Rasûlullah da, şöyle demiştir: "Allah tebareke ve taâlâ," -Şüphesiz ben kulla­rımın hepsini hanifler (tek Allaha ibadet edenler) olarak yarattım. Sonra şeytan onları dinlerinden saptırdı. Bun­dan sonra Yahudiler çocuklarını Yahudileştirdi, mecusi-ler de çocuklarını mecusileştirdi." Yani: Yahudilik ve tnecusiliği çocuklarına öğrettiler, buyurdu."

Birinci ikrar hüküm icabettiren veya karşılığında se-vab olan birşey değildir. Görmüyor musun, müşriklerin ço­cuklarından bir çocuk, ana babası ile beraber bulunduğu müddetçe, onun ana babasının dininde bulunduğuna hük-molunur. Eğer çocuk ölecek olsa, cenaze namazı kılınmaz... Sonra bu müşrik çocuğu, ana babasının himayesin­den çıkar ve müslümanlardan birinin mülkiyetine girer ve çocuğun, sahibinin dini üzre olduğuna hükmolunur. Ve eğer ölürse, cenaze namazı kılınır.

Bunun ötesi (yani işin hakikati) ise Allahm ilmine ha­vale olunur.

Bu hadis hakkında.kaderi reddedenlerle,kabul edenler arasındaki fark şudur:Fıtrat,kaderi reddeden­lere göre.İslâm'dır ve onlara göre iki hadis birbirine zıttır.Kaderi kabul edenlere göre ise fıtrat.yaratılırken onlardan alınmış olan ahd (sözJdür.Bu takdirde ise.iki hadis müttefik olup.birbirine muhalif değildir. Ve böy­lece her iki hadisin de ayn ayrı yeri olmuş olur. [524]



[512] HAN: 3/ 129,183;4 / 421

[513] BÜH: 86 / 31.

[514] HAN: 2/ 13, 19, 24, 106, 210;4/349 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 216-217.

[515] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında şu fazlalık vardır: "Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdillah b. Müslim şöyle demiştir.:" Hz. Ömer'in, Sahabe aralarından birini hatife seçmeye karar verinceye ka­dar, namaz kıldırması için Suheyb er-Rûmiyi imam seçmesinin sebebi şudur: Zira Hz. Peygamber, "İmamlar Kureyş'ten olur" demiştir. Şa­yet Hz. Ömer, hatife olmaya da ehil bir KureyşIFyi namaz için imam tayin etseydi Sahabenin "Madem ki bu imam Kureyşlidir, o halde ha­life de olabilir" demesi mümkündü. Hz. Ömer'in Suheyb'i tayini, sa-. hâbenin böyie dememesi İçindir." (Varak, 57 a)

[516] BUH: 33/ 8,11. 12;5S/11,HAN: 3/156,285;6 /337

[517] S.101 ve dipnotu

[518] Esad Efendi nüshasında: "O Himyer'li bir adamdır. Adı Mus'-ab, lakabı "zü'I-karneyn"dir(M)

[519] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 217-223.

[520] BUH: 23 / 80, 93,HAN:2/ 233.

[521] Krş. BUH: 62/ 1

[522] BUH: 59/ 6;82 / l,HAN:l/374,382

[523] HAN: 5/ 239,krş,HAN: l/272;6/ 441

[524] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 223-226.