hafiza aise
Fri 29 April 2011, 11:36 am GMT +0200
Münafıkların Ayrılışı
Günlerden yine cumartesiydi. Uhud meydanında güneş doğmadan önce yine Bilal'in yanık sesi duyuldu; Allah Resülü'nün arkasında sabah namazını kılacaklardı. Ordu içinde bir hareketlilik göze çarpıyordu. Çok geçmeden bu hareketliliğin sebebi de anlaşılacaktı. Abdullah İbn Übeyy İbn SelUl ile birlikte yaklaşık üç yüz kişi geri
dönüyordu.v" Buna göre, karşı tarafın üç bin tekmil askerle geldiği Uhud'da ashabın her biri en az beş kişiyle mücadele edecek demekti. Müslümanları içeriden vurmanın ayn bir adıydı bu ve mü'minler arasındaki kuvve-i maneviyeyi sarsmayı hedefliyordu. Aynlırken de:
- Beni hiç dinlemeden ve çoluk çocuğun aklına uyarak savaşa çıkıyor! Kendimizi niçin öldürdüğümüzü bilmeden nereye sevk edildiğimizi bilmiyoruz, diye sözde tepki gösteriyorlardı.
Belli ki Allah (celle celaluhü), alemlere rahmet olarak gönderdiği ahir zaman Nebi'sinin yanında böylesine ikiyüzlü insanların olmasını murad etmiyor ve daha büyük sıkıntılara kapı aralamamak için daha işin başında onlarla yolunu ayırıyordu. Zira O'nun atıyyelerini ancak matıyyeleri taşıyabilir ve böylesine önemli bir dönemeçte ancak O'na samimi yönelen kullar bu yükün altına girebilirdi.
Abdullah İbn Haram, onların arkasından gidecek ve şöyle seslenecekti:
- Ey kavmim! Allah için sizi uyarıyorum; tam düşmanla karşılaşmışken, Nebi'nizi yalnız bırakmak suretiyle kendinizi ve kavminizi rezil ve rüsva etmeyin. Ey kavmim! Gelin; ya Allah yolunda savaşın ya da müdafaada bulunun!
Ancak onların, ne bu mesaja kulak verecek halleri ne de muhtevadaki derinlikten anlayacak idrakleri vardı. Arkalarını dönüp hak beyana kulak vermek bir tarafa, kendilerine seslenen Abdullah İbn Haram'a:
- Eğer bizler savaşmayı bilseydik, sizi onlara teslim etmezdik; zaten savaş olacağını da sanmıyoruz! Sen de bizi dinlersen mutlaka bizimle birlikte geri dönersin, diyor ve kendilerince akıl veriyorlardı. Onların bu akıl almaz tavırlarını ve ıslah olmaz niyetlerini gören Hz. Abdullah ise şöyle seslenecekti:
- Sizi gidi Allah düşmanları! Bundan öte daha ben ne yapabilirim ki? Hiç Allah, Nebi'sini size muhtaç bırakır mı?
102 Nifaka reislik yapan Abdullah İbn Übeyy'in oğlu Abdullah (Adı 'Hübdb' iken Müslüman olunca Efendimiz (s.a.s.) 'Abdullah' olarak değiştirmiştir) ise, başlangıçtan beri Efendimiz'le birlikteydi. Bedir'de sebat ettiği gibi Uhud'un da hakkını verecek ve babasına rağmen Allah Resülü'nderı aynlmayacaktı. Bkz. İbn Esir, Üsüdü'l-Ğabe, 2/133; İbn Abdilberr, İstiab. 3/940 (1590); İbn Hacer, el-İsabe, 4/155 (4787)
Evet, Allah (celle celaluhü) Nebi'sini hiç kimseye muhtaç bırakmayacaktı. Cibril'in getirdiği haber de benzeri şeyler söylüyordu:
- Şüphesiz ki Allah (celle celaluhü) mü'minleri, iyiyi kötüden ayınncaya, pis olanla temizi tefrik edinceye kadar bulunduğunuz konum ve halde bırakacak değildirt'<'
Geri giderken arkalanndan seslenen Hz. Abdullah'a söylediklerini de haber verecek olan Kur'an. içlerinde gizlediklerini de açıkça anlatacak ve sonrakiler için bir ibret vesilesi olarak o günkü yan çizmeyi tarihe mal edecekti:
- İki birliğin karşılaştığı gün başınıza gelenler, hem mü'minleri hem de nifak üzere bulunanları ayırt etmek için ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur. Onlara, "Gelin de Allah yolunda savaşın yahut müdafaada bulunun." denildiği zaman, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizinle birlikte gelir ve savaşırdık." derler. Onlar o gün, imandan daha ziyade kiifre daha yakın idiler ve ağızlarıyla onlar, aslında kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah ise, onların içlerinde gizlediklerini de bilmektedir. 104
Onların böyle kritik bir noktada ayrılıp gitmeleri ashab arasında da farklı görüşlerin ortaya çıkmasını netice vermişti. Bir kısmı onları, 'öldürülmesi gereken insanlar' olarak görürken diğer bir kısmı ise buna katılmıyordu. Bilhassa Benü Selime ve Benü Harise kabileleri neredeyse birbirine girecekri.l'"
Meseleye son noktayı yine Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) koyuyordu:
- Uhud'a gelme meselesi, iyi ve güzelolduğu kadar aynı zamanda bir eleme meselesidir; altın ve gümüşteki tortunun ateşle bir kenara atıldığı gibi o da kalıntı ve tortuyu arındınp temizler.
Hatta Ensar' dan bazıları, Abdullah İbn Übey İbn Selül'ün üç yiiz kişiyle birlikte Uhud' dan ayrılmasının ardından huzura gelerek Efendimiz'e, Medine Yahudileri arasında müttefik olanlardan yardım isteme arzusu izhar etmeleri üzerine Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern):
103 Al-i İmran, 3/179 104 Al-i İmran, 3/167
105 Konuyla ilgili ayetler için bkz. Al-i İmran, 3/122; Nisa, 4/88
- Bizim onlara ihtiyacımız yok, diyerek tepki gösterecek ve gelirken gösterdiği tavrı burada da sürdürerek, Uhud gibi bir er meydanında sadece müminlerden oluşan bir ordunun daha uygun olacağını ifade edecekti.