- Mü'minin gayesi belli yolu açıktır

Adsense kodları


Mü'minin gayesi belli yolu açıktır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Fri 28 January 2011, 02:25 pm GMT +0200
MÜM’MİNİN GAYESİ BELLİ, YOLU AÇIKTIR:


İmansız, dünyada birçok kaygı için deyaşar. Çeşitli amaçlar onu çekiştirip durur; biri sağa, biri sola çeker. O daima nefsi ile çatışma halindedir. O çeşitli güdülerinden hangisini razı etsem, diye şaşkınlık içindedir; yaşama güdüsünü nü, cinsiyet  güdüsünü mü, savaşma güdüsünü mü, hanigisini...?

O güdülerini mi razı etsin, yoksa içinde yaşadığı cemiyeti mi razı etsin, şaşkınlık içindedir. Üçüncü olarak da cemiyetin hangi sınıfını razı etsin? şaşırmış kalmıştır; çünkü insanları memnun etmek imkansızdır.

“Aşiretimin ileri gelenleri benden razı oldu mu, ayak takımı kızmaya başlıyor”.

Tabii bunun tersi de doğrudur;ayak takımı razı olsa, bu sefer de ileri gelenler kızarlar.

İşte şimdi şu meşhur fıkranın yeri geldi; yaşlı baba ile oğlunu ve merkeplerinin fıkrası: Yaşlı baba merkebe biniyor, oğlu arkasından yürüyor. Baba, kadınların kınamasına maruz kalıyor. Çocuk biniyor, baba arkasında yürüyor. Çocuk, erkekleri kınamsı ile karşılaşıyor. İkisi birden biniyorlar; hayvanları koruma cemiyetinin tekdiri ile karşılaşıyorlar. Bu sefer de yaya yürüyüp merkebi önlerine katıyorlar; çocukların nükteleri ile karşılaşıyorlar. Nihayet çocuk, bu kınamlardan kurtulmak için eşeği sırtlanmalarını teklif ediyor. Yaşlı baba diyor ki: Bunu yapsak kendimizi çok yorarız ve insanlar bize deli der. Çünkü bineceği bindirmiş oluruz. Oğlum halkı razı etmek  mümkün değildir.

“Kim herkesi razı edebilir? Çünkü insanların herbiri bir havadan çalar!”.

Mü’min ise bütün bunlardan müsterihtir. Bir tek gayesi vardır; o da Allah’ın rızasıdır. Allah razı oldu mu, halk razı olsun, ister olmasın. Mü’min parolası şudur:


“Keşke sen tatlı olsaydın, vara hayat acı olaydı! Keşke sen memnun olaydın, vara insanlar memnun olmaya idiler. Keke sen ve ben iyi olaydık, vara dünyalar harap olaydı. Beni can-u gönülden sevdikten sonra, gerisi kolaydır. Toprağın üzerinde yaşayan toprak olacaktır”.

Mü’minin düşünceleri de bir noktada toplanmıştır, o da Allah’ın rızasına götürecek yola gitmektir. Ki zaten bunu beş vakit namazında Fatiha suresiniokurken istemektedir “bizi doğru yola ilet”. Bu, bir tek yoldur, içinde viraj ve dönemeçler yoktur.

“şu emrettiğim yol; benim dosdoğru yolumdur; hep ona uyun. Başka yollara uyup gitmeyin ki, sizi onun yolunda saptırıp parçalamasınlar”. (En’am: 6/153)


fiu iki adam arasında ne kadar büyük fark vardır; biri hedefini tesbit etmiş, yolunu bulmuştur. İçinde korku ve şüphe yoktur. Öbürü ise azmış, kör gibi bastığı yeri bilmiyor, hedefi belli değil; nereye gittiğini ve nereye varacğını bilmiyor.

“şimdi yüzü üstü sürünen mi daha doğru, yoksa dosdoğru bir yol üzerinde düpedüz yürüyen mi?”. (Mülk: 67/22)

Mü’min bu gaye uğruna hiç bir zorluktan caymaz, hiç birişkenceden acı duymaz. Her şeyi seve seve feda eder. Hatta bundan memnun kalır ve zevk bile duyar. Baksanıza Hubeyb b. Zeyd’e. Müşrikler onu asmış, etrafında şamata ediyorlar. Cayacağını, sarsılacağını sandılar. Fakat o, müşriklere alaylı alaylı bakıyor ve şöyle mırıldanıyordu:

Müslüman olarak öldükten sonra, hangi yanım üzere ölmüşüm ne çıkar. Allah yolunda ölüyorum. Allah isterse bu paramparça olan vücudumu mübarek kılar”.

Baksanıza asahaba ve tabii’e, tepelerinde ölüm şimşekleri çakarken, düşmanlar gök gibi gürlerken savaş meydanlarına nasıl atılıyorlar ve:

“Ben sana acele ettim ki, Rabbim hoşnut olasın”. (Ta’ha: 20/84)

Diyorlar.       

Mızrak birisinin göğsünden girmiş sırtından çıkmıştı, hep dediği “Kabe hakkı için kurtuldum” sözü olmuştu.

Ahzap savaşında mü’minler zor bir imtihana tabi tutulmuşlar, iyice sarsılmışlardı. Düşmanlar aşağıdan yukarıdan gelmişlerdi. Gözler kaymış, yürekleri ağızlarına gelmişti. İnsanlar Allah için kötü şeyler düşünmeye başlamışlar, münafıkların maskesi düşmüş: Allah ve Resulü, bize, aldatmadan başka bir va’d etmemiş, demişlerdi.

İşte bu kokunç havada mü’minler’ gayet sakin ve gayet emin idiler. Allah Tela, onların durumlarını Yüce kitabında bize şöyle anlatıyor:

“Mü’minler düşman birliklerini görünce: İşte Allah’ın ve Resulünün bize va’dettiği budur. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir, dediler. Bu da ancak imanlarını  ve teslimiyetlerini artırdı”. (Ahzab: 33/22)

Savaş ateşleri tutuşmuş, ölü ağzını açmışken bu mücahidlere sükunet ve emniyet veren şey ne idi acaba? O, yalnız imandı.

“Allah O’dur, imanları üstüne iman artırsınlar diye mü’minlerin kalbline huzur indirdi. Bütün göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah Alimdir. Hakimdir”. (Fetih:48/4)

“De ki Allah dilediği kimseyi şaşırtır ve kendisine kalbi ile yöneleni hidayete erdirir.Bunlar Allah’ın zikri ile kalpleri huzura kauşarak iman edenlerdir. Evet bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur”. (Rad: 13/27)

Mü’min gayesini bildiği için rahat, yolunu bildiği için emindir. Yolu; Allah’ın lütfuna eren Peygamberlerin, sıddiklerin, şehidlerin ve salihlerin yoludur. O yol “doğru yoldur”, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yoludur

 “Ve muhakkak ki sen, doğru bir yola çağırıyorsun. O Allah ki, göklerde ne varsa, yerde ne varsa hep O’nundur: (fiura: 42/52-53)

Bu doğru yol sayesinde mü’minin ahlakı temiz, davranışı tutarlıdır. Mü’min sebatkardır; dönek değildir. Kararlıdır; mütereddit değildir. Doğrudur; eğri değildir. Basittir; çetin değildir. Yönlerin çatışması onu şaşırtmaz. İsteklerin çekişmesi ona sıkıntı vermez. Ruhundaki dahili çatışmalar şahsiyetini zedelemez. Yapayım mı, yapmayayım mı, şunu mu yapayım, bunu mu yapayım, diye tereddüt etmez.

Mü’minin açık prensipleri ,sabit ölçüleri vardır. Her işinde onlara müracaat eder. Bu prensipler ona işaret verir, yol açar; yahutta kırmızı ışık yakar; tehlikeyi sezer,  geri çekilir. Rehber olarak Alah,’ın kitabı, mürşit olarak Allah’ın Resulü ona yeter.

“İşte size Allah’dan bir Nur (Hz. Muhammed Aleyhisselam) ve aydın bir kitap (Kur’an) geldi”. (Maide: 5/15-16)

Bütün bunlarla birlikte mü’minin uyanık bir vicdanı, parlak bir kalbi vardır. fiüpheli şeylerde ondan fetva ister, felaket anında ona baş vurur. Vicdanı pusula ibresi gibidir; ona bakar yönünü bulur. “Müftüler fetva verse de sen kalbine danış”.

Mü’minin ahlak ölçüsü açık ve sabitir; Allah’ın rızasından; Allah’ın emrine uyup nehyinden sakınmaktan ibarettir. Mü’min şuna inanır ki, dünya ve ahiret saadeti bundadır.Mü’min Allah’ın hududuna titizlikle riayet eder. Allah’ın emrine süratle koşar, itaat eder. Dünyasını kaybetse de, şehvetini tatmin edemese de, duygularına karşı gelse de veya yerleşmiş bir adeti çiğnese de aldırış etmez.

İşte kuvvetli imanın durumu, işte bazı semeresi...


Aşağıdaki mü’min baba ile mü’min oğulun şu enteresan kıssası, şüphe nedir bilmeyen yakının, tereddüt nedir tanımayan Alah’ın emrine koşmanın parlak bir örneğiniteşkil ediyor:

Yaşlı bir ihtiyor, çocuk istiyor. Allah’a dua ediyor. İhtiyor halinde bir çocuğa kavuşuyor. Gökten gelen bir emir ona “uslu bir çocuk” müjdesini veriyor. Artık aklı hep çocuktadır. Bütün sevgi veşefkatini ona vermetedir. Çocuk da büyüyor, gittikçe babasını daha çok seviyordu. Yaşı ilerledikçe ümit ve arzuları da artılyordu. Hikmet-i İlahiye ise onları zor bir imtihandan geçirmek istiyordu. Allah babaya bir kurban takdim etmesini, oğlunu kesmesini buyuruyordu. Oğlu ile birlikte kendisini, arzu ve emellerini de beraber kesmesini istiyordu. Baba bu emir karşısında durakaldı mı? Babalık duygusu ile imanın sesi arasında, yani yukardangelen vahy ile ciğerinden gelen çocuk sevgisi arasında tereddüt etti mi? Çocuk babasına karşı geldi mi? İçinde yaşama sevgisi ile Allah’ın emrine itaat etkenleri birbiri ele çarpıştı mı?

Hayır. Baba ile oglunun içlerindeki yakın, nefsin arzularından ve tereddüt etkenlerinden daha güçlü idi. Baba çocuğunu, çocuk  daboğazını Allah’a teslim etti.

İşte İbrahim Halilullah ile oğlu İsmail’in (a.s.) kıssası.


Bu imanlı baba ile oğlunun, zor duruma gösterdikleri sebat ve fekadarlığı Kur’an-ı Kerimden daha parlak tasvir etmek mümkün değildir. Konuyu Kur’an-ı Kerim şöyle anlatıyor:

“Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Vakta ki, yanında koşmak çağına erdi, ona şöyle dedi “-Yavrum! Ben rüyamda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık bak, ne düşünürsün?”. Çocuk ona şöyle dedi: Babacığım! Sana emrediliyorsa yap; inşallah beni sabredenlerden bulacaksın”. Vakta ki, bu suretle ikisi de teslim oldular, İbrahim, çocuğu yanı üzere yıktı; Biz de ona şöyle nida ettik:

“Ey İbrahim! Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. fiüphe yok ki biz, güzel amel işleyenleri işte böyle müfakatlandırırız”. Muhakkak ki bu, açık bir imtihamdı. Ona büyük bir kurbanlık, fidye verdik. Yine ona, sonradan gelenler içinde iyi bir yad bıraktık. Bizden saadet ve selamet olsun İbrahime... Güzel amel işleyenleri, işte böyle mükafatlandırırız. Çünkü o, mü’min kullarımızdandı”(Saffat: 37/101-111).

Kıssasın özü ve tescil ettiği kahramanlık ve fedakarlığın anahtarı şu son cümlededir “Çünkü o, mü’min kullarımızdandı”
.

Bir tek Allah’a kulluk ve yalnız ona iman... “Çünkü o, mü’min kullarımızdandı”.

Allah’a kulluk demek; ondan başka her şeye bağlanmaktan kurtulmak demektir. Artık ne yerde, ne gökte yaşayan bir mahlukun karşısında eğilme yoktur.

Öyleki vesveseci sinsi şeytanın bile Allah’ın kulları üzerinde hakimiyeti yoktur.

“Doğrusu, benim o gerçek kullaram var ya! Senin ‘ey İblis) onlar üzerinde hiç bir hakimiyetin yoktur”(İsra: 17/65)

Allah’a kulluk demek; azıcık bir zorluk veya şüphe duymadan, gönül rızası ve kalp huzuru ile Allah’ın hükmüne baş eğmek demektir. Çünkü bilir ki, Allah’ın tedbiri kendi tedbirinden daha üstündür ve Allah ona anasından babasından daha merhametlidir. Allah onu ıslah ve tezkiye edecek şeyleri daha iyi bilir.

Sadık mü’min, bu kulluğun hakkını takdir eder, yüzünü yeri, göğü yaratan Allah’a çevirir, kalbindeki bütün putları kırar, yalancı tanrıları hayatından uzaklaştırır, Allah’dan başkasını Rab ve O’ndan başkasını dost edinmez; yalnız O’nun hükmüne razı olur. Kalp gözü ile istikametini apaçık görür; önündeki yol doğrudur; karışık, eğri büğrü değildir. “De ki: Rabbim beni doğru yola iletti.Dosdoğru yola, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine. O(İbrahim, hiç bir zaman Allah’a) ortak koşanlardan olmamıştır. De ki: “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep alemlerin Rabb’i içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim”. De ki:

“Allah, her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mi arayacağım?” (En’am:6/161-164)

Bu açık istikamet nedeniyle mü’minin ruhundaki ve hayatındaki düğümler çözülür; artık o, yolunu bilir ve yoluna bilerek devam eder. Ürkek ve mütereddit değildir; şüpheli ve telaşlı değildir. Yolu; Allah’ın emrine itaat yoludur, Allah’ın hükmüne teslimiyet yoludur; dünya ve ahiret hayrının O’na tabi olmada ve O’na rıza göstermede olduğuna inanma yoludur.

“Allah ve Resülü, bir işe hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur”(Ahzab: 33/36)

 “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulune çağırıldıkları zaman inananların sözü ancak: “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte umduklarına erenler bunlardır, bunlar”(Nur: 24/51)

Evet, mü’minler umduklarına erenlerdir: Ahirette cennete girmek, daha büyüğü Allah’ın rızasına kavuşmakla umduklarına ererler. Dünyada da kalp huzuru ve gönül hoşnutluğu ile umduklarına ererler (yani huzur ve saadet içinde yaşarlar).

 

ceren
Thu 21 May 2015, 08:34 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Muminin gayesi bellidir.Rabbimin rızasını kazanmak,iman dolu bir yaşam sürmektir.Gayesi Allah olan,gayesi iman güzelliği olan kullarından olalım inşallah...

ikranur 7d
Thu 21 May 2015, 08:41 pm GMT +0200
Paylaşım iççin Allah bütün emeği geçen herkezden razı olsun.

Sevgi.
Thu 21 June 2018, 03:23 am GMT +0200
Aleykümüsselam
Bu dünyadaki tek amacımızın Rabbimiz'in Rızasını kazanmak olduğu bilincinde olarak yaşıyanlardan olalım inşaAllah