- Mukaddime

Adsense kodları


Mukaddime

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Wed 6 July 2011, 10:43 am GMT +0200
SÜNNET VE CEMAAT KAVRAMI

Prof. Nâsır b. Abdülkerîm

Çeviren

M. Beşir Eryarsoy

MUKADDİME

 
Şüphesiz hamd ALLAH’ındır. O’na hamdeder, O’ndan yardım dileriz, O’ndan mağfiret diler, O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden O’na sığınırız. ALLAH kime hidayet verirse, onu kimse saptıramaz. ALLAH kimi saptırırsa kimse de ona hidayet veremez.

ALLAH’tan başka hiçbir ilah olmadığına, O’nun bir ve tek olup, ortağı bulunmadığına şehadet ederim. Muhammed’in de ALLAH’ın kulu ve rasûlü olduğuna şehadet ederim. ALLAH ona, âline, ashabına, kıyamet gününe kadar izlerinden gidecek olanların hepsine salât ve selâm eylesin. (Rahmet buyursun.)

Şüphesiz yüce ALLAH bu dinin ebediyyen kalmasını takdir buyurmuş, kıyametin kopacağı zamana kadar onu korumayı hükmetmiştir:

“Muhakkak Zikr’i Biz indirdik, onu koruyacak olan da elbette Biziz.” (el-Hicr, 15/9)

Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem- buyurdu ki:

“Kıyametin kopacağı vakte kadar ümmetimden bir kesim hak üzere muzaffer olarak var olmaya devam edecektir.”[1]

Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın bu hadisi, bu dinin belli bir taife (kesim)in şahsında temsil edilerek kalmaya devam edeceğini açıkça ifade etmektedir. Bu kesim ise, Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın dinde ayrılık ve ihtilaf halinde helak olacak fırkalardan istisnâ ettiği “fırka-i nâciye: kurtulmuş fırka”dır. Çünkü Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem- Ebû Hureyre -Radıyallahu Anh-’ın ve başkalarının kendisinden rivayet ettiği ve sahih olarak sabit olmuş hadiste şöyle buyurmaktadır:

“Yahudiler yetmişbir fırkaya, yahut yetmişiki fırkaya ayrılacak (ayrıldı), hristiyanlar da aynı şekilde. Benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılacaktır.”[2]

Yine Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-, Muâviye -Radıyallahu Anh- ve başkalarının naklettikleri rivayete göre şöyle buyurmuştur: “...Hepsi ateştedir. Birisi müstesnâ, o ise cemaattır.”[3]

İlim ehli ve hidayetin önderleri kurtuluşa eren bu fırkanın ehl-i sünnet ve’l-cemaat olduğunu ittifakla belirtmişlerdir.

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, ashab, tabiûn, selef-i salih ve hidayet imamları olan fazilet sahibi üç nesildeki hadis ve ilim ehli olup dinde fakih olan, onların izlerini sürüp, yollarını takip eden, onların gösterdikleri ve tutturdukları hidayet yoluna uymayan şeyleri ve dinde herhangi bir bid’ati sonradan ortaya çıkarmayan kimselerdir. Çünkü onlar Rablerinden gelmiş, apaçık bir delil üzere, apaydınlık bir yolda yürüyen kimselerdir. Hevâlar ve fitnelerin rüzgarlarının etkisi altında kalmadıkları gibi, bid’atler onları sapasağlam kulptan ve dosdoğru yoldan saptırmamıştı.

Ehl-i Sünnet Rasûlullah’ın, ashabının ve tabiûnun zahir ve bâtın hidayet yolunda yürüyen herkestir.

ALLAH Rasûlünün ashabının ve selef-i salihin izledikleri yol açık ve seçiktir. Bize yazılı olarak nakledilmiş ve korunmuştur. Bu da selef-i salihin anladığı ve amel ettiği şekliyle ALLAH’ın kitabı ve ALLAH Rasûlünün sünnetidir.

Bu işin açık seçik ortada olmasına rağmen çağımızda müslümanların bir çoğu kültürlerin karışıp, bid’atlerin yayılması, sapık fırka ve mezheblerin üstünlük sağlamış olmaları dolayısıyla din ve akideleri ile ilgili birçok hususu bilmemektedirler.

Müslümanların pek çoğu tarafından bilinmeyenler arasına katılanlardan birisi de ehl-i sünnet ve’l-cemaat kavramı, onların usulü ve hidayetleri (izledikleri yol)dır. Bu ise birtakım bilgisizlerin ehl-i sünnetin geçip gitmiş bir tarih olduğunu yahutta ortada bu şekilde nitelendirilebilecek bir kesimin olmadığını ya da selefin izledikleri yolların ancak nazari ve ideal birtakım esaslardan ibaret bulunduğunu ya da bütün müslümanların meşreblerinin farklılığına rağmen sünnet üzere bulunduklarını yahutta sünnet yol ve yöntemlerini zamanın silip süpürdüğünü, artık yenileme hareketleri ile yeni alternatifler bulmanın kaçınılmaz olduğunu ileri sürecek hale gelmelerine sebeb teşkil etmiştir.

Nitekim son zamanlarda sünnet ve cemaate aykırı birtakım fırka ve cemaatlerin kendilerinin ehl-i sünnet ve’l-cemaat olduklarını yahut ehl-i sünnet ve’l-cemaatin kendilerinden olduklarını ya da kendilerine katıldıklarını iddia edecek şekilde bazı tez ve iddialar ortaya çıkmıştır.

Bu iddia ve tezlerin akaidlerinin, yöntemlerinin ve amellerinin açık seçik ve çizgileri belirgin ehl-i sünnet ve’l-cemaat yöntemi ile karşılaştırılmak suretiyle tahkike ve delillendirilmeye ihtiyacı vardır. Böylelikle bu iddianın gerçek değeri ortaya çıkmış olur.

Kanaatimce bu hususu en mükemmel şekilde ortaya koyacak üslup bizzat ehl-i sünnetin kendilerinin açıkladığı şekliyle ehl-i sünnet ve’l-cemaat kavramını yaygınlaştırmaktır. Bundan önce ise sünnet bunu açıklamış, ashab ve tabiûn bunu beyan etmiştir. Fazilet sahibi ilk üç asırdaki salih selefimiz (geçmişimiz)in hidayet önderlerinin ve onlardan sonra günümüze kadar gelenlerin yöntemleri ile kilometre taşları belirginlik kazanmıştır.

Bu kısa çalışmamı sunarak gücüm oranında Kur’ân-ı Kerim ve sünnette ehl-i sünnet ve’l-cemaat kavramına açıklık kazandırmaya çalışarak işin netleşmesine katkıda bulunmaya çalıştım. Bunu yaparken kavramı ehl-i sünnet ve’l-cemaatin kendisini oluşturan ashab, tabiûn, hidayet önderi olan selef-i salihimizin anladığı şekliyle ortaya koymaya gayret ettim. Bu hidayet önderleri dinde hadis ve fıkıh ehli olarak bilinen, kendilerine uyulan, ümmetin kendilerinden razı olup, güzel bir kabul ile karşılayarak dinlerini kendilerinden öğrendiği kimselerdir. O halde ehl-i sünnet ve’l-cemaat neyin ne ve nerede olduğunu bilen evin (yurdun) sakinleridir. “Mekkeliler onun yollarını daha iyi bilir.”[4] Bu çalışma benim bu hususa özetle açıklık kazandırmak maksadıyla ortaya koyduğum bir çaba olup, esasen imkânları kısıtlı olan bir kimsenin mütevazi bir gayretidir.

Yüce ALLAH’tan bunu faydalı kılmasını, dinini aziz kılıp, kelimesini yüceltmesini, salih kullarını zafere kavuşturmasını dilerim. O elbetteki bunu yapacak olan ve buna kadir olandır. ALLAH’ım Muhammed’e, onun aile halkına ve bütün ashabına salât ve selâm eyle, onlara bereketler ihsan et.

Nâsır b. Abdülkerîm el-Akl


[1] Hadis müttefeku’n-aleyh’dir. (Buharî ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir.) Bk. Buharî, Menakıb, 27; Fethu’l-Barî, IV, 623; Müslim, İmare, Hadis 1920-1921.

[2] Tirmizî rivayet etmiş olup: Bu hasen, sahih bir hadistir demiştir. V, 25, İman, Babu mâ câe fiftiraki hâzihi’l-ümme.

[3] Ahmed, Müsned, IV, 102; İbn Ebi Âsım, I, 7-8; Hâkim, el-Müstedrek, I, 128;  el-Elbanî, Zilalu’l-Cenne adlı eserinde sahih olduğunu belirtmiştir.

[4] Bu bir yerde bulunanları, oranın gizli köşe bucaklarını, başkalarının kolay kolay bilemedikleri yerlerini, bir işle uğraşanların o iş ve mesleğin inceliklerini, püf noktalarını daha iyi bileceklerini anlatmak üzere söylenmiş bir darb-ı mesel (atasözü)dir. (Çeviren)


 


ceren
Sat 2 May 2015, 03:49 pm GMT +0200
Esselaçu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan Saniye abla.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda olan,yaptıklarından pişman olup tövbe eden,iman yolun hizmet eden kullarından eylesin bizleri inşallah...

Fethiye Çopur Koü
Wed 19 December 2018, 06:04 am GMT +0200
Rabbim ilmimizle amel eden kullarından eylesin.. Allah  razı olsun.

Bilal2009
Wed 19 December 2018, 01:49 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun