reyyan
Wed 28 September 2011, 06:56 pm GMT +0200
Tasavvuf Klasiklerimiz
Kasım 2007 107.SAYI
Ali KAYA kaleme aldı, TASAVVUF KLASİKLERİ bölümünde yayınlandı.
MEKTUBAT-I MUHAMMED ZİYAUDDİN K.S.’DEN
Muhabbet
Ey kardeş! Tasavvuf yolundaki muhabbet kesbî (aklî, çalışmayla elde edilen) ve vehbî (ilâhi bağış) olarak iki kısma ayrılır. Vehbî muhabbet; Hâce Muhammed Parısâ k.s.’nin buyurduğuna göre, yalnız yüce Allah’ın bağış ve ihsanı ile elde edilir. Kesbî muhabbet ise; Allah Tealâ, Rasul-i Ekrem ve mürşide karşı müridin sorumlu olduğu muhabbettir.
Tasavvuf büyükleri, çalışılarak elde edilen muhabbet için birçok yol açıklamışlardır. Onlardan bazıları şöyledir:
Müridin mürşidinden başkasına, hattâ nefsine bile kendisine yararlı olacağı ümidiyle bakmaması. Başka kimselerin, mesela kardeşlerin, annesinin, çocuğunun hatta kendisinin bile maneviyatına zarar verebileceğini bilmesi. Üstadı vasıtasıyla, ona teslim olup emrine uymakla elde edeceği menfaatleri ve yüce Allah’a manevî yakınlığı düşünmesidir.
İşte bunları tefekkür eden kimse Allah Tealâ’nın yardımıyla kesbî muhabbeti elde eder. Mürşidin emrettiği şeyleri yapan, sohbet ve rabıtasına devam eden kişi, Hâce Muhammed Parisâ’nın buyurduğu üzere,
Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla vehbî muhabbete de nail olur
...
Müridin mürşidine olan muhabbeti, rehberliğinin hakkı içindir. Yani müridin üstadına duyduğu muhabbet onun zatı için değil, Allah’a giden yolda bir rehber olması, mürşidin muhabbeti sayesinde ilâhi muhabbetin hasıl olması ve Cenab-ı Hakk’ın rızasının kazanılması içindir. “Mürşid bizzat müridin mahbubu olmalıdır. Üstada duyulan muhabbet Allah’ı sevmekten ayrılmaz.” sözlerinden kastedilen anlamda budur. Bu açıklamanın delili; “Rasulüm, şöyle de: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!” (Âl-i İmran, 21) mealindeki ayet-i kerimedir.
...
Müridin bütün himmet ve gayretini, mürşidinin kendisine emrettiği şeyleri yapmaya harcaması ve her zaman ibadete çalışması, hep bu düzeyi koruması lazımdır. Müritte kerametlerin belirmesi, bazen uyanık, bazen de aşktan dolayı kendinden geçtiği sırada olur. Ama müridin kalbinde oluşan tesir ve aşk halleri, bir anlık bir süre bile olsa basit ve kıymetsiz olmayıp, aksine büyük nimetlerden sayılmalıdırlar. Zira sevgiliden hediye edilen küçücük bir şey gerçekte çok büyüktür.
...
Tasavvuf büyüklerine duyduğunuz muhabbet size birçok manevi fayda sağlar. Nitekim İmam-ı Rabbanî k.s. buyurdular ki:
“Çok günah işlemiş olsan da, bunun yanında sâdâta (tasavvuf ulularına) muhabbetin varsa hiç korkma! Çünkü ömrünün sonu iyi olacaktır. Eğer letaifin arşa kadar yükselse de, sâdâta muhabbetin yoksa ulaştığın makamdan kork! Çünkü o yükselme senin için bir göz boyama ve yanılgıdan ibarettir.”
...
... Bizden uzakta ikametine gelince; senin için bunda da Allah’ın hayır yaratması umulur. Zira ayrılıktan dolayı mürşidine özlem duymak, sevgiliye kavuşmanın yerini tutar. Hatta mürşidin özlemi, manevi makamlara ulaşmada, kavuşmadan daha büyük fayda sağlar. Nitekim mürşidimize “Bugün teveccüh yapılmadı..” dendiğinde üstad buyurdu ki: “Hasret çekmek de tasavvufta onun yerine geçer. Hatta hasret için bazı günlerde teveccühün terk edilmesi yerindedir.” buyurdu.
Soru Cevap Adabı
Ey kardeş! Bana üç mektup gönderip cevap alamadığınızı, dolayısıyla merak etiğinizi yazıyorsunuz. Bil ki, dünyadaki işler vakti saati gelince gerçekleşirler. Hatta cevabın ertelenmesinde bir hikmet de bulunabilir. Müride düşen, halini mürşidine arzedip bildirmesidir. Cevabı ise, mürşitlerin görüşlerine bırakılır. Şayet cevap verme vakti ise, gecikmeden cevap vereceklerdir. Cevap zamanı değilse hiçbir şey söylemezler. Sâdâtın tuttuğu yol budur. Edep ve terbiye itibarıyla müridin canının sıkılmaması gerekir. Tam aksine bunda hayır olduğunu, içinde şek ve şüphe olmadan bilmelidir, Mürşitler bazı hallerde “Bu vakit cevap vermek vakti değildir.” derler. Ama bu nadirdir.
İşte bundan anlaşıldı ki, mürid için terbiye ve edep bakımından uygun olan, mürşidinden cevap talep etmeden halini ona arz etmektir. Mürşidinin kendisi hakkında seçtiği şeyde hayır olduğunu bilecektir. Hatta bazı zamanlarda mürşidin susması mürid için cevap olur.
Dünya ve Değeri
Allah Tealâ’dan, dünyayı sizin için ahiretin tarlası kılmasını, bu kâinatın Rabbinin rızasının kazanılmasına sebep eylemesini dilerim. Hem, eğer dünya ahiret için bir tarla olmasaydı, çirkin şeylerin en çirkini, rezillerin en rezili olurdu. Allah’tan uzaklaşmaya, insanı ahirette faydadan mahrum etmeye sebep olan, akıl sahiplerinin nezdinde kıymeti olmayan bir evde (dünyada) insan utançtan başını eğerdi. Nitekim Fahr-i Kâinat, O’na ve O’na tabi olanlara salât ü selâm olsun, buyurdular ki:
“Dünya, (ahirette) evi olmayanların evi, malı olmayanların malıdır. Aklı olmayan kimse dünyada mal toplar!”
Güneşin varlığı herkese apaçık olduğu gibi, dünyanın kötülüğü de herkesçe bilinmektedir. Eğer dünyanın bir değeri olsaydı, insanların ve cinlerin Rasulü s.a.v. ona değer verir, herkesten fazla mal biriktirirdi.
İltifat ve Evliya Nazarı
Bu fakire iltifat ettiğinizi haber veren değerli mektubunuz ulaştı. Bu, şükrü yerine getirilemeyecek, dil ile beyan edilemeyecek bir nimettir. Çünkü yapılan işlerin hiç birisi, fazilet bakımından dervişlerin
iltifatına mazhar olmaya, hatırlarına gelmeye denk gelmez, denilmiştir. Nasıl denk olabilecek ki? Onların kalpleri, ilâhi feyzlerin iniş mahalli, tecellilerin konağı, ihsan ve kerametlerin kaynağıdır. Abdurrahman-ı Câmî k.s. buyurmuşlar ki: “Benim eriştiğim bütün manevi ikramlar, Hâce Muhammed Parisâ’nın çocukluğumda bana olan nazarının bir sonucudur.”
Taziye
Evladınızın vefat haberi bendenize ulaştı. Allah ecrinizi arttırsın, merhuma mağfiret eyleyip, mateminizin sonunu güzel eylesin. Mevlâ kalplerinize sabır ihsan eyleyip, ailenizden hayatta kalanları iyilik ve fazilet yolu üzere devam ettirsin.
Kardeşim! Ölümden payımıza düşen ibret almaktır. Ölümden ibret alan kimse ondan asla kurtuluş olmadığını anlar. Bunu anlayınca da Allah dostlarını sever, O’nun emirlerine sarılıp yasaklarından kaçar; bunu da ölümden sonrasına hazırlık olarak yapar. İşte bunu yapanlara ne mutlu!
Zararda olan, ölümden ibret almayanlardır. Allah’ın rahmetine kavuşan evladınız için bize düşen, onun bağışlanması için Allah’a dua etmektir. Allahım, onu affet, ona rahmet eyle!
...
Yaptığın sohbetten maksadın, yanında bulunan arkadaşlarına vaaz etmek değil, zor da olsa kendi nefsine vaaz etmek olmalıdır. Sekiz rekât Kuşluk namazını, diğer bütün sünnet ve nafile namazları kılarken de maksadın, bunların karşısında alacağın sevabı düşünmeden sırf Allah’ın emrine sarılmak düşüncesi olsun.