sumeyye
Tue 24 July 2012, 01:35 pm GMT +0200
b) Müdârabe Şirketi :
Bir veya daha fazla ortak sermayeyi, diğer ortak da çalışmasını ortaya koyarak şirket kurabilir. Buna müdârabe şirketi denir [100]
Elinde büyük meblağlara ulaşan nakit parası olan birçok kimseler bunu işletmek, ticarî bir işte kullanmak ister. Fakat bilgisi, tecrübesi veya sağlığı elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez. Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticâret işine yatkın birçok kimseler de, sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. İşte birbirine muhtaç olan bu iki unsuru müdârabe şirketi bir araya getirir ve iki taraf da bundan kârlı çıkar. Toplumda muattal kalan sermayeler ve iş imkânı bulamayan kabiliyetler değerlenmiş olur. Bu çeşit ortaklık tamamen güvene dayanır. İşi yürütmeyi üzerine alan ortak güvene lâyık olmaya çalışır. Giderek dürüst iş adamları meydana gelebilir.
Kârın paylaşılması anlaşmaya göre olur. İşi yürütenin kastı olmaksızın meydana gelecek zarar, önce kârdan, bu yetmezse ana paradan karşılanır. İşi yürüten ortağın kastı olmadıkça, zararlardan şahsî sorumluluğu yoktur.
Kısa veya uzun vadeli krediye ihtiyacı olan iş adamı, kârdan fedakârlık ederek, müdârabe yoluyle kredi sağlayabilir. Müdârabe için alman kredinin hesabı ayrı tutulur ve süre de belirlenmiş olursa, alınan kredi ve buna isabet eden kâr süre sonunda iade edilir.
7) Şartlı kredileri ortaklık içinde değerlendirmek mümkündür. Kredinin hangi projede kullanılacağı belirlenmekle kurulacak tesis ortak mülk olur. Meselâ; iki kişi mesken yapmak üzere anlaşsalar, birisi arsayı ve su basmanına kadar olan kısmı sağlasa, diğeri de proje üzerinden belirli olan maliyet hesaplarına göre, geri kalan kısım için gerekli olan krediyi verse, mesken aralarında sermaye oranlarına göre ortak olur. Krediyi veren, kendi hissesini kâr ekleyerek, diğer ortağa peşin veya taksitle satabilir.
Devletin fertlerle ortak işler yapması, yatırımlar için şartlı veya şartsız krediler vermesi mümkündür.
Hz. Ömer (r.a.)'in oğullarının uygulaması bu konuda dikkati çeken bir örnektir. Uygulama şöyle olmuştur:
Hz. Ömer'in iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah, Irak ordusuna katılmışlardı. Dönüş için paralan yoktu. O bölgede görevli zekât memuru olan Ebu Musa el-Eş'arî'ye başvurdular. Ebu Musa onları iyi karşıladı. Toplanan zekât hazinesini göstererek bunları Halife Ömer'e göndermek istediğini söyledi ve şunu ilâve etti:
— Bunları size kredi olarak vereyim. Buradan mal satın alarak Medine'ye varınca satarsınız. Ana parayı Mü'minlerin Emîrine verirsiniz, kâr da aranızda ortak olur. Ebu Musa krediyi teslim edip Hz. Ömer'e yazdı.
Abdullah ve Ubeydullah Irak'tan aldıkları mallan Medine'de sattılar ve kâr sağladılar. Yalnız ana parayı Ömer'e getirince. Halife şöyle dedi:
— Ebu Musa bütün orduya, sizin gibi kredi dağıttı mı? Hayır, cevabını alınca da;
— Ana parayı ve elde ettiğiniz kârı beytü'l-mâle teslim ediniz, dedi. Ubeydullah şöyle dedi:
— Mal yolda helak olsaydı tazmin edecektik. Bu arada diğer bir şahabı söz alarak şöyle dedi:
— Ey Ömer, bu sermayeyi kredi olarak kabul etseniz, yani bunu mudarabe şirketi olarak değerlendirseniz. Böylece, ana paranın tümü ve kârın yarısı beytü'l-mâle, kârın diğer yarısı da Hz. Ömer'in iki oğluna verilecekti. Ömer (r.a.) buna razı oldu ve hüküm uygulandı [101]
Bu olay, Devletin fertlere kâr ve zarar ortaklığı içinde kredi sağlamasının mümkün olduğunu göstermektedir. Böyle bir kredi yatırıma harcanınca, tarafların hakkı yatırım üzerinde devam edeceği için, anapara enflasyona karşı korunmuş olur. Bu durum, kredilerde enflasyon farkının meydana gelmesine de engel olur. [102]
[100] es-Serahsî, a.g.e., c. XXII, s. 18; İbn Âbidin, a.g.e., c. IV, s. 504. ez-Zeylâ'i, Tebyînü'l-Hakâik, c. V, s. 52.
[101] ez-Zeylâ'î, Nasbür-Râye, c. IV, s, 113. 54
[102] Dr. Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İklim Yayınları: 52-54.